26 Aralık Pazar günü sabah 8 sularında, Hint Okyanusunun derin deniz
dibine, Allah (cc), ilahi seslenişi ile, şiddetli bir şekilde
sallanmasını emretti.
Ve O’nun emri ile bu dünyanın sallanışı kuvvetli dalga hareketine
dönüşüp uğuldayarak denizin ortasından saatte 500 km hız ve 10larca
metre yüksekliğe ulaştı ve ta ki kıyıya yakın olan kıtanın şehir ve
kasabalarına yükselen gel-git olayı ulaşana kadar.
Dalgalar Hindistan, Endonezya, Malezya, Sri Lanka, Tayland, Burma
ve Afrika’nın doğusundaki bir çok ülkelere
beraberinde harabeleri sürükleyerek ulaştı.
On binlerce insan hayatlarını kaybetti ve yüz binlerce insan
evlerini terk edip geriye yıkıcı hastalıkları ve açlığı bıraktılar.
Muhakkak ki, yalnızca Allah (cc) kara ve denizi isteğine göre
yönlendirebilir, ve yine yalnızca o hayatı/canları alabilir ve
ürünlerini yalnızca O üretebilir.
Bu olayın büyüklüğü; onlara ki, Allah (cc) Rahman ve Rahim olduğunun
ve itaate laik olanın tek “O” olduğunun şahitliğini yapanlara bir
hatırlatma görevi içermektedir.
Ve Allah (cc)’nın rahmeti ile dünyanın her yerinde bulunan Müslüman
ve kafirler bütün insanlığı kolaylıkla kuşatabilen bu kuvvetle
sarsıldı. Çokları, yaratıcılarına bağlı olduklarını ve yalnızca
Allah (cc)’nın izni ve rahmeti ile yaşadıklarını
anladılar/hatırladılar.
Aynı zamanda bizler, kendilerini pislik ve kötülüklerinde aşmaya
başlayan insanların da şahidi olduk. Batı güçleri hiç zaman
kaybetmeden üzüntü, sorumluluk ve Asya depreminin zararına uğrayan
insanlara en hızlı bir şekilde yardım ve destek vereceklerini
bildiren büyük konuşmalar düzenlediler.
Halbuki, bu batı yönetimlerinin ‘Holywood’ insancıl gösterilerine
göz attığımızda içerisinde önemli bazı büyük gerçeklerin olduğunu
görürüz.
1. Bu insani felaket yeni bir fenomen değil -1/3 insanın ölümünü
kapsamakta- oysa senede 18 milyon insan bunu (çoğunluğu kadın ve
çocuklar) yoksulluğa borçlu, bunun sebepleri olan açlık, ishal,
zatürree vs. çok kolay ve ucuz bir şekilde yardımla tamamen
halledilebilir.
2. 2003 Birleşmiş Milletler (UN) globalleşme döneminin
beraberinde geniş eşitsizlik boşluğu ile yoksulluk derecelerini
getirdi ki, burada dünyanın yüzde beş zenginleri yüzde beş
fakirlerin gelirinin 114 kat fazlasına sahipler.
3. Global kapital sistemi zenginliğini sadece birkaç kişide
bulundurmakta ve yaklaşık dünyanın yarısını günlük 2 dolardan azla
yaşamaya (ki bu dünya genel pazarının yüzde 1,25’i) mahkum etmekte.
4. 1998’de, dünya bankası IMF ve diğer uluslararası kurumlar
Endonezya’ ya 50 milyon dolardan fazla borç verdiler. Fakat bu
miktarla birlikte kısıtlama kanunlarını da verdiler. IMF bir yaşam
şekli dayattı ki, bu kritik durumu daha da vahimleştirdi. Dünya
bankasına rağmen, 1997-1998’de Endonezya’da yoksulların sayısı ikiye
katlandı.
5. Washington’da bulunan Dünya Bankası görevlisi Prof. Jeffrey
D. Sachs şöyle konuştu: ‘IMF bütçe eksikliğinin makro-ekonominin
sabitliğinin korumak için kısıtlanması gerçeğini başlattı. Bunun
için kendi halkını bile doyuramayan ve daha da yoksullaşan ülkeler
gelirlerini IMF’ye vermek zorundadır. Buna gerekçe olarak IMF, suçun
sağlık ve eğitim bakanlıklarının aşırı harcamalarından
kaynaklandığını ısrarla tekrarlamaktadır.’
6. Üst düzey bir görevlinin şubat 2004’de Addis Ababa’da yapılan
kalkınma toplantısında belirttiği bir görüş: “Bağışta bulunanlar
tehlikeli bir oyun oynuyorlar. Yapılan yardımlar son derece yetersiz
ve ağır şartlara bağlı, dolayısıyla güvensizlik meydana getiriyor
yardım yapılan ülkelerde. Sonra da çok değerli bir müttefikmiş gibi
davranıyorlar, neticede yardım yapan ülkeler şaşırıyor arada meydana
gelen güvensizlikten dolayı.”
SONUÇ
Batı yönetimlerinin özellikle de Amerika ve İngiltere, kendi
inisiyatifleri üzerine Irak’tan büyük faydalar elde edebilmek için
meydana getirdikleri felaketlere rağmen depremzede ülkelere yardım
etmek isteyişi ne kadar da adice bir gösteriştir.
Son birkaç yüzyıldır Batı yönetimi, dünya hazinelerini kendi
ellerinde bulundurarak global kapital sistemini garanti altına
aldıklarını zannetmekteler. IMF ve diğer dünya bankalarını
kullanarak yoksul ülkelerdeki açlığı ve fakirliği gidermeye
çalışmaktalar.
Bu depremin mağduru olan ülkeler önce de yeterince büyük yoksulluk
ve açlık çekmiş olduklarından dolayı bu felaketi de hazır bir
şekilde karşılayamadılar. Global kapital sistem IMF gibi dünya
bankalarını kullanarak sürekli yoksulluk yaşayan devletleri açlığa
mahkum etmelerine rağmen onlara bu depremde yardıma koşmak için
acele ediyorlar.
Batı, felakete uğrayan devletlere yardıma koşmadan önce (ki bu
yardım hipokrat standartlarını biraz aşmakta olsa da) kendilerinin
geri kalmış ülkelerdeki oluşan insani felaketlere sebep olduklarını
bilmekteyiz.
Geri
kalmış devletler ancak bütün kapital sistemlerin ortadan kalkmasıyla
ve Batı’dan bağımsızlaşmalarıyla sürekli devam eden bu zilletten ve
yoksulluktan kurtulacaklardır.