“Söylenen
hiçbir söz yoktur ki; onu gözetleyen, kaydeden bir melek
bulunmasın.” [Kaf 18]
Türkiye’nin,
sayın basın-yayın erbabı ve düşünürleri, Allah'ın
Selamı, Rahmeti ve Bereketi Üzerinize Olsun!
İslam
ümmetinin zor bir dönemden geçtiği, acı içinde kıvrandığı
böyle bir günde size sesleniyoruz. Bu ümmetin katledilip
zillete düşmesini tezgahlayanlar kuşkusuz düşmanlarıdır.
Üstelik bu ümmetin yöneticileri ve liderleri sessiz kalarak,
ümmet aleyhine komplo ve entrika düzenlemek hususunda onlarla
işbirliği etmişlerdir. Unutulmamalıdır ki; ümmetin bağrında
meydana gelen infial ve kaynama, entrikacı ve işbirlikçi
yöneticileri yerinden söküp atarak düşmanın nüfuzuna son
verecek bir çıkış yolunu doğuracaktır.
Sayın
basın-yayın erbabı ve düşünürler!
Siz
ümmetinize bir mesajı taşımayı yüklenmişsiniz. Küfür
ehlinden ziyade bu, sizden beklenmektedir. İnsana, hayata ve
kainata, bunların öncesi ve sonrasıyla alakasını kurarak bütüncül
bir bakış açısı üzerine kurulu aydın düşünce ile ulaşılacak
yegane akide, İslam Akidesi’dir. Şüphesiz eğer düşünür
nezih bir karaktere sahipse, düşüncelerini veraset yoluyla
almış bir müteassıb değilse ve derin, aydın bakış sahibi
ise, muhakkak surette İslam Akidesi’ne ulaşacaktır. Köklü
ve aydın olan fikrin dışında kalmaktan sizi
sakındırıyoruz. Sırf bugün dünya üzerinde baskın olduğu
için taklidi ve yüzeysel bakış açılarıyla, Batı fikir ve
hadaratını savunan insanlar olmaktan sizi esirgiyoruz. Kaldı
ki aranızda Müslüman olmayanların, dini hayattan ayıran
laik düşünce sahibi olanların ve Müslüman olup da
akidesiyle bir insicam, uygunluk arz etmeyen akımlara mensup
insanların mevcut olduğunu da biliyoruz. Bununla birlikte
herkesin sorumluluk duygusuyla düşünmesini talep ediyoruz.
Umulur ki Allah, hidayet edip onları doğru düşünmeye ve
sahih temel düşünceye, Alemlerin Rabbi'nden bir rahmet olan
İslam’a muvaffak eder.
12
Şubat 2002'de Amerika'da altmış kadar düşünür, bütün
dünyaya özellikle Müslümanlara yönelik bir bildiri yayınladılar.
Bu bildiride Bush Amerika'sının ilan ettiği savaşın, haklı
ve yerinde olduğu vurgulanıyordu. Terörizme karşı
başlatılan bir savaş olduğu iddia ediliyordu. Bunu, Amerikan
yaşam tarzının insana en uygun yaşam biçimi olduğunu ve
terörizmin bu yaşam tarzını tehdit ettiği şeklinde açıklıyorlardı.
Bu bildiri, böylece Amerika'nın tutuşturduğu bu savaşa bir
destek oldu. 09 Nisan 2002'de 128 kişilik bir grup düşünür
de, tamamen aynı olmasa da neticede aynı anlama gelen bir
bildiriyi yayınladı.
İşte
gördüğünüz gibi burada belirleyici olan temel faktör
fikirdir. Bu bağlamda İslam Ümmeti, doğruluğuna iman
ettiği bir fikri/akideyi taşımaktadır. Bu akidenin diğer bütün
akidelerden daha üstün olduğuna iman getirmiştir. Bu
akidenin kendileri için ve bütün insanlık için en hayırlı
bir akide olduğuna dair şüpheleri yoktur. Bu ümmet bütün
benliğiyle, bu akidenin yanındadır. Evrensel şer odakları,
vahşice onlara saldırsalar bile bu değişmeyecektir.
Şu
anda "Medeniyetler Diyalogu" değil fakat
"Medeniyetlerin Çatışması" bütün şiddetiyle
devam etmektedir. Bu çatışma, Amerika'nın yönlendirmesiyle
özellikle İslam ve Batı medeniyeti arasında had safhaya
varmıştır. Ne var ki, Batı medeniyetinin teknoloji silah ve
ordularla tam donanımlı olup askeri ve siyasi olarak egemen
konumda olmasına karşılık, İslam Medeniyetini savunup gözetecek,
ne devleti, ne ordusu ve ne de silahı vardır. Buna rağmen
zafer İslam Medeniyeti’nin olacaktır. Çünkü İslam
Medeniyeti’nin üzerine kurulu olduğu temel, hak olmasına
karşılık; Batı medeniyetinin üzerine kurulu olduğu temel
batıldır. Nitekim şöyle denilmiştir: Batıl üzere
kurulu olan devlet bir anlıktır, lakin hak üzere kurulu olan
devlet, kıyamet anına kadardır. Kaldı ki; Allah (cc) şöyle
buyurmaktadır:
“Bilakis
biz hakkı batılın tepesine atarız da, o batılın işini
bitirir. Bir de bakarsınız ki, batıl yok olup gitmiştir.”
[Enbiya 18]
“Yine
de ki; Hak geldi, batıl zail oldu, yıkılıp gitti. Zaten
batıl yıkılmaya mahkumdur.” [İsra 81]
Kültür
ve basın-yayın erbabı insanların yayınladığı bildiride düşünceye
verilen değer ve önemi anlarsak, derin ve aydın bir ferasetle
bu ümmetin çözmek için çalıştığımız esas probleminin
ne olduğunu da anlayacağız. Gerçek şu ki; bu meselenin üç
şıkkı vardır.
Birincisi:
Birinci Dünya Savaşı’nda, Batı'nın Osmanlı Hilafet
Devletini yıkmasından sonra, çobansız kalan sürü haline
geldik. Cimrilerin sofrasından kovulan yetimler gibi olduk.
Arı-duru akidemizi ve ilahi olan şeriatımızı şaşırdık.
İkincisi:
Batı'nın sömürgeci devletleri bize egemen oldular. Ardından
kültürlerini taşıyan bayraklarını dalgalandıran
talimatlarıyla hükmeden uşak yöneticileri başımıza
atadılar.
Üçüncüsü:
Paylaşılması kolay olsun diye, ülkemizi "böl ve
yönet" anlayışıyla parçaladılar. Müslüman
ülkelerini elli küsur parçaya böldüler. Böylece muazzam
İslam ülkesi, bir bütün ve güçlü iken elli küsur ülkeye
ayırdılar.
Müslüman
memleketlerin problemi sadece iktisadi değildir. Zira müslüman
memleketler, dünyanın en zengin memleketleridir. Lakin
servetlerimiz kafir sömürgeci devletler tarafından alınıp götürülmektedir.
Bizler zayıf olacak yaratılışta değiliz. Bizleri zayıf düşüren,
ufak yöneticiler tarafından yönetilmemizdir. Nitekim onlara;
“Neden küffarı İslam topraklarından atmıyorsunuz?”
diye sorulduğunda; “Buna gücümüz yetmiyor, bize yardım
edecek kimse yok” derler. Evet onlara yardım edecek kimse
yok! Onlar yardım falan istemiyorlar. Zira böyle bir iradeleri
de yok, bilakis bunlar efendileri olan sömürgeci kafir
devletlerle birlikte, küffarın İslam topraklarındaki yerini
sağlamlaştırmasına yardım ettiler.
Hakikaten
esas sorunumuzu anlayan ve doğru teşhis koyan herkesçe
sorunumuzun hal çaresi malum olmuştur. Şu anda bu hal
çaresini uygulamak için uygun bir atmosfer mevcuttur.
Çözümün kök salacağı zeminde müsaittir. Görünen o ki;
çare bu mevcut sistemleri ve yöneticileri değiştirmektedir.
Zira bu yöneticiler, işbirlikçi ve uşak olmaya
alışmışlardır. Hıyanet ve nifak üzere hareket
etmektedirler. Bunlarda değişip, ıslah olma kabiliyeti de görünmemektedir.
Bunları ve kafir sömürgeci devletlerle birlikte yerleştirdikleri
bu batıl sistemleri söküp atmak ve yerlerine yüce ahlakıyla,
kültürüyle kamil manada İslam Nizamı’nı akidesiyle
birlikte kurmamız gerekmektedir. Bütün bu yöneticiler
yerine, Muhammed (sav)'e indirilen Şeriat ile hükmedecek bir
tek Halifeyi nasbedmemiz lazım gelmektedir. Bu Halifenin de
İslam ülkeleri arasındaki sınır ve engelleri kaldırması
gerekir. Bu bölünmüşlüğü yok etmelidir. Ne bölgecilik,
ne vatancılık ve ne de kavmiyetçilik olacaktır. Ümmet tek
ümmettir ve tek bir devlet çatısı altında olacaktır. Zira
Kitabımız, Kıblemiz, Akidemiz ve uğrunda şehit düştüğümüz
şey tekdir.
Bu
çözümü uygulamaya koymak halkın işi değildir. Bilakis
bunu yapacak olan, yüksek ihsas ve ihlas sahibi seçkin kuvvet
sahibi kişilerdir. Halk da kendine düşeni yapacak, meydana
gelen yeni durumu bağrına basacak, onu koruyacak ve verimli
bir atmosfer oluşturacaktır. Deyim yerinde ise, top şimdi
kuvvet ehli kahramanlardadır. Kuvvet ehli kahramanların korku
ve tereddütleri vardır. Bu kahramanların endişe ve
korkuları kendi şahısları hakkında değildir. Zira onlar
kendilerini, ümmet için kendini bir çırpıda kurban eden
diğer kadın ve erkek şehidlerden ayırmıyorlar. Onların
yerinde olmaya can atıyorlar. Aksine büyük şeytan
Amerika'nın Afganistan'a ve Irak'a yaptığı gibi kuracakları
devlete ve ordularına yöneleceğinden ümmet adına endişe
ediyorlar.
İşte
bu noktada iş, düşünce ve basın-yayın erbabına düşmektedir.
Bu duruma önem veren ve ümmetin gidişatını değiştirmeye
azmeden ve onun için plan yapan kuvvet sahiplerine bir devlet
kurduklarında, ABD’nin onlara savaş açmaya güç
yetiremeyeceğini açıklamalıdırlar. Çünkü böyle bir
fiili durum meydana geldiğinde, Amerika'nın Irak ve Afganistan
aleyhine oluşturduğu ittifakları oluşturamayacağını,
bunun için bir gerekçe bulamayacağını ve buna cesaret
edemeyeceğini beyan etmelidirler. Zira bütün halk, yeni
yönetimi ve sistemi desteklerken buna nasıl cüret edebilir?
Ey
basın-yayın ve düşünce erbabı kimseler!
Bu
sizin işinizdir. Bu ümmeti kurtarmak için bu noktada
görevinizi gerçek manada yapıyor musunuz? Bu konuda size güveniyor
ve size umut bağlamışızdır. İhanet içinde olan
yöneticilerin sesi ve borazanı olma konusunda sizi
uyarıyoruz. Acı da olsa, yasak da olsa, hak sözden yüz
çevirmeyiniz! Sırf Allah rızası için görevinizi yaptığınız
takdirde, iyiliği emretme ve kötülükten menetme
çerçevesinde işiniz bir ibadettir. Allah'ın şer-i ahkamına
uygun hareket ederek, ümmetin hayırlılarından olunuz! Lokman
(as)'ın oğluna yaptığı nasihat lisanıyla Allah (cc) şöyle
buyurmaktadır:
“Ey
oğulcuğum! Namazı dosdoğru kıl, iyiliği emret ve kötülüğe
engel ol! Bu nedenle sana isabet eden şeylere karşı sabret!
Doğrusu bunlar, azmedilmeye değer işlerdendir.” [Lukman
17]
Rasulullah
(sav) de şöyle buyurmaktadır:
“Cihadın
en üstünü, zalim yöneticiye karşı hak sözü söylemektir.”
“Şehitlerin
efendisi, Muttalib oğlu Hamza ve zalim yöneticiye iyiliği
emredip onu kötülükten alı koyarken katledilen kimsedir.”
“Sakın
biriniz görüp şahit olduğu bir konuda, hak sözü söyleme
hususunda insanlardan çekinmesin! Gerçek şu ki hakkı söylemiş
olması, ne ecelini ileri getirir ne de ona gelecek olan bir
rızka engel olur.”
Dikkat
edin tebliğ ettik mi? Ya Rabbi! Şahit ol!
Allah'ın
selamı rahmeti ve bereketi üzerinize olsun!
|
|
Hizb-ut Tahrir |
H. 28 Rebi-ül Evvel 1423 |
Türkiye Vilayeti |
M. 08 Haziran 2002 |
|