Ana Sayfa YIL 15  SAYI 179-180  ŞEVVAL-ZİLKADE 1425 / KASIM-ARALIK 2004 E-Mail

BATI ÜLKELERİNE HİCRET ETMEK (GÖÇ)

1. Bölüm

Hizb-ut TAHRİR /Avrupa Kaynaklarından

HİCRET/GÖÇ

Göç: Bir yerden başka bir yere intikal etmek ve ikincinin tercih edilmesinden dolayı birinciyi terk etmeye kastetmektir. Veya bir toprak veya bir beldeden çıkıp başka toprak veya beldeye gitmektir. Şöyle denilir; “Bir beldeden çıkarak başka bir beldeye gitti.”

Göç; İslam kültüründe iki manaya delalet etmesi için kullanılır:

1- Tarihsel anlamı

2- Şer’i anlamı

Göçün tarihsel anlamı: Bazı Müslümanların, Kureyş’in eziyetinden kaçmak ve emân talep etmek amacıyla Mekke’den Habeşistan’a doğru çıkmalarıdır. İşte bu göçün birinci tarihsel anlamıdır. İkinci tarihsel anlamı ise; -ki en önemli ve en meşhur olanı- Nebi (sav)’in Mekke’den Medine’ye hicret etmesidir, yani çıkmasıdır.

Göçün şer’i anlamı ise: “Darul küfürden çıkarak Darul İslam’a gitmektir.” Ancak fakihler, mevcut vakıayla, lafzın genelliğiyle ve bazı Şer’i Naslarla delillendirerek göç kelimesinin anlamını genişlettiler. Neticede, onu iki kısma ayırdılar:

1- Korku göçü

2- Talep göçü

İkinciyi de kendi arasında iki kısma ayırdılar:

1- Dini talep için

2- Dünyayı talep için

Birincinin örnekleri arasında; -Korku göçü- Darul küfürden, Darul İslam’a çıkmak veya bidat topraklardan çıkmak ya da bedene ve mala yapılan eziyetten kaçmak gibi.

İkincinin örnekleri arasında ise; -Talep göçü- ibret için sefere çıkmak -bu dini arzulardandır-. Veya maişet/yaşam için sefere çıkmak -bu da dünya arzularındandır-.

Günümüzde, Darul İslam’la yönetilen bir belde olmadığından dolayı, göçün esas Şer’i mefhumu-Darul küfürden, Darul İslam’a çıkmak- unutulmuştur. Böylece göç kavramı mutlak olarak kullanıldığında, İslamî fıkhın belirtmediği sözlük manası kastedilmiştir. Her ne kadar bu mana tarihsel olarak var olmuş, teşri açıdan da bahsedilmiş olsa da.

Dikkat ediniz! Onun şer'i anlamı da Darul küfürden, Darul İslam’a çıkmaktır.

Dakik olması bakımından; göç kelimesinden günümüzde kastedilen hususlar şunlardır:

Gurbete göç; "İnsanların vatanlarından, orada daimî ikame etme maksadı ile başka bir beldeye intikal etmeleridir." Bu da bir kaç kısma ayrılır. Onlardan biri:

Zorunlu göç; milyonlarca Afrika sakinlerinin, beyazların kurduğu ziraatlarda çalıştırılmaları amacıyla Yeni Dünyaya -Amerika’ya- nakledilmeleridir. Diğeri ise:

Serbestiyet göçü; bu kabile ve toplulukların bütünüyle asli mıntıkalarından başka bölgelere göç etmeleridir.

İç göç: "Bu, köy ve kasaba sakinlerinin itici ve çekici faktörlerden dolayı şehirlere intikal etmelerinde merkezleşen göçtür."

Devletlerarası göç: "Bu, fertlerin veya toplulukların çalışmak ve orada yerleşmek amacıyla bir beldeden başka bir beldeye intikal etmeleridir. Aynı zamanda bu göç, devletler arası etken olan güçler dağılımını geri getirmek için bir vesiledir. Çoğu zaman bu göç, yaşam seviyesini ve ücret düzeyini yükseltmek gibi ekonomik nedenlerden dolayı olur."

Elçilik göçü: "Bu, fertlerin başka bir ülkeye, orada ikame etme hedefiyle girmeleridir.

İşte, bunlar göç ve göçün en önemli kısımlarıdır. Nitekim dünya aleminin tasavvurunda olan da bunlardır. Bu makamda onlardan bizi ilgilendiren ise; Müslümanın, Müslümanların ülkesinden Batı ülkelerine hicret etmesidir.

GÖÇ ETKENLERİ VE MEŞRUİYYETİ

Göçün başlıca faktörleri -yani İslamî beldeden çıkıp Batı beldesine gitmek- üçtür. Onlar:

a- Rızkı aramak için

b- İlim talep etmek için

c- Emân için

a- Rızkı aramak için göç:

Bazı Müslümanların, fakirlik faktörü nedeniyle veya servet talep etmek amacıyla İslamî beldeden, kazanmak arzusuyla Batı beldesine, orada ikamet etmek için çıkmasıdır. Şeriatta bunun hükmü, rızk için çalışma ve kazanma konusunda varit olan delillerin genel olmasından dolayı mubahlıktır. Allah (cc) şöyle buyurmaktadır:

“Yeryüzünü size boyun eğdiren O'dur. Şu halde yerin omuzlarında (üzerinde) dolaşın ve Allah'ın rızkından yeyin. Dönüş ancak O'nadır.” (Mülk 15)

Kuşkusuz sahabelerden bir güruh, küfür ve şirk topraklarına ticaret yapmak için gittikleri halde Resulullah (sav) onların bu durumuna mani olmamıştır. Şâr-i her ne kadar kazanma keyfiyetini ve çalışma türlerini sınırlandırmış ise de, kazanmak ve çalışmak için her hangi bir mekan tayin etmemiştir.

b- İlim talep etmek için göçe gelince:

Bazı Müslümanların, öğrenim için, diploma almak, öğrenme arzusuyla, yahut da ihtisas yapmak amacıyla İslamî beldeden Batı beldesine ikamet etmek için çıkmasıdır.

Şeriatta bunun hükmü: İlim talep etme konusunda varit olan delillerin genelliğinden dolayı mubah olmasıdır. Hatta gerekli olduğu zaman bu durum vacib de olabilir.

Resulullah (sav) şöyle buyurdu:

"İlim talep etmek farzdır.” Başka bir hadiste:

“Kim ilim talep amacıyla bir yol tutarsa, Allah onunla cennete doğru bir yol kılar.” (Müslim Ebu Hürayra'dan tahriç etti )

c- Emân için göç:

Bazı Müslümanların kendi beldelerinden; yöneticilerin zorbalıklarından ve eziyetlerinden kaçarak emân arzusuyla Batı beldelerine çıkmasıdır. Şeriat’ta bunun hükmü; caizliktir. Meşru olmasındaki asıl; Sahabenin Nebi (sav)’in izniyle Habeşistan’a hicret etmeleridir.

BATININ GÖÇE OLAN İHTİYACI

Muhakkak ki, insan davranışlarını hayat hakkındaki mefhumlarına göre şekillendirir. Çocuk yapmak, çoğalmak veya çoğalmamak bir davranış olduğuna göre şüphesiz bu, onun hayat hakkındaki mefhumlarından doğan mefhumuna boyun eğmesidir. Keza; Müslümanların hayat hakkındaki mefhumları, Batının hayat hakkındaki mefhumlarına muhalif ve ters olduğuna göre, herhangi bir meselede Müslümanların davranışlarının, tamamen Batılıların davranışlarına muhalif olması bedihidir/besbellidir. İşte çocuk yapmak ve çoğalmak konusu böyledir.

Bunun sebebi Müslüman çoğalmaya iki zaviyeden/çerçeveden bakar:

Birincisi; genel zaviye açısından -insanî fıtrat/yaratılış-:

Bunun dönüp varacağı yer insan türünü korumak ve kollamaktır.

İkincisi; özel zaviye açısından -dini-:

Bunun dönüp varacağı yer Müslümanların bekasını sağlamak ve nüfuslarını çoğaltmaktır.

Resulullah (sav) bu konuda şöyle buyurmuştur:

“Doğurgan kadınlarla evleniniz. Çünkü ben sizin çokluğunuzla övüneceğim.” (Nesai Ma’kıl ibni Yesar’dan rivayet etmiştir. )

Ebu Davud’un ondan rivayetinde ise:

“Ümmetler içerisinde sizin çokluğunuzla övüneceğim.” ifadesi geçmektedir.

Ahmed’in Enes’den rivayetinde ise:

“Nebiler içerisinde sizin çokluğunuzla övüneceğim.” kaydı geçmektedir.

Batı ise, çocuk yapma ve çoğalma konusuna, şahsi hürriyetinin kayıt altına alınması, kendisini dünya hayatının eğlencesinden ve nimetlerinden alıkoyması ve son olarak da büyük bir mali yükümlülük getirmiş olması açısından bakar.

Özellikle de bu son nokta-mali yükümlülük- Müslüman bir kimsenin, Allah-u Teala’nın şu sözlerine iman etmiş olmasından dolayı zihnini meşgul etmez:

“...Fakirlik yüzünden evlatlarınızı öldürmeyin. Sizin de, onların da rızkınızı biz veririz…” (En’am151)

Yine Allah-u Teala şöyle buyurdu:

“Rabbin rızkı dilediğine bol verir, dilediğine daraltır. Şüphesiz ki O, kullarından haberdardır, (onları) çok iyi görür. Geçim endişesi ile çocuklarınızın canına kıymayın. Biz, onların da sizin de rızkınızı veririz. Onları öldürmek gerçekten büyük bir suçtur.” (İsra 30-31)

Bunun içindir ki, Batı hükümetlerinin teşviklerine, doğumu artırmaya Batılıları ikna etmede, ne de onların baskıları ve yorumları doğumu düşürmeye Müslümanları ikna etmede hiç bir tesiri olmamıştır. Bu yüzden, İslamî beldelere kıyasen, toplumunun ihtiyarlayıp gençlerinin azalmasından sonra Batı yok olma korkusuyla gecelemiştir. Genç nüfusa en güzel örneği İran’dır. Öyle ki, -yaklaşık olarak- bu gün nüfusunun yarısı 15 yaşın altındadır.

Sırf işin hakikatine vakıf olunsun diye, bazı İslamî ülkelere kıyasla, bazı Batı ülkelerinde 1980 senesinden 1992 senesine kadar olan senelik demografik/nüfus bilimiyle ilgili gelişme ortalamasına ilişkin -1998 Spectrum Ansiklopedisine göre- Batı istatistiklerini içeren bu cetveli sunacağız.

Bazı Batı ülkelerinin ortalama demografik gelişme cetveli:

Norveç %0,4
İtalya %0,2
Belçika %0,2
İngiltere %0,2
Fransa %0,5
Amerika %1,0
Kanada %1,1
İspanya %0,4
Almanya %0,2
Danimarka %0,1

Bazı İslam ülkelerinin ortalama demografik gelişme cetveli:

Somali %3,1
Ürdün %4,9
Senegal %2,9
Sudan %2,7
Moritanya %2,4
Cezayir %2,8
Mısır %2,4
Suriye %3,3
Nijerya %3,3
Türkiye %2,3

İşte bu cetvel bize, İslamî ülkelerle Batı ülkeleri arasındaki ortalama demografik gelişmenin farklılık boyutunu açığa çıkarmaktadır.

Şunu da bilmek gerekir ki; bir çok Batı ülkesindeki demografik gelişme; göçmenlerin sayısal olarak artmasının bir neticesidir. Bunun örneği; Almanya, Kanada yada Amerika'dır. Şöyle ki; sadece onun senelik kabul ettiği -resmi kayıtlara göre- göçmen sayısı 600. 000'dir.

Binaenaleyh; Batının göçmenlerle olan ilişkisi, menfaatçi/pragmatist bir ilişkidir. O ilişkiyi oluşturan esası ise; boşluğu doldurmak için şiddetle göçmenlere olan ihtiyaç, acilen demografik gelişmeyi tahrik etmek ve toplumdaki yaşlılık merhalesini yavaşlatmak v.s gibi menfaatlerdir.

BATI’NIN GÖÇ POLİTİKASI

Batının; üzerine hadaret gökdelenini oturttuğu ve toplumu onun esaslarına göre bina ettiği kendine özgü özel mefhum, kanaat ve ölçüleri vardır. Buna karşılık aynı şekilde göçmenlerin de kendilerine özel benimsedikleri veya onlara göre büyüdükleri mefhum, kanaat ve ölçüleri vardır.

İşte, inkarı mümkün olmayan bu vakıayı herkes idrak eder. Dolayısıyla hem çatışma ve çarpışmaya engel olmak için, hem toplumda istikrarı sürekli kılmak için, hem de ona dahil olan yabancı azınlıkların kabulü için bu gerçekle yaşamak nasıl mümkün olabilir ki?

Göçmenlere ilişkin politikayı sınırlandıran bu soruya cevap vermek için Batı, vakıayı dar bir bakış çerçevesi içerisinde etüt etmiştir. Dikkat ediniz! O vakıa da; karşılıklı kültür alış verişi veya kültürel etkileşimdir.

Kültürel etkileşim veya karşılıklı kültür alış verişi; bir toplumun başka bir toplumla veya birbiriyle farklı kültürün iletişiminden meydana gelen sosyo-kültürel dönüşüm ameliyesidir. Bu ameliyenin üç şekli vardır.

1. İzolasyon: Değişik topluluklar arasını ayırmak ve onlarla diğer farklı topluluklar arasında sosyal, kültürel ve ekonomik barikatlar ikame etmektir.

2. Entegrasyon: Değişik topluluklar arasındaki etkileşim kastedilir. Nihayet onlar arasındaki şekillenme tamamlanıncaya kadar her bir topluluk diğerinden bir şeyler alırlar.

3. Asimilasyon: -Veya bazen tamamen benzeşme yada tamamen kaplama olarak adlandırılır- Herhangi bir topluluğun öyle ki, kendine özel nitelikleri ve zati değerleri kaybederek, başka bir topluluk içerisinde tamamen ve bütünsel olarak şekillenmesi ve de erimesidir.

Batı, göçmenlerle olan politikasını sınırlandırmak için ulaştığı üç nokta ne yazık ki bunlardır. Biz bunlardan konu olarak entegrasyonu seçtik.

ENTEGRASYON MEFHUMU

Entegrasyonun sözlük manası; bir şey içine girip iyice yerleşmektir. Yani onun içine girdi ve hükmetmek istedi denilir. Ayrıca iki şey veya daha fazlasının birleşmesi ve karışmasıdır.

Entegrasyon; -bazen tekamül olarak da tabir edilir -Batısal bir ıstılahtır-. Onlara göre; iki veya daha fazla unsurun karşılaşmasını ifade etmek için kullanılır. Bu bağlamda o birkaç bölüme ayrılır:

Politik entegrasyon: “Veya siyasi tekamül; siyasi açıdan topluma liderlik eden yapılanmanın durumudur. Bu durum, toplumun üyeleri arasında üstünlük taslamanın değil de uygunluğun neticesi olarak karşılıklı siyasi etkileşim kaynaşmasının en yüksek derecesinde açığa çıkar.”

Sosyal entegrasyon: “Farklı tabakalar ve nesilleri, değişik cemaatler ve toplumun diğer sınıfları arasını mükemmel bir birliktelikte koordine etme ameliyesidir. “Yahut o, birbiriyle insicam içerisinde olan tek bir ilişki oluşturmak veya değişik topluluklar arasında kaim olan engelleri izole etmek için sosyal hayat unsurları farklı olanı herhangi bir toplum içerisine katma ameliyesidir.”

Kültürel entegrasyon: Şöyle tarif edildi: “Her bir kültür fertlerin ona göre yaşayıp düşüneceği sosyal tarzlarının toplamından oluşmaktadır. Bu tarzlar tamamen birbirleriyle bağlantılıdır. Öyle ki, onların -bütünsel- toplamından birbirlerine bağlı olan bir kültür oluşur.” Veya o; “her bir topluluğun diğerinden kültürel unsurları alması, böylece de aralarındaki şekillenme tamamlanır.

İşte, bunlar entegrasyonun bazı kısımlarıdır. Nitekim bunlar, Doktor Ahmet Zeki Bedevi’nin “Sosyal İlimler Terminoloji Sözlüğü” A dictionary of the sciences’ın da ve “1998 Spektrum Ansiklopedisi”nde varit olmuşlardır.

YIL 15  SAYI 179-180  ŞEVVAL-ZİLKADE 1425 / KASIM-ARALIK 2004

 

Yukarı