Ana Sayfa YIL 15  SAYI 174-175-176  R.AHİR/C.EVVEL/C.AHİR 1425 / HAZ. TEM. AĞUS. 2004 E-Mail

İCTİHAD VE ENTEGRASYON

Cennet Y.

Alemlerin Rabbi olan Allah'a hamd olsun. Salat ve selam peygamberlerin efendisi ve muttakilerin imamına, onun ali ve ashabına, onun davetini yüklenip yolunu takip eden, düşüncelerine İslamî akideyi esas alan, amellerinde Şer'i Hükümleri ölçü ve kaynak kabul edenlerin üzerine olsun.

Aziz kardeşlerim:

Allah'ın selamı, rahmet ve bereketi üzerinize olsun diyerek İslam'ın selamı ile yazımıza başlamak istiyorum. Allah'tan bu yazımızı halis kılıp Müslümanların hayrına vesile kılmasını dilerim.

Yine Allah'tan basiret ve ferasetlerimizi açmasını, bize hakkı hak olarak gösterip hakka tabi olmayı, batılı batıl olarak gösterip ondan kaçmamızı ihsan etmesini dilerim.

Bu yazımızda içtihat ve entegrasyon'dan bahsedeceğiz. İçtihat mı? Entegrasyon mu? sorularına cevap bulacağız.

Allah-u Teâla insanoğlunu, hayvanları, diğer canlıları, dünyayı, cenneti ve cehennemi yaratmıştır. İnsanoğlu dünyada işlediği her fiilden hesaba çekilecektir. Zira Allah-u Teâla şöyle buyurmakta:

“Kim zerre miktarı hayır yapmışsa onu görür. Kim de zerre miktarı şer işlemişse onu görür.” (Zilzâl 7-8)

Çünkü insanoğlunun bu dünyadaki görevi Allah (cc)'ya kulluk etmektir.

Allah (cc) şöyle buyurmaktadır:

“Ben cinleri ve insanları, ancak bana kulluk etsinler diye yarattım.” (Zariyat 56)

Allah-u Teâla’nın ayette geçen kulluk kelimesi, insanoğlunun Allah'a hayatının her alanında itaat etmesi manasındadır.

Kuran'ı Kerim, sünnet, sahabelerin icması ve müçtehitlerin kıyası Müslümanlar için birer kaynaktırlar. Müslümanlar karşılaştıkları sorunları bu dört Şer'i kaynağa göre çözmek durumundadırlar.

Şimdi bu kaynaklardan en sonuncusunu yani içtihadı ele alalım ve açıklayalım.

Önce içtihat kelime manasını açıklayalım:

İçtihat:

İnsanın daha fazlasını yapmaktan aciz kaldığını hissedeceği bir seviyede, Şer'i Hükümlerden zannı istenen bir şeyde bütün gücü kullanmaktır. Bu anlamı biraz daha açalım: Yani her dönem çıkan yeni olaylara insanın, daha doğrusu müçtehidin tüm gücünü, kuvvetini sarf ederek bir hükümden, yine Şer'i çerçeveler yani Kuran'ı Kerim ve sünnet çerçevesi içerisinde, başka bir hüküm istinbad etmesine yani çıkarmasına içtihat denir.

Zaman ilerledikçe insanoğlu bir çok olayla karşılaşmakta, bir çok icatlar yapılmakta. İnsanoğlunun hayatının her alanında Allah'a itaat etmesi gerektiğini belirttik. Allah (cc) şöyle buyurmaktadır:

“İnsan başı boş bırakılacağını mı sanıyor” (kıyamet 36)

Peki kaynaklarda yani Kuran'ı Kerim, hadisler ve sahabelerin icmasında geçmeyen, günümüzde meydana gelen olaylara karşı İslam'ın öngördüğü tavrı veya yeni icat edilmiş bir çok eşyayı kullanıp kullanamayacağımıza dair Allah'ın hükmünü nereden öğreneceğiz?

Tabi ki içtihat yoluyla öğreneceğiz. İçtihadın Müslümanlar için bir kaynak olduğu ve İslam'da mevcudiyeti peygamberimiz Muhammed Mustafa (sav)'in hadisi ile sabittir. Peygamberimiz Musab el-Eşariyi ve Muaz bin Cebeli Yemen'e vali olarak gönderdiğinde onlara şöyle dedi:

“Allah'ın kitabı ile hükmet. Onda bulamazsan Resulullah'ın Sünneti ile hükmet. Onda da bulamazsan (Kuran ve Sünnete göre) görüşünle içtihat et.”

İçtihat örneklerini çoğaltabiliriz.

Nitekim sahabelerin hepsi birer müçtehit idiler. İçtihat kelimesini açıkladıktan sonra, konumuzun başlığını oluşturan diğer kelimeyi yani entegrasyonu açıklayalım.

Entegrasyon, Fransızca bir kelimedir. Bütünleşme, birleşme ve uyum sağlamak anlamını taşımaktadır.

Entegrasyon kelimesini günümüzde sıkça duymaktayız. Günümüzde İslam ümmeti için hayat, her nerede ikame ederlerse etsinler çok zor ve karışıktır.

Bugün İslam dünyası ekonomik, siyasi ve hatta güvenlik sorunlarıyla boğuşmaktadır. Batı'daki ulusların daha iyi bir hayat arayışında oldukları şu 20. yüzyılda, Müslümanlar ekonomik ve siyasi belirsizlik içerisinde boğulmaktalar. Bu arayışın başlangıcında bir çok avantajları olmuştu fakat bu arayış aynı zamanda yeni yeni sorunları da beraberinde getirdi.

Batı'daki Müslümanların karşılaştıkları sorunların en önde geleni İslam şahsiyetinin ve karakterinin açık şekilde yaşanmamasını öngören ''bütünüyle entegrasyon'' için yapılan çağrılardır.

Batı'da hakim çevrelerde, hükümetlerde ve medyada artık açıkça Müslümanları nasıl entegre ettirebilecekleri tartışılmaktadır.

Örnekler:

· Fransa'da İslam'ın olması değil, Fransız bir İslam'ın olması gerek. (Charles Pasqua: Fransa içişleri bakanı, New York times 29/10/95)

· İslam fundamentalizmi bir ideoloji olup Batı'ya meydan okumasını engellemeliyiz. (Henry Kissinger: Diplomat)

Bu örnekleri daha çoğaltmak mümkün.

İhtilaflı olaylara karşı Müslümanların tepkileri dahi entegrasyonu doğrulamak amacıyla kullanılmaktadır.

Mesela: Kosova'daki savaş “Şeytani ayetler” kitabı, Müslümanların toplumdan dışlanması gibi.

Bir çok Müslüman gruplar ve şahıslar, Batı'nın Müslümanları entegre etme çalışmalarına dahil edildi.

Bazıları işbirliği yapmayı reddettiklerinde, hükümet tarafından yerlerinden edildiler. Sonuç olarak, sözde Müslümanları temsil eden organizeler ve şahıslar hükümetin ipine tutundular ve onun çizdiği çizgide yürümeye başladılar. Hatta Afganistan savaşında olduğu gibi Müslümanların öldürülmesini destekleyebilecek kadar ileri gittiler.

Batı'da yaşayan Müslümanların sorunları, çok büyük sorunlardır ve biran evvel çözülmesi gerekmektedir. Bu sorunlarla sırf Batı'daki Müslümanlar değil, tüm dünyadaki Müslümanlar boğuşmaktadırlar. Batı tarafından desteklenen bazı gruplar ve şahıslar bu sorunu çözmek için metodoloji akletmeye koyuldular. Bazı Müslümanların Batı'da azınlık oldukları şikayetinde bulunmalarıyla “Azınlık Fıkhı” oluşturulması için zemin hazırlanmış oldu. Mesela boşanma ve riba (faiz) gibi bazı fıkhî hükümlerin küfür toplumunda uygulanamayacağı iddiası çok gülünçtür.

Dr. Taha Jabir el-Alwani “Azınlıklar Fıkhıyla” ilgili yazdığı “Muqadimah fi fiqh al Aqalliyat” isimli makalesinde şöyle yazıyor: “Hedefimiz yeni bir İslam oluşturmak değil, mevcut ortam içerisinde bir müçtehidin dini esneklik içerisinde nasıl içtihat edebileceğini belirtmek için atılmış, metodolojik bir adımdır.”

Bu yaklaşım mevcut realiteyi ve hüküm kaynaklarını örtülemektedir. Dolayısıyla bazı hükümler göz ardı edilecektir. Sonuç olarak, Kuranı Kerim ve Sünnet'teki bazı hükümler yerine getirilmediği gibi İslam'a tam zıt hükümler benimsenecektir.

Bu konuya bir örnekle devam edelim.

Müslüman bir kadının, kafir bir erkekle evli olması hususu. Mumtehine suresinde bir Müslüman kadının bir kafir erkekle evlenmesinin haram olduğu belirtilmektedir. Ayet şöyledir:

“…Eğer siz de onların inanmış kadınlar olduklarını öğrenirseniz onları kafirlere geri göndermeyin. Bunlar onlara helal değildir. Onlar da bunlara helal olmazlar...” (Mümtehine 10)

Bu ayet tek bir şeyi ifade etmektedir; böyle bir evlilik geçersizdir. Allah-u Teâla nezdinde hiçbir değeri yoktur.

Fakat “Azınlıklar Fıkhı” böyle düşünmemekte, hatta Allah (cc)'nün belirlediği cevabı yeniden düzenlemektedir.

Taha Jabir el-Alwani şu olayı anlatmaktadir:

Azınlıklar fıkhıyla alakalı şöyle bir olay vuku bulmuştur: “Bir kadın İslam'a girmişti. Eşi ve iki çocuğu vardı. Kocası kadına destekli fakat İslam'a girmeye niyeti yoktu. Kadın İslam'a girer girmez, ona 20 yıllık eşinden boşanmasını söylediler. Böyle bir durum içerisinde şu soruyu sormak gerekir: Bir kadının Müslüman olmayan bir eşle evli olması mı yoksa kadının dinden çıkması mı daha kötüdür?” Konunun devamında cevap şu şekilde verilmektedir:

“Kadının dinden çıkması çok daha kötü bir şeydir. Kadının kafir bir eşle birlikte olması kabul edilebilir bir şey değildir ve kadın Hesap gününde Allah (cc)'ye karşı sorumlu ve hesap vermek zorundadır.”

Bu “Azınlıklar fıkhı” olarak isimlendirilen inanılmaz bir karardır. İngiliz bir kadının Müslüman olup eşinin kafir olarak kalması gibi hususlar İslam fıkhı için yeni olaylar değillerdir. Bu probleme, Peygamberimiz (sav) zamanında kızı Zeyneb'in Müslüman olup kocasının dini kabul etmemesiyle, rastlanıldı. Peygamberimiz kızı Zeyneb’e hemen kocasını bırakmasını emrederek, Allah'ın kâti emrine karşı gelmedi. Allah-u Teâla'nın emrine karşı gelmek en büyük hatadır ki, “Azınlıklar fıkhı” sorunlara sunduğu bu yanlış çözümlerde bu hatayı hata olarak görmemektedir.

Günümüzde meydana gelen bu sorunları çözmek için İslam Hükümlerine bakmalıyız ve bu Şer'i Hükümleri öğrenmek için araştırmalıyız.

Doğru yaklaşım:

Batı'daki ve dünyadaki Müslümanların başlarına gelen bu tür olaylara karşı takınacakları tavrın, yaklaşımın akli bir akidesi olan, İslam dininde belirlenmiş olması gerekmektedir. Bundan farklı bir yaklaşım büyük bir hata niteliğini taşımaktadır.

Arapça bir kelime olan şeriat açık yol veya kaynağa götüren yol anlamını taşımaktadır. Bu kelime lügatta şöyle açıklanmaktadır: Şeriat; insanların susuzluklarını giderdikleri sonsuz, tüketilmez su kaynağıdır.

Lügatta şeriat kelimesi için yapılan açıklama, İslam Hükümlerinin insanlık için bir rehberlik kaynağı olduğuna işarettir. Tıpkı suyun hayatın asıl kaynağı olduğu gibi, İslam’ın Hükümleri de insanlığın asıl rehberlik kaynağıdır. Şeriat İslam'ın kaynak hükümlerinden derlenmiş kanunlardan oluşmaktadır. Bu kanunlar sadece evlilik ve boşanmayla sınırlı kalmayıp insanoğlunun veya bir toplumun tüm fiillerini düzenleyecek kanunlar içermektedir.

Allah (cc) şöyle buyurmaktadır:

“Ey inananlar! Hayat verecek şeylere sizi çağırdığı zaman, Allah ve Resûlüne uyun. Ve bilin ki, Allah kişi ile onun kalbi arasına girer ve siz mutlaka onun huzurunda toplanacaksınız.” (Enfal 24)

Şeriat kapsamlı ve mükemmel bir hüküm kaynağıdır.

İslam Şeriatı geçmişte vuku bulmuş bütün olayların günümüzde meydana gelen olayların ve hatta meydana gelmesi mümkün olan olayların dahi hükümlerini içermektedir. Geçmişte meydana gelmiş veya günümüzde meydana gelen veya gelecekte meydana gelecek olan olayların her birinin İslam Şeriatında bir hükmü vardır.

İslam Şeriatı bütünüyle ve kapsamlı bir şekilde insanoğlunun zaman ve mekana bağlı olmamaksızın fiilleriyle alakalı hükümler içermektedir. Bunu da bize sözlerin en güzelini söyleyen Allah-u Teâla örnek olarak vereceğimiz bir kaç ayette şu şekilde ortaya koymuştur.

“…Biz Kitabı sana her şeyin açıklayıcısı, Müslümanlara da bir hidayet, bir rahmet ve bir müjde olarak indirdik” (Nahl 89)

“…Biz Kitapta hiçbir şeyi noksan bırakmadık…” (En'am 38)

“Bugün size dininizi kemale erdirdim, üzerimizdeki nimetimi tamamladım ve size din olarak İslam’ı seçip beğendim” (Maide 3)

YIL 15  SAYI 174-175-176  R.AHİR/C.EVVEL/C.AHİR 1425 / HAZ. TEM. AĞUS. 2004

Yukarı