Ana Sayfa YIL 15  SAYI 179-180  ŞEVVAL-ZİLKADE 1425 / KASIM-ARALIK 2004 E-Mail

RAMAZAN AYI ÖRFEN DEĞİL ŞER’AN MÜSLÜMANLARA FARZDIR

Hilafet Dergisi

İşgallerin, baskıların, zulmün gölgesinde Müslümanlar bir Ramazan Ayını daha idrak etmektedirler. Ruhsuz bir beden haline getirilen Müslümanlar, idrak ettikleri Ramazan Ayının içeriğini tam olarak kavrama şöyle dursun, kimin ne dediğini de algılamaz durumdadırlar.

Küfür sistemlerinin her türlü saptırmalarına duyarsız kalmak adeta sıradan bir vaziyet aldı. Müslümanlar ne olduğunu sorgulamaz bir konuma geldi. Bundan dolayı da küfür sistemleri diğer hususlarda olduğu gibi Ramazan Ayı konusunda da İslam ümmetini kolayca saptırabilmektedirler.

Küfrün içerisinde boğulan devletin, İslam’a açıkça kinlerini kusan azılı düşmanların, sarhoşların, ayyaşların, papazların vb. Ramazan Ayını sahiplendiklerini görüyoruz.

İslam’a düşman olan generallerin Ramazan sofrası altında iftar saatinde yemekli kokteyllerde buluştukları ekrana yansıyor.

Ümmetin kanını emen faizci, tefeci iş adamaları en lüks yerlerde içkili iftar sofrasında boy göstermeye başladılar.

Ne oldu?!.

Ülkeye İslam mı hakim oldu?!.

Yoksa Müslümanlardan korktukları için takiyye mi yapıyorlar?!.

Evet, bu gelişmelerin arkasında elbette yine sinsi bir oyun olduğu gayet açık. İslam’a düşman olanlardan İslamî tavır sergilemeleri beklenemez. Onların önce iman etmeleri gerekir ve sadık bir şekilde geçmişlerini tümden silerek ümmetle kaynaşmaları ve ellerindeki o imkanlarını İslam’a kullanmaları kendilerini ispatlamanın yoludur. Bu; ordunun askerleri İslam hükümleriyle hükmetmeye ve cihada yönelmeye, zenginlerin mallarını faizden arındırarak İslamî hayata dönük yapılan çalışmalara akıtmaları gerekir. Bunların hiç birini göremediğimize göre bu kişilerin Ramazan Ayının nimetlerini kullanmalarını elbette hayra yormak mümkün değildir.

Yapılmak istenen şudur; İslam düşmanı olan bu devletin sahipleri, İslam adına ne varsa İslamî olmaktan uzaklaştırıp silmek istiyorlar. Ümmetin taşıdığı İslamî değerlerin hepsine bazen sinsice, bazen de açıktan saldırıyorlar. AB gündemde iken İslamî değerlerin nasıl saldırıya uğradığı da gösterilmesi gerekiyor. Bazen bunu kelimelerinin arasında en baştaki yönetici, asker ve bürokratlar söylemekten kendilerini alamıyorlar.

Bundan dolayı halkın elinden doğrudan almaya güç yetiremedikleri İslam’ın herhangi bir hükmünü İslamî olmaktan çıkartıp örfü bir anlayış haline getirmek istiyorlar. Yani örfi bir Ramazan Ayı…

Müslümanlar artık Şer’an bir vecibeyi yerine getirme değil de örfileşmiş bir Ramazan ayını idrak edecekler. Bu da tabi ki şer’i bütün kabuklarından sıyrılıp çıkartılan bir Ramazan Ayı olacaktır. Bundan dolayı içkili kokteyllerle askerlerin, sosyetenin, sarhoşun, ayyaşın, papazın, hahamın iftar sofralarında buluşmaları yaygınlaşmaya başladı. Müslümanlar Ramazan ayını tatlı çeşitleri ve yemek türleriyle şenlendirmenin sarhoşluğuna büründü… İftarlarda zengin sofralar kurma yarışı başladı…

Evet, halk Ramazan Ayını artık aslından kopuk bir vaziyette idrake meyletti.

Bu örf İslamî bir örf değildir. İslam düşmanlarının Müslümanları saptırmak için ortaya koydukları bir girişimdir. İslamî örfte yine İslam’ın kuralları geçerli olur ve ona göre ümmet şekillenir.

Ramazan ayı İslam düşmanları ve batının bakışıyla şekillenemez ve algılanamaz. O ancak şer’i bir içerik altında algılanmalıdır. Müslümanlar onda İslamî ruhu bulmalı ve taşımalıdır.

Allah (cc) şöyle buyuruyor:

"Ramazan ayı insanlara yol gösterici, doğrunun ve doğruyu eğriden ayırmanın açık delilleri olarak kendisinde Kur’an indirilen aydır.” (Bakara 185)

"Ha Mim. And olsun o Kitab-ı Mübin’e ki, biz onu mübarek bir gecede indirdik. Çünkü biz uyarıcıyızdır.” (Duhan 1-3)

Ramazan Ayının ve Kadir gecesinin mübarek ve hayırlı oluşunun sebebi, onda Kuran’ın indirilmesidir. Bu ay ve günlerin fazileti, mübarek ve hayırlı oluşu, madem ki Kuran’ın o ayda ve günde indirilmiş ya da indirilmeye başlamış olmasına binaendir, o zaman bu hayır, bereket ve fazilet kaynağı niçin bizim hayatımızda hakim değil? Niçin ondan uzak duruyoruz? Zira Kuran’ın hayrından, bereketinden ve faziletinden sadece onu okuyarak ya da ezberleyerek ya da hatim ederek yararlanamayız. Elbette bunları yapmalıyız. Fakat onlarla yetinmemeliyiz. Çünkü o Allah’ın bize gönderdiği Şanlı Resulünün, resullük belgesi (mucizesi), risaletinin esası, müminler için hidayet, nur, şifa ve rahmettir. Allah’ın bize gönderdiği ve tabi olmamızı emrettiği dosdoğru yoldur.

Allah (cc) Kuran’ı şöyle vasfediyor:

“Ey insanlar! Şüphesiz size Rabbinizden kesin bir delil geldi ve size apaçık bir nur indirdik. Allah’a iman edip O’na sımsıkı sarılanlara gelince, Allah onları kendinden bir rahmet ve lütuf içine daldıracak ve onları kendine doğru giden dosdoğru bir yola götürecektir.” (Nisa 174-175)

Allah ve Resulünün; vasıflarını, faziletlerini ortaya koyduğu, hidayet, rahmet, bereket, şifa ve nur olarak bize tanıttığı bu hayat, izzet, şeref kaynağı niçin fert yaşantımızda, düşünce, duygu ve hayata bakışımızın esası değil, sosyal ve siyasal yani toplum ve devlet hayatımıza hakim değil?!.. İşte değerini onun içlerinde inmesinden alan şu mübarek ayda ve Kadir gecesinde Allah katında en sevimli ibadet olan oruçla ve taatla birlikte bu sorunun cevabı üzerinde tefekkür etmek ve Kuran’la birlikte Şanlı Resul (asm)’in bize Rabbimizden getirdiği risaleti, Hak Din olan İslâm’ı hayatımıza hakim kılmanın yollarını düşünüp bu uğurda çalışmak için azmetmek, elbette ki bu ay ve günün manasına uygun olan en hayırlı amellerden olacaktır.

Tüm Müslümanlar olarak bilelim ki; bugün yeryüzünde aşağılık mahluklar olan kafirlerin tağuti yönetimleri altında zulümlere, katliamlara, saldırılara maruz kalarak zillet, sefalet içinde, karanlık, kirli bir hayat yaşıyorsak; bunun tek sebebi vardır o da, bu mübarek ay ve günde inmeye başlamış olan ve bu ay ve günü bin aydan hayırlı kılan Kuran’ın Rabbimizin bize indirdiği hidayetin, risaletin ve bizim için razı olduğu tek Hak Din olan İslâm’ın; düşünce, duygu ve bakış açımızdan buna ilaveten de sosyal, siyasal yani; toplum ve devlet yaşantımızdan uzaklaştırılmış olması, örfleştirilmesidir. İşte bu mübarek ay ve günlerde bu gerçeği görmeli ve Allah’ın kesinlikle razı olmadığı şu içinde yaşadığımız vakıayı (ortamı) değiştirmek ve insanlığı çağdaş tağuti zulümattan yani laiklik, demokrasi, cumhuriyet, krallık, milliyetçilik ve kapitalizmin karanlık ve kirliliklerinden kurtarıp, Allah’ın nuruna yani; arı, duru ve arındırıcı olan İslâm’ı hayata kavuşturacak olan, Allah’ın indirdikleri ile yöneterek cihad yolu ile bu nuru aleme taşıyacak olan Raşidi Hilâfet Devleti’ni tekrar kurmak için ihlasla çalışanlarla beraber çalışmaya Rabbimizin şu ikazına kulak vererek azmetmeli ve ihlasla çalışmaya koyulmalı ve var olan gayret ve çalışmalar da artırılmalıdır.

“Artık Ben’den size hidayet geldiğinde, kim benim hidayetime uyarsa, o, sapmaz ve bedbaht olmaz. Kim de benim zikrimden (dinimden) yüz çevirirse, şüphesiz onu kıyamet günü kör olarak haşrederiz.” (Ta-Ha 123-124)

YIL 15  SAYI 179-180  ŞEVVAL-ZİLKADE 1425 / KASIM-ARALIK 2004

 

Yukarı