Ana Sayfa YIL 15  SAYI 174-175-176  R.AHİR/C.EVVEL/C.AHİR 1425 / HAZ. TEM. AĞUS. 2004 E-Mail

Satılmış Müslüman Liderler, İslam Ümmetini “Geri Kalmışlığın” Sebebi Olmakla Suçladılar

Shehzad BASHİR

Geçtiğimiz günlerde yapılan “İslam Ülkeleri Örgütü konferansı”nda, Müslüman ülkelerin liderleri, Müslüman Ümmetini geri kalmışlıkla suçlayan gelişi güzel açıklamalarda bulunup konuşmalar yaptılar.

Malezya Başbakanı Mahathir Mohamed, İslam ülkelerinin çoğuna duçar olan fakirliğin, sefaletin ve şiddetin sebebini Müslümanların kendilerinde aramaları gerektiğini söyledi: “Kaba olacak ama, Müslümanlar bugünkü durumlarını kendileri elleriyle belirlemişlerdir.”

Devamla konuşmasında; “Müslümanların bu yönde yürümeye devam ettiklerini” ve “bu çöküşün bir sonunun görünmediğini, 1,3 milyar Müslüman bilgi ve becerilerle silahlanmalılar ki, böylelikle ülkeleri zenginleşir ve kendilerini korumuş olurlar. Onlar sanayi devrimini tamamıyla kaçırdılar. Ve şu an bilgi çağını da kaçırmak üzeredirler.” Dedi.

İÜÖ’nün Genel Sekreteri Abdelwahed Belkeziz; “Toplumun dağıtıldığını, bölündüğünü, küçüldüğünü ve şerefinin lekelendiğini aynı zamanda güçsüzlük hissine kapıldığını” söyledi.

Devamla; “İslam dünyasının bugünkü güçsüzlüğü ve hukuk davalarına çözüm bulamama sorunu aşırıcılığın artmasının arkasındaki sebeptir.” dedi.

Bu şarlatan liderler, sorumluluğu Ümmetin tümüne yükleyerek, İslam ve Müslümanların genelini nasıl küçük gördüklerini ve İslam ülkelerinde neredeyse tek elle oluşturdukları bu korkunç durumun şahsi sorumluluğundan kendilerini nasıl tamamıyla sıyırmaya çalıştıklarının göstergesidir.

Onlara birileri şu soruları sormalı:

Sizler İslam ülkelerinde Ümmettin siyasi, kültürel ve iktisadi alakalarını düzenleyen kişiler pozisyonunda değil misiniz?

Sizler Müslümanların kaynakları ve paraları üzerinde kontrol sahibi olan kişiler değil misiniz?

Gerçekten o yöneticiler, kendi çıkarları için Ümmettin servetlerini yağma etmeselerdi ve ettirmeselerdi, İslam ülkelerinin ekonomileri bugün daha sağlıklı durumda olmaz mıydı?

Gerçekten o yöneticiler, kendi tahtlarını korumak amacıyla Batılıların çıkarları için Ümmet arasında ayrılık ve Batı uluslarına kölelik garantisi vermeselerdi, İslam ülkeleri siyasi alanda çok daha güçlü olmaz mıydı?

Gerçekten o yöneticiler, İslam dışında olan şeylere karşı gelip Müslümanları İslam’a göre yönetselerdi, İslam ülkelerinde istikrarsızlık olur muydu?

Gerçekten o yöneticiler, İslam’ın temel emirlerinden olan İslam hükümleriyle hükmedilmesini talep edenleri ve buna davet edenleri baskı altında ve şiddete tabii tutmasalardı uyum olmaz mıydı?

Gerçekten suç, bu satılmış ve beceriksiz kahrolası liderlerdedir.

Bu beceriksiz liderlerin tutumları, büyük, doğal servetlerle nimetlenmiş olmalarına rağmen, Müslüman toplulukları fakirliğin içerisine batırdı. Mesela; Pakistan bir açıklamasında; “Sadece iki eski bakanının iki milyar dolar borca yol açtığını” söyledi. Suudi Arabistan, dünyanın en büyük petrol rezervlerine sahip bir ülke olmasına rağmen işsizlik yükselmekte ve borçlar artmaktadır. Suudi Kraliyeti gelecekte petrol rezervlerinin tükenmesi ihtimaline karşı hiç bir hazırlık yapmamıştır. Batılı bir yorumcu şöyle diyor: “Çadırlarda yaşayan bir deve çobanı ve kabilesi kendini birden sarayda ve limuzinde buldu. Bu gidişle çok hızlı bir şekilde kendilerini tekrar çadırlarda deve çobanı olarak bulacaklardır.”

Müslüman vatandaşlar için mühimmat/erzak temin etme bir devletin görevidir ki, bu satılmış liderler kendilerinden/üzerlerinden bu temel sorumluluğu dahi atıyorlar. Bir çok İslam ülkesi yiyecek, eğitim ve ilaç tedarik eden hayır sever kurum ve özel para kurumlarıyla doludur. Kamu yararına çalışan bu tip kurumlar, aslında devletin yerine getirmesi gereken görevleri yerine getirmekte, çoğu zaman Ümmetin destek ve çaresizlik anında yardım kaynağı olmaktadır.

İslam ülkelerinin potansiyel gücü eşsizdir. 1,3 milyardan fazla nüfuza ve yeterince doğal kaynaklara sahipler: Örneğin; 700 milyar ispatlanmış varil petrol rezervleri, belli miktarda doğal gaz rezervleri, altın madenleri ve çok miktarda diğer değerli madenler mevcuttur. Böyle sağlam ekonomik temellere sahip olmalarına rağmen 57 İslam ülkesi birleşseler (bu tip konferanslarla toplansalar) dahi böylesi bir hal içerisinde hiç bir Batı kuvvetine meydan okuyamamaktadırlar.

İslam ülkelerinin ekonomik yönetiminde olan Ümmet değildir. Ekonominin sorumluluğunu bu liderler, İMF ve Dünya Bankası gibi gayri İslam’i kurumlara devrettiler -ki bu kurumlar güçlü Batılı uluslar tarafından yönetilmektedir-. Sakat/yanlış borçlanmalar, devalüasyonlar (paranın değer kaybetmesi), para yardımlarının kaldırılması ve özelleştirilmeler Ümmetin ana kaynaklarının satılmasına, artık Batılı anonim şirketlerin bu kaynakların sahipleri olmalarına yol açmıştır. Sonuçta; Müslümanların servetleri bedavadan Batılı uluslara peşkeş çekilmektedir. Buna karşılık da Batı, İslam ülkelerinin bu hain liderlerin itibarlarını korumaları, bu hain hareketlerinde devam edebilmeleri için tahtlarını koruyarak onları ödüllendirmektedirler. Böylelikle bu servet, hayatta kalabilme mücadelesi veren Müslümanlara hiç bir zaman ulaşamamaktadır.

Saldırgan Batıdan iktidarsızlık ve parçalanma/bölünme isteyen Ümmet değildir. Aksine, Ümmet tek vücut olduğunu Irak ve Afganistan savaşında gösterdi. Dünyanın bir çok yerinde Müslümanlar protestolar yaptılar ve Müslüman ordularından, Müslüman kardeşlerini korumaları için harekete geçmelerini istediler. Bu hususta da yine yöneticiler hainliklerini gösterdiler. Tüm protestolara rağmen yöneticiler halkın isteğine göre hareket etmediler ve ayaklanmaları kanlı bir şekilde bastırdılar. Pakistan başbakanı Müşerref Afganistan’daki kardeşlerine sırtını döndü, Keşmir’deki Cihat hareketini sattı ve Amerikan hegemonyasına karşı baş kaldıranlara karşı bir Batılı-haçlı seferi başlattı. Türkiye’de hükümet rüşvet karşılığı Amerika’nın hava sahasını ve üslerini kullanıp suçsuz Iraklı Müslümanları öldürmesine izin verdi. Katar ve bir çok Körfez ülkesi her gün Müslüman kanı akıtmakla meşgul olan Batılı askerlere üs, yiyecek ve kalacak yer vererek o hainleri beslemektedir.

Sonuç olarak şunu açıkça görebiliriz ki; İslam ülkelerindeki geri kalmışlığın, iktidarsızlığın ve bugünkü korkunç durumun sebebi Ümmet değildir. Tüm bu sorunları sebebi hain ve satılmış kahrolası liderlerdir.

İÜÖ’nün genel sekreteri; “geçmişteki ve günümüzdeki Ümmet arasında fark olduğu” sözünde haklıdır. -Her ne kadar onun Batılı seküler değerlere olan kör köleliği, bu farkın gerçek sebebini görmekten onu alı koymuş olsa da-.

Geçmişte İslam Ümmeti siyasette, ekonomide ve İslam’ın hükümlerini tatbik etme hususunda, o zamanki ulusların en önde olanıydı. Sekülarizmle/laiklikle değil İslam nizamıyla yönetiliyorlardı. Onlar 57 despot tarafından yönetilen, 57 parçalanmış, bölünmüş ülkeler değillerdi. Onlar tek bir Halife altında, Hilafet Devletinde yaşıyorlardı. Halife, dıştan bir müdahale veya yönlendirilme olmaksızın Müslümanları İslam nizamına göre yönetiyordu. Fakirlik geçmişteki Ümmet için çok yabancı bir konuydu. Eğitim, nakliye, tıp ve bilim alanlarında diğer ülkelerden çok çok önde idilerdi.

Müslümanların ülkelerindeki hain yöneticiler sadece kendilerini suçlamalıdırlar. Fakat onlar bunu yapma yerine başkalarını suçlamaya devam edeceklerdir.

Bugün, Müslümanlar şerefli ve muhteşem geçmişleri gibi bir gelecek istiyorlarsa yükselmelerini kolaylaştıracak ortamı oluşturmaları gerektiğini idrak etmelidirler. O gelecek için; günümüzde var olan tüm seküler ve hain liderlerin kaldırılması ve yerine tek bir Hilafet Devletinin kurulması şarttır.

Bu talep basit veya kolay değildir. Fakat İslam’ın ve Müslümanların geleceği için can alıcı ve çok önemlidir. Bu, büyük sevabı olan ve Müslümanların yapması gereken bir farzdır. Aynı zamanda bu büyük fedakarlık ve sorumluluk isteyen iş Müslüman Ümmete emanet edilmiştir.

Allah (cc) böyle bir mücadele içerisinde olanlar hakkında şöyle buyurmaktadır:

“Doğruyu getiren ve onu tasdik edenler var ya, işte kötülükten sakınanlar onlardır. Onlar için Rableri yanında diledikleri her şey vardır. İşte bu, iyilik edenlerin mükâfatıdır.” ( Zumer 33-34)

Peygamberimiz Muhammed Mustafa (sav) böyle hareketler için şöyle buyurmuştur:

“Benim Ümmetimden bir grup doğrular için mücadele etmeye devam edecekler ve Hesap Gününe kadar galip geleceklerdir.” (Sahih Müslim 4718)

YIL 15  SAYI 174-175-176  R.AHİR/C.EVVEL/C.AHİR 1425 / HAZ. TEM. AĞUS. 2004

Yukarı