Nusret,
yardım; bir kimsenin sıkıntısını gidermek, güçlüklerden
kurtulmasını sağlamak, yükünü hafifletmek gibi manaları içermektedir.
Yüce Allah (cc) buyuruyor ki:
“(Ey
müminler!) Yoksa siz, sizden önce gelip geçenlerin başına
gelenler size de gelmeden cennete gireceğinizi mi sandınız?
Yoksulluk ve sıkıntı onlara öylesine dokunmuş ve öyle
sarsılmışlardı ki, nihayet peygamber ve beraberindeki müminler:
Allah'ın yardımı ne zaman! dediler. Bilesiniz ki Allah'ın
yardımı yakındır.” (Bakara 214)
Onlara
öyle yoksulluk, öyle sıkıntı gelmiş ve sarsıntıya
uğramışlardı ki, nihayet Peygamber ve beraberindeki
müminler; “Allah'ın yardımı ne zaman?”
diyorlardı. “Bilesiniz ki; Allah’ın (cc) yardımı
pek yakındır.” Allah’a (cc) hamd olsun ki; bizi bu
dinle aydınlattı. Bu dini bize getiren Resul (sav) Efendimiz
dinin gereklerini önce kendi hayatına uyguladı sonra da
yakınlarını davet etti, davete icabet edenler Müslüman
oldular, etmeyenler ise kendi dinlerinde kaldılar. Resul
(sav) kendi yakınlarını davet etmeden başkalarını davet
edemezdi. Çünkü Allah (cc) öyle buyurmuştu. Sonra başka
insanlara davet başladı ve hayatının sonuna kadar diğer
sahabelerle birlikte sabırla devam etti. Allah (cc) onlara
yardımını gönderdi. (Allah (cc) onlardan razı olsun.)
Zamanımızda Müslümanlar dinin mahiyetini tam idrak
edemediklerinden olsa gerek çalışmadan almak, çiğnemeden
yutmak, kendilerinde olmayanı başkalarına satmak istiyorlar
ve karşılığında da cennet bekliyorlar. Oysa Allah (cc) şöyle
buyuruyor:
“Ey
iman edenler! Yapmayacağınız şeyleri niçin
söylüyorsunuz?” (Saff 2)
Bizlerse
yapmadan istemeye alıştığımızdan karşılığını hemen
görmek istiyoruz. Oysa yüce Allah bizden salih amel yapmamızı
istiyor. Onun içindir ki; önceki kavimlerden örnekler
veriyor. Kimlere yardım ettiğini, kimlere cezalar verdiğini
bize haber vermektedir. Misal; Allah (cc) bize
İsrailoğullarından haber vermektedir. Onları da Allah (cc)
kendine kul olarak yaratmıştı. Fakat onlar isyankar oldular.
Onlarda emri-bil maruf, nehyi anil-münkerden sorumluydular.
Çünkü Allah (cc) onlara da Peygamber göndermişti ve
yapılacak kulluğu da ibadet şeklini de öğretiyordu. Onlar
ise öğrendiklerine değil de kendi heva ve heveslerine
uyuyorlardı. Yani, şeytana uyuyorlardı. Bir kimse haram
işleyen birini gördüğünde ona; “Ey falan yapma, Allah
onu haram kıldı, günahtır” derken kendiside onunla
beraber oturuyor, yiyor, içiyor, eğleniyordu. Allah o
hahamları da onlara benzetti, oda onlardan oldu ve hepsine de
lanet etti. Yardım yerine onlara cehennem ateşini gösterdi,
çünkü onlar yardımı değil, azabı tercih ettiler. Ve bir
çok kavimlerde aynı durumda kaldılar, isyanları sonunda
böyle cezalandırıldılar.
Evet,
günümüz Müslümanları da yardım bekliyor, ama hangi amelin
karşılığında yardım beklediği sorgulanır. Allah'ın (cc)
yapmayın dediğini yaptıkları için mi yardım bekliyorlar?
Neyin karşılığını alacaklar? Daraldığı an ancak Allah’ı
(cc) hatırlıyor, aksi takdirde Allah’ı ve O’na karşı
olan görevleri hiç hatırlamıyor. İşte Müslümanların ne
yazık ki bugünkü acılı hali bu...
İşte
Allah'ın emirleri, işte Resul (sav)'in Sünneti. Bakıyorsunuz;
Kur’an ve Sünnet anlayışı farklı. Bakıyorsunuz; hayat
düsturları Avrupa’dan, Amerika’dan alınmış...
Bakıyorsunuz hayat nizamı ve kanunlar Batılı memleketlerden
getirilmiş, ithal edilmiş...
Evet,
lanete uğramış, Allah'ın rahmetinden kovulmuş, değer
verilmeyen topluluğa değer verildiği müddetçe, onların
beslendiği o çirkef membadan, o kokmuş gölden sulanıp
dururken hangi Nusretten bahsedebiliriz ki?..
Kendimize
ve topluma baktığımızda, vakıalar bizi biraz
karamsarlığa itmekte. Allah'a kulluk bırakılmış, Allah'tan
başka her şeye tapılır olmuştur. İşte karamsarlığa
iten bu gibi bir çok olaylar... Allah (cc);
“Ey
iman edenler! Eğer siz Allah'a (Allah'ın dinine) yardım
ederseniz O da size yardım eder, ayaklarınızı kaydırmaz.”
(Muhammed 7) derken elbette ki Müslümanlardan bir şeyler
istemektedir. Ben sizi boşu boşuna yarattım demiyor;
“Ben
cinleri ve insanları, ancak bana kulluk etsinler diye
yarattım.” (Zâriyât 56) buyuruyor. Yani kulluk
yaparsak karşılığını alırız, yapmazsak cezasını
çekeriz. Şu halde eğer bizler Allah’ın indirdiklerini
yerine getirmiyorsak, önceki kavimlerle ne farkımız kalır
ki? Onlardan daha kötü bir konuma düşmüyor muyuz?
Allah'ın
buyurduğu gibi;
“Bu
misakı kabul eden sizler, (verdiğiniz sözün tersine)
birbirinizi öldürüyor, aranızdan bir zümreyi yurtlarından
çıkarıyor, kötülük ve düşmanlıkta onlara karşı
birleşiyorsunuz. Onları yurtlarından çıkarmak
size haram olduğu halde (hem çıkarıyor hem de) size
esirler olarak geldiklerinde fidye verip onları kurtarıyorsunuz.
Yoksa siz Kitab'ın bir kısmına inanıp bir kısmını inkar
mı ediyorsunuz? Sizden öyle davrananların cezası dünya
hayatında ancak rüsvaylık; kıyamet gününde ise en şiddetli
azaba itilmektir. Allah sizin yapmakta olduklarınızdan asla
gafil değildir.” (Bakara 85)
İşine
geleni alacaksın, gelmeyeni almayacaksın ve sonra da
yardım, nusret bekleyeceksin. Böyle bir şey olamaz!..
Allah’ın
(cc) önceki kavimlerle ilgili vermiş olduğu örnek
günümüz Müslümanlarını da ilgilendirir. Günümüzde yapılan
taşkınlıklar o kavimlerin yaptıklarından kat kat fazladır.
Misal; işine geleni alıp (namaz, oruç, hac, vs.), işine
gelmeyeni almama, menfaatine geleni alıp, sonrada Allah affeder
diyerek haram işlemek gibi. Allah (cc);
“Ey
iman edenler! Kat kat arttırılmış olarak faiz yemeyin.
Allah'tan sakının ki kurtuluşa eresiniz.” (Al-i
İmran 130) buyurduğu ve faizin Allah'a ve Resulüne açılmış
bir harp, haramların içerisinde şirkten sonra en büyüğü
olarak bilindiği halde bu cürümü işleyeceksin, sonra
darda kalınca da dua edip Allah’tan yardım bekleyeceksin.
Bu ne biçim Müslümanlık, bu nasıl İslam anlayışı?!
İsrailoğulları da bu tür taşkınlıklarından dolayı
cezalandırıldılar. Peki günümüz Müslümanlarının cezaya
çarptırılmayacağına kim garanti verebilir? Allah'u Teâla'nın;
“yapmayın” dediğini hiçe sayarcasına yapmakta
ısrar edildiği sürece hangi kavim olursa olsun cezaya
müstahaktır. Şu haliyle bu ümmet bunun dışında değildir.
"Bir
toplum bünyelerinde olanı (kötü hallerini) değiştirmedikçe
Allah o toplumun halini değiştirmez...." (Enfal:
53)
Resul
(sav) Efendimiz bir hadisinde şöyle buyurmaktadır: "Nefsim
elinde olan Zat'a (Allah’a) yemin ederim ki, ya maruf'u
emreder ve münkerden nehyedersiniz yoksa Allah (cc) dualarınızı
kabul etmez."
O
halde sormak gerekir; sürekli günah işlemekte ısrarcı bir
hal içerisinde iken hangi duamız kabul olur ki? Yeryüzünde
sürekli Müslümanlar katlediliyor. Bu duruma, köşelerinde
rahatını bozmak istemeyen Müslümanlar da seyirci kalıyorlar.
İçlerinde hiçbir sıkıntı duymadıkları gibi; ‘bu
iş sana mı kaldı’ diyerek İslam’ı kendine dava
edinenleri kınıyorlar, engel oluyorlar, küfür düzenlerine
bu Müslümanları şikayet ediyorlar. Şu halde bu ümmete
Nusret gelir mi? Gelse gelse Allah’ın yardımı değil ancak
azabı gelir.
İşte
halimiz... Ne acı Ya Rabb! Ne kötü bir durumdayız... Bu
nasıl Müslümanlık Allah'ım!.. Din unutulup hayattan
uzaklaşmış. Dünyada Müslümanlar yok edilirken kendini
Müslüman yerine koyan bir sürü kuru kalabalık... Gözleri
körelmiş, "neme lazım" naraları atan insan
yığınları... Dünyada zillet, ahirette hüsranlık...
(Allah korusun.) Yani gerçekten yaşanmadıkça inandık
demek yetmiyor. Allah (cc) buyuruyor ki:
“İnsanlar,
imtihandan geçirilmeden, sadece "İman ettik"
demeleriyle bırakılıvereceklerini mi sandılar?” (Ankebût
2)
Bu
perişan halimizden faydalanmak isteyen bütün kafirler, aç
kurtlar gibi üzerimize saldırıyorlar, bizlerde korkumuzdan
kaçacak yer aramaktayız. Maalesef dünyada kaçacak yer de
kalmadı.
Öyle
kozmopolit bir yapıya bürünüldü ki, ne onlardan olduk ne de
karşı gelebildik. Her şeyimizi elimizden aldılar yine
'Elhamdülillah' dedik. Bir zamanlar Müslümanların ayak seslerinden
korkan kafirler, şimdi ne oldu da aslan kesildiler. Kim bunlara
bu cüreti verdi? İşte bunlara bu cesareti sağlayan korkak,
dinlerine güven duymayan Müslümanlardır... Yüce Allah
(cc) buyuruyor ki;
“...Artık
Allah kıyamet gününde aranızda hükmedecektir ve kafirler
için müminler aleyhine asla bir yol vermeyecektir.” (Nisa
141)
Bütün
bu gelişmelere karşı ümitsiz de değiliz. İnşallah
Efendimiz (sav)'in buyurduğu şekilde; "Bu ümmetin
önümü hayırlı yoksa sonumu...” kestirmek
güçtür. Evet, kafirler şaşırdılar, şımardılar,
kibirlendiler. Ama Allah (cc) onların sonlarını sizin
elinizle yok edecektir. (İnşallah.) Bunun olabilmesi için
ise, önce bünyemizde bulunan İslam dışı unsurları
dışarı atmamız gerekmektedir. Allah'a bağlılığımızı sürdürürsek,
Allah'ın emrettiği şekilde bir kitle ile çalışırsak
Allah'ın vaat ettiği mükafata ve yardıma mutlaka nail
oluruz. Çünkü Allah (cc) nusretini sadece Müslümanlara vaat
etmiştir. Eğer samimi bir şekilde İslam’ı yaşamaz ve gereklerini
yerine getirmez isek dünyada çektiğimiz eziyetlerden,
zulümlerden hariç birde ahirette Allah’ın azabına duçar
kalırız. (Allah muhafaza.)
Allah
(cc) dinini elbette üstün kılacaktır. Eğer bu işi bizler
yapmazsak, Allah (cc) öyle bir kavim getirir ki, onlar bu dini
üstün kılarlar. Pişman olan ise bugünkü Müslümanlar
olur.
“Her
kim Allah'a bağlanırsa kesinlikle doğru yola iletilmiştir.”
(Al-i İmran 101)
“Sizden,
hayra çağıran, iyiliği emredip kötülüğü men eden bir
topluluk bulunsun. İşte onlar kurtuluşa
erenlerdir.” (Al-i İmran 104)
Ey
Allah'ım!..
Mücahitlerin
imamı ve Peygamberlerin efendisi Muhammed (sav)'in ümmetini bağışla.
Bu ümmete Senin hükümlerini tatbik edecek, Senin dinini aleme
taşıyacak ve dünyaya bir nur, bir güneş gibi doğacak olan
Râşidi Hilafet Devletini bir an önce vererek şereflendir. Onlara
rahmetini ve yardımını ihsan et. Çünkü onlar “La
ilahe illallah” sancağını sevinçle ve gururla taşıyacaklardır.
Allah'ım sen her şeye kadirsin. Yardımını bizlerden
esirgeme. Bu ümmeti Muhammed’e kolaylık ver. Onlarında,
Senin de düşmanlarını kahret, işlerini boz, yollarını
karart, ışıklarını söndür, kurdukları tuzaklara
kendilerini düşür... AMİN.
|