“Üstün durumda iken gevşeyip barışa cağırmayın.
Allah sizinle beraberdir. O amellerinizi asla azaltmayacaktır.”
[Muhammed: 35]
1800’ler
Siyonistler
Filistin’e göçe başladı. 1914 yılı içinde Yahudi
nüfusu 25.000’den 90.000’e çıktı. Birinci Dünya savaşının
patlak verdiği sırada 450.000 Arabın Filistin’de oldugu
tahmin ediliyor.
1891
Kudüs’teki
Araplar Yahudi göçünü sınırlandırması için Osmanlı
Hilafet Devleti’ne başvurdular.
1896
Siyonist Theodor
Herzl “Der Judenstadt” (Yahudi Devleti) isimli
yazısında Filistin’deki Yahudi Devleti’nin
kalkınmasından bahsetti.
1901
Siyonist banker Mizray
Qrascow’un başkanlığını yaptığı bir delegasyon,
Halife AbdulHamid'e: İslam Devleti'nin tüm borçlarını
ödemeyi, bir donanma inşa etmeyi ve 35 milyon altın lira
ödemeyi teklif etti. Halife II. AbdulHamid onlarla görüşmeyi
dahi reddetti. Onlara cevabını Tahsin Paşa vasıtasıyla
iletti. Cevabında şöyle dedi:
"O
terbiyesiz yahudilere de ki; Osmanlı Devleti'nin borçları bir
ayıp değildir. Zira Fransa'nın da borçları vardır, fakat
bu onları etkilemiyor. Kudüs, Ömer b. el-Hattab şehri
fethettiği zaman İslam topraklarından bir parça oldu ve ben
mukaddes toprakları yahudilere satmanın tarihi ayıbını yüklenmeyeceğim.
Sorumluluğuma ve halkımın bana olan itimadına ihanet
etmeyeceğim. Yahudilerin parası kendilerinde kalsın.
Osmanlılar, İslam düşmanlarının parasıyla inşa edilmiş
kalelerde saklanmayacaktır."
1916
İki ülkenin
Ortadoğu’yu kendi nüfuz çemberine aldıkları
Sykes-Picot antlaşması sonuçlandı. Fransa’ya Suriye
ve Lübnan üzerinde kontrol verildi. Filistin’in
büyük bir kısmı da Uluslararası kontrol altında
olacaktı. Halbuki bu İngiliz Dışişleri yetkilisi
McMahon tarafindan, Hilafete başkaldırması
karşılığında Mekke Şerifi Hüseyin’e yazılı
teminat verilmesine rağmen oldu.
1917
İngiliz
Dışişleri’nden Arthur James Balfour’dan
önde gelen İngiliz Siyonisti Lord Rothschild’e
2 Kasım 1917’de gönderilen bir mektup, daha sonradan
kendisine sıkça gönderme yapılan Balfour
Deklerasyonu olarak adlandırıldı. Yazı bir hafta
sonra The Times gazetesinde yayınlandı;
Sayın Lord Rothschild:
Kabineye sunulan ve onaylanan Yahudi Siyonist
arzularına olan sempatimizin deklerasyonu olan aşağıdaki
metni Majestelerinin Hükümeti adına size ben taşıdığım için
çok memnunum.
|
Sykes-Picot
antlaşması artık Filistin’in sahiplerinin İngiltere
ve Fransa olduğu bir sömürgeye işaret
ediyordu.
|
Majestelerinin
Hükümeti, Yahudi halkının milli evi olacak Filistin’deki
yapılanmaya olumlu bakmaktadır ve bu hedefe ulaşmanın
kolaylaştırılması için de elinden gelen çabayı gösterecektir.
Açıkça anlaşılmalıdır ki, ne Filistin’deki Yahudi
olmayan cemiyetlerin sivil ve dini haklarına zarar veren, ne de
herhangi bir ülkede ki Yahudilerin haklarını ve siyasi statülerini
zedeleyen birşey yapılacaktır.
Bu deklerasyonu
Siyonizm Federasyonu’nun bilgisine arzederseniz memnun olurum.
Saygılarımla,
Arthur James Balfour
1920
San Remo konferansında toplanan
İngiltere ve Fransa, eski Hilafet vilayetlerinde yeni manda yönetimi
kurdu. Buna göre Suriye ve Lübnan Fransa’nın, Filistin’de
İngiltere’nin mandası altına girdi.
3 Mart 1924
Hilafet’in ilgası Mustafa Kemal tarafından
açıklandı.
1936
Filistin’li müslümanlar topraklarına el
konulmasını ve yahudi göçünü protesto etmek için 6 aylık
genel grev yaptılar. Kendi türünün en uzunu olan bu grev; ulaşımı,
ekonomiyi ve üretimi felç etti. İngiltere, Arap liderleri ile
müzakere etti ve razı olan liderler Filistin'lileri grevi
durdurmaya çağırdılar.
1937
İngiliz Kraliyet Komisyonu’nun
başkanlığını yapan Lord Robert Peel, Filistin’in bölünerek
bir Arap devleti, bir Yahudi devleti ve Kudüs’ün kutsal
mekanları için uluslararası himaye önerdi.
1939
Filistinli müslümanlar tarafından sürdürülen
bir başka grev İngilizlerin Filistin’e göç meselesindeki
düşüncelerini yeniden gözden geçirmeye zorladı.
1944-1947
İngiltere Filistin’deki Yahudi terörist
örgütlerin saldırısına uğradı. İrgun
örgütünün liderliğini yapan Menachem Begin sonra
İsrail Başbakanı oldu. Stern Çetesi’nin operasyon komutanı
Yitzhak Şamir’de İsrail Başbakanı oldu. Ariel Şaron’da
bu tür terörist çetelerle ilişkiliydi ve o da Başbakan
oldu. Böylece İsrail’de lider olabilmenin kriterlerinden bir
tanesini artık biliyoruz. İngiltere’nin Filistin’den çıkmasını
isteyen İrgun Temmuz 1946’da asker ve sivil 91
kişinin öldüğü King David Hoteli’ni bombaladı.
Hatta, Stern Çetesi’nin lideri Avraham
Stern Nazilere mektup yazarak içinde bulunduğu hareketin
Alman Reich Hükümeti’nin ve otoritelerinin Almanya içindeki
Siyonist aktivitelere ve Siyonist göç planına karşı olan
iyi niyet dileklerinden gayet iyi haberdar olduklarini belirtti
ve “Alman mefhumlarına uygun Avrupa’daki yeni düzen ile
Yahudilerin gercek milli arzuları arasında ortak çıkarlar
mevcud olabilir” diye ilave etti.
Stern Çetesi 1944
yılında Ortadoğu temsilcisi olan İngiliz bakan Lord Moyne’yi düzenledikleri
suikastte öldürdüler.
1947
Filistinde bulunmanın ağır bedelini idrak
eden İngiltere meseleyi Birleşmiş Milletler’e gönderdi. BM
Filistin Özel Komitesi, anlaşmazlığı çözmek için Ürdün
nehrinin batısında iki ulus devletin kurulduğu yeni bir plan
formülize etti. BM 29 Kasim’da yapılan genel toplantıda bu
formulu benimsedi. Araplar bu planı reddetti ve anlaşmazlık
daha da arttı.
14 Mayıs 1948
Filistin üzerindeki İngiliz manda yönetimi
sona erdi ve Yahudi Milli Konseyi, İsrail’in
kuruluşunu ilan etti. Mısır, Ürdün, Suriye, Lübnan ve
Irak orduları bu yeni ülkeyi anında işgal ettiler.
1948 savaşı esnasında Kral Abdullah Arap
Birliğinin askerlerini Filistin uğrunda savaşmak için topladı.
Bir hafta içinde Kudüs’te olacağını iddia etti. Kolay
zafer için Filistinli bir kör şeyhi dua etmesi için davet
etti. Kör Şeyh konuşmak için ilerlediğinde Abdullah
yardımcılarıyla konuşmaya başladı. Kör Şeyh askerlere
doğru baktı ve:
“Ey askerler” dedikten sonra uzun bir ara
verdi ve “Sizlerin bizim olmanızı isterdim.” dedi.
|
David
Ben-Gurion, İsrail Devletini ilan ettiği belgeyi
imzadığında
Dışişleri
Bakanı Moşe Şertok bu pis amele şahit oldu. |
Apar topar konuşması bölünen kör Şeyh
önünde bulunan ve kendilerine gören gözler ‘bahşedilmiş’
bu insanlardan daha çok idrak sahibiydi.
O, toplanan dört alaya liderlik yapacak bir
İngiliz subayı olan John Glubb’ın, BM mandası
altında halihazırda müslümanlara ayrılmış olan bölgede
harekat yaptıracağının farkına varmıştı. Sonraları John
Glubb bu yönde çok net emirler aldığını yazmıştır.
Bu olay İsrail varlığının kurulmasında Arap liderlerinin
birer suç ortağı olduklarını apaçık göstermektedir.
1947 ve 1948 başlarında Golda Meir
ile yapılan gizli görüşmelerde Kral Abdullah Ürdün’ün
Filistin’deki Arap yerleşim bölgelerinde hakim olması
karşılığında İsrail varlığını kabul etmeyi teklif
etti. Toplantıda olanların sonradan dışarı sızması bu
planı bozdu. Kral Abdullah’ın İngilizlerle olan uzun
birlikteliği insanlarca iyi bilinmekte idi.
İsrail sürekli desteklediği girişimlerine
başladı.
Deir-Yasin katliamı.
Ain-Karin katliamı.
1949
Bir
yıldan uzun süren savaştan sonra ateşkes oldu. İsrail,
Negev ve sahil şeridini kontrolü altında tutarken; Ürdün,
Batı Şeria’yı yönetimine aldı. Mısır’da Gazze
Şeridi’ni kontrol altına aldı. Kudüs, İsrail ve Ürdün
arasında ikiye bölündü. Ardından İsrail'de yapılan
seçimlerde David Ben-Gurion İsrail’in ilk başbakanı
oldu. Yerlerinden kovulan çok sayıdaki Arap, Batı Şeria
ve Gazze Şeridi’ndeki mülteci kamplarına yerleştirildi.
1950
Kral
Abdullah Batı Şeria ve Kudüs’ün doğusunu Ürdün’e
kattı. Bu ilhak olayını sadece İngiltere ve Pakistan
tanıdı.
Temmuz
1952
Mısır
ordusu Kral Faruk’u darbe ile devirdi. Cemal Abdulnasır
Mısır Başkanı oldu.
Temmuz
1956
Mısır
Asvan barajını finanse edebilmek için Süveyş Kanalı’nı
millileştirdi.
|
İsrail’i
yoketme girişiminin başarısızlıkla sonuçlandığına
Ümmeti yanıltarak inandırmaya çalısan hain yöneticilerin
bu hareketi kanserli hücre mesabesindeki İsrail’in İslam
topraklarına yerleşmesine neden oldu. |
Ekim/ Kasım 1956
İsrail, İngiltere
ve Fransa ile gizlice anlaştıktan sonra Mısır’ı işgal
etti ve Gazze Şeridi ile Sina yarımadasını aldı.
Anglo-Fransız güçleri Mısır’ı bombaladı ve Anglo-Fransız
ittifakı Süveyş Kanalı’nı ele geçirdi. ABD, İngiltere’yi
yüzkızartıcı bir biçimde geri çekilmeye zorladı.
1956 Süveyş Kanalı
anlaşmazlığı ABD ve İngiltere’nin stratejik öneme sahip
Süveyş Kanalı’nı kontrol etme mücadelesiydi.
1956 Savaşı hiçbir
zaman Filistin’i kurtarma savaşı olmadı. Nasır, İsrail’i
ortadan kaldırmayı asla istemedi. Kendisinin üzerinde
odaklandığı öncelikli konu daha çok Süveyş Kanalı üzerindeki
İngiliz hegemonyasına son vermekti. Ortadoğu’da nüfuz elde
etmek isteyen ABD, Mısır’ı önemli bir ittifak olarak görüyordu.
CIA vasıtasıyla 1952’de organize edilen ihtilal ile İngiliz
yanlısı Kral Faruk devrilerek yerine bazı subaylar getirildi
ve bunları da daha sonra Nasır izledi. ABD, Nasır’ın Süveyş
Kanalı’ndaki iddialarını desteklemek için kasıtlı basın
açıklamalarında bulundu. 1953 yılında Dışişleri
Bakanı Dulles, Eisenhower’dan bir mektup ile Nasır’ı
ziyaret etti. Mektupta “Bu hükümet ve Amerikan halkı, Mısır’ın
kendi toprakları üzerindeki tam hakimiyet arzularını iyi
anlamaktadır. Benzer arzular Amerikan geleneklerinde de kökleşmiş
durumdadır.” deniliyordu.
Şubat
1958
Mısır
ve Suriye Birleşik Arap Cumhuriyeti
oluşturmak için birleşti. Fakat Eylül 1961’de mesele tatsız
bir biçimde noktalandı.
Mart
1963
Suriye'de askeri
ihtilal oldu.
Haziran 1964
1964 Kahire
Konferansı esnasında Arap Birliği, Filistin Temsilcisi Ahmed
Şükeyri’ye Filistinli bir siyasi teşkilat oluşturması için
emir verdi. Şükeyri’de 350 delegenin katıldığı ilk
Filistin Milli Konseyini Doğu Kudüs’te topladı. Aynı
toplantıda delegeler içinde Yaser Arafat’ın başını çektiği
FETH grubu ile diğer örgütlerin bulunduğu Filistin Kurtuluş
Örgütü’nü (FKÖ) kurdular. Ahmed Şükeyri FKÖ’nün başına
geçti. Fakat 1969 yılında yerini Yaser Arafat’a terk etti.
FKÖ, Filistin’i kurtarma kisvesi altında kuruldu. Halbuki örgütün
var olmasının mutlak sebebi, ABD dış politikası gereği İsrail’in
resmen meşruluk kazanarak müslümanların işgal edilmiş
topraklardaki haklarının resmen kaybedilmesini sağlamaktı.
|
Arafat
sürekli olarak İsrail’in yıkılması ve Filistin
devletinin kurulması için çalışıyor. Peki, bugün için
baktığımızda söylediklerinin gerçekten hangisi bir
gerçeklik taşıyor! |
1967
6 gün savaşları
1967 savaşı
Ortadoğu’yu kontrol etmek için İngiltere ile ABD arasındaki
çekişmeden kaynaklanan bir hadiseydi. İngiltere’nin bölgedeki
hakimiyeti 11 sene önce elinden alınmıştı. Ancak Ürdün,
Suriye ve İsrail’deki ajanları sayesinde kısmende olsa nüfuz
sahibiydi. Nasır’ı zayıflatma girişiminde olan İngiltere,
İsrail’i yem olarak kullanarak Mısır’ı savaşa çekmek
istemekteydi. Bu savaş sayesinde İsrail tarafından ele geçirilen
bölgeler İsrail’in muhtaç olduğu güvenliği elde
edebilmek için barışa karşılık toprak değişiminde kullanılacak
bir koz olacaktı.
5 Haziran 1967’de
İsrail önceden davranarak Mısır hava kuvvetlerinin 5’te
3’ünün, Suriye ve Ürdün savaş uçaklarının da 3’te
2’sinin yok edildiği bir saldırı baslattı.
İsrail, Batı Şeria
ve Doğu Kudüs’ü Ürdün’den aldı. Savaştan önce Kral Hüseyin
askerlerini ana savaşın olduğu yerin dışına yerleştirmişti.
Ben Gurion’nun bakanlarının İsrail’in Ürdün’le bir çekişme
arzu etmediğine dair teminat vermelerinden sonra, Ürdün İsrail’i
Batı Şeria ve Doğu Kudüs’teki mevzilerinden bombalamaya başladı.
Böylece Yahudilere Ürdün nehrinin sınırlarına varıncaya
kadar Kudüs’ü ele geçirme mazereti verilmiş oluyordu. 48
saatlik bir sürede İsrail Batı Şeria’daki büyük
kasabaları ele geçirdi ve askerlerinin çoğu ölen Ürdün
birlikleri de geri çekildi. İsrail aynı biçimde Golan
Tepeleri’ni de savaşın 6. gününde ele geçirmişti. Golan
Tepeleri’ni işgal eden Suriyeli askerler, Suriye devlet
radyosundan Golan Tepeleri’nin İsrail tarafından ele geçirildiği
haberini orada bulundukları sırada dinlemişlerdi. İsrail ayrıca
Şarm el-Şeyh’i ele geçirerek ve Tiran Geçiti’ndeki su
yolunu güvenceye alarak Amerika’nın Nasır’ını
halletmisti.
İngilizlerin bölgedeki
çıkarlarının dolaylı yoldan sağlandığı Nasır rejimini
zayıflatmak amacına ulaşmıştı. İsrail pazarlık aracı
olması için barışa karşılık toprak değişiminde kullanılmak
üzere daha çok toprak ele geçirebildi. Bütün bunlara rağmen
İsrail’i, Arap ordularının şüphe götürmez gücüne rağmen
ciddi biçimde tehdit etme amacı güdülmedi.
1973
Ekim 1973 savaşı
(Yom Kippur) Hafız Esad ile Sedat’ın durumlarını barış görüşmeleri
öncesi sağlamlaştırmak için tasarlanmıştır. Mısır ve
Suriye’nin başlattığı Yom Kippur savaşı tetkik edildiğinde
amaçların sınırlı olduğu ve bu amaçların arasında asla
Filistin’i kurtarma niyetinin olmadığı görülür. Hatta bu
amaçların arasında Golan Tepelerini kurtarmak dahi yoktu.
Askeri yönetimlerden sonra başa gelen Hafız Esad ve Enver
Sedat’ın durumları yeni birer lider olduklarından önemli
idi. Özellikle Enver Sedat’ın durumu Nasır gibi karizmatik
bir liderin ardından geldiği için çok nazikti.
Mısır Başkanı
Enver Sedat’ın gizli niyetleri ve savaş öncesi ruh hali
Muhammed Heikal’in İngilizcesiyle “The Road to Ramadhan”
isimli kitabında görülebilir. Heikal, Sedat’ın
generallerinden Muhammed Fevzi’nin biri kısa diğeri uzun iki
kılıç çekerek savaşa hazırlanan samuray örneğini aktarıyor.
General Fevzi bahsi geçen savaşın kısa kılıçlık bir iş
olduğunu söyleyerek sınırlı bir savaşın ardındaki
motiflere işaret ediyordu.
Enver Sedat, İsrail
ile uzatmalı bir savaş içine girme niyetinde değildi. Savaşta
Üstünlük elde edilmişken İsrail ile barış yapılması da
bunun ispatıydı. 6 Ekim savaşının ilk 24 saatinde Mısır sadece
68 kayıp vererek İsrail’in Süveyş Kanalı’ndaki meşhur
Bar-Lev hattını delerek geçti. Bu arada Suriye’de 2 bölük
ve 500 tank ile Golan Tepelerini silip süpürdü ve 1967’de
kaybedilen topraklarını tekrardan aldı. İsrail 2 gün içinde
49 uçak ve 500 tankını kaybetti. Fakat galibiyetin ortasında
Sedat, ABD Dışişleri Bakanı Henry Kissinger’a bir mesaj
yollayarak bu savaşın amacı “Ortadoğu’da barış elde
etmek için bir aşamadır” dedi. Aynı mesaj, eğer İsrail işgal
ettiği bütün topraklardan geri çekilirse Mısır’ın BM gözetiminde
ya da tarafsız bir yerde barış görüşmelerine katılmak için
hazırlanabileceğini belirtiyordu. İsraillilerle yakın
temasta olan Kissinger hic süphesiz Sedat’ın niyetlerini
onlara iletiyordu. Nitekim Mısır stratejik öneme sahip Mitla
ve Giddi geçitlerini ele geçirerek hem Sina Yarımadası’nı
güvenceye alabilir hemde buradan İsrail’e taarruzda
bulunabilecekken Enver Sedat birden savaşın erken aşamalarında
pazarlık etme eğilimi göstermişti. Sedat’ın daha çok
ilerlemeyi reddetmesi ve Sina’da ikinci bir saldırıyı
ertelemesi, İsrail’in ABD’den aldığı yardımla harekete
geçerek kaybettiği toprakları geri almasına vesile oldu. İsrail’in
birkaç ateşkes anlaşmasını ihlalinden sonra 25 Ocak’ta düşmanlıklar
resmen sona erdi. Fakat bu savaşın kendisi Müslümanların
liderlerinin İsrail’le asla ciddi bir biçimde savaşmadıklarını
bize ispatladı ve Filistin’i de asla tartışma konusu dahi
yapmadıklarını gösterdi.
İsrail'i tanımak
gayesindeki hain planların asıl yükünü çeken bir müslüman
kız çocuğu. |
|
1974
Arafat
BM’de |
|
Amerika’nın
FKÖ’yü yasallaştırma girişimi 1974 yılında Rabat’ta
yapılan Arap zirvesinde resmen neticelendi. Buna göre FKÖ,
Filistin insanının tek yasal
temsilcisi olacaktı.
Aynı
sene komplo oyunundaki bir sonraki sahne; Arafat’in BM hitabıydı.
Kasım
1977
İsrail’i
barış görüşmeleri ile meşrulaştırmanın yolu gözüktü.
Enver Sedat, İsrail ziyareti esnasında İsrail parlamentosu
Knesset’i ziyaret etti.
Eylül
1978
İlk Camp David
görüşmeleri Mısır Başkanı Enver Sedat ile İsrail
Başbakanı Menahem Begin arasında oldu.
26 Mart 1979
Mısır-İsrail barış
antlaşması resmen imzalandı ve İsrail, Sina Yarımadası’ndan
çekilmeye başladı.
Enver Sedat barış
antlaşmalarını noktalamak için Kudüs’ü ziyaret ettiğinde
El-Aksa camisinin imamı bu ziyaretin amacını “
Salahaddin tarafından kurtarılan ve Halife Ömer tarafından açılan
bu kutsal mekana sen nasıl geldin Sedat?” diyerek
sorguladı.
Sedat, Carter ve
Menahem Begin artık “barış” ile “neşe” içindeler. |
|
|