Ana Sayfa YIL 15  SAYI 181  ZİLKADE/ZİLHİCCE 1425 / OCAK 2005 E-Mail

FELLUCE'DEN DERSLER

Ercan TEKİN

8 Ekim 2004 tarihinde azgın Amerika Felluce’deki Müslümanlara kapsamlı bir operasyon başlatmıştır. Sivillerle dolu olan şehre son darbe, düşmanın, her türlü hava bombardımanlarıyla şehri bombalamasının ardından -ki bu bombalama esnasında yüzlerce sivil halk katledilmiştir- gelmiştir. Mübarek Ramazan ayı içerisinde Müslüman ayırımı yapmayan ölüm, İslam’a ve Müslümanlara düşman olan Amerika’nın alnına vurulmuş bir damga ve kara bir lekedir. Benzer hava darbelerini Amerika, faziletli ay olan mübarek Ramazan ayı boyunca Afganistan’daki Müslümanlara karşıda yapmıştır. Şöyle ki, binlerce sivili katletmiş ve onları hunharca öldürmüştür. O hadiselere ve şuanda yürürlükte olan hadiselere dönüp bakıldığında, hiç şüphesiz pervasızca, hunharca bu hava hücumları bir an olsun duraksamaksızın sürmüş ve tüm dünya bu olay karşısında suskun kalmıştır. Özellikle de Felluce’de toplu katliamları gösteren işaretler çabukça gün ışığına çıktığı halde.

Şayet bu, Avrupa şehirlerinden birisinde olsaydı, elbette dünya palas pandıras “Toplu katliam, toplu katliam, toplu katliam!! Hemen durdurun bu hava bombardımanını!!!” diye bağırarak ayağa kalkardı. Fakat aksine Bush ve Blair, yandaşları ve uşakları olan hain yöneticileri, sivil örgütleri, hatta “sözde insanlığın sesi olan güya kahraman düşünürleri” elleriyle bir kenara iterek, böyle bir karşılaştırmayı yapabilecek bütün cüretli dillere gem vurmuşlardır. Nitekim Kofi Annan en son bunu açığa vurmaya kalkmış, fakat birileri tarafından susturulmuştur.

Dolayısıyla burada sorulması gerekli olan husus şudur: ‘‘İşgal kuvvetlerinin şiddetinden sivilleri koruyan uluslararası harp kriterleri nerede!!? Uluslararası hukuka göre kahraman insan hakları savunucuları olduklarını iddia eden Batılı düşünürler ve siyasiler nerede?”. Tabi ki, buna verilecek cevap çok kolaydır: “Bugün Batılı güçlerin ve İslam âlemindeki kanlı yöneticilerin gözünde kuşkusuz Müslümanların kanı, şerefi, saygınlığı ve haysiyeti beş para etmemektedir!!”

Ama daha henüz umutlar kaybolmamıştır!

Zira yerle bir edilen Felluce’de ölüm kol gezerken, İslam’ın ve Irak’taki direnişin öncüleri olmak için kahraman Müslüman evlatlarından yeni bir sülale, yeni bir aşiret doğmuştur. Hakikatinde ise bu kahraman mücahitler, Ahzab gazvesi, Hıttın ve Ayn-u Calut gibi azametli o İslamî savaşları hatırlatmak amacıyla Müslümanların belleğindeki fitili tutuşturmaya kalkmışlardır!!! Nisan ayında Felluce’de mücahitlerle Haçlı Amerikalılar arasındaki çıkan önceki çatışma şehirden Amerikan kuvvetlerinin çekilmesine sebep olmuştu. Bu, Amerikan askeri araçlarının bütün büyük olanaklarına bakmaksızın, Amerikan liderliğinin, kuvvetlerinin şehirden çekilmesini kamufle etmek için siyasi oyunlara sığınmasına neden olmuştu. Evet bugün, Felluce’deki durum Resulullah (sav)’in komutanlık ettiği ve orada salih Sahabesiyle birlikte savaştığı Ahzab gazvesine ne kadar da çok benziyor. 3 000 Felluce mücahitleri ve Felluce sakinleri, 15 000 koalisyon askerleri, ağır zırhlı tanklar, helikopterler, askeri şahin uçakları (F-16) ve bir çok topçu silah bölükleri tarafından kuşatılmıştır. Felluce’de sokağa çıkma yasaklanmış ve sokağa çıkan her bir kimseye tasma vurulmuştur.

Allah’a güvenmek silahına ve diğer silahlarla silahlanan mücahitler ve Felluce’deki cesur halk, haçlı kuvvetlerine karşı acı verici bir direniş göstererek darbe indirmelerinden dolayı, eşi benzeri olmayan bu haçlı kuvvetleri acılar içerisinde kıvranmışlardır. Neticelere ve elde edilenlere bakılmaksızın, mücahitler ve Felluce sakinleri tarafından sergilenen ya ölüm ya zafer cesareti dünya’daki Müslümanları körükleyen ve kışkırtan bir kaynak haline gelmiştir. Buna ek olarak Felluce, beyinlere kazınan Amerika’nın yenilmezlik efsanesini kırmış, mezar ve hendekler kazarak harplerde sergilenen Amerikan kahramanlıklarının zafiyet görüntülerini ortaya çıkararak onları bu mezar ve hendeklere gömmüştür. Başlangıçta, şüphesiz Amerikan haçlıları, Felluce’ye hücum etme olanağından önce Irak’ta yükselen müteaddit direnişe karşı koymaya muktedir değiller.

Dolayısıyla Amerika ilk önce; Sadr ve Mehdi ordusu kuvvetleri tarafından gelmesi muhtemel tehlikeye karşı koyması gerekiyordu.

İkinci olarak; 140 000 Amerikan askerinden oluşan Amerikan kuvvetleri o derece gergin idiler ki, Felluce operasyonunun gerçekleşme kapasitesini artırmak amacıyla Amerika, 850 İngiliz askerinin dağıtımlarını yeniden gözden geçirmesi için İngilizlere sığınmak mecburiyetinde kalmıştır.

Üçüncü olarak; Şimdiye kadar Irak’ta Müslümanlarla Amerikan kuvvetleri arasında müşahede edilen bütün çatışmalarda, eğer Amerika, Allavi ve Müslümanların diğer hain yöneticilerinin ihâneti ve alçaklığına başvurmasaydı, bir tek neticeden dahi emin olması imkansızdı.

Dördüncü olarak; Şuana kadar Amerikan harp araçları, defalarca karşı koymak için hazırlıkları yetersiz olan, Afganistan ve Irak’ta eski model silahlara sahip olan Müslümanlara karşı koymada sendelemiştir, sersemlemiştir. Eğer haçlılarla çatışmada, Türkiye veya Pakistan veya Mısır yahut İran ordusu gibi İslam ordusu, ciddi ve modern silahlarla silahlanmış olsalardı, o zaman durumun ne olacağını varın siz düşünün!? Bugün Hendek gazvesi idaresinin Felluce’ye geri gelmesi İnşallah diğer İslamî âlemde de tekrarlanır! Küfrü sıçratmaya kesin kararlı olan şerden, İslam’ı ve Müslümanları korumak ve muhafaza etmek için, mücahitlerin, öncülerin öncüleri olduklarını tekrar tekrar vurguluyoruz.

Filistin’in, Keşmir’in ve Çeçenistan’ın kasabalarında, şehirlerinde sömürgeci kafir, Müslümanların etrafına şerit çekerek, onların sokağa çıkmasını yasaklayarak, Müslümanlara karşı toplu katliam hamlelerini başlatmış ve onlara boyun eğdirmek, onları zelil kılmak için Müslümanların hain, alçak ve şerefsiz yöneticilerine itimat etmiştir.

Fakat eğer İslamî Âlem’deki yöneticilerin ihaneti ve alçaklıkları olmamış olsaydı, İsrail, Kudüs’te Müslümanlara karşı kinini kusma imkanını bulamazdı. Tabi ki, aynı şekilde Pakistan yöneticilerinin hainliği olmamış olsaydı, müşrik Hindular, Keşmir’e sapa sağlam ayaklarını basma teminatını bulamazlardı. Aynı şeyi Çeçenistan’ın işgali ve Rusya karşısında Orta Asya’daki yöneticilerin hizaya gelmesi hakkında söylemekte mümkündür. Bu hainliğe, bu alçaklığa ve o kafir ordularının devasa olanaklarına rağmen, şuana kadar kafirler, işgal altındaki bölgelerde yerleşik olan Müslümanlara hegemonyasını kabul ettirmek amacıyla hala çatışmalarını, savaşmalarını sürdürmektedirler. Bu yüzden sorulması gerekli olan soru şudur: “Arap ülkelerindeki, Orta Asya Cumhuriyetlerindeki, Pakistan’daki, Türkiye’deki ve İran’daki Müslümanların orduları, bu savaşa müdahil olsalardı durum ne olurdu acaba!?” Bugün İslam ümmeti, Resulullah (sav)’in Kureyş ve dostları arasına ayrılık tohumlarını saçması amacıyla gönderdiği Nuaym İbn-u Mesûd’un rolünü oynayacak aktöre ne kadar da muhtaçtır. Nuaym (ra)’nun girişimleri ve çabası sonunda, Medine’yi muhasara altına almış olan kafirlerin planları başarısızlığa uğramıştır. Yani bu demektir ki, dünyanın her bir yerindeki ümmet üzerine şu üç konuda ayrılık tohumlarını saçmak için çalışmaları kaçınılmaz olmaktadır.

Birincisi: Kafir devletleri arasındaki koalisyonu zayıflatmak. Batı’daki Müslümanlar, Birleşik Devletler ile Avrupa arasında karşılıklı yükselen aşırı endişeden faydalanarak, Birleşik Devletlerin Irak’a ve kapsamlı bir şekilde İslamî Âlem’e karşı yaptığı saldırıyı desteklemekten Avrupa devletlerini alıkoymak amacıyla daha aktif bir rol oynamaları gerekir.

İkincisi: İslamî Âlem’de yaşayan Müslümanların, Amerika’nın İslam’a zalimâne saldırısını desteklemekten vazgeçmeleri için yöneticilerine kuvvetlice baskı yapmaları gerekir. Eğer İspanya, Macaristan, Polonya, Tayland gibi ülkelerde ve diğer devletlerde ikâmet eden insanların, kuvvetlerini Irak’tan çekmeleri için Hükümetlerine dahilî baskı uyguluyorlarsa, niçin Müslümanlar hükümetlerine, Amerika’ya yardımın ve desteğin durması için aynı baskıyı uygulamasınlar?.

Üçüncüsü: Ümmetin yapması gereken çok daha önemli husus, İslamî orduların generalleri ile desteklerini suistimal eden Müslümanların şerli ve mel’ûn yöneticileri arasında şek ve şüphe tohumlarını saçmak üzere çalışmaktır. İşte bu ilişki ne pahasına olursa olsun parçalanması gerekir ki, Nübüvvet minhacı üzerine ikinci Raşidi Hilâfeti geri getirme çalışmasında faydası görülsün. Evet yalnızca Raşidi Hilâfet geri geldiği zaman sadece Felluce’de, Gazze’de, Sincar’da, Grozni’de ve diğer yerlerde savaşı kazanmak amacıyla değil, bilakis Müslümanların topraklarını da kafirlerin hegemonyasından kurtarmak amacıyla İslamî ordulardan ve ümmetin topyekûn kaynaklarından faydalanmak ve görevlendirmek mümkündür.

Kaynak: Hizbut-ut Tahrir.info

YIL 15  SAYI 181  ZİLKADE/ZİLHİCCE 1425 / OCAK 2005

 

Yukarı