İnsanlardan bir çoğu helal ile haram rızk arasında ayrım yapmadan
her şeyi elde etmek istiyorlar. Oysa, helal rızk ararsa onu elde
edecek ve nasibini almış olacaktır. Fakat, bunun tersini yaparsa
rızk haram yolla kazanılmış olur. Zira, herkesin rızkı
sınırlandırılmıştır. Ya helal yolla alır veyahut da haram yolla
alır. Öyleyse, insan akıllı olunca helal yoldan rızkını almış olur.
Fakat, şeytanın adımlarını izleyenler bunu düşünmezler. Nitekim
şeytan kötülüğü insanlara söylüyor ve böylece insan haram şey yemeye
ve yapmaya yöneliyor. Bir ev, araba veya bir ticaret yapacak olsa
bankadan borç almak için şeytan onu çağırıyor. Cin’den olan
şeytanların insanlardan dostları vardır. Kuran’da bununla ilgili
olarak Allah (c.c.) şöyle buyuruyor:
|
“Üzerine Allah'ın adı anılm adan
kesilen hayvanlardan yemeyin. Kuşkusuz bu büyük günahtır. Gerçekten
şeytanlar dostlarına, sizinle mücadele etmeleri için telkinde
bulunurlar. Eğer onlara uyarsanız şüphesiz siz de Allah'a ortak
koşanlar olursunuz.” (En’am 121)
|
Haram şeyleri yemek veya yapmak için çağıran veya teşvik eden
şeytandır. Şeytanlar fuhuşa ve zina yapmaya çağırıyor. Zina, ön
adımlarıyla gerçekleşir. Allah-u Telala;
|
“Zinaya yaklaşmayın. Zira o, bir hayâsızlıktır ve çok kötü bir
yoldur.” (İsra 32)
|
Deyince ona yaklaştıran her adımdan uzaklaşmak gerekir. Misal
olarak; kadınları açık seçik veya yarı açık veya tahrik edici
şekilde gösteren televizyonlar zinaya ve fuhşa çağırıyor. Bunlar
uygunsuz kullanıldıkları için günümüzde şeytanın araçları haline
getirilmiştir. Faiz reklamı yapan gazeteler ve televizyonlar
şeytanın adımlarına uymuş araçlarıdır. Allah hakkında doğru olmayan
şeyleri söyleyen kimseler şeytana uyan kimselerdir. Çünkü Allah
hakkında bilmedikleri şeyleri söylemiş oldular. Başka bir ifadeyle
Allah’ın kabul edemediği şeylere çağırmış oldular.
Allah hakkında bilmediği şey söylemenin manası; Allah’ın kabul
etmediği şeyi söylemektir. Bu ister bilerek, isterse bilmeyerek
olsun. Yapılan bu iş (Allah’ın dinine aykırı söylemek) Allah’a
kötülük yapmak demektir. Günümüzde çoğu Müslüman bilmeyerek
Allah’ın kabul etmediği şeyi söylüyor. İslam’a ters olan her fikir
ve görüş şeytanın emridir.
|
“Onlara: Allah'ın indirdiğine uyun, denildiği zaman onlar, "H ayır!
Biz atalarımızı üzerinde bulduğumuz yola uyarız" dediler. Ya
ataları bir şey anlamamış, doğruyu da bulamamış idiyseler?”
(Bakara 170)
|
Kafirler ve müşrikler Allah’ın indirdiğine uymak istemediklerini
açıkladılar. Allah’ın indirdiğinin yerine babalarının adet,
gelenek ve fikirlerine uymayı tercih ettiler. Belki babaları
düşünmüyor ve hidayeti bilmiyorlardı. O halde onlara nasıl
uyulacaktır?!. Bunun manası; babaları akletseydi ve hidayeti
bulmuş olsalardı onlarda doğru yolu izlemiş olacaklardı. Nitekim,
İbrahim ve İsmail (as) gibi babaları düşünen ve hidayetli
insanlardı. Onlar ancak Allah’ın indirdiğine uydular.
Aynı anda bu ayet; babalara körü körüne uymayı ret ediyor ve
düşünemeye çağırıyor. Öte yandan, nasıl insan yaratıcının
indirdiği şeriatı ret eder, kendileri gibi yaratılan insanların
fikirlerine uyarlar?! Bu akıllı bir hareket midir? Nitekim,
insanların aklı sınırlıdır, çevrelerinden ve bulundukları
şartlardan etkilenirler. Vakıalarından fikirlerini alırlar.
Kapitalist düşünürleri sürekli fikirlerini değiştiriyorlar,
insanları kobay yaptılar. Komünist düşünürleri de aynı durumdadır.
Komünist düşünceleri iflas etmiş ve sona ermiştir. Kapitalist
düşünceleri de iflas etmiştir. Fakat kapitalist düşünür ve
politikacıları bunu hilekar bir şekilde örtmeyi becerebiliyorlar.
Ayrıca, bu hilelerini teşhir edecek günümüzde İslam Devleti yoktur.
Çünkü, insanlar alternatif ve doğru fikir arıyorlar. İslamiyet’i
gösteren bir devletin bulunmamasından dolayı kapitalistler kendi
fikir, çözüm ve iflaslarını öğretmeye çalışıyorlar.
Kemalistler; ‘atamız Mustafa Kemal’dir, bize en iyi sistemi
getirdi, diyorlar. Oysa Mustafa Kemal bu sistemi Batıdan ithal
etti. Bu nedenle Kemalistler yüzlerini batıya çeviriyor ve oradan
fikir ve çözüm alıyorlar.
Atalarının, babalarının, büyüklerinin ve düşünürlerinin çözümlerini
Allah’ın indirdiği çözümlere tercih edenler kesinlikle Müslüman
olamazlar ve de mümin değillerdir. Bu nedenle Allah-u Teala şöyle
buyurdu:
|
“Kafirlerin durumu, sadece çobanın bağırıp çağırmasını işiten
hayvanların durumuna benzer. Çünkü onlar sağırlar, dilsizler ve
körlerdir. Bu sebeple düşünmezler.”
(Bakara 171)
|
Kafirler Allah’ın indirdiklerini reddedince hep bağıran ve çağıran
kimseler oldular. Yer ve gökleri bağırmakla ve çağırmakla
doldururlar ki, böylece alim ve düşünür olarak bilinsin ve
anılsınlar. Oysa, onlar gerçeği görmeyen kör, işitmeyen sağır ve
konuşamayan dilsiz kimselerdir. Gerçek ve hak Allah’ın
indirdiğidir. Fakat onlar bunu görmek, işitmek, tanımak istemezler.
Daima kendileri daha üstün görürler. Bu gerçeği bağırış ve
çağırışlarla da örtmeye çalışırlar.
İşte, bu asırda bunu görüyoruz. Kafirler dünyayı boş laflarla ve
kakırtılarla doldurdular. Fikirlerini yüksek ve görüşlerini parlak
olarak göstermeye çalıştılar. Oysa fikirleri akla ve fıtrata
uymayan, sadece boş gürültü dolu sözlerdir. Aynı anda, doğru
fikirleri söyleyenlerin ağızlarını kapatırlar, hapse atarlar veya
öldürürler. Ayrıca doğruyu söyleyenlere değişik ithamlar
yapıştırırlar. Terörist, fundamentalist, radikal, muta’ssıb, gerici,
ajan, fitneci v.s. gibi. Bununla beraber kendi fikirlerini
süslerler ve diğerlerininkini kötülerler. Fakat karşıt fikirlere
müsaade etmezler, sahiplerini ezerler, kötülerler ve itham ederler. Hz. Muhammed
(sav)’e karşıda öyle yapıldı. Bu asırda aynı şeyi
yapıyorlar.
|
“Ey iman edenler! Size verdi ğimiz
rızkların temiz olanlarından yeyin, eğer siz yalnız Allah'a kulluk
ediyorsanız O'na şükredin.”
(Bakara 172)
|
Hoş şeyler Allah’ın helal kıldığı şeylerdir. İman edenlere Allah-u
Teala sesleniyor; “yalnız bunu yiyin.” Allah’a iman
edenler nasıl bu seslenmeye göz yuma bilir, imanlarını nasıl
ispatlaya bilirler?! İman amel gerektirir, içerdiği ve kendisinden
fışkıran fikirlere uymayı icap ettirir.
Zekat vermek istemeyen kimselerle Halife Ebu Bekir savaşınca,
onlar; ‘mümin, iki şahadet getiriyorlar’ diyerek itiraz edenler
çıktı. Ebu Bekir şöyle cevap verdi: ‘İki şahadeti hakkı namaz kılmak
zekat vermektir. Çünkü, Resulullah (sav) şöyle buyurdu: “İn
denilmektedir.
Muzter; pek zaruri duruma düşen, başka yiyecek bulamayıp ve ölme
tehlikesine uğrayan kimsedir.
Tecavüz etmek; haksızca saldırmaktır.
Haddi aşmamak; insanı hayatta bırakacak miktardır. Muzterin şartları
bunlardır, bunun dışında muzter yoktur. Muzter sözcüğü; zaruret
kelimesinden türemiş olup ismi faildir. Bu hüküm bu konuyla ilgili
ve buna mahsustur. Her konuya genelleştirilmez. Ama, maalesef
Osmanlıların son döneminde şu kaide çıkartılıp Mecelle’ye
yerleştirildi! “Zaruret mahzuratı mubah kılar.” Mahzuratın
manası; haram olanlardır. Bu kaide yanlıştır, zaruret yalnız muzter
için geçerlidir. Muzter; ölmek üzerinde olup helal yiyecek veya
içecek bulamayan kimsedir. Her konuya genelleştirilemez.
Bu asırda, Osmanlıların son dönemi gibi her konuda zaruret vardır
diyerek bir kısım Müslümanlar haram işlemeye başladılar. Ev
sahibi olmak zarurettir dediler ve bankadan faizli kredi aldılar,
zalim yönetime katılmak zarurettir dediler, buna katıldılar ve
küfür kanunlarını zalim yöneticilerle beraber uyguladılar ve bunun
gibi benzeri çoktur. Oysa, dediğimiz gibi zaruret yalnız ölüm
tehlikesinde kalıp helal yemek ve içmek olanlar için geçerlidir.
Osmanlı devleti bu yanlış kaideyi uygulayınca zaruret bahanesiyle
bir çok şer-i muhalefetler çıktı. O devleti İslam’dan yavaş, yavaş
uzaklaştıran kaidelerden biridir. Bu gün ise, bir çok Müslüman bu
kaide bahanesiyle birçok şer-i muhalefetler yapmaktadır. Bu kaide
Müslümanları İslam ahkamını yaşamaktan uzaklaştırır. Ev sahibi
olmazsa insan ölmez, bu nedenle ev sahibi olmak zaruret değildir.
Küfür yönetimlere katılmamakla insan ölmez. Tersine bundan açık
men vardır. Resulullah (sav) en zor duruma düştü, bir kısım
Müslümanlar işkence altında öldürüldü, buna rağmen küfür veya zulüm
yönetimlere katılmaya müsaade verilmeyip, sabretmeye ve mücadelede
devam etmeye davet etmiştir. Medine’de İslam Devleti kuruluncaya
kadar bu hal üzerinde o ve sahabeleri devam etmiştir. Yeniden İslam
devleti kurmak isteyenler bu yanlış kaideyi kullanmazlar ve yalnız Resulullah
(sav)’in yolunu izlerler ve onun tutumunu kendilerine yol
edinirler.