İslam’ın hayati unsurlarından olan zekat Müslümanların yerine
getirmesi gereken önemli vecibelerden biridir.
İslamî hayatın yaşanmadığı günümüzde zekat konusu ne yazık ki yanlış
mercilerce, yanlış bir anlayışa sevk edilmektedir.
Zekatın mahiyeti az da olsa Müslümanlar tarafından bilinen
hususlardandır. Müslümanlar diğer konularda olduğu gibi bu konuda da
alanı boş bırakıp başka şeylerle meşgul olduklarından dolayı zekatın
konumu birilerince tekelleştirilmiş ve aslından uzaklaştırılmıştır.
Şöyle ki:
- Zekat ibadetin dışında, fakirlerin hakkıdır.
- Zekat, yurtlara ve vakıflara verilebilir.
- Zekat, THK (Türk Hava Kurumu)’na verilebilir.
- Zekat, Çocuk Esirgeme Kurumu’na verilebilir.
- Kızılay gibi kuruluşların bu yolla rant elde etmeleri.
- Zekat, müşrik ve kafirlere de verilir.
- Devlet (!) kurumlarınca toplatılıp yine devletin kurumlarında
kullanılması.
- Devlet memurlarına zekat düşer mi, düşmez mi?
- Diyanet İşleri’nin zekatı toplaması ve bunu kendi amaçları
doğrultusunda kullanması. Toplayıp ta ulaştırdığı kişilere
Müslümanların zekatı olması vasfı yerine Türkiye Cumhuriyetinin
şefkatli bir kolu olarak devletin propagandasını yapması.
- Parti veya kuruluşların kendi amaçları doğrultusunda
kullanmaları.
- Laik, demokrat, kapitalist biri de zekat verebilir vb.
görüşleri daha da çoğaltmak mümkündür.
Ayrıca zekat Ramazan ayı ile eşleştirilerek Ramazan ayına has bir
ibadetmiş gibi bir bakış açısı geliştirildi.
Zekatı bu gibi anlayışlarla asli konumundan uzaklaştıranlar faklı
bir yol daha takip ettiler. Ümmetten zekat verilecek olanların,
zekat sınıfına girenlerin aşağılanması ve rencide edilmesi gibi.
Zekatın bir tür vergi olarak yansıtılması işin bir başka tehlikeli
boyutunu alenen göstermektedir.
Bu bakışların İslam ümmeti üzerinde tesiri görülmedi denilemez.
Saldırıların büyük tesiri olduğu ortadadır. Tesir altında kalan bir
çok Müslüman zekatı; “malımın kiri” diyerek adeta üzerinde haram
olan bir şeyden uzaklaşmak şeklinde anladı. Bu yaklaşımla da
verirken yaptığı işin ruhi yönünü düşünmeden hareket etti.
Sevaptan uzak gösteriş amaçlı yapılan, sadaka dağıtımları prim
yaparken onu alan Müslümanlarda kendilerini zelil eden bir kavrayış
ve tavırla ona ellerini uzattılar.
Teknolojinin doruk noktada olduğu günümüzde insanlar adaletsizliğin
pençesinde kıvranmaktadır. Çünkü köşe başlarını gaddarlaşmış,
canavarlaşmış kapitalist sisteminin oburluları /açgözlüleri
doldurmuştur.
Günümüzde dünyadaki servetlerin üzerine konanlar mallarının üzerine
mal katarken insanlığın içinde bulunduğu sıkıntıyı elbette
düşünmezler. Aynı şekilde ümmetin servetlerini elinde tutanlar bu
servetlerini dinleri için kullanacaklarına, zevki-sefa yolunda
savurmaktadırlar. Göstermelik olarak dağıttıkları ne zekat ne de
sadakadır. Sadece kendi varlıklarını devam ettirebilmek için
insanları kendilerine bağlayıcı bir şekilde kullanılmaktadır.
Ellerinde erzak torbaları ile gecekondu semtlerinde hayır yarışında
bulunanlar -Allah için samimi olanlar hariç- bu yaptıklarında samimi
değillerdir.
Diğer taraftan ümmetin büyük bir kesimi yoksul yaşıyorsa bunun
nedeni servetlerin dışarı akması ve akıtılmasıdır. Aynı şekilde
ümmetin içerisindeki bir çok zenginlerinde mallarını kafirlerin
taşeron şirketlerinde kullanmalarındandır.
İslam devletinin olmadığı bir dönemde İslamî değerler bu
canavarların saldırısı altındadır. Zekatta bunlardan bir tanesidir.
Onun için zekatın akışını kendi kurumlarınca yönlendirerek ondan
büyük pay almak istiyorlar. Bundan dolayı da onu İslamî ruhtan
uzaklaştırıp insani bir vecibe şeklinde tarife kalkıştılar. Çünkü bu
amaçlı kurulan kuruluşlar tekelleri altındadır ve istedikleri gibi
yönlendirebilmektedirler.
Evet, zekatı verende alanda bu işin ruhi yönünü unutmuş
vaziyettedir. Müslümanlar zekatın konumunu ve şer-i yönünü kavramak
ve bu yönde hareket etmek zorundadırlar.
Çünkü zekat İslamî bir vecibedir ve o ancak İslamî bir bakışla
anlaşılır. O ne malın kiri nede başka bir şeydir. Zekat hakkında
düşünülen kirden maksat haram veya bir pislik gibi algılama ise bu
yanlıştır. O kazanılan temiz malların bir ibadet ruhu içerisinde
aklanmasıdır. Haram malda nasıl zekat konusu düşünülemezse helal
yolla gelen malda da haramlılık konusu düşünülemez. Ancak aynen
namazda olduğu gibi Müslüman namazını kılmadığında nasıl günah
işlemiş oluyorsa zekatta da zekat verilmediği takdirde günah ve
haram işlenmiş sayılır. Haramlılık malın kendisinde değil onun
Şari’nin (kanun koyucunun) emri doğrultusunda kullanılmadığındandır.
Bundan dolayı Allah (svt) ayette temizlenme tabirini kullandı.
Allah-u Teala şöyle buyurmaktadır:
“Onların malından sadaka al, bununla onları (günahlarından)
temizletirsin, onları arıtıp, yüceltirsin.” (Tevbe
103)
Zekat, İslâm'ın emrettiği mali yükümlülüklerden biri olmakla beraber
namaz, hac ve oruçta olduğu gibi ruhi kıymetin gerçekleşmesini de
sağlar. Zekatın ödenmesi Müslümanlar üzerine bir farzı ayındır.
Zekat herkesi kapsayacak bir genellikte olmayıp, bir ibadet olması
nedeni ile ancak Müslümanlardan alınır. Zekat, Müslüman
olmayanlardan alınmaz.
Zekatın toplanacak miktarı al tın, gümüş
ve ticari mallarda 1/40 (kırkta bir) olup, bu oran değişmez.
Toplanacak miktar bir malın belli bir kısmından alınır ki ona nisap
miktarı denilir. Nisap miktarı 200 dirhem gümüş (525 gr) ya da 20
miskal (85 gr) altındır. Altının bir miskalı, ağırlığı 20 kırat
(4.25 gr) olan şer'i bir dinara, gümüş dirhem ise 2.975 grama
eşittir, ya da bunların eş değeri ticari maldan başlar. Daha düşük
miktar için zekat yoktur. Zekat hazine ve madenlerden 1/5 oranında
alınır. Tahıl ürünleri ise sığır, deve, koyun gibi hayvanlardan
alınacak zekat miktarını ise fakihler bütün detayları ile
açıklamışlardır.
Zekat Kur'an-ı Kerim’in Tevbe Sûresinde Allah-u Teala'nın belirttiği
sekiz grup insana verilip başkalarına verilmez.
Allahu Teâla şöyle buyurmaktadır:
“Sadakalar (zekatlar) Allah'tan bir farz olarak ancak fakirlere,
miskinlere, zekat hususunda çalışanlara, kalpleri İslâm'a
ısındırılmak isteyen kimselere, kölelerin kurtarılmasına, borçlarını
ödeyemeyen borçlulara, Allah yolun daki
(cihad gibi) harcamalara ve parasız yolda kalmışlara verilir.”
(Tevbe 60)
Fakirler; ihtiyaçları için yaptıkları
harcamalar, kazançlarından daha fazla olan kimselerdir. Miskinler
ise; hiç bir malı ve geliri olmayan kimselerdir.
Zekat hususunda çalışanlar; zekat toplayan ve dağıtanlardır.
Kalpleri İslâm'a ısındırılmak istenenler ise; devletin
kendilerine zekattan vermekle kalplerinin İslâm'a ısındırılması
hususunda fayda gördüğü kimselerdir.
Kölelikten kurtulmaları için kölelere de; zekattan pay verilir.
Bu sınıf günümüzde mevcut değildir.
Borçlarını ödemekten aciz olan borçlulara,
Allah yolunda cihad edenlere, Parasız
kaldıkları için yolculuklarına devam
edemeyen yolculara olmak üzere adı geçen sekiz sınıfa zekat verilir.
Zekat namaz gibi bir ibadettir. Bazı ayetlerde zekat, namazla
birlikte zikredilmiştir. Allah-u Teala ayette şöyle buyurmuştur:
“Fakat tevbe eder, namaz kılar ve zekât verirlerse, artık onlar
dinde kardeşlerinizdir. Biz, bilen bir kavme âyetlerimizi böyle
açıklıyoruz.” (Tevbe 11)
Zekat verirken takınılacak tavrı da İslam en güzel şekilde tanzim
etmiştir. Fakiri korumuş onu rencide edecek her türlü hareketten
sakındırmıştır. Bu konuda Allah (svt) şöyle buyuruyor:
“Eğer sadakaları (zekât ve benzeri hayırları) açıktan verirseniz ne
âlâ! Eğer onu fakirlere gizlice verirseniz, işte bu sizin için daha
hayırlıdır.” (Bakara 271)
Bu sekiz sınıfın dışında kalanlara zekat verilmesi caiz olmadığı
gibi devlet işlerinde de kullanmak asla caiz değildir. Hatta, devlet
büyük miktarda borca girse dahi Şer’an zekattan kullanma yetkisine
sahip değildir.
Eğer sayılan sekiz sınıftan hiç biri bulunamazsa alınan zekat
ihtiyaç halinde kullanılmak üzere hazinede saklanır.
Zekatın toplanması, devletin ihtiyacına ya da ümmetin faydalanacağı
hususlara göre değişmez. Zekat ister ihtiyaç olsun ister olmasın
beytülmale konulması gereken özel bir maldır. Her ne kadar hazine
geliri olarak adlandırılsa da bu ne devlet için özel bir harcama ne
de vergi çeşididir. O ancak ayette sayılan sekiz sınıfa verilmek
için korunması gereken bir maldır. Borç ve ihtiyaçlardan artan nisap
miktarına ulaşmış gelirlerinden her Müslümanın ödemesi gereken bir
yükümlülük olup, mutlaka alınması gereken özel bir hazine geliridir.
Zekatı toplama ve dağıtma yetkisi halifeye ya da halifenin vekiline
aittir.
Allah-u Teala şöyle buyurmaktadır:
“Onların malından sadaka al, bununla onları (günahlarından)
temizletirsin, onları arıtıp, yücel tirsin.”
(Tevbe 103)
Bu konuda Ebu Bekir (ra) zekat vermeyen Müslümanlardan fakire verip
vermemelerine bakmaksızın zekat istemiş, bu isteğini sahabe
onaylamış ve o da zekat vermeyenlerle savaşmıştır.
Zekatı hakkı olanlara veren halifedir. Hatta valiler zalim bile
olsalar zekat onlara verilir. Suheyl b. Ebu Salih’ten şu rivayet
edildi: “Ben Sa‘d b. Ebu Vakkas’a gittim ve benim olan bir malın
zekatını vermek istedi ğimi söyledim.
Zekatı şunlara vermek istiyorum, siz ne buyurursunuz, dedim. Sa‘d b.
Ebu Vakkas, Onlara zekatı ver, dedi. Daha sonra İbn-i Ömer’e, ebu
Said’e ve ebu Hureyre’ye de uğradım, onlar da aynısını söylediler.”
Zekat ister zımmi olsun ister olamasın kafire verilmez. Çünkü Nebî
(sav)’in Muaz b. Cebel’i Yemen’e gönderirken, Buhari’nin İbn-i
Abbas’tan rivayet ettiği şu hadisi söyledi:
“Onlara bildir ki onların zen ginlerinden
alınıp fakirlerine verilen mallardan Allah'ın kendilerine farz
kıldığı bir sadaka vardır.”
Böylece zekatın ancak Müslümanların zenginlerine farz kılındığı ve
yine ancak zekatın Müslümanların fakirlerine verilmesi gerektiği
belirtilmiş oldu.
İslam ise malların tekelleştirilmesinin önüne geçmiş ve insanlar
arasında en güzel bir şekilde dağılımını sağlamıştır.
Düşünün; bir dönem yer altı kaynaklarını kullanacak teknoloji yoktu.
Madenleri işletecek ağır sanayiler ve iletişim ağı bu kadar
gelişmemişti. Öyle bir dönemde fakirliğin, ezilmişliğin, köleliğin,
dünyaya bağımlılığın daha çok olması gerekirken, tamamen bunun tersi
zekat verilecek kişi bulunamadığı dönemler yaşanmıştır.
Bugün o dönem gibi bir ortamdan bahsedilemiyorsa bu İslamî hayatın
olmayışından kaynaklanmaktadır.
İslam Devleti Hilafet bu kötü gidişatın önüne geçecek tek sistemdir.
Müslümanlar olarak diğer ibadetlerimiz gibi zekatı da sağlıklı bir
şekilde yerine getirmek için İslam Devletine ne kadar da muhtacız.
Çünkü o ümmetin kalkanı ve koruyucusudur.
Allah-u Teala’dan dileğimiz; o günlerin en kısa zamanda İslam
ümmetini ve insanlığını kucaklamasıdır. |