Ana Sayfa YIL 15  SAYI 179-180  ŞEVVAL-ZİLKADE 1425 / KASIM-ARALIK 2004 E-Mail

ZEKAT VECİBESİ

Mahmud GITAL

İslam’ın hayati unsurlarından olan zekat Müslümanların yerine getirmesi gereken önemli vecibelerden biridir.

İslamî hayatın yaşanmadığı günümüzde zekat konusu ne yazık ki yanlış mercilerce, yanlış bir anlayışa sevk edilmektedir.

Zekatın mahiyeti az da olsa Müslümanlar tarafından bilinen hususlardandır. Müslümanlar diğer konularda olduğu gibi bu konuda da alanı boş bırakıp başka şeylerle meşgul olduklarından dolayı zekatın konumu birilerince tekelleştirilmiş ve aslından uzaklaştırılmıştır. Şöyle ki:

- Zekat ibadetin dışında, fakirlerin hakkıdır.

- Zekat, yurtlara ve vakıflara verilebilir.

- Zekat, THK (Türk Hava Kurumu)’na verilebilir.

- Zekat, Çocuk Esirgeme Kurumu’na verilebilir.

- Kızılay gibi kuruluşların bu yolla rant elde etmeleri.

- Zekat, müşrik ve kafirlere de verilir.

- Devlet (!) kurumlarınca toplatılıp yine devletin kurumlarında kullanılması.

- Devlet memurlarına zekat düşer mi, düşmez mi?

- Diyanet İşleri’nin zekatı toplaması ve bunu kendi amaçları doğrultusunda kullanması. Toplayıp ta ulaştırdığı kişilere Müslümanların zekatı olması vasfı yerine Türkiye Cumhuriyetinin şefkatli bir kolu olarak devletin propagandasını yapması.

- Parti veya kuruluşların kendi amaçları doğrultusunda kullanmaları.

- Laik, demokrat, kapitalist biri de zekat verebilir vb. görüşleri daha da çoğaltmak mümkündür.

Ayrıca zekat Ramazan ayı ile eşleştirilerek Ramazan ayına has bir ibadetmiş gibi bir bakış açısı geliştirildi.

Zekatı bu gibi anlayışlarla asli konumundan uzaklaştıranlar faklı bir yol daha takip ettiler. Ümmetten zekat verilecek olanların, zekat sınıfına girenlerin aşağılanması ve rencide edilmesi gibi. Zekatın bir tür vergi olarak yansıtılması işin bir başka tehlikeli boyutunu alenen göstermektedir.

Bu bakışların İslam ümmeti üzerinde tesiri görülmedi denilemez. Saldırıların büyük tesiri olduğu ortadadır. Tesir altında kalan bir çok Müslüman zekatı; “malımın kiri” diyerek adeta üzerinde haram olan bir şeyden uzaklaşmak şeklinde anladı. Bu yaklaşımla da verirken yaptığı işin ruhi yönünü düşünmeden hareket etti.

Sevaptan uzak gösteriş amaçlı yapılan, sadaka dağıtımları prim yaparken onu alan Müslümanlarda kendilerini zelil eden bir kavrayış ve tavırla ona ellerini uzattılar.

Teknolojinin doruk noktada olduğu günümüzde insanlar adaletsizliğin pençesinde kıvranmaktadır. Çünkü köşe başlarını gaddarlaşmış, canavarlaşmış kapitalist sisteminin oburluları /açgözlüleri doldurmuştur.

Günümüzde dünyadaki servetlerin üzerine konanlar mallarının üzerine mal katarken insanlığın içinde bulunduğu sıkıntıyı elbette düşünmezler. Aynı şekilde ümmetin servetlerini elinde tutanlar bu servetlerini dinleri için kullanacaklarına, zevki-sefa yolunda savurmaktadırlar. Göstermelik olarak dağıttıkları ne zekat ne de sadakadır. Sadece kendi varlıklarını devam ettirebilmek için insanları kendilerine bağlayıcı bir şekilde kullanılmaktadır. Ellerinde erzak torbaları ile gecekondu semtlerinde hayır yarışında bulunanlar -Allah için samimi olanlar hariç- bu yaptıklarında samimi değillerdir.

Diğer taraftan ümmetin büyük bir kesimi yoksul yaşıyorsa bunun nedeni servetlerin dışarı akması ve akıtılmasıdır. Aynı şekilde ümmetin içerisindeki bir çok zenginlerinde mallarını kafirlerin taşeron şirketlerinde kullanmalarındandır.

İslam devletinin olmadığı bir dönemde İslamî değerler bu canavarların saldırısı altındadır. Zekatta bunlardan bir tanesidir. Onun için zekatın akışını kendi kurumlarınca yönlendirerek ondan büyük pay almak istiyorlar. Bundan dolayı da onu İslamî ruhtan uzaklaştırıp insani bir vecibe şeklinde tarife kalkıştılar. Çünkü bu amaçlı kurulan kuruluşlar tekelleri altındadır ve istedikleri gibi yönlendirebilmektedirler.

Evet, zekatı verende alanda bu işin ruhi yönünü unutmuş vaziyettedir. Müslümanlar zekatın konumunu ve şer-i yönünü kavramak ve bu yönde hareket etmek zorundadırlar.

Çünkü zekat İslamî bir vecibedir ve o ancak İslamî bir bakışla anlaşılır. O ne malın kiri nede başka bir şeydir. Zekat hakkında düşünülen kirden maksat haram veya bir pislik gibi algılama ise bu yanlıştır. O kazanılan temiz malların bir ibadet ruhu içerisinde aklanmasıdır. Haram malda nasıl zekat konusu düşünülemezse helal yolla gelen malda da haramlılık konusu düşünülemez. Ancak aynen namazda olduğu gibi Müslüman namazını kılmadığında nasıl günah işlemiş oluyorsa zekatta da zekat verilmediği takdirde günah ve haram işlenmiş sayılır. Haramlılık malın kendisinde değil onun Şari’nin (kanun koyucunun) emri doğrultusunda kullanılmadığındandır. Bundan dolayı Allah (svt) ayette temizlenme tabirini kullandı. Allah-u Teala şöyle buyurmaktadır:

“Onların malından sadaka al, bununla onları (günahlarından) temizletirsin, onları arıtıp, yüceltirsin.” (Tevbe 103)

Zekat, İslâm'ın emrettiği mali yükümlülüklerden biri olmakla beraber namaz, hac ve oruçta olduğu gibi ruhi kıymetin gerçekleşmesini de sağlar. Zekatın ödenmesi Müslümanlar üzerine bir farzı ayındır. Zekat herkesi kapsayacak bir genellikte olmayıp, bir ibadet olması nedeni ile ancak Müslümanlardan alınır. Zekat, Müslüman olmayanlardan alınmaz.

Zekatın toplanacak miktarı altın, gümüş ve ticari mallarda 1/40 (kırkta bir) olup, bu oran değişmez. Toplanacak miktar bir malın belli bir kısmından alınır ki ona nisap miktarı denilir. Nisap miktarı 200 dirhem gümüş (525 gr) ya da 20 miskal (85 gr) altındır. Altının bir miskalı, ağırlığı 20 kırat (4.25 gr) olan şer'i bir dinara, gümüş dirhem ise 2.975 grama eşittir, ya da bunların eş değeri ticari maldan başlar. Daha düşük miktar için zekat yoktur. Zekat hazine ve madenlerden 1/5 oranında alınır. Tahıl ürünleri ise sığır, deve, koyun gibi hayvanlardan alınacak zekat miktarını ise fakihler bütün detayları ile açıklamışlardır.

Zekat Kur'an-ı Kerim’in Tevbe Sûresinde Allah-u Teala'nın belirttiği sekiz grup insana verilip başkalarına verilmez.

Allahu Teâla şöyle buyurmaktadır:

“Sadakalar (zekatlar) Allah'tan bir farz olarak ancak fakirlere, miskinlere, zekat hususunda çalışanlara, kalpleri İslâm'a ısındırılmak isteyen kimselere, kölelerin kurtarılmasına, borçlarını ödeyemeyen borçlulara, Allah yolundaki (cihad gibi) harcamalara ve parasız yolda kalmışlara verilir.” (Tevbe 60)

Fakirler; ihtiyaçları için yaptıkları harcamalar, kazançlarından daha fazla olan kimselerdir. Miskinler ise; hiç bir malı ve geliri olmayan kimselerdir.

Zekat hususunda çalışanlar; zekat toplayan ve dağıtanlardır.

Kalpleri İslâm'a ısındırılmak istenenler ise; devletin kendilerine zekattan vermekle kalplerinin İslâm'a ısındırılması hususunda fayda gördüğü kimselerdir.

Kölelikten kurtulmaları için kölelere de; zekattan pay verilir. Bu sınıf günümüzde mevcut değildir.

Borçlarını ödemekten aciz olan borçlulara,

Allah yolunda cihad edenlere, Parasız kaldıkları için yolculuklarına devam edemeyen yolculara olmak üzere adı geçen sekiz sınıfa zekat verilir.

Zekat namaz gibi bir ibadettir. Bazı ayetlerde zekat, namazla birlikte zikredilmiştir. Allah-u Teala ayette şöyle buyurmuştur:

“Fakat tevbe eder, namaz kılar ve zekât verirlerse, artık onlar dinde kardeşlerinizdir. Biz, bilen bir kavme âyetlerimizi böyle açıklıyoruz.” (Tevbe 11)

Zekat verirken takınılacak tavrı da İslam en güzel şekilde tanzim etmiştir. Fakiri korumuş onu rencide edecek her türlü hareketten sakındırmıştır. Bu konuda Allah (svt) şöyle buyuruyor:

“Eğer sadakaları (zekât ve benzeri hayırları) açıktan verirseniz ne âlâ! Eğer onu fakirlere gizlice verirseniz, işte bu sizin için daha hayırlıdır.” (Bakara 271)

Bu sekiz sınıfın dışında kalanlara zekat verilmesi caiz olmadığı gibi devlet işlerinde de kullanmak asla caiz değildir. Hatta, devlet büyük miktarda borca girse dahi Şer’an zekattan kullanma yetkisine sahip değildir.

Eğer sayılan sekiz sınıftan hiç biri bulunamazsa alınan zekat ihtiyaç halinde kullanılmak üzere hazinede saklanır.

Zekatın toplanması, devletin ihtiyacına ya da ümmetin faydalanacağı hususlara göre değişmez. Zekat ister ihtiyaç olsun ister olmasın beytülmale konulması gereken özel bir maldır. Her ne kadar hazine geliri olarak adlandırılsa da bu ne devlet için özel bir harcama ne de vergi çeşididir. O ancak ayette sayılan sekiz sınıfa verilmek için korunması gereken bir maldır. Borç ve ihtiyaçlardan artan nisap miktarına ulaşmış gelirlerinden her Müslümanın ödemesi gereken bir yükümlülük olup, mutlaka alınması gereken özel bir hazine geliridir.

Zekatı toplama ve dağıtma yetkisi halifeye ya da halifenin vekiline aittir.

Allah-u Teala şöyle buyurmaktadır:

“Onların malından sadaka al, bununla onları (günahlarından) temizletirsin, onları arıtıp, yüceltirsin.” (Tevbe 103)

Bu konuda Ebu Bekir (ra) zekat vermeyen Müslümanlardan fakire verip vermemelerine bakmaksızın zekat istemiş, bu isteğini sahabe onaylamış ve o da zekat vermeyenlerle savaşmıştır.

Zekatı hakkı olanlara veren halifedir. Hatta valiler zalim bile olsalar zekat onlara verilir. Suheyl b. Ebu Salih’ten şu rivayet edildi: “Ben Sa‘d b. Ebu Vakkas’a gittim ve benim olan bir malın zekatını vermek istediğimi söyledim. Zekatı şunlara vermek istiyorum, siz ne buyurursunuz, dedim. Sa‘d b. Ebu Vakkas, Onlara zekatı ver, dedi. Daha sonra İbn-i Ömer’e, ebu Said’e ve ebu Hureyre’ye de uğradım, onlar da aynısını söylediler.”

Zekat ister zımmi olsun ister olamasın kafire verilmez. Çünkü Nebî (sav)’in Muaz b. Cebel’i Yemen’e gönderirken, Buhari’nin İbn-i Abbas’tan rivayet ettiği şu hadisi söyledi:

“Onlara bildir ki onların zenginlerinden alınıp fakirlerine verilen mallardan Allah'ın kendilerine farz kıldığı bir sadaka vardır.”

Böylece zekatın ancak Müslümanların zenginlerine farz kılındığı ve yine ancak zekatın Müslümanların fakirlerine verilmesi gerektiği belirtilmiş oldu.

İslam ise malların tekelleştirilmesinin önüne geçmiş ve insanlar arasında en güzel bir şekilde dağılımını sağlamıştır.

Düşünün; bir dönem yer altı kaynaklarını kullanacak teknoloji yoktu. Madenleri işletecek ağır sanayiler ve iletişim ağı bu kadar gelişmemişti. Öyle bir dönemde fakirliğin, ezilmişliğin, köleliğin, dünyaya bağımlılığın daha çok olması gerekirken, tamamen bunun tersi zekat verilecek kişi bulunamadığı dönemler yaşanmıştır.

Bugün o dönem gibi bir ortamdan bahsedilemiyorsa bu İslamî hayatın olmayışından kaynaklanmaktadır.

İslam Devleti Hilafet bu kötü gidişatın önüne geçecek tek sistemdir.

Müslümanlar olarak diğer ibadetlerimiz gibi zekatı da sağlıklı bir şekilde yerine getirmek için İslam Devletine ne kadar da muhtacız. Çünkü o ümmetin kalkanı ve koruyucusudur.

Allah-u Teala’dan dileğimiz; o günlerin en kısa zamanda İslam ümmetini ve insanlığını kucaklamasıdır.

YIL 15  SAYI 179-180  ŞEVVAL-ZİLKADE 1425 / KASIM-ARALIK 2004

 

Yukarı