HİCRET/GÖÇ
Göç: Bir yerden başka
bir yere intikal etmek ve ikincinin tercih edilmesinden dolayı
birinciyi terk etmeye kastetmektir. Veya bir toprak veya bir beldeden
çıkıp başka toprak veya beldeye gitmektir. Şöyle denilir;
“Bir beldeden çıkarak başka bir beldeye gitti.”
Göç; İslam kültüründe
iki manaya delalet etmesi için kullanılır:
1- Tarihsel anlamı
2- Şer’i anlamı
Göçün tarihsel anlamı:
Bazı Müslümanların, Kureyş’in eziyetinden kaçmak ve emân talep etmek
amacıyla Mekke’den Habeşistan’a doğru çıkmalarıdır. İşte bu göçün
birinci tarihsel anlamıdır. İkinci tarihsel anlamı ise; -ki en
önemli ve en meşhur olanı- Nebi (sav)’in Mekke’den Medine’ye hicret
etmesidir, yani çıkmasıdır.
Göçün şer’i anlamı ise: “Darul küfürden
çıkarak Darul İslam’a gitmektir.” Ancak fakihler, mevcut
vakıayla, lafzın genelliğiyle ve bazı Şer’i Naslarla delillendirerek
göç kelimesinin anlamını genişlettiler. Neticede, onu iki kısma
ayırdılar:
1- Korku göçü
2- Talep göçü
İkinciyi de kendi arasında iki kısma ayırdılar:
1- Dini talep için
2- Dünyayı talep için
Birincinin örnekleri arasında; -Korku göçü-
Darul küfürden, Darul İslam’a çıkmak veya bidat topraklardan çıkmak
ya da bedene ve mala yapılan eziyetten kaçmak gibi.
İkincinin örnekleri arasında ise; -Talep
göçü- ibret için sefere çıkmak -bu dini arzulardandır-. Veya
maişet/yaşam için sefere çıkmak -bu da dünya arzularındandır-.
Günümüzde, Darul İslam’la yönetilen bir belde
olmadığından dolayı, göçün esas Şer’i mefhumu-Darul küfürden, Darul
İslam’a çıkmak- unutulmuştur. Böylece göç kavramı mutlak olarak
kullanıldığında, İslamî fıkhın belirtmediği sözlük manası
kastedilmiştir. Her ne kadar bu mana tarihsel olarak var olmuş,
teşri açıdan da bahsedilmiş olsa da.
Dikkat ediniz! Onun şer'i anlamı da Darul
küfürden, Darul İslam’a çıkmaktır.
Dakik olması bakımından; göç kelimesinden
günümüzde kastedilen hususlar şunlardır:
Gurbete göç; "İnsanların vatanlarından, orada
daimî ikame etme maksadı ile başka bir beldeye intikal etmeleridir."
Bu da bir kaç kısma ayrılır. Onlardan biri:
Zorunlu göç; milyonlarca Afrika sakinlerinin,
beyazların kurduğu ziraatlarda çalıştırılmaları amacıyla Yeni
Dünyaya -Amerika’ya- nakledilmeleridir. Diğeri ise:
Serbestiyet göçü; bu kabile ve toplulukların
bütünüyle asli mıntıkalarından başka bölgelere göç etmeleridir.
İç göç: "Bu, köy ve kasaba sakinlerinin itici
ve çekici faktörlerden dolayı şehirlere intikal etmelerinde
merkezleşen göçtür."
Devletlerarası göç: "Bu, fertlerin veya
toplulukların çalışmak ve orada yerleşmek amacıyla bir beldeden
başka bir beldeye intikal etmeleridir. Aynı zamanda bu göç,
devletler arası etken olan güçler dağılımını geri getirmek için bir
vesiledir. Çoğu zaman bu göç, yaşam seviyesini ve ücret düzeyini
yükseltmek gibi ekonomik nedenlerden dolayı olur."
Elçilik göçü: "Bu, fertlerin başka bir
ülkeye, orada ikame etme hedefiyle girmeleridir.
İşte, bunlar göç ve göçün en önemli kısımlarıdır.
Nitekim dünya aleminin tasavvurunda olan da bunlardır. Bu makamda
onlardan bizi ilgilendiren ise; Müslümanın, Müslümanların ülkesinden
Batı ülkelerine hicret etmesidir.
GÖÇ ETKENLERİ VE MEŞRUİYYETİ
Göçün başlıca faktörleri -yani İslamî beldeden
çıkıp Batı beldesine gitmek- üçtür. Onlar:
a- Rızkı aramak için
b- İlim talep etmek için
c- Emân için
a- Rızkı aramak için göç:
Bazı Müslümanların, fakirlik faktörü nedeniyle
veya servet talep etmek amacıyla İslamî beldeden, kazanmak arzusuyla
Batı beldesine, orada ikamet etmek için çıkmasıdır. Şeriatta bunun
hükmü, rızk için çalışma ve kazanma konusunda varit olan delillerin
genel olmasından dolayı mubahlıktır. Allah (cc) şöyle buyurmaktadır:
“Yeryüzünü size boyun eğdiren O'dur. Şu halde
yerin omuzlarında (üzerinde) dolaşın ve Allah'ın rız kından
yeyin. Dönüş ancak O'nadır.”
(Mülk 15)
Kuşkusuz sahabelerden bir güruh, küfür ve şirk
topraklarına ticaret yapmak için gittikleri halde Resulullah (sav)
onların bu durumuna mani olmamıştır. Şâr-i her ne kadar kazanma
keyfiyetini ve çalışma türlerini sınırlandırmış ise de, kazanmak ve
çalışmak için her hangi bir mekan tayin etmemiştir.
b- İlim talep etmek için göçe gelince:
Bazı Müslümanların, öğrenim için, diploma almak,
öğrenme arzusuyla, yahut da ihtisas yapmak amacıyla İslamî beldeden
Batı beldesine ikamet etmek için çıkmasıdır.
Şeriatta bunun hükmü: İlim talep etme
konusunda varit olan delillerin genelliğinden dolayı mubah
olmasıdır. Hatta gerekli olduğu zaman bu durum vacib de olabilir.
Resulullah (sav) şöyle buyurdu:
"İlim talep etmek farzdır.” Başka bir
hadiste:
“Kim ilim talep amacıyla bir yol tutarsa, Allah
onunla cennete doğru bir yol kılar.”
(Müslim Ebu Hürayra'dan tahriç etti )
c- Emân için göç:
Bazı Müslümanların kendi beldelerinden;
yöneticilerin zorbalıklarından ve eziyetlerinden kaçarak emân
arzusuyla Batı beldelerine çıkmasıdır. Şeriat’ta bunun hükmü;
caizliktir. Meşru olmasındaki asıl; Sahabenin Nebi (sav)’in izniyle
Habeşistan’a hicret etmeleridir.
BATININ GÖÇE OLAN İHTİYACI
Muhakkak ki, insan davranışlarını hayat
hakkındaki mefhumlarına göre şekillendirir. Çocuk yapmak, çoğalmak
veya çoğalmamak bir davranış olduğuna göre şüphesiz bu, onun hayat
hakkındaki mefhumlarından doğan mefhumuna boyun eğmesidir. Keza;
Müslümanların hayat hakkındaki mefhumları, Batının hayat hakkındaki
mefhumlarına muhalif ve ters olduğuna göre, herhangi bir meselede
Müslümanların davranışlarının, tamamen Batılıların davranışlarına
muhalif olması bedihidir/besbellidir. İşte çocuk yapmak ve çoğalmak
konusu böyledir.
Bunun sebebi Müslüman çoğalmaya iki
zaviyeden/çerçeveden bakar:
Birincisi; genel zaviye
açısından -insanî
fıtrat/yaratılış-:
Bunun dönüp varacağı yer insan türünü korumak ve
kollamaktır.
İkincisi; özel zaviye açısından -dini-:
Bunun dönüp varacağı yer Müslümanların bekasını
sağlamak ve nüfuslarını çoğaltmaktır.
Resulullah (sav) bu konuda şöyle buyurmuştur:
“Doğurg an kadınlarla evleniniz. Çünkü ben sizin çokluğunuzla övüneceğim.” (Nesai
Ma’kıl ibni Yesar’dan rivayet etmiştir. )
Ebu Davud’un ondan rivayetinde ise:
“Ümmetler içerisinde sizin çokluğunuzla
övüneceğim.” ifadesi geçmektedir.
Ahmed’in Enes’den rivayetinde ise:
“Nebiler içerisinde sizin
çokluğunuzla övüneceğim.” kaydı geçmektedir.
Batı ise, çocuk yapma ve çoğalma konusuna, şahsi
hürriyetinin kayıt altına alınması, kendisini dünya hayatının
eğlencesinden ve nimetlerinden alıkoyması ve son olarak da büyük bir
mali yükümlülük getirmiş olması açısından bakar.
Özellikle de bu son nokta-mali yükümlülük-
Müslüman bir kimsenin, Allah-u Teala’nın şu sözlerine iman etmiş
olmasından dolayı zihnini meşgul etmez:
“...Fakirlik yüzünden evlatlarınızı öldürmeyin.
Sizin de, onların da rızkınızı biz veririz…”
(En’am151)
Yine Allah-u Teala şöyle buyurdu:
“Rabbin rızkı dilediğine
bol verir, dilediğine daraltır. Şüphesiz ki O,
kullarından haberdardır, (onları) çok iyi görür. Geçim endişesi ile
çocuklarınızın canına kıymayın. Biz, onların da sizin de rızkınızı
veririz. Onları öldürmek gerçekten büyük bir suçtur.”
(İsra 30-31)
Bunun içindir ki, Batı hükümetlerinin
teşviklerine, doğumu artırmaya Batılıları ikna etmede, ne de onların
baskıları ve yorumları doğumu düşürmeye Müslümanları ikna etmede hiç
bir tesiri olmamıştır. Bu yüzden, İslamî beldelere kıyasen,
toplumunun ihtiyarlayıp gençlerinin azalmasından sonra Batı yok olma
korkusuyla gecelemiştir. Genç nüfusa en güzel örneği İran’dır. Öyle
ki, -yaklaşık olarak- bu gün nüfusunun yarısı 15 yaşın altındadır.
Sırf işin hakikatine vakıf olunsun diye, bazı
İslamî ülkelere kıyasla, bazı Batı ülkelerinde 1980 senesinden 1992
senesine kadar olan senelik demografik/nüfus bilimiyle ilgili
gelişme ortalamasına ilişkin -1998 Spectrum Ansiklopedisine göre-
Batı istatistiklerini içeren bu cetveli sunacağız.
Bazı Batı ülkelerinin ortalama demografik gelişme
cetveli:
Norveç |
%0,4 |
İtalya |
%0,2 |
Belçika |
%0,2 |
İngiltere |
%0,2 |
Fransa |
%0,5 |
Amerika |
%1,0 |
Kanada |
%1,1 |
İspanya |
%0,4 |
Almanya |
%0,2 |
Danimarka |
%0,1 |
Bazı İslam ülkelerinin ortalama demografik
gelişme cetveli:
Somali |
%3,1 |
Ürdün |
%4,9 |
Senegal |
%2,9 |
Sudan |
%2,7 |
Moritanya |
%2,4 |
Cezayir |
%2,8 |
Mısır |
%2,4 |
Suriye |
%3,3 |
Nijerya |
%3,3 |
Türkiye |
%2,3 |
İşte bu cetvel bize, İslamî ülkelerle Batı
ülkeleri arasındaki ortalama demografik gelişmenin farklılık
boyutunu açığa çıkarmaktadır.
Şunu da bilmek gerekir ki; bir çok Batı
ülkesindeki demografik gelişme; göçmenlerin sayısal olarak
artmasının bir neticesidir. Bunun örneği; Almanya, Kanada yada
Amerika'dır. Şöyle ki; sadece onun senelik kabul ettiği -resmi
kayıtlara göre- göçmen sayısı 600. 000'dir.
Binaenaleyh; Batının göçmenlerle olan ilişkisi,
menfaatçi/pragmatist bir ilişkidir. O ilişkiyi oluşturan esası ise;
boşluğu doldurmak için şiddetle göçmenlere olan ihtiyaç, acilen
demografik gelişmeyi tahrik etmek ve toplumdaki yaşlılık merhalesini
yavaşlatmak v.s gibi menfaatlerdir.
BATI’NIN GÖÇ POLİTİKASI
Batının; üzerine hadaret gökdelenini oturttuğu ve
toplumu onun esaslarına göre bina ettiği kendine özgü özel mefhum,
kanaat ve ölçüleri vardır. Buna karşılık aynı şekilde göçmenlerin de
kendilerine özel benimsedikleri veya onlara göre büyüdükleri mefhum,
kanaat ve ölçüleri vardır.
İşte, inkarı mümkün olmayan bu vakıayı herkes
idrak eder. Dolayısıyla hem çatışma ve çarpışmaya engel olmak için,
hem toplumda istikrarı sürekli kılmak için, hem de ona dahil olan
yabancı azınlıkların kabulü için bu gerçekle yaşamak nasıl mümkün
olabilir ki?
Göçmenlere ilişkin politikayı sınırlandıran bu
soruya cevap vermek için Batı, vakıayı dar bir bakış çerçevesi
içerisinde etüt etmiştir. Dikkat ediniz! O vakıa da; karşılıklı
kültür alış verişi veya kültürel etkileşimdir.
Kültürel etkileşim veya karşı lıklı
kültür alış verişi; bir toplumun başka bir
toplumla veya birbiriyle farklı kültürün iletişiminden meydana gelen
sosyo-kültürel dönüşüm ameliyesidir. Bu ameliyenin üç şekli vardır.
1. İzolasyon: Değişik topluluklar arasını
ayırmak ve onlarla diğer farklı topluluklar arasında sosyal,
kültürel ve ekonomik barikatlar ikame etmektir.
2. Entegrasyon: Değişik topluluklar
arasındaki etkileşim kastedilir. Nihayet onlar arasındaki şekillenme
tamamlanıncaya kadar her bir topluluk diğerinden bir şeyler alırlar.
3. Asimilasyon: -Veya bazen tamamen benzeşme
yada tamamen kaplama olarak adlandırılır- Herhangi bir topluluğun
öyle ki, kendine özel nitelikleri ve zati değerleri kaybederek,
başka bir topluluk içerisinde tamamen ve bütünsel olarak
şekillenmesi ve de erimesidir.
Batı, göçmenlerle olan politikasını
sınırlandırmak için ulaştığı üç nokta ne yazık ki bunlardır. Biz
bunlardan konu olarak entegrasyonu seçtik.
ENTEGRASYON MEFHUMU
Entegrasyon un
sözlük manası; bir şey içine girip iyice yerleşmektir. Yani onun
içine girdi ve hükmetmek istedi denilir. Ayrıca iki şey veya daha
fazlasının birleşmesi ve karışmasıdır.
Entegrasyon; -bazen tekamül olarak da tabir
edilir -Batısal bir ıstılahtır-. Onlara göre; iki veya daha
fazla unsurun karşılaşmasını ifade etmek için kullanılır. Bu
bağlamda o birkaç bölüme ayrılır:
Politik entegrasyon: “Veya siyasi tekamül;
siyasi açıdan topluma liderlik eden yapılanmanın durumudur. Bu
durum, toplumun üyeleri arasında üstünlük taslamanın değil de
uygunluğun neticesi olarak karşılıklı siyasi etkileşim kaynaşmasının
en yüksek derecesinde açığa çıkar.”
Sosyal entegrasyon: “Farklı tabakalar ve
nesilleri, değişik cemaatler ve toplumun diğer sınıfları arasını
mükemmel bir birliktelikte koordine etme ameliyesidir. “Yahut o,
birbiriyle insicam içerisinde olan tek bir ilişki oluşturmak veya
değişik topluluklar arasında kaim olan engelleri izole etmek için
sosyal hayat unsurları farklı olanı herhangi bir toplum içerisine
katma ameliyesidir.”
Kültürel entegrasyon: Şöyle tarif edildi:
“Her bir kültür fertlerin ona göre yaşayıp düşüneceği sosyal
tarzlarının toplamından oluşmaktadır. Bu tarzlar tamamen
birbirleriyle bağlantılıdır. Öyle ki, onların -bütünsel- toplamından
birbirlerine bağlı olan bir kültür oluşur.” Veya o; “her bir
topluluğun diğerinden kültürel unsurları alması, böylece de
aralarındaki şekillenme tamamlanır.
İşte, bunlar entegrasyonun bazı kısımlarıdır.
Nitekim bunlar, Doktor Ahmet Zeki Bedevi’nin “Sosyal İlimler
Terminoloji Sözlüğü” A dictionary of the sciences’ın da ve “1998
Spektrum Ansiklopedisi”nde varit olmuşlardır .
|