Sizin
seleflerinizden bazıları dahil, sizi bir çok kişi suçladı.
Hatta soldaki siyasi can yoldaşlarınızdan bazıları sizi
hainlikle suçladı. Ne ilginçtir sağcılar ve onların “Daily
Mail” siklet merkezlerinin başyazılarında görüşleriniz
övüldü. Geri kalanların çoğu maalesef, görüşlerinizi derin,
sabit bir üslupla açıklamak (yönlendirmek) yerine kendilerini
kutlamakla meşgullerdi. Fakat zannedersem bunun konuyla pek
alakası yok. Herhangi bir kişinin sizinle hemfikir olup olmamasına
bakmaksızın sadece İngiltere’de değil, Avrupa kıtasında da
yankı bulmuş olan mevzu çok büyük önem taşımaktadır.
Ardından yapılan tartışmalar yapıcı ve gerçekçi olmalıydı.
Aynı zamanda maalesef tartışmaların çoğu duygusallık,
dogmatizm, savunma ve önyargı özelliğini taşımaktadır. Birkaç
noktanın açıklanması gerektiğine inanıyorum. Uzun süreli bir
yazışmayı önlemek için yüz yüze görüşmek daha faydalı
olacaktır. Böylelikle tartışmamız daha verimli olacak ve bu
konuyla bağlantılı diğer tüm konuları görüşme imkanımız
olacaktır.
Müslümanlar
kendilerini yorumlarınıza karşı cevap vermeye zorunlu
hissetmektedirler. Bunun sebebi tartışmada sadece Müslümanların
başrolde olması değil, aynı zamanda İslam’ın benzersiz
başarılarından birisi de etnik farklılıkları eritip güçlü
bir ümmet oluşturmasıdır. Buna bir örnek de T.W. Arnold’un
şu sözleridir: “İmparatorluğun Avrupa eyaletlerinde Yunanlılar
sayı bakımından Türklerden daha güçlülerdi, dini hoşgörü,
can ve mal güvenliği onları çok etkiledi ve hemen Hıristiyan gücün
yönetimini değil İslamî otoriteyi tercih ettiler.” Bir
süredir İngiltere’deki Müslümanlar kimlik sorununu tartışmaktadırlar.
Geçen yaz bir açık foruma katıldım. “İngiliz veya Müslüman:
Kimlik, değerler, görüşler,” başlığı altında iki gayrimüslimle
tartıştım ki tartışmaya 8 bin kişi sonradan iştirak etti.
Sadece
yorumlarınıza büyük tepkiler verilmiştir ve aynı zamanda
yapılan tartışmalarda İngilizleşme tanımlanamamıştır.
Yorumcular ve toplumun büyük bir kısmında bu terimi aynı
şekilde açıklayacak bir tanım mevcut değildir. Tarif etmekten
aciz kaldıkları bu kimliğe insanları davet eden bir ulus, o
kimliğin gerçekliğini nasıl kanıtlayabilir ve aynı zamanda
tartışmanın kültür ve değerlerle alakalı hayati sorular
hususunda da hata yaptığını düşünüyorum. Kültür ve değer
kelimesine açık bir tarif getirmeden, yapılan acilen İngilizleşme
çağrıları bana ve bir ihtimal diğer insanlara da kara milliyetçiliğin
ima edilişi gibi geliyor.
Shakespeare’in
öneminden bahsettiniz ve Hamlet oyununun monolog kısmı geldi aklıma:
“Olmak veya olmamak, soru bu.” İngiliz olmak değil
fakat sadece olmak veya olmamak. Sadece bir tane güçlü cümlede
İngiltere’nin en meşhur oyun yazarı intiharın en tartışmalı
cümlesini tanıtıyor. Fakat sizin iddia ettiğiniz gibi, herhangi
bir kişiyi İngiliz yapan şey Shakespeare’i takdir midir? Mesela
Shakespeare’in uluslararası öğretim planından çıkartılması
durumunda halk etkilenmeyecektir. Ben mesela, İslam dinine sonradan
girmiş bir Müslümanım ve İngiltere’de doğdum. İngiliz
edebiyatında takdir ettiğim bir çok şey vardır. Fakat birçok
gayrimüslim İngiliz edebiyatıyla ilgilenmemektedir. İngiliz
edebiyatıyla ilgilenmemeleri onların İngiliz olmadığı
anlamına gelir. Shakespeare’e olan sevgiyi artırmakla Norman
Tebbiti’in haysiyetsiz “cricket deneyi” unutulabilecek
mi? Shakespeare’in İngiliz kültüründen bir parça olduğu şüphe
götürmez bir gerçektir fakat toplum Shakespeare’den önce var
olmuştur ve var olmaya devam edecektir. Aynı şekilde toplumdan
herhangi birinin, yabancı veya yerli, edebiyata eklenen yeni çalışmalarla
edebiyat var olmaya devam edecek ve genişleyecektir. Ben dinlenen müziğin,
sporun veya okunan kitapların İngiliz kimliği için bir tanım
olduğuna inanmıyorum. Peki bu durumda kimlik probleminin anahtarı
nedir?
Müslümanlar
uyumlu bir toplumun güçlülüğünün İngiliz veya Pakistanlı
olarak isimlendirilmekten meydana gelmediğinin bilincindedirler.
Toplumun güçlülüğü ırktan, soydan, renkten ve dilden üstün
olan değerlere göre yaşamayla sağlanır. Müslümanlar uyumlu
toplum anahtarının İslam’da olduğunu biliyorlar. H. A. Gibb “Whither
İslam” isimli kitabında yazdığı şu sözler çok doğrudur:
“İslam’ın insanlığın yararına işleyecek bir fonksiyonu
daha vardır. İslam’ın ırklar arası anlayış ve işbirliği
gibi müthiş bir örfü vardır. Diğer hiçbir toplum insanlığın
birçok farklı ırkını birleştirmede, mevki ve fırsatlar
eşitliği sağlamada bu kadar başarılı olamamıştır. İslam’ın,
günümüzde halen, ırk ve örfün uzlaşmaz elementlerini uzlaştırma
gücü vardır.” A. Toynbee de “Civilization On Trail”
isimli kitabında bu husustan bahsetmektedir: “İslam’ın
fevkalade başarılarından biri de Müslümanlar arasında ırk
bilincini yok etmeyi başarmış olmasıdır. Ve günümüzde dünya
İslam’ın bu görüşünün propaganda edilmesine ne kadar da
muhtaçtır.” Belki tek bir anayasa altında azınlık olarak
yaşama görüşünden doğacak soru vasıtasıyla, Müslümanlara
kendi ulusal kimliklerini empoze etmeye çalışanlarda bir
anlayış oluşur.
Biz
kimlik sorusunu kültür olarak isimlendirilen değerler bölümünde
cevaplandırıyoruz. Bu değerler insanların üzerine zorla
uygulanamayacak kadar güzel ve eşsizdir. Bilinçli bir ulus için
en değerli şey ırk, kitap veya balık ve chips değil,
değerlerdir. Bu değerleri tanımlamanız gerekir ve
tanımladığınız an sizinle aynı değerleri paylaşmayanlar hususunda
ne yapmanız gerektiğini kendinize sormalısınız. Bu değerleri
diğerlerine zorbalıkla mı empoze edeceksiniz?
Bir
dizi değerlere çok güçlü bir şekilde inanıyorsanız, o
değerlerin hayat hakkında derin ve aydın düşünceler üzerine
kurulmuş olması gerekir. Bu durumda bu değerlerin gücü sizin
zorlama gücünüzde değil, fakat kendi ikna gücündedir. Açıkça
veya bilinçaltına zorlamak, sizin empoze etmek istediğiniz
değerlerin halk tarafından kabul edilmemesine hatta düşmanlığa
yol açar. İngiltere’deki Müslümanlara tekrar tekrar “siz
İngilizsiniz” ve “hristiyanlar ve yahudiler gibi entegre
olacaksınız” deniliyor. Fakat bilinmeli ki Müslümanların
tarihi ve kültürü o kadar zengin ki kendilerini kolayca dikta
ettirmezler.
Ve
bundan dolayı sizin için en iyi olanı inandığınız değerleri
tanımlamanız ve bunları Müslümanlarla tartışmanızdır. Birçok
batılı yorumcunun iddiasının aksine batı değerleri evrensel
değildir. Bu değerler özellikle farklı filozofik temel üzerine
temellendirilmiş diğer değer sistemleri tarafından tartışmaya
açık olmalıdır. Bunu örneklendirelim. Bu noktada İslam’ın
bazı sosyal değerlerine işaret etmek istiyorum:
Fikir,
can ve mal güvenliği, yaşlılara saygı ve aile ilişkileri. “Hilafet”
olarak da bilinen yönetim sisteminin parçası olan vatandaşlık
değerlerinden bazıları şunlardır: Sorumlu ve halkı temsil eden
bir hükümet, kanunlarla hükmedilmesi, bağımsız yargı ve
gayrimüslim vatandaşların hakları (azınlık terimini
kullanmamaya özen gösteriyoruz). Bunlardan bazılarını kendi
listenize eklemek isteyebilirsiniz. Özellikle batı düşüncesi
üzerine kurulu olmayan bir medeniyetin, medeniyet olduğunu inkar
edenler İslam’ın bambaşka bir düşünce temeli üzerine
kurulduğunu bilmelidirler. Buna ek olarak, Batı toplumlarında
uyuşturucunun, şiddetin, fakirliğin, kurumsal ırkçılığın,
sosyal çöküşün, materyalizmin ve egoizmin, sekülarizmin birer
meyveleri olarak, bulaşıcı bir hastalık gibi yayıldığına
inanıyorum. Ve son olarak batı toplumlarında iyi bir yönetimin
olmadığını söylemek çok doğrudur.
Sizin
istediğiniz şekilde entegre gerçekleştirmedikleri ve kabul
etmemeleri durumunda onları şiddeti seçmiş gibi gösterdiğiniz
İngiltere’deki Müslümanların başka bir alternatiflerinin -söze
başlamanın üçüncü yollarının- olduğuna inanıyorum. Bu
üçüncü alternatif ise; batı toplumlarında değerler hakkında
ölçülü tartışmaların yer bulmasına izin vermektedir.
Değerlerimizi
kabul etmiyor olabilirsiniz, onlara kritik/eleştiri
getirebilirsiniz, fakat bizim açık tartışmadan veya kritiklerden
korkacak bir şeyimiz yok. Lütfen İslam fobisi/korkusu gibi sahte
zırhlar giyinmeyiniz, fikirlerinizi duymak istiyoruz. Buna rağmen
değerlerimizi ve düşüncelerimizi - onların yanlış olduğundan
dolayı değil fakat çoğunluğun veya “teröre karşı savaş”
grubunun bunu istediği için - terk etmemizi bekliyorsanız, bu
herhangi düşünen (!) toplum için üzücü bir kayıp ve boş bir
arayış olacaktır.
Saygılarımla,
Dr.
Abdullah Robin
İngiltere
Hizb-ut Tahrir üyesi
|