|
|
|
EHL-İ KİTAP
(2. BÖLÜM)
|
|
|
H. İSMAİL |
|
| |
Bazı konularda Ehli Kitap müşriklerden farklıdır. Bu farklılıklar
içtimai münasebetlerde ve onların kestikleri ve yemekleri ile ilgili
hususlardadır. İktisadi ilişkilerde ise diğer Ehli Kitap olmayan
kafirlerden farksızdırlar. Fakat bu onların konumunu değiştirmez.
Allah (svt) söyle buyurdu:
“Bugün size temize ve iyi şeyler helal kılınmıştır. Kendilerine
kitap verilenlerin (yahudi, hristiyan vb. nin) yiyeceği size
helaldir, sizin yiyeceğiniz de onlara helaldir. Mümin kadınlardan
iffetli olanlar ile daha önce kendilerine kitap verilenlerden
iffetli kadınlar da, mehirlerini vermeniz şartıyla, namuslu olmak,
zina etmemek ve gizli dost tutmamak üzere size helaldir. Kim (İslâmî
hükümlere) inanmayı kabul etmezse onun ameli boşa gitmiştir. O,
ahirette de ziyana uğrayanlardandır.”
(Maide 5)
Bu ayet bize iffetli ve namuslu olması şartıyla Müslüman erkeklerin,
Ehli Kitap’tan olan kadınlarla evlenmesini helal olduğunu açık bir
şekilde göstermektedir. Allah (svt) Ehli Kitap’ı kafir olarak
göstermesine rağmen, onlardan olan kadınlarla evlenmeyi helal
kılmıştır. Fakat Ayeti Kerime’de zikredilen evliliklerden taraflı
olarak bahsedilmektedir. Yani helal olan yalnız Müslüman erkeğin
Ehli Kitap’tan olan kadınla evlenmesinden Müslüman bir kadının gayri
Müslim olan bir erkekle evlenmesi kastedilmemektedir. Nitekim Allah
(svt) başka bir ayette bu konuya açıklık getirmiştir. İster Ehli
Kitap’tan isterse müşrik bir erkekle olsun Müslüman kadının
evlenmesini kesin olarak men etmiştir. Allah (svt) söyle buyurdu:
“Ey iman edenler! Mümin ka dınlar
hicret ederek size geldiği zaman, onları imtihan edin. Allah onların
imanlarını daha iyi bilir. Eğer siz de onların inanmış kadınlar
olduklarını öğrenirseniz onları kafirlere geri göndermeyin. Bunlar
onlara helal değildir. Onlar da bunlara helal olmazlar. Onların
(kocalarının) sarf ettiklerini (mehirleri) geri verin. Mehirlerini
kendilerine verdiğiniz zaman onlarla evlenmenizde size bir günah
yoktur. Kafir kadınları nikâhınızda tutmayın, sarf ettiğinizi
isteyin. Onlar da sarf ettiklerini istesinler. Allah'ın hükmü budur.
Aranızda O hükmeder. Allah bilendir, hikmet sahibidir.”
(Mümtehine 10)
Bu konuda Resulullah (sav) şöyle buyurdu:
"Ehli Kitap ’ın kızlarıyla evleniniz,
fakat onlar bizim kızlarımızla evlenemezler" (İbni Cerir)
Müşrikler Ehli Kitap gibi kafir olmasına rağmen, İslam ister Mümin
erkeklerin, ister Mümine kadınların onlarla evlenmesini
yasaklamıştır, ancak Mümin olmaları müstesna. Yüce Allah şöyle
buyurdu:
“İman etmedikçe putperest kadınlarla evlenmeyin. Beğenseniz bile,
putperest bir kadından, imanlı bir cariye kesinlikle daha iyidir.
İman etmedikçe putperest erkekleri de (kızlarınızla) evlendirmeyin.
Beğenseniz bile, putperest bir kişiden inanmış bir köle kesinlikle
daha iyidir. Onlar (müşrikler) cehenneme çağırır. Allah ise, izni
(ve yardımı) ile cennete ve mağfirete çağırır. Allah, düşünüp
anlasınlar diye âyetlerini insanlara açıklar.”
(Bakara 221)
Yukarıdaki bahsettiğiniz naslardaki gecen şartlarla, son okuduğumuz
ayetteki şartlar arasında bir farklılık vardır. Allah-u Teala
Müslüman erkeklerin Ehli Kitap’tan olan kadınlarla evlenmesini helal
kılarken, belirlenen şartlar iffetli ve namuslu olmasıydı, oysa
müşrik kadınlarla evlenmek onların o hallerinde kaldıkları müddetçe
haramdır ve evlenebilme şartı da Mümin olmasıdır. Bu şart Ehli
Kitap’tan olan kadınlar için değildir. Ancak onlarla olan evliliğin
ve boşanmanın İslam’a göre olması ve onları da İslam ahkamına
uydurmamız gerek. Allah-u Teala bize Allah’ın indirdikleriyle
hükmetmeyi emretti. Ehli Kitap’ın kendileri arasındaki
evliliklerinde kendi dinlerine göre muamele yapmaları serbest olsa
da Müslüman bir erkeğin onlardan olan bir kadınla evliliğinde ancak
İslam geçerlidir. Allah-u Teala şöyle buyurdu:
“… Artık aralarında Allah'ın
indirdiği ile hükmet; sana gelen gerçeği bırakıp da onların
arzularına uyma…” (Maide 48)
Yukarıda bahsedilen Maide Süresinin 5. ayetinde Allah (svt) Ehli
Kitap’ın yemeklerine ve kestiklerine de açıklık getirmiştir. Diğer
ayet ve hadislerin yasaklamadığı yiyecek ve içecekler, Ehli Kitap’ın
Şer-i usullere göre kestiği hayvanlar Müslümanlara helaldir. Ayeti
Kerime bunu Ehli Kitap’ın kestikleriyle sınırlamıştır. Ehli Kitap
dışındaki kafirlerin kestikleri haramdır. Resulullah (sav)’e
mecusiler hakkında sorulduğunda Resulullah (sav) söyle buyurdu:
"Ehli kitaba yaptığınız muameleyi
yapın, fakat kadınlarıyla evlenmeyin ve kestiklerini yemeyin." (Muvatta)
Ancak şunu da belirtmek gerek ki; İster Müslüman olsun isterse Ehli
Kitap’tan olsun, Şer-i usule göre hayvanı kesmediyse onun eti
yenmez.
“Allah' ın âyetlerine
inanıyorsanız, üzerine O'nun adı anılarak kesilenlerden yeyin.” (Enam 118)
“Üzerine Allah'ın adı anılmadan kesilen
hayvanlardan yemeyin. Kuşkusuz bu büyük günahtır. Gerçekten
şeytanlar dostlarına, sizinle mücadele etmeleri için telkinde
bulunurlar. Eğer onlara uyarsanız şüphesiz siz de Allah'a ortak
koşanlar olursunuz.” (Enam 121)
Ehli Kitap’la olan iktisadi ilişkilerde ise tüm kafirler aynı
konumdadırlar. Allah-u Teala’nın şu hitabı umumidir:
“… Allah, alım-satımı helâl,
faizi haram kılmıştır…” (Bakara
275)
Ayetten de anlaşılıyor ki, alış-veriş yalnız Müslümanlar arasında
sınırlandırılmıyor, genel bir ifade kullanıldığından kafirleri de
kapsıyor. Bunu Resulullah (svt)’in uygulamasında da görüyoruz.
Deyloğullarından biri bir müşrikten iki deve satın alması ve aynı
şahsı Sevr mağarasına kadar develeri ulaştırmak üzere ücretli olarak
tutması buna delildir. Ve aynı anda bir gayri müslimin ücretli
olarak çalıştırabileceğini de gösterir. Nitekim Resul (sav) ücret
karşılığı kâtip olarak bir yahudiyi tercüman olarak bir başka
yahudiyi ve kendisine kılavuzluk yapmak için bir müşriki
çalıştırmıştır. Hz. Ebu Bekir (ra) ve Hz. Ömer (ra) gelir-gider hesabı
için bir hristiyani çalıştırmışlardır. Bir Müslümanın gayri müslimi
ücret karşılığı çalıştırabileceği gibi, bir Müslümanın bir gayri
müslimin yanında da çalışabilir. Ancak yaptığı işin İslam’ın haram
kıldığı bir iş olmaması şartıyla. Hz Ali (ra) her kova için bir hurma
almak şartıyla bir yahudinin yanında ücretli olarak çalışmıştır.
Resul (sav) bundan haberdar olunca, yapılan işin yanlış olduğunu
söylemedi. Bütün bunlar gösteriyor ki; kafirlerle ticari işler
olabilir, ancak her konuda olduğu gibi kafirlerle olan ticari
ilişkilerde de İslam ahkamı geçerlidir. Mesela bir Müslüman şunu
diyemez: ‘Kafir zaten faizle i ş
yapıyor, benim onunla yapacağım ticaret faize dayalı olabilir’,
‘Kafirler zaten içki içiyor ben de bir kafire içki satabilirim’.
Oysa bu konuya da Allah (svt) değinerek şöyle buyurmuştur:
“ Ey iman edenler! Karşılıklı
rızaya dayanan ticaret olması hali müstesna, mallarınızı, bâtıl
(haksız ve haram yollar) ile aranızda (alıp vererek) yemeyin. Ve
kendinizi öldürmeyin. Şüphesiz Allah, sizi esirgeyecektir.”
(Nisa 29)
Ve diğer bir ayette Allah (svt) kafirlerin alış-veriş ile faiz
arasında fark görmediklerini bu yüzden cezayı hakkettiklerini şöyle
bildirmektedir:
“ Faiz yiyenler (kabirlerinden),
şeytan çarpmış kimselerin cinnet nöbetinden kalktığı gibi kalkarlar.
Bu hal onların "Alım-satım tıpkı faiz gibidir" demeleri yüzündendir.
Halbuki Allah, alım-satımı helâl, faizi haram kılmıştır. Bundan
sonra kime Rabbinden bir öğüt gelir de faizden vazgeçerse, geçmişte
olan kendisinindir ve artık onun işi Allah'a kalmıştır. Kim tekrar
faize dönerse, işte onlar cehennemliktir, orada devamlı kalırlar.”
(Bakara 275)
Burada Müslümanlara bir de uyarı vardır ki; kafirlerin düştüğü duruma
düşmesinler. Ve yine Resul (sav), içki haram kılındığında, bir
Müslüman sahip olduğu içkileri bir yahudiye vermek istediğinde söyle
dedi: "Onu çöle dök" (Hamidi Musmedinde)
Fakat Ehli Kitap’la içtimai, iktisadi ve yemekleriyle ilgili
hususlarda olan ilişkiler, onların kafir olduğu gerçeğini
değiştirmez.
Ehli Kitap hakkında, İslam’ın bize bildirdiği bu hususlardan sonra o
dönemdeki yahudi ve hristiyanlarla, günümüzdekiler arasında bir
mukayese yapalım. İslam’ın geldiği dönemdeki Ehli Kitap elindeki
kitaplar her ne kadar tahrif edilmiş olsa da bugünkülerinden
farklılardı. Yani içlerinde hala bazı gerçekler mevcut idi. Bugün
Tevrat ve İncil’de ise bunlar bile yoktur. Bundan dolayı şimdiki
Tevrat ve İncil o zamankilerine benzemiyor. Kur’an-ı Kerim bize Hz.
Muhammed dönemindeki Tevrat ve İncil’de, Resul (sav)’in ismi
geçtiğini gösteriyor:
“(Resulüm!) Eğer sana indirdiğimizden (bu anlattığımız olaylardan)
kuşkuda isen, senden önce Kitap’ı (Tevrat'ı) okuyanlara sor.
Andolsun ki, Rabbinden sana hak gelmiştir. Sakın şüphecilerden
olma!” (Yunus 94)
“(Ey Muhammed!) Biz senin yüzünün göğe
doğru çevrilmekte olduğunu (yücelerden haber beklediğini) görüyoruz.
İşte şimdi, seni memnun olacağın bir kıbleye döndürüyoruz. Artık
yüzünü Mescid-i Haram tarafına çevir. (Ey Müslümanlar!) Siz de
nerede olursanız olun, (namazda) yüzlerinizi o tarafa çevirin. Şüphe
yok ki, Ehli Kitap, onun Rablerinden gelen gerçek olduğunu çok iyi
bilirler. Allah onların yapmakta olduklarından habersiz değildir.
Kendilerine kitap verdiklerimiz onu (o kitaptaki peygamberi), öz
oğullarını tanıdıkları gibi tanırlar. Buna rağmen onlardan bir gurup
bile bile gerçeği gizler.” (Bakara
144-146)
“Daha önce kâfirlere karşı zafer
isterlerken kendilerine Allah katından ellerindeki (Tevrat'ı)
doğrulayan bir kitap gelip de (Tevrat'tan) bilip öğrendikleri
gerçekler karşılarına dikilince onu inkâr ettiler. İşte Allah'ın
lâneti böyle inkârcılaradır.” (Bakara 89)
İslam gelmeden önce Ehli Kitap, kitaplarında yazan son peygamberi
kendilerinden geleceğini zannediyorlardı ve müşrik olan Araplara
karşı, ‘sizinle savaşacağız’ diyorlardı. Fakat bu
bekledikleri gibi olmayınca tavırları da böyle oldu.
İbni Ömer (ra)'ın rivayet ettiği bir hadiste bugünkü kitaplarıyla o
günkü arasında fark olduğunu ve o zamankilerde bazı gerçekler yazsa
da gizlediklerini gösteriyor.
İbnu Ömer (ra)
anlatıyor: "Yahudiler, Resulullah (sav)'a
gelip, kendilerinden bir erkekle kadının zina yaptığını söylediler. Resulullah
(sav)
onlara: ‘Recm hak kında Tevrat'ta ne
buluyorsunuz?’ diye sordu. Onlar: ‘Teşhir
edip rezil ederiz ve dayak atarız’
dediler. Abdullah İbnu Selam (ra):
‘Yalan söylüyorsunuz. Zinanın
Tevrat'taki cezası recmdir’ dedi. Hemen
Tevrat’ı getirip açtılar. İçlerinden (Abdullah İbnu Surya adında)
biri elini recm ayetinin üzerine koydu. Sonra, ayetten önceki
kısımlardan okumaya başlayıp (kapadığı kısmı atlayarak arka kısmını
okumaya devam etti. Abdullah İbnu Selam (ra)
müdahale edip: ‘Kaldır elini!’
dedi. Adam elini çekti, tam orada recm ayeti mevcut idi. Bunun
üzerine: ‘Ey Muhammed, Abdullah
doğru söyledi. Tevrat'ta recm ayeti mevcuttur!’
dediler. Resulullah (sav) derhal o iki zaninin recmedilmesini emretti ve recmedildiler."
(Buhari, Muslim,Tirmizi)
İste bu gibi hususlar bugünkü yahudilerin ve hristiyanların
ellerindeki kitaplarda mevcut değildir. Ancak o dönemdeki
kitaplarında olmasına rağmen yine inkar ederlerdi ve o ayetleri
gizlerlerdi. Resul (sav)’i ve Kuran’ı da inkar ettiler. İnkar etme
bakımından aralarında bir fark yoktur. Bugünkü hristiyan ve
yahudiler, Allah’ı inkar etmedikçe ve dinlerinde mevcut olan
ibadetle ilgili, bazı konularla ilgili hükümler hayatlarında
mevcutsa onları Ehli Kitap olarak kabul edebiliriz. Zaten dinleri
şuandaki haliyle hayatla ilgili nizamlardan yoksundur, yani
akidelerinin siyasi yanı kalmamıştır. Ancak şu da bir gerçektir ki;
dinlerindeki çelişkilerden kaynaklansa gerek bugünkü Ehli Kitap olan
toplumlarda ateistlerin, sayısı artmaktadır. Dinlerinde kalmaları
gibi, dinlerini terk etmeleri onları kurtarmaz. Akıllarını kullanıp
doğru dini yani İslam’ı kabul ederlerse kurtulurlar.
İşte burada Müslümanlara büyük iş düşmektedir. Müslümanlar Ehli
Kitap’a uymak değil, onlara İslam’ı tanıtmaları gerekir. Ve bunu
kendi hayatlarında yaşayarak göstermeleri gerekir. Onlara uymak
Müslümanlar için bir zillet ve gidecekleri yer cehennem ateşi olur.
Çünkü Allah-u Teala Ehli Kitap’ı kafir olarak vasıflandırdı. Ve
onlara uymayı onlardan saydı ve aynı akıbeti gösterdi. Kur’an-ı
Kerim’de şöyle buyurdu:
“Ey inananlar! Yahudi ve hıristiyanları dost edinmeyin. Onlar
birbirlerinin dostlarıdırlar. Sizden kim onları dost edinirse
kuşkusuz o da onlardandır. Şüphesiz Allah zalimler topluluğunu
doğruya iletmez.” (Maide 51)
Ve yine diğer bir ayette:
“ Şüphesiz Allah kâfirlere lanet
etmiş ve onlara alevli bir ateş hazırlamıştır. Onlar, orada ebedi
olarak kalacaklardır. Hiçbir dost, hiçbir yardımcı
bulamayacaklardır.” (Ahzab 64-65)
Her ne kadar Ehli Kitap Müslümanlara şirin görünmeye çalışsa da
içlerinde arzuları her zaman gizlidir. İman edenleri her zaman
İslam’dan caydırmak isterler. Onlar Müslümanlara karşı iki yüzlülük
yaparak hak yolunda olan müminleri saptırmak istemektedirler. Fakat
yüce Allah onların bu arzularını şöyle açığa vurmaktadır.
“Kitap ehlinden bir grup, ‘Mü’minlere indirilene günün başlangıcında
inanın, sonunda da inkar edin, belki onlar (size bakarak) dönerler’
dedi.” (Ali imran 72)
Diğer bir ayette ise Allah (svt) Ehli Kitap’ın Müslümanlardan hiç
bir zaman razı olmayacağını beyan etmektedir. Ancak Müslümanlar
dinlerini bırakıp onların dinine tabi olurlarsa razı olurlar.
“Sen dinlerine uymad ıkça, ne
Yahudiler ve ne de Hıristiyanlar asla senden razı olmazlar. De ki:
‘Allah’ın yolu asıl doğru yoldur.’ Sana gelen ilimden sonra, eğer
onların arzu ve keyiflerine uyacak olursan, bilmiş ol ki, Allah’tan
sana ne bir dost, ne bir yardımcı vardır.”
(Bakara 120)
Onların dinine girmekse küfürdür. Çünkü Allah (svt) İslam’dan başka
hiçbir dinden razı olmayacağını ve hak din olarak yalnız İslam’ı
seçtiğini beyan etmiştir. Nasıl olurda akıllı bir insan hakkı batıla
tercih eder? İmanı bırakıp da küfrü ister? Demek ki öyleleri vardı
ve olacaklardır. Onlara Allah-u Teala şöyle hitap etmektedir:
“Kim İslam’dan başka bir din
ararsa, (bilsin ki o din) ondan kabul edilmeyecek ve o ahirette
hüsrana uğrayanlardan olacaktır. İman ettikten, Peygamberin hak
olduğuna şahitlik ettikten ve kendilerine açık deliller geldikten
sonra inkar eden bir toplumu Allah nasıl doğru yola eriştirir? Allah
zalim toplumu doğru yola iletmez”
(Ali imran 85-86)
Yüce Allah Müslümanlara Ehli Kitap’a karşı hoşgörülü değil onlar
iman edinceye kadar veya İslam ahkamına boyun eğinceye kadar onlarla
savaşmayı emretti. Onlar ancak İslam’a boyun eğerlerse emniyette
olur ve onlara dokunulmaz. Yoksa onlarla savaşmak Müslümanlar
üzerine farzdır. Kur’an-ı Kerim’de bunu beyan eden birçok ayet
vardır.
“Kendilerine kitap verilenlerden Allah’a ve ahiret gününe iman
etmeyen, Allah’ ın ve Resûlünün
haram kıldığını haram saymayan ve hak din İslam’ı din edinmeyen
kimselerle, küçülerek (boyun eğerek) kendi elleriyle cizyeyi
verinceye kadar savaşın.” (Tevbe
29)
Ancak onların İslam’a boyun eğmeleri için İslam’ı tatbik eden ve
teslim olmadıkları takdirde onlara savaş ilan edebilecek bir
devletin olması gerekir. Bu devlet ise Hilafet devletidir. İşte
bugün Ehli Kitap’ın ve Ehli Kitap’tan olmayan kafirlerin korktuğu
budur. Ve onun için İslam’a karşı savaşlarını günden güne
şiddetlendirmektedirler. Bugün bunun en bariz örneklerini Irak,
Çeçenistan, Filistin, Afganistan gibi yerlerde görmekteyiz. Yarın
ise bir başka yer olacaktır. Onların oradaki mücadeleleri tek ve tek
İslam ümmetinin birleşmesini engellemek o İslam Devletinin
kurulmasını engellemek ve Müslümanlar üzerindeki hakimiyetini
korumaktır. Ama o devletin önemini kafirlerin idrak etmesinden
ziyade Müslümanlar idrak etmesi gerekir. Ancak bunu
gerçekleştirmeleri için Müslümanlar Allah-u Teala’nın kendilerine
vermiş olduğu değeri idrak etmeleri ve kafirleri iyi tanımaları
gerekir ki, onlara karşı İslamî bir tavır ortaya koysunlar. İslam
ümmetinin insanlar içinde en hayırlı ümmet olduğunu ve Müslümanların
özelliklerini Allah (svt)
şöyle açıklıyor:
“ Siz, insanlar için çıkarılmış
en hayırlı ümmetsiniz. İyiliği emreder, kötülükten men eder ve
Allah’a iman edersiniz..." (Ali
İmran 110)
Oysa kafirlerin hayvanlar gibi olduğunu, hatta hayvanlardan da daha
aşağılıklar olduklarını ve onları çetin bir azabın beklediğini
bildirmektedir. Bunu açıklayan su ayetlerdir:
“Andolsun biz, cinler ve insanlardan, kalpleri olup da bunlarla
anlamayan, gözleri olup da bunlarla görmeyen, kulaklar ı
olup da bunlarla işitmeyen birçoklarını cehennem için var ettik.
İşte bunlar hayvanlar gibi, hatta daha da aşağıdadırlar. İşte bunlar
gafillerin ta kendileridir” (Araf
179)
“Yoksa sen onların çoğunun (söz)
dinleyeceklerini yahut akıllarını kullanacaklarını mı sanıyorsun?
Onlar hayvanlar gibidirler, belki yolca onlardan daha da
şaşkındırlar.” (Furkan 44)
Bu sıfatları taşıyan kafirlerle dostluğu Müslümanlara
yasaklamaktadır. Allah (svt)’ın övdüğü müminleri bırakıp da
kafirleri dost edinen ve onların yanında izzet ve şeref arayanlara
şöyle hitap ediyor:
“Onlar, mü’minleri b ırakıp
kafirleri dost edinen kimselerdir. Onların yanında izzet ve şeref mi
arıyorlar? Halbuki bütün izzet ve şeref Allah’a aittir.”
(Nisa 139)
Her konuda olduğu gibi Müslümanların Ehli kitap’a karşı İslam’ın
gereklerini yerine getirebilmeleri için çözümü yine İslam Devleti
olduğu açıktır. Ve bu devleti Müslümanlar kuracak olduğuna göre,
Müslümanlar onun önemini kavraması gerek. Bunu gerçekleştirmek için
Müslümanlar davalarına samimi bir şekilde sarılmaları gerekir ve var
güçleriyle tüm imkanlarını ortaya koyarak çalışmaları lazım. Ancak o
zaman Allah-u Teala’nın yardımı gelir.
". ..Şüphesiz ki Allah kendi
dinine yardım edene mutlaka yardım eder. Şüphesiz ki Allah çok
kuvvetlidir, mutlak güç sahibidir.”
(Hac 40)
Hiç kuşku yok ki, Müslümanlar bu dava uğrunda çalışırken, kafirler
boş durmayacaktır.
Ancak onların saldırganlığı ve karşı koymaları
İslam’ın tekrar hakim olmasını engelleyemeyecektir. Çünkü Allah-u
Teala’nın vaadi mutlaka gerçekleşecektir.
“Onlar a ğızlarıyla Allah’ın
nurunu söndürmek istiyorlar. Halbuki kafirler istemeseler de Allah
nurunu tamamlayacaktır.” (Saff 8) |
|
YIL
15 SAYI 179-180 ŞEVVAL-ZİLKADE 1425 / KASIM-ARALIK 2004
|
|
|
|
|
|
|