Ana Sayfa YIL 13   SAYI 151   R.AHİR 1423   TEMMUZ 2002 E-Mail

1800'LERDEN 2000'LERE ORTADOĞU

Derleyen: Abdurrahman DOĞRU

“Üstün durumda iken gevşeyip barışa cağırmayın. Allah sizinle beraberdir. O amellerinizi asla azaltmayacaktır.”

[Muhammed: 35]

 

1800’ler

Siyonistler Filistin’e göçe başladı. 1914 yılı içinde Yahudi nüfusu 25.000’den 90.000’e çıktı. Birinci Dünya savaşının patlak verdiği sırada 450.000 Arabın Filistin’de oldugu tahmin ediliyor.

1891

Kudüs’teki Araplar Yahudi göçünü sınırlandırması için Osmanlı Hilafet Devleti’ne başvurdular.

1896

Siyonist Theodor Herzl “Der Judenstadt” (Yahudi Devleti) isimli yazısında Filistin’deki Yahudi Devleti’nin kalkınmasından bahsetti.

1901

Siyonist banker Mizray Qrascow’un başkanlığını yaptığı bir delegasyon, Halife AbdulHamid'e: İslam Devleti'nin tüm borçlarını ödemeyi, bir donanma inşa etmeyi ve 35 milyon altın lira ödemeyi teklif etti. Halife II. AbdulHamid onlarla görüşmeyi dahi reddetti. Onlara cevabını Tahsin Paşa vasıtasıyla iletti. Cevabında şöyle dedi:

"O terbiyesiz yahudilere de ki; Osmanlı Devleti'nin borçları bir ayıp değildir. Zira Fransa'nın da borçları vardır, fakat bu onları etkilemiyor. Kudüs, Ömer b. el-Hattab şehri fethettiği zaman İslam topraklarından bir parça oldu ve ben mukaddes toprakları yahudilere satmanın tarihi ayıbını yüklenmeyeceğim. Sorumluluğuma ve halkımın bana olan itimadına ihanet etmeyeceğim. Yahudilerin parası kendilerinde kalsın. Osmanlılar, İslam düşmanlarının parasıyla inşa edilmiş kalelerde saklanmayacaktır."

1916

İki ülkenin Ortadoğu’yu kendi nüfuz çemberine aldıkları Sykes-Picot antlaşması sonuçlandı. Fransa’ya Suriye ve Lübnan üzerinde kontrol verildi. Filistin’in büyük bir kısmı da Uluslararası kontrol altında olacaktı. Halbuki bu İngiliz Dışişleri yetkilisi McMahon tarafindan, Hilafete başkaldırması karşılığında Mekke Şerifi Hüseyin’e yazılı teminat verilmesine rağmen oldu.

1917

İngiliz Dışişleri’nden Arthur James Balfour’dan önde gelen İngiliz Siyonisti Lord Rothschild’e 2 Kasım 1917’de gönderilen bir mektup, daha sonradan kendisine sıkça gönderme yapılan Balfour Deklerasyonu olarak adlandırıldı. Yazı bir hafta sonra The Times gazetesinde yayınlandı;

Sayın Lord Rothschild:

Kabineye sunulan ve onaylanan Yahudi Siyonist arzularına olan sempatimizin deklerasyonu olan aşağıdaki metni Majestelerinin Hükümeti adına size ben taşıdığım için çok memnunum.

Sykes-Picot antlaşması artık Filistin’in sahiplerinin İngiltere ve Fransa olduğu bir sömürgeye işaret ediyordu.

Majestelerinin Hükümeti, Yahudi halkının milli evi olacak Filistin’deki yapılanmaya olumlu bakmaktadır ve bu hedefe ulaşmanın kolaylaştırılması için de elinden gelen çabayı gösterecektir. Açıkça anlaşılmalıdır ki, ne Filistin’deki Yahudi olmayan cemiyetlerin sivil ve dini haklarına zarar veren, ne de herhangi bir ülkede ki Yahudilerin haklarını ve siyasi statülerini zedeleyen birşey yapılacaktır.

Bu deklerasyonu Siyonizm Federasyonu’nun bilgisine arzederseniz memnun olurum.

Saygılarımla,

Arthur James Balfour

1920

San Remo konferansında toplanan İngiltere ve Fransa, eski Hilafet vilayetlerinde yeni manda yönetimi kurdu. Buna göre Suriye ve Lübnan Fransa’nın, Filistin’de İngiltere’nin mandası altına girdi.

3 Mart 1924

Hilafet’in ilgası Mustafa Kemal tarafından açıklandı.

1936

Filistin’li müslümanlar topraklarına el konulmasını ve yahudi göçünü protesto etmek için 6 aylık genel grev yaptılar. Kendi türünün en uzunu olan bu grev; ulaşımı, ekonomiyi ve üretimi felç etti. İngiltere, Arap liderleri ile müzakere etti ve razı olan liderler Filistin'lileri grevi durdurmaya çağırdılar.

1937

İngiliz Kraliyet Komisyonu’nun başkanlığını yapan Lord Robert Peel, Filistin’in bölünerek bir Arap devleti, bir Yahudi devleti ve Kudüs’ün kutsal mekanları için uluslararası himaye önerdi.

1939

Filistinli müslümanlar tarafından sürdürülen bir başka grev İngilizlerin Filistin’e göç meselesindeki düşüncelerini yeniden gözden geçirmeye zorladı.

1944-1947

İngiltere Filistin’deki Yahudi terörist örgütlerin saldırısına uğradı. İrgun örgütünün liderliğini yapan Menachem Begin sonra İsrail Başbakanı oldu. Stern Çetesi’nin operasyon komutanı Yitzhak Şamir’de İsrail Başbakanı oldu. Ariel Şaron’da bu tür terörist çetelerle ilişkiliydi ve o da Başbakan oldu. Böylece İsrail’de lider olabilmenin kriterlerinden bir tanesini artık biliyoruz. İngiltere’nin Filistin’den çıkmasını isteyen İrgun Temmuz 1946’da asker ve sivil 91 kişinin öldüğü King David Hoteli’ni bombaladı.

Hatta, Stern Çetesi’nin lideri Avraham Stern Nazilere mektup yazarak içinde bulunduğu hareketin Alman Reich Hükümeti’nin ve otoritelerinin Almanya içindeki Siyonist aktivitelere ve Siyonist göç planına karşı olan iyi niyet dileklerinden gayet iyi haberdar olduklarini belirtti ve “Alman mefhumlarına uygun Avrupa’daki yeni düzen ile Yahudilerin gercek milli arzuları arasında ortak çıkarlar mevcud olabilir” diye ilave etti.

Stern Çetesi 1944 yılında Ortadoğu temsilcisi olan İngiliz bakan Lord Moyne’yi düzenledikleri suikastte öldürdüler.

1947

Filistinde bulunmanın ağır bedelini idrak eden İngiltere meseleyi Birleşmiş Milletler’e gönderdi. BM Filistin Özel Komitesi, anlaşmazlığı çözmek için Ürdün nehrinin batısında iki ulus devletin kurulduğu yeni bir plan formülize etti. BM 29 Kasim’da yapılan genel toplantıda bu formulu benimsedi. Araplar bu planı reddetti ve anlaşmazlık daha da arttı.

14 Mayıs 1948

Filistin üzerindeki İngiliz manda yönetimi sona erdi ve Yahudi Milli Konseyi, İsrail’in kuruluşunu ilan etti. Mısır, Ürdün, Suriye, Lübnan ve Irak orduları bu yeni ülkeyi anında işgal ettiler.

1948 savaşı esnasında Kral Abdullah Arap Birliğinin askerlerini Filistin uğrunda savaşmak için topladı. Bir hafta içinde Kudüs’te olacağını iddia etti. Kolay zafer için Filistinli bir kör şeyhi dua etmesi için davet etti. Kör Şeyh konuşmak için ilerlediğinde Abdullah yardımcılarıyla konuşmaya başladı. Kör Şeyh askerlere doğru baktı ve:

“Ey askerler” dedikten sonra uzun bir ara verdi ve “Sizlerin bizim olmanızı isterdim.” dedi.

David Ben-Gurion, İsrail Devletini ilan ettiği belgeyi imzadığında

Dışişleri Bakanı Moşe Şertok bu pis amele şahit oldu.

Apar topar konuşması bölünen kör Şeyh önünde bulunan ve kendilerine gören gözler ‘bahşedilmiş’ bu insanlardan daha çok idrak sahibiydi.

O, toplanan dört alaya liderlik yapacak bir İngiliz subayı olan John Glubb’ın, BM mandası altında halihazırda müslümanlara ayrılmış olan bölgede harekat yaptıracağının farkına varmıştı. Sonraları John Glubb bu yönde çok net emirler aldığını yazmıştır. Bu olay İsrail varlığının kurulmasında Arap liderlerinin birer suç ortağı olduklarını apaçık göstermektedir.

1947 ve 1948 başlarında Golda Meir ile yapılan gizli görüşmelerde Kral Abdullah Ürdün’ün Filistin’deki Arap yerleşim bölgelerinde hakim olması karşılığında İsrail varlığını kabul etmeyi teklif etti. Toplantıda olanların sonradan dışarı sızması bu planı bozdu. Kral Abdullah’ın İngilizlerle olan uzun birlikteliği insanlarca iyi bilinmekte idi.

İsrail sürekli desteklediği girişimlerine başladı.

Deir-Yasin katliamı.

Ain-Karin katliamı.

1949

Bir yıldan uzun süren savaştan sonra ateşkes oldu. İsrail, Negev ve sahil şeridini kontrolü altında tutarken; Ürdün, Batı Şeria’yı yönetimine aldı. Mısır’da Gazze Şeridi’ni kontrol altına aldı. Kudüs, İsrail ve Ürdün arasında ikiye bölündü. Ardından İsrail'de yapılan seçimlerde David Ben-Gurion İsrail’in ilk başbakanı oldu. Yerlerinden kovulan çok sayıdaki Arap, Batı Şeria ve Gazze Şeridi’ndeki mülteci kamplarına yerleştirildi.

1950

Kral Abdullah Batı Şeria ve Kudüs’ün doğusunu Ürdün’e kattı. Bu ilhak olayını sadece İngiltere ve Pakistan tanıdı.

Temmuz 1952

Mısır ordusu Kral Faruk’u darbe ile devirdi. Cemal Abdulnasır Mısır Başkanı oldu.

Temmuz 1956

Mısır Asvan barajını finanse edebilmek için Süveyş Kanalı’nı millileştirdi.

 

İsrail’i yoketme girişiminin başarısızlıkla sonuçlandığına Ümmeti yanıltarak inandırmaya çalısan hain yöneticilerin bu hareketi kanserli hücre mesabesindeki İsrail’in İslam topraklarına yerleşmesine neden oldu.

Ekim/ Kasım 1956

İsrail, İngiltere ve Fransa ile gizlice anlaştıktan sonra Mısır’ı işgal etti ve Gazze Şeridi ile Sina yarımadasını aldı. Anglo-Fransız güçleri Mısır’ı bombaladı ve Anglo-Fransız ittifakı Süveyş Kanalı’nı ele geçirdi. ABD, İngiltere’yi yüzkızartıcı bir biçimde geri çekilmeye zorladı.

1956 Süveyş Kanalı anlaşmazlığı ABD ve İngiltere’nin stratejik öneme sahip Süveyş Kanalı’nı kontrol etme mücadelesiydi.

1956 Savaşı hiçbir zaman Filistin’i kurtarma savaşı olmadı. Nasır, İsrail’i ortadan kaldırmayı asla istemedi. Kendisinin üzerinde odaklandığı öncelikli konu daha çok Süveyş Kanalı üzerindeki İngiliz hegemonyasına son vermekti. Ortadoğu’da nüfuz elde etmek isteyen ABD, Mısır’ı önemli bir ittifak olarak görüyordu. CIA vasıtasıyla 1952’de organize edilen ihtilal ile İngiliz yanlısı Kral Faruk devrilerek yerine bazı subaylar getirildi ve bunları da daha sonra Nasır izledi. ABD, Nasır’ın Süveyş Kanalı’ndaki iddialarını desteklemek için kasıtlı basın açıklamalarında bulundu. 1953 yılında Dışişleri Bakanı Dulles, Eisenhower’dan bir mektup ile Nasır’ı ziyaret etti. Mektupta “Bu hükümet ve Amerikan halkı, Mısır’ın kendi toprakları üzerindeki tam hakimiyet arzularını iyi anlamaktadır. Benzer arzular Amerikan geleneklerinde de kökleşmiş durumdadır.” deniliyordu.

Şubat 1958

Mısır ve Suriye Birleşik Arap Cumhuriyeti oluşturmak için birleşti. Fakat Eylül 1961’de mesele tatsız bir biçimde noktalandı.

Mart 1963

Suriye'de askeri ihtilal oldu.

Haziran 1964

1964 Kahire Konferansı esnasında Arap Birliği, Filistin Temsilcisi Ahmed Şükeyri’ye Filistinli bir siyasi teşkilat oluşturması için emir verdi. Şükeyri’de 350 delegenin katıldığı ilk Filistin Milli Konseyini Doğu Kudüs’te topladı. Aynı toplantıda delegeler içinde Yaser Arafat’ın başını çektiği FETH grubu ile diğer örgütlerin bulunduğu Filistin Kurtuluş Örgütü’nü (FKÖ) kurdular. Ahmed Şükeyri FKÖ’nün başına geçti. Fakat 1969 yılında yerini Yaser Arafat’a terk etti. FKÖ, Filistin’i kurtarma kisvesi altında kuruldu. Halbuki örgütün var olmasının mutlak sebebi, ABD dış politikası gereği İsrail’in resmen meşruluk kazanarak müslümanların işgal edilmiş topraklardaki haklarının resmen kaybedilmesini sağlamaktı.

Arafat sürekli olarak İsrail’in yıkılması ve Filistin devletinin kurulması için çalışıyor. Peki, bugün için baktığımızda söylediklerinin gerçekten hangisi bir gerçeklik taşıyor!

1967

6 gün savaşları

1967 savaşı Ortadoğu’yu kontrol etmek için İngiltere ile ABD arasındaki çekişmeden kaynaklanan bir hadiseydi. İngiltere’nin bölgedeki hakimiyeti 11 sene önce elinden alınmıştı. Ancak Ürdün, Suriye ve İsrail’deki ajanları sayesinde kısmende olsa nüfuz sahibiydi. Nasır’ı zayıflatma girişiminde olan İngiltere, İsrail’i yem olarak kullanarak Mısır’ı savaşa çekmek istemekteydi. Bu savaş sayesinde İsrail tarafından ele geçirilen bölgeler İsrail’in muhtaç olduğu güvenliği elde edebilmek için barışa karşılık toprak değişiminde kullanılacak bir koz olacaktı.

5 Haziran 1967’de İsrail önceden davranarak Mısır hava kuvvetlerinin 5’te 3’ünün, Suriye ve Ürdün savaş uçaklarının da 3’te 2’sinin yok edildiği bir saldırı baslattı.

İsrail, Batı Şeria ve Doğu Kudüs’ü Ürdün’den aldı. Savaştan önce Kral Hüseyin askerlerini ana savaşın olduğu yerin dışına yerleştirmişti. Ben Gurion’nun bakanlarının İsrail’in Ürdün’le bir çekişme arzu etmediğine dair teminat vermelerinden sonra, Ürdün İsrail’i Batı Şeria ve Doğu Kudüs’teki mevzilerinden bombalamaya başladı. Böylece Yahudilere Ürdün nehrinin sınırlarına varıncaya kadar Kudüs’ü ele geçirme mazereti verilmiş oluyordu. 48 saatlik bir sürede İsrail Batı Şeria’daki büyük kasabaları ele geçirdi ve askerlerinin çoğu ölen Ürdün birlikleri de geri çekildi. İsrail aynı biçimde Golan Tepeleri’ni de savaşın 6. gününde ele geçirmişti. Golan Tepeleri’ni işgal eden Suriyeli askerler, Suriye devlet radyosundan Golan Tepeleri’nin İsrail tarafından ele geçirildiği haberini orada bulundukları sırada dinlemişlerdi. İsrail ayrıca Şarm el-Şeyh’i ele geçirerek ve Tiran Geçiti’ndeki su yolunu güvenceye alarak Amerika’nın Nasır’ını halletmisti.

İngilizlerin bölgedeki çıkarlarının dolaylı yoldan sağlandığı Nasır rejimini zayıflatmak amacına ulaşmıştı. İsrail pazarlık aracı olması için barışa karşılık toprak değişiminde kullanılmak üzere daha çok toprak ele geçirebildi. Bütün bunlara rağmen İsrail’i, Arap ordularının şüphe götürmez gücüne rağmen ciddi biçimde tehdit etme amacı güdülmedi.

1973

Ekim 1973 savaşı (Yom Kippur) Hafız Esad ile Sedat’ın durumlarını barış görüşmeleri öncesi sağlamlaştırmak için tasarlanmıştır. Mısır ve Suriye’nin başlattığı Yom Kippur savaşı tetkik edildiğinde amaçların sınırlı olduğu ve bu amaçların arasında asla Filistin’i kurtarma niyetinin olmadığı görülür. Hatta bu amaçların arasında Golan Tepelerini kurtarmak dahi yoktu. Askeri yönetimlerden sonra başa gelen Hafız Esad ve Enver Sedat’ın durumları yeni birer lider olduklarından önemli idi. Özellikle Enver Sedat’ın durumu Nasır gibi karizmatik bir liderin ardından geldiği için çok nazikti.

Mısır Başkanı Enver Sedat’ın gizli niyetleri ve savaş öncesi ruh hali Muhammed Heikal’in İngilizcesiyle “The Road to Ramadhan” isimli kitabında görülebilir. Heikal, Sedat’ın generallerinden Muhammed Fevzi’nin biri kısa diğeri uzun iki kılıç çekerek savaşa hazırlanan samuray örneğini aktarıyor. General Fevzi bahsi geçen savaşın kısa kılıçlık bir iş olduğunu söyleyerek sınırlı bir savaşın ardındaki motiflere işaret ediyordu.

Enver Sedat, İsrail ile uzatmalı bir savaş içine girme niyetinde değildi. Savaşta Üstünlük elde edilmişken İsrail ile barış yapılması da bunun ispatıydı. 6 Ekim savaşının ilk 24 saatinde Mısır sadece 68 kayıp vererek İsrail’in Süveyş Kanalı’ndaki meşhur Bar-Lev hattını delerek geçti. Bu arada Suriye’de 2 bölük ve 500 tank ile Golan Tepelerini silip süpürdü ve 1967’de kaybedilen topraklarını tekrardan aldı. İsrail 2 gün içinde 49 uçak ve 500 tankını kaybetti. Fakat galibiyetin ortasında Sedat, ABD Dışişleri Bakanı Henry Kissinger’a bir mesaj yollayarak bu savaşın amacı “Ortadoğu’da barış elde etmek için bir aşamadır” dedi. Aynı mesaj, eğer İsrail işgal ettiği bütün topraklardan geri çekilirse Mısır’ın BM gözetiminde ya da tarafsız bir yerde barış görüşmelerine katılmak için hazırlanabileceğini belirtiyordu. İsraillilerle yakın temasta olan Kissinger hic süphesiz Sedat’ın niyetlerini onlara iletiyordu. Nitekim Mısır stratejik öneme sahip Mitla ve Giddi geçitlerini ele geçirerek hem Sina Yarımadası’nı güvenceye alabilir hemde buradan İsrail’e taarruzda bulunabilecekken Enver Sedat birden savaşın erken aşamalarında pazarlık etme eğilimi göstermişti. Sedat’ın daha çok ilerlemeyi reddetmesi ve Sina’da ikinci bir saldırıyı ertelemesi, İsrail’in ABD’den aldığı yardımla harekete geçerek kaybettiği toprakları geri almasına vesile oldu. İsrail’in birkaç ateşkes anlaşmasını ihlalinden sonra 25 Ocak’ta düşmanlıklar resmen sona erdi. Fakat bu savaşın kendisi Müslümanların liderlerinin İsrail’le asla ciddi bir biçimde savaşmadıklarını bize ispatladı ve Filistin’i de asla tartışma konusu dahi yapmadıklarını gösterdi.

İsrail'i tanımak gayesindeki hain planların asıl yükünü çeken bir müslüman kız çocuğu.

1974

Arafat BM’de

Amerika’nın FKÖ’yü yasallaştırma girişimi 1974 yılında Rabat’ta yapılan Arap zirvesinde resmen neticelendi. Buna göre FKÖ, Filistin insanının tek yasal temsilcisi olacaktı.

Aynı sene komplo oyunundaki bir sonraki sahne; Arafat’in BM hitabıydı.

Kasım 1977

İsrail’i barış görüşmeleri ile meşrulaştırmanın yolu gözüktü. Enver Sedat, İsrail ziyareti esnasında İsrail parlamentosu Knesset’i ziyaret etti.

Eylül 1978

İlk Camp David görüşmeleri Mısır Başkanı Enver Sedat ile İsrail Başbakanı Menahem Begin arasında oldu.

26 Mart 1979

Mısır-İsrail barış antlaşması resmen imzalandı ve İsrail, Sina Yarımadası’ndan çekilmeye başladı.

Enver Sedat barış antlaşmalarını noktalamak için Kudüs’ü ziyaret ettiğinde El-Aksa camisinin imamı bu ziyaretin amacını “ Salahaddin tarafından kurtarılan ve Halife Ömer tarafından açılan bu kutsal mekana sen nasıl geldin Sedat?” diyerek sorguladı.

Sedat, Carter ve Menahem Begin artık “barış” ile “neşe” içindeler.

YIL 13  SAYI 151  R.AHİR 1422  TEMMUZ 2002

Yukarı