Ana Sayfa YIL 13   SAYI 151   R.AHİR 1423   TEMMUZ 2002 E-Mail

BEYAN

Hizb-ut TAHRİR

“Söylenen hiçbir söz yoktur ki; onu gözetleyen, kaydeden bir melek bulunmasın.” [Kaf 18]

Türkiye’nin, sayın basın-yayın erbabı ve düşünürleri, Allah'ın Selamı, Rahmeti ve Bereketi Üzerinize Olsun!

İslam ümmetinin zor bir dönemden geçtiği, acı içinde kıvrandığı böyle bir günde size sesleniyoruz. Bu ümmetin katledilip zillete düşmesini tezgahlayanlar kuşkusuz düşmanlarıdır. Üstelik bu ümmetin yöneticileri ve liderleri sessiz kalarak, ümmet aleyhine komplo ve entrika düzenlemek hususunda onlarla işbirliği etmişlerdir. Unutulmamalıdır ki; ümmetin bağrında meydana gelen infial ve kaynama, entrikacı ve işbirlikçi yöneticileri yerinden söküp atarak düşmanın nüfuzuna son verecek bir çıkış yolunu doğuracaktır.

Sayın basın-yayın erbabı ve düşünürler!

Siz ümmetinize bir mesajı taşımayı yüklenmişsiniz. Küfür ehlinden ziyade bu, sizden beklenmektedir. İnsana, hayata ve kainata, bunların öncesi ve sonrasıyla alakasını kurarak bütüncül bir bakış açısı üzerine kurulu aydın düşünce ile ulaşılacak yegane akide, İslam Akidesi’dir. Şüphesiz eğer düşünür nezih bir karaktere sahipse, düşüncelerini veraset yoluyla almış bir müteassıb değilse ve derin, aydın bakış sahibi ise, muhakkak surette İslam Akidesi’ne ulaşacaktır. Köklü ve aydın olan fikrin dışında kalmaktan sizi sakındırıyoruz. Sırf bugün dünya üzerinde baskın olduğu için taklidi ve yüzeysel bakış açılarıyla, Batı fikir ve hadaratını savunan insanlar olmaktan sizi esirgiyoruz. Kaldı ki aranızda Müslüman olmayanların, dini hayattan ayıran laik düşünce sahibi olanların ve Müslüman olup da akidesiyle bir insicam, uygunluk arz etmeyen akımlara mensup insanların mevcut olduğunu da biliyoruz. Bununla birlikte herkesin sorumluluk duygusuyla düşünmesini talep ediyoruz. Umulur ki Allah, hidayet edip onları doğru düşünmeye ve sahih temel düşünceye, Alemlerin Rabbi'nden bir rahmet olan İslam’a muvaffak eder.

12 Şubat 2002'de Amerika'da altmış kadar düşünür, bütün dünyaya özellikle Müslümanlara yönelik bir bildiri yayınladılar. Bu bildiride Bush Amerika'sının ilan ettiği savaşın, haklı ve yerinde olduğu vurgulanıyordu. Terörizme karşı başlatılan bir savaş olduğu iddia ediliyordu. Bunu, Amerikan yaşam tarzının insana en uygun yaşam biçimi olduğunu ve terörizmin bu yaşam tarzını tehdit ettiği şeklinde açıklıyorlardı. Bu bildiri, böylece Amerika'nın tutuşturduğu bu savaşa bir destek oldu. 09 Nisan 2002'de 128 kişilik bir grup düşünür de, tamamen aynı olmasa da neticede aynı anlama gelen bir bildiriyi yayınladı.

İşte gördüğünüz gibi burada belirleyici olan temel faktör fikirdir. Bu bağlamda İslam Ümmeti, doğruluğuna iman ettiği bir fikri/akideyi taşımaktadır. Bu akidenin diğer bütün akidelerden daha üstün olduğuna iman getirmiştir. Bu akidenin kendileri için ve bütün insanlık için en hayırlı bir akide olduğuna dair şüpheleri yoktur. Bu ümmet bütün benliğiyle, bu akidenin yanındadır. Evrensel şer odakları, vahşice onlara saldırsalar bile bu değişmeyecektir.

Şu anda "Medeniyetler Diyalogu" değil fakat "Medeniyetlerin Çatışması" bütün şiddetiyle devam etmektedir. Bu çatışma, Amerika'nın yönlendirmesiyle özellikle İslam ve Batı medeniyeti arasında had safhaya varmıştır. Ne var ki, Batı medeniyetinin teknoloji silah ve ordularla tam donanımlı olup askeri ve siyasi olarak egemen konumda olmasına karşılık, İslam Medeniyetini savunup gözetecek, ne devleti, ne ordusu ve ne de silahı vardır. Buna rağmen zafer İslam Medeniyeti’nin olacaktır. Çünkü İslam Medeniyeti’nin üzerine kurulu olduğu temel, hak olmasına karşılık; Batı medeniyetinin üzerine kurulu olduğu temel batıldır. Nitekim şöyle denilmiştir: Batıl üzere kurulu olan devlet bir anlıktır, lakin hak üzere kurulu olan devlet, kıyamet anına kadardır. Kaldı ki; Allah (cc) şöyle buyurmaktadır:

“Bilakis biz hakkı batılın tepesine atarız da, o batılın işini bitirir. Bir de bakarsınız ki, batıl yok olup gitmiştir.” [Enbiya 18]

“Yine de ki; Hak geldi, batıl zail oldu, yıkılıp gitti. Zaten batıl yıkılmaya mahkumdur.” [İsra 81]

Kültür ve basın-yayın erbabı insanların yayınladığı bildiride düşünceye verilen değer ve önemi anlarsak, derin ve aydın bir ferasetle bu ümmetin çözmek için çalıştığımız esas probleminin ne olduğunu da anlayacağız. Gerçek şu ki; bu meselenin üç şıkkı vardır.

Birincisi: Birinci Dünya Savaşı’nda, Batı'nın Osmanlı Hilafet Devletini yıkmasından sonra, çobansız kalan sürü haline geldik. Cimrilerin sofrasından kovulan yetimler gibi olduk. Arı-duru akidemizi ve ilahi olan şeriatımızı şaşırdık.

İkincisi: Batı'nın sömürgeci devletleri bize egemen oldular. Ardından kültürlerini taşıyan bayraklarını dalgalandıran talimatlarıyla hükmeden uşak yöneticileri başımıza atadılar.

Üçüncüsü: Paylaşılması kolay olsun diye, ülkemizi "böl ve yönet" anlayışıyla parçaladılar. Müslüman ülkelerini elli küsur parçaya böldüler. Böylece muazzam İslam ülkesi, bir bütün ve güçlü iken elli küsur ülkeye ayırdılar.

Müslüman memleketlerin problemi sadece iktisadi değildir. Zira müslüman memleketler, dünyanın en zengin memleketleridir. Lakin servetlerimiz kafir sömürgeci devletler tarafından alınıp götürülmektedir. Bizler zayıf olacak yaratılışta değiliz. Bizleri zayıf düşüren, ufak yöneticiler tarafından yönetilmemizdir. Nitekim onlara; “Neden küffarı İslam topraklarından atmıyorsunuz?” diye sorulduğunda; “Buna gücümüz yetmiyor, bize yardım edecek kimse yok” derler. Evet onlara yardım edecek kimse yok! Onlar yardım falan istemiyorlar. Zira böyle bir iradeleri de yok, bilakis bunlar efendileri olan sömürgeci kafir devletlerle birlikte, küffarın İslam topraklarındaki yerini sağlamlaştırmasına yardım ettiler.

Hakikaten esas sorunumuzu anlayan ve doğru teşhis koyan herkesçe sorunumuzun hal çaresi malum olmuştur. Şu anda bu hal çaresini uygulamak için uygun bir atmosfer mevcuttur. Çözümün kök salacağı zeminde müsaittir. Görünen o ki; çare bu mevcut sistemleri ve yöneticileri değiştirmektedir. Zira bu yöneticiler, işbirlikçi ve uşak olmaya alışmışlardır. Hıyanet ve nifak üzere hareket etmektedirler. Bunlarda değişip, ıslah olma kabiliyeti de görünmemektedir. Bunları ve kafir sömürgeci devletlerle birlikte yerleştirdikleri bu batıl sistemleri söküp atmak ve yerlerine yüce ahlakıyla, kültürüyle kamil manada İslam Nizamı’nı akidesiyle birlikte kurmamız gerekmektedir. Bütün bu yöneticiler yerine, Muhammed (sav)'e indirilen Şeriat ile hükmedecek bir tek Halifeyi nasbedmemiz lazım gelmektedir. Bu Halifenin de İslam ülkeleri arasındaki sınır ve engelleri kaldırması gerekir. Bu bölünmüşlüğü yok etmelidir. Ne bölgecilik, ne vatancılık ve ne de kavmiyetçilik olacaktır. Ümmet tek ümmettir ve tek bir devlet çatısı altında olacaktır. Zira Kitabımız, Kıblemiz, Akidemiz ve uğrunda şehit düştüğümüz şey tekdir.

Bu çözümü uygulamaya koymak halkın işi değildir. Bilakis bunu yapacak olan, yüksek ihsas ve ihlas sahibi seçkin kuvvet sahibi kişilerdir. Halk da kendine düşeni yapacak, meydana gelen yeni durumu bağrına basacak, onu koruyacak ve verimli bir atmosfer oluşturacaktır. Deyim yerinde ise, top şimdi kuvvet ehli kahramanlardadır. Kuvvet ehli kahramanların korku ve tereddütleri vardır. Bu kahramanların endişe ve korkuları kendi şahısları hakkında değildir. Zira onlar kendilerini, ümmet için kendini bir çırpıda kurban eden diğer kadın ve erkek şehidlerden ayırmıyorlar. Onların yerinde olmaya can atıyorlar. Aksine büyük şeytan Amerika'nın Afganistan'a ve Irak'a yaptığı gibi kuracakları devlete ve ordularına yöneleceğinden ümmet adına endişe ediyorlar.

İşte bu noktada iş, düşünce ve basın-yayın erbabına düşmektedir. Bu duruma önem veren ve ümmetin gidişatını değiştirmeye azmeden ve onun için plan yapan kuvvet sahiplerine bir devlet kurduklarında, ABD’nin onlara savaş açmaya güç yetiremeyeceğini açıklamalıdırlar. Çünkü böyle bir fiili durum meydana geldiğinde, Amerika'nın Irak ve Afganistan aleyhine oluşturduğu ittifakları oluşturamayacağını, bunun için bir gerekçe bulamayacağını ve buna cesaret edemeyeceğini beyan etmelidirler. Zira bütün halk, yeni yönetimi ve sistemi desteklerken buna nasıl cüret edebilir?

Ey basın-yayın ve düşünce erbabı kimseler!

Bu sizin işinizdir. Bu ümmeti kurtarmak için bu noktada görevinizi gerçek manada yapıyor musunuz? Bu konuda size güveniyor ve size umut bağlamışızdır. İhanet içinde olan yöneticilerin sesi ve borazanı olma konusunda sizi uyarıyoruz. Acı da olsa, yasak da olsa, hak sözden yüz çevirmeyiniz! Sırf Allah rızası için görevinizi yaptığınız takdirde, iyiliği emretme ve kötülükten menetme çerçevesinde işiniz bir ibadettir. Allah'ın şer-i ahkamına uygun hareket ederek, ümmetin hayırlılarından olunuz! Lokman (as)'ın oğluna yaptığı nasihat lisanıyla Allah (cc) şöyle buyurmaktadır:

“Ey oğulcuğum! Namazı dosdoğru kıl, iyiliği emret ve kötülüğe engel ol! Bu nedenle sana isabet eden şeylere karşı sabret! Doğrusu bunlar, azmedilmeye değer işlerdendir.” [Lukman 17]

Rasulullah (sav) de şöyle buyurmaktadır:

“Cihadın en üstünü, zalim yöneticiye karşı hak sözü söylemektir.”

“Şehitlerin efendisi, Muttalib oğlu Hamza ve zalim yöneticiye iyiliği emredip onu kötülükten alı koyarken katledilen kimsedir.”

“Sakın biriniz görüp şahit olduğu bir konuda, hak sözü söyleme hususunda insanlardan çekinmesin! Gerçek şu ki hakkı söylemiş olması, ne ecelini ileri getirir ne de ona gelecek olan bir rızka engel olur.”

Dikkat edin tebliğ ettik mi? Ya Rabbi! Şahit ol!

Allah'ın selamı rahmeti ve bereketi üzerinize olsun!

   

Hizb-ut Tahrir

H. 28 Rebi-ül Evvel 1423

Türkiye Vilayeti

M. 08 Haziran 2002

YIL 13  SAYI 151  R.AHİR 1422  TEMMUZ 2002

Yukarı