Ana Sayfa YIL 15  SAYI 179-180  ŞEVVAL-ZİLKADE 1425 / KASIM-ARALIK 2004 E-Mail

ARAŞTIRMA - İNCELEME

KAFKAS MUAMMASI

O. Tarık ZİYAD (30.10.2004)

Gelişmiş ve gelişmekte olan ülkelerin enerji ihtiyaçlarının giderek büyümesi bunun yanı sıra dünya enerjisinin ve doğal kaynaklarının sınırlı olması münasebetiyle 20. yüzyılda olduğu gibi 21. yüzyılda da devletler arası mücadeleler doğal kaynaklara sahip olma ve hakimiyet kurma merkezli olacaktır. Bu bağlamda Azerbaycan petrolü 50 sene, Orta Asya ve Hazar denizi petrolü 100 seneden uzun bir süre yeraltından çıkarılıp dünya pazarına taşınacak potansiyelde olması hasebiyle Kafkasya ve Hazar bölgesi doğal ve sosyal ekonomik olarak büsbütün iştahları kabartmaktadır. Bu bakımdan zengin bölge, sanayileşmiş devletlerin ilgi odağı haline gelmiş, neticede ağırlıklı çoğunluğunu Müslümanların oluşturduğu halk; sömürü,  zulüm, yoksulluk ve katliamlara maruz bırakılmıştır. Faturası ağır olan bu durum bölgenin soğuk ve acı gerçeği olmuştur. 

Bugünkü tüketim temposuyla ve bilinen yataklarla dünya petrol rezervlerinin kırk yıl sonra tükeneceği söylenmektedir.[1] ABD bunun farkında olup şu ana kadar dünya petrollerini taşıma ve pazarlama kolaylığı olan ülkeleri; özellikle orta doğu ülkelerini ya ticari ilişkilerini geliştirerek yada Irak ta olduğu gibi doğrudan işgal ederek petrol ihtiyacını gidermekteydi.

Fakat ABD güvenlik raporlarına göre tükenecek petrol rezervlerine yeni kaynakların keşfedilmesi yada petrol naklinin zor olduğu ve henüz dünya pazarlarına tam anlamıyla ulaşmayan petrol sahalarına yönelmesi gerekiyordu. Bunun üzerine de 1997 yılında Kafkasya enerji kaynakları ve ipek yolu stratejisi diye bir tez geliştirerek bunu uygulamaya koydu.[2] Fakat daha önce 1992 yılında ABD güvenlik danışmanı Brezinsky’nin belirttiğine göre yeni petrol kaynakları için ve dünya hakimiyetini pekiştirmek açısından; Ural, Sinkjang, Doğu Türkistan, Kazakistan, Türkmenistan ve Azerbaycan bölgesine yönelmesi ve bu bölgeye hakim olma stratejisi geliştirmesi gerekiyordu.[3]

İşte bu bağlamda Sovyetlerinde dağılmasıyla ABD’nin bölgeye olan iştahı iyice kabarmış ve sunulan raporlar ışığında söz konusu toprakları tereyağından kıl çeker gibi Rusya’nın inisiyatifinden çıkarmaya yöneldi. Zira Kafkaslarda ve Hazar bölgesinde yer alan petrolün gerçek anlamda miktarını hiç kimse bilmemektedir. Ancak tahminlere ve değişik kaynaklardan alınan bilgilere göre Hazar denizinin potansiyel kaynakları 170 milyar varil ile 245 milyar varil arasında değişmekte, buda dünya petrol kaynaklarının %16 ile %23’e tekabül etmektedir. Kazakistan petrol kaynakları 102 ila 110 milyar varil arasında, Azerbaycan’ın ise 36  ila 45 milyar varil arasındadır. Kıyaslama yapılırsa sadece kuzey denizinde 17 milyar varil petrol rezervinin olduğu göz önüne alınırsa bölgenin ne denli zengin petrol kaynağına sahip olduğu anlaşılır, yine bölgede Kuzey Amerika’daki doğalgaz yataklarına eş değer gaz yataklarının bulunduğu açıklanmaktadır.[4]

Sovyetlerin dağılmasından önceki coğrafi yapıyı da göz önüne alırsak, Hazar denizine sınır iki ülke vardı, yani sadece SSCB ve İran bulunmaktaydı. Fakat günümüzde Hazar denizine beş ülke sınırdır, yani Rusya, Kazakistan, Türkmenistan, Azerbaycan ve İran’ın sınırları bulunmaktadır. Sınır bağlamını göz önüne alarak Iran 1999 yılında yüksek memur düzeyinde bir yetkiliyi görevlendirerek Rusya dışişleri bakan yardımcısıyla Hazar petrollerinin sınırdaş ülkelerce adaletli paylaşım konusunda Türkmenistan’ın başkenti Aşkabat’ta uzlaşma görüşmesi yapmıştır. Yine ayni çerçevede Iran Cumhurbaşkanı Hatemi Hazar denizinin paylaşımı konusunda görüşmeler yapmak amacıyla geçtiğimiz mayıs ayında Azerbaycan’ı ziyaret ederek Hazarin etrafındaki ülkelerin Hazar kaynaklarının paylaşımı için nasıl bir paylaşımın olacağı konusunda görüşme yapmış, fakat anlaşmaya varamamıştır.[5]

Bu açıdan bakılırsa bölgedeki ülkelerin sayısının fazlalığı ve bağımsızlık yanlışı Kafkas Cumhuriyetlerinin karmaşık durumu ABD’nin bölgedeki işini oldukça güçleştirmektedir. Fakat her ne kadar güçleştirme kelimesini kullansak ta bir bakıma da bölgenin karmaşıklığı ABD’nin isine yaramaktadır. Zira ABD’li yetkinlilerce bölgeye hakimiyet için hazırlanan raporda “ABD’nin tüm bölgeyi kontrol edebilmesi için birinci dünya savaşında olduğu gibi bir Kafkas hattı oluşturmaya çalışmalıdır. Kuşatmanın başarıya ulaşması için tüm etnik sorunlar kaşınmalı ve bölge ülkeleri etnik unsurlarına göre bölünmelidir”[6]

Gizli raporda bu ifadeye yer veren ABD’nin 1997 yılındaki dışişleri bakan yardımcısı Talboot, Amerikanın Orta Asya ve Kafkasya politikasının dört temele dayandığını belirterek; demokrasinin geliştirilmesi serbest piyasa ekonomisinin kurulması, barış ve bölgesel işbirliğine katkı ve uluslararası toplulukla daha sıkı bütünleşme olarak özetleyerek bu ifadelerle Amerikanın iki yüzlülüğünü ortaya sermiştir.[7]

Yukarıdaki gizli raporun ışığında ABD, Dağıstan, Çeçenistan, Inguş, Abazya, Kabardina Balkari ve Çeçenistan’da bulunan etnik gurupları Rusya’ya karşı sürekli ateşlemektedir.[8]

SSCB’nin dağılmasından sonra Rusya’nın içine girdiği derin siyasi ve ekonomik kriz bu mirasın verdiği emperyal boyutlarla bağdaşmaz boyuttaydı. Orta Asya ve güney Kafkasya’da Rusya’nın etkinliğini artırma politikası kaçınılmaz olarak mali gücü gerektiriyordu. Ancak Rusya bu güçten mahrumdur. Bu donemde Kafkasya ve Orta Asya Cumhuriyetlerinin bağımsız politika girişimleri uluslararası arenanın iki baskın gücü Rusya ve ABD’nin bölgedeki nüfus mücadelelerinin kızışmasına sebep olmuştur.[9]

Neticede bölgede inisiyatifi ABD ye kaptırmak istemeyen Rusya değişik çabalara girmiştir. Örneğin; BDT yi kurması bu çabaların en önemlisidir. Zaman zaman bu topluluk dağılma aşamasına gelse de nerdeyse Bağımsız Devletler Topluluğu on dördüncü yaşına girmiş ve bölgede inisiyatifin Rusya’da olduğunun yegane göstergesidir. Ancak 11 Eylül dünyadaki birçok dengeleri değiştirdiği gibi BDT undaki taşları da yerinden oynatacak açılımlara sebep olmuştur. Zira bu tarihten itibaren Orta Asya ve Kafkasya’da askeri güçler edinen ABD bölgeye iyice yerleşeceğinin sinyallerini vermiştir. ABD’nin bu şekilde yerleşmesi; Kafkasya ülkeleri, Orta Asya ülkeleri ve Rus dış politikasında yeni bir miladin başlangıcı niteliğindedir. Zira artık ABD bölgede etkin güç olarak vardır. Bölgedeki ülkeler ne adim atarlarsa ABD yi göz önünde bulundurmak zorundadırlar. Her ne kadar ABD bölgeye gelirken, yeni üstler elde edinirken amacının terörizmle özelliklede radikal İslam la mücadele etmek olduğunu belirtmişse de, artık herkesçe de iyice bilinmektedir ki, ABD bölgenin sahip olduğu enerji kaynaklarını ve bu kaynakların transportunu elinde tutmak istemektedir. ABD bu emelini de Afganistan savaşıyla da tam olarak neticelendirmiştir. Zira ABD’nin zengin petrol yataklarına sahip olan bölgelere yerleşmesi hep bir savaşın sonrasına tesadüf etmektedir. Buna en iyi örnek teşkil eden Irak savaşının ardından körfez bölgesine iyice yerleşen ABD’nin Afganistan savaşından sonrada orta Asya ve Kafkasya’ya yerleşmesidir.[10]

Ne var ki bu mücadelede ABD her ne kadar önde gözüküyorsa da Rus dış politikasında Putin ile önemli gelişmeler başlamıştır. Başlangıçta Avrasyacı tutumunu değişik araçlarla sürdüren Putin, 11 Eylül olaylarının ardından bir politika değişikliğine giderek batıyla bütünleşme kararı almıştır. Bu yolla ABD’nin karşısına AB ülkeleriyle durma politikasına yönelmek istemiştir. Yine Putinin benimsediği enerji temelli ekonomik politika[11] neticesinde de ABD ile mücadele etmektedir. Örneğin; Türkiye’nin ABD destekli Baku Tiflis Ceyhan boru hattına alternatif olarak – ki bu hat hakkında Moskova basımlı Nezavisimaya gazetesi 2003 yılında bu projenin gerçekleşmesiyle Azerbaycan’ın 30 milyar dolar petrol üretiminden, Gürcistan’ın bu petrolün transportundan 500 milyon Türkiye’nin ise 1,5 milyar dolar kazanacağını belirtmiştir.[12]

 İşte böyle bir rantın olduğu projeye alternatif olarak kuzey güzergahı olarak ta bilinen Baku-Novorossisk hattını önermiştir.[13] Yine ayni tarihlerde yani 2003 yılında İngiliz The Guardiyan gazetesi Rusya güvenlik güçlerinde görevli bazı kaynaklara atıfta bulunarak “BTC” boru hattına sabotaj düzenlemek amacıyla Rus istihbarat kurumlarının büyük miktarda para tahsis ettiğini bildirmiştir. Gazete plan henüz gerçekleştirilmemiştir ama Rusya askeri istihbaratı muhtemelen bir kac gurup yetiştirmeye başlamıştır diye yazmıştır.[14] Yine Rusya; SSCB eski cumhuriyetlerine bağımsızlıklarını vermesine rağmen yukarda belirttiğimiz ve zaman zamanda ABD’nin de alevlendirdiği Inguş, kuzey Osetya, Kabardina-Balkari, ve Çeçenistan’a bağımsızlıklarını vermemekte ve herhangi bir direnişi de sürekli kanlı bir şekilde bastırmaktadır. Özellikle 1999 yılında Viladimir Putin “Çeçenistan’ı kaybedersek Kafkasya yi kaybederiz” lafını etmiştir.[15]

Bu çerçevede adı geçen halklara bağımsızlıklarını verirse Rusya; Karadeniz’den Hazar denizine kadar olan bölgedeki inisiyatifini kaybedeceğini, Azerbaycan petrolü ile Türkmenistan doğal gazinin naklinde kullanılacak güzergahlardan elde edeceği gelirlerden mahrum olacağını çok iyi bilmektedir. Son olarak Rusya’da, Rusya parlamentosu alt kanadı başkan yardımcısı Viladimir Katrenko’nun başkanlığındaki heyet Kuzey Kafkasya’daki tüm cumhuriyetlerin dahil oldukları Güney Federal bölgesindeki durum diye bir araştırma yaparak tamamlamıştır. Komisyon başkanı Viladimir Katrenko Kuzey Kafkasya cumhuriyetlerindeki durum konusunda araştırma yapmış olan milletvekillerinin vardıkları hükümlere değinerek şunları söyledi.

1.  Yakın gelecekte Kuzey Kafkasya’nın gelişme stratejisini belirlemek amacıyla bölgenin tabi kaynakları hususundaki bilgileri içerecek bir nevi ekonomik belge hazırlanmalıdır.

2.  Ekonomi dallarının çok geliştiği Kuzey Kafkasya’da ekonomik faaliyetleri azami derecede legalize etmek gerekmektedir.

3.  Kuzey Kafkasya’daki 2002-2004 ekonomik projeleri ile yapılması planlanan ama yapılmayan ödemeler için tazminat ödenmesi ve başarılan yapı işleri ile ilgili borçların ödenmesi federal merkezin önemli görevidir.

4.  Güney Federal bölgesi için federal istihdam programı hazırlanmalıdır ve eğitim sisteminin tam imarı için önlemler gerçekleştirilmelidir. Bağcılık, koyunculuk ve fındık yetiştirilmesi gibi klasik tarım dallarının yeniden yapılandırılması geregi de vardır.[16]

Bütün bu maddelerden de anlaşıldığı gibi Rusya ABD’nin Kafkasya’daki ekonomik hakimiyetinin belini kırarak bölge halkına ekonomik düzeyde yaklaşarak kendi konumunu sağlama alma çabasındadır. Yine Rusya’nın önemli diplomatlarından Anatoliy Adamisin “Rusya SSCB döneminin süper gücü gibi davranmamalı, fakat ABD nin dünyanın egemeni gibi davranmasına da izin vermemeli bu arada özellikle Amerikan yanlışı olmaktan da kaçınmalıdır.”[17] diye Putin’e karşı uyarıda bulunmuş, anlaşılan o ki Putin’de bu uyarıyı dikkate almıştır.

Ayrıca artan nüfusu büyüyen ekonomisi ve sonuçta enerji tüketiminin devasa boyutlara ulaşacağı Çin’de petrol, doğalgaz enerji gereksinimini yakınlığından dolayı bu bölgeden sağlama düşüncesi içerisindedir. Zira şu anda kendi kendine yeten Çin’in 2020 yılında büyük miktarda enerji açığı sorunu yaşayacağı belirtilmektedir. Bu çerçevede 2001 yılı ortalarında Çin devlet başkanı Jiang Zemin, Rusya lideri Putin ile görüşme yaparak bir takım askeri ve ekonomik anlaşmalara imza koymuştur.[18] Yine Çin dışişleri bakanı Li Ciao’sin bu yıl içinde Azerbaycan’ı ziyarette bulunarak Azerbaycan’la ortak ilişkilerini geliştirmek istediklerini belirterek bunun için bütçeden 1,2 milyar dolar ayırdıklarını dile getirmiştir.[19] Yine bölgeden umut bekleyen ülkelerden biride Japonya dır. Japonya ipek yolu politikası ile Rusya ile iyi ilişkiler kurarak bölgeye açılma çabasındadır.

İpek yolu ve Kafkasya’daki petrol ve doğalgaz rezervi, Japonya yi sadece Orta Doğuya bağlı kalma durumundan kurtararak enerji kaynağını çeşitlendirme konusunda avantaj sağlamanın yollarını aramaktadır. Diğer taraftan Avrupa birliği de 2000 yılında Azerbaycan, Ermenistan ve Gürcistan’ı tam üyeliğe alma düşüncesinde olduklarını belirterek Kafkasya ya hakimiyetlerini bu şekilde sağlama yolunu benimsemişlerdir.[20]

Bu üç Kafkas ülkesi ile 17/Şubat/1999 tarihinde petrol endüstrisinin modernizasyonuna ilişkin bir anlaşma gerçekleştirmişlerdir. Bu anlaşmanın temelinde yatan gerçeklik ise; Kafkas petrolleri ve doğalgaz konusunda Avrupa birliği tarafından ABD’ye kaptırılmasından duyulan kuşkudur. Yine ayni çerçevede Avrupa birliği parlamento başkanı Romano Prodi 17 Eylülde Azerbaycan’a bir heyetle daha önceki İlham Aliyev’in Belçika’ya ziyaretine atfen iadeyi ziyaret gerçekleştirmiştir. Her iki tarafta Azerbaycan’la AB’nin ilişkilerinin son derece mükemmel olduğunu, Azerbaycan’ın yerinin AB olduğunu belirtmişlerdir. Romano vurgulayarak AB’nin Azerbaycan vasıtasıyla Güney Kafkasya’ya açılmayı hedeflediğini açıkça söylemiştir.[21] Kuskusuz ki bu bölgede dünya imparatorluğu kurmaya çalışan ABD bas aktördür.[22] Peki ABD bölgedeki petrole hakimiyetini sağlarsa ne gibi üstünlüklere sahip olur, bunu da şu şekilde sıralayabiliriz.

1) ABD isterse AB ülkelerini petrol fiyatını artırarak sıkıntıya sokabilir.

2) Bunun tersi olarak fiyatları düşürerek finansman acısından petrol ihracına dayanan Rusya’yı sıkıntıya sokabilir.

3) Petrol kaynakları bakımından tamamen dışa bağlı olan Japonya yi ABD politikleri dışında kendi başına hareket etmesi durumunda sıkıştırabilir.

4) Yüksek kalkınma hızı tutturan ve gelecekte dünyanın en büyük ekonomisi adayı olan Çini ve daha az ölçüde gene bölgesel bir güç olma çabasındaki Hindistan’ı yükselen fiyatlarla sıkıntıya sokabilir.[23]

Kısaca SSCB’nin dağılması sonrası tüm dünyanın ilgi alanına giren Kafkasya ve Hazar denizi kaynakları AB, ABD, Çin, Rusya ve Japonya gibi sanayileşmiş ülkelerin kıyasıya mücadeleye girdikleri ve muamma haline dönüşmüş bir bölge haline gelmiştir. Bölgede özellikle ABD ve Rusya tarafından yönlendirilen iç çatışmalar, ayaklanmalar ve bir takım olaylar ardı arkası kesilmeden devam edecektir. Bu görünümü ile bölgede petrol adına sonsuz bir savaş yaşanacaktır.                     

SONUÇ

Batı Asya da Karadeniz’in kuzeyinden (Aral denizi) güney doğuya doğru Hazar denizi arasında kalan ve adını bu dağlardan alan Kafkasya’nın nüfus çoğunluğu Müslüman’dır. Birçok olaylarda bu Müslüman nüfus Rusya ve ABD gibi ülkelerin oyununa gelerek bir takım karanlık işlere alet olmakta ve başkalarının hesabına bir hiç uğruna yok olup gitmektedirler, ayrıca dünya kamuoyu huzurunda da aşağılanmaktadırlar.

Kafkas bölgesinin yüzyıllardır Rus zulmüne göğüs gerip, Rusya’nın güney sınırını tehdit ederek kimliğini bin yılı aşkın süreyle koruyan bu güzide halk artık ne ABD’nin nede başkasının oyununa gelmemedir. Ayrıca bölge halkı, cereyan eden olaylara milliyetçilik açısından bakmamalı, kendilerini milli yada bölgeci bir kimlik ile değil sadece İslam kimliği ile tanımlamalıdır. Hedeflerini dar bir sahaya indirgeyerek milli ve bölgeci bir çıkar gözetmemeli, aksine sömürgeci devletlerin sinsi tuzaklarından kurtulmak için âlem şümul bir düşünceyle meseleye bakarak tüm Müslümanları tek çatı altında bütünleştirecek doğru çözüme gitmelidir. Bu hem kendilerinin kurtuluşu hem de tüm Müslümanların kurtuluşu olacaktır. Bölgedeki olayların çözümü için BM, NATO, AB ve ABD gibi batılı kurum ve kuruluşlara baş vurmak intihardır. Zira bu devlet ve kuruluşlar sömürgeci zihniyetleriyle o bölgedeki menfaatleri elde etmek için yapamayacakları hiçbir kötülüklerden geri kalmazlar.

Yüce Allah (svt) Müslümanları uyararak şöyle buyurmaktadır:

“Ey iman edenler, sizden olmayanları dost, edinmeyin; onlar, sizi şaşırtmakta kusur etmezler, sıkıntıya düşmenizi arzu ederler. Baksana, öfkeleri ağızlarından taşmaktadır; sinelerinin gizledikleri ise daha büyüktür. Eğer düşünürseniz, sizlere ayetleri açıkça bildirdik.” (Al-i İmran 118)

“Bilmez misin ki, gerçekten göklerin ve yerin mülkü tamamen Allah'a aittir. Size de Allah'tan başka ne bir dost, ne de bir yardımcı vardır!” (Bakara 107)

Bu asil halk kendilerini her türlü tehlikeden koruyacak, üzerlerinde yaşadıkları topraklarda bulunan maddi servetleri kendilerine adil ve hakkaniyetle dağıtacak kendilerine her halükarda şefkatle davranarak batılı devletlerin oyuncağı olmaları yerine, layık oldukları izzet ve şeref makamına eriştirecek İslam Devleti yani Raşidi Hilafet devleti için çalışmalıdırlar. Bu üzerlerine farz olan bir yükümlülüktür. Aksi takdirde bu şanlı ümmetin yaşadığı bu zengin topraklar tek dişi kalmış canavarların kapmak için yarışacakları alan haline gelecek ve ümmetin aziz evlatları teker teker heder olacaktır.

Yüce Mevla’dan; Kafkas halkına gerçek anlamda diriliş ve İslam devletini bu stratejik bölgede kurmaları için gerekli çalışma uyanıklığını nasip etmesini niyaz ederim.

“Ağızlarıyla Allah’ın nurunu söndürmek istiyorlar. Halbuki kafirler hoş görmese de Allah nurunu tamamlayacaktır.” (Saff 8)


[1]Tusam ulusal güvenlik stratejileri araştırma merkezi yönetim kurulu başkan yrd. Ali Kulebi

[2]Bas van der plas Insudok koordinatörü Gürcistan ve karkastaki trajedi adli kitabından Breda

[3] Bas vander der plas

[4] Jef Bossuyt’un araştırmasından 25.08.1999

[5] BBC Türkçe yayın bolumu 08.05.2004

[6] Dünya 07.07.2003

[7] 22 Temmuz 1997 Amerikanın sesi radyosu Türkçe yayın bölümü

[8] Moskovski Novoski 9 Agustos1999

[9] Stratejik analiz sayı 22 Şubat 2002

[10] Stratejik analiz sayı 26 Haziran 2002

[11] Stratejik analiz sayı 26 Haziran 2002

[12] Nezavisimaya gazeta Moskova 2003

[13] Stratejik analiz sayı 26 Haziran 2002

[14] The Guardian 1 Aralık 2003

[15] 9 Kasım 1999 Türkiye gazetesi

[16] 28.10.2004 Rusya’nın sesi radyosu Türkçe yayın bolumu

[17] Stratejik analiz Mayıs 2003

[18] Ajans Kafkas 15.01.2001

[19] 26 Ekim 2004 Bizim Esr Azerbaycan gazetesi

[20] 15 Mayıs 2000 Türkiye Gazetesi

[21] 20.09.2004 İki sahil Azerbaycan gazetesi

[22] 27.09.2004 Cumhuriyet strateji

[23] Yedinci Avrasya ekonomi zirvesi 2004 İstanbul ekonomi oturumu

 

YIL 15  SAYI 179-180  ŞEVVAL-ZİLKADE 1425 / KASIM-ARALIK 2004

 

Yukarı