|
|
|
FELLUCE'DEN DERSLER
|
|
|
Ercan TEKİN |
|
| |
8 Ekim 2004 tarihinde azgın Amerika Felluce’deki Müslümanlara
kapsamlı bir operasyon başlatmıştır. Sivillerle dolu olan şehre son
darbe, düşmanın, her türlü hava bombardımanlarıyla şehri
bombalamasının ardından -ki bu bombalama esnasında yüzlerce sivil
halk katledilmiştir- gelmiştir. Mübarek Ramazan ayı içerisinde
Müslüman ayırımı yapmayan ölüm, İslam’a ve Müslümanlara düşman olan
Amerika’nın alnına vurulmuş bir damga ve kara bir lekedir. Benzer
hava darbelerini Amerika, faziletli ay olan mübarek Ramazan ayı
boyunca Afganistan’daki Müslümanlara karşıda yapmıştır. Şöyle ki,
binlerce sivili katletmiş ve onları hunharca öldürmüştür. O
hadiselere ve şuanda yürürlükte olan hadiselere dönüp bakıldığında,
hiç şüphesiz pervasızca, hunharca bu hava hücumları bir an olsun
duraksamaksızın sürmüş ve tüm dünya bu olay karşısında suskun
kalmıştır. Özellikle de Felluce’de toplu katliamları gösteren
işaretler çabukça gün ışığına çıktığı halde.
Şayet bu, Avrupa şehirlerinden birisinde olsaydı, elbette dünya
palas pandıras “Toplu katliam, toplu katliam, toplu katliam!!
Hemen durdurun bu hava bombardımanını!!!” diye bağırarak ayağa
kalkardı. Fakat aksine Bush ve Blair, yandaşları ve uşakları olan
hain yöneticileri, sivil örgütleri, hatta “sözde insanlığın sesi
olan güya kahraman düşünürleri” elleriyle bir kenara iterek, böyle
bir karşılaştırmayı yapabilecek bütün cüretli dillere gem
vurmuşlardır. Nitekim Kofi Annan en son bunu açığa vurmaya kalkmış,
fakat birileri tarafından susturulmuştur.
Dolayısıyla burada sorulması gerekli olan husus şudur: ‘‘İşgal
kuvvetlerinin şiddetinden sivilleri koruyan
uluslararası harp kriterleri nerede!!? Uluslararası
hukuka göre kahraman insan hakları savunucuları olduklarını iddia
eden Batılı düşünürler ve siyasiler nerede?”.
Tabi ki, buna verilecek cevap çok kolaydır: “Bugün Batılı
güçlerin ve İslam âlemindeki kanlı yöneticilerin gözünde kuşkusuz
Müslümanların kanı, şerefi, saygınlığı ve haysiyeti beş para
etmemektedir!!”
Ama daha henüz umutlar kaybolmamıştır!
Zira yerle bir edilen Felluce’de ölüm kol gezerken, İslam’ın ve
Irak’taki direnişin öncüleri olmak için kahraman Müslüman
evlatlarından yeni bir sülale, yeni bir aşiret doğmuştur.
Hakikatinde ise bu kahraman mücahitler, Ahzab gazvesi, Hıttın ve Ayn-u
Calut gibi azametli o İslamî savaşları hatırlatmak amacıyla
Müslümanların belleğindeki fitili tutuşturmaya kalkmışlardır!!!
Nisan ayında Felluce’de mücahitlerle Haçlı Amerikalılar arasındaki
çıkan önceki çatışma şehirden Amerikan kuvvetlerinin çekilmesine
sebep olmuştu. Bu, Amerikan askeri araçlarının bütün büyük
olanaklarına bakmaksızın, Amerikan liderliğinin, kuvvetlerinin
şehirden çekilmesini kamufle etmek için siyasi oyunlara sığınmasına
neden olmuştu. Evet bugün, Felluce’deki durum Resulullah (sav)’in
komutanlık ettiği ve orada salih Sahabesiyle birlikte savaştığı
Ahzab gazvesine ne kadar da çok benziyor. 3 000 Felluce mücahitleri
ve Felluce sakinleri, 15 000 koalisyon askerleri, ağır zırhlı
tanklar, helikopterler, askeri şahin uçakları (F-16) ve bir çok
topçu silah bölükleri tarafından kuşatılmıştır. Felluce’de sokağa
çıkma yasaklanmış ve sokağa çıkan her bir kimseye tasma vurulmuştur.
Allah’a güvenmek silahına ve diğer silahlarla silahlanan mücahitler
ve Felluce’deki cesur halk, haçlı kuvvetlerine karşı acı verici bir
direniş göstererek darbe indirmelerinden dolayı, eşi benzeri olmayan
bu haçlı kuvvetleri acılar içerisinde kıvranmışlardır. Neticelere ve
elde edilenlere bakılmaksızın, mücahitler ve Felluce sakinleri
tarafından sergilenen ya ölüm ya zafer cesareti dünya’daki
Müslümanları körükleyen ve kışkırtan bir kaynak haline gelmiştir.
Buna ek olarak Felluce, beyinlere kazınan Amerika’nın yenilmezlik
efsanesini kırmış, mezar ve hendekler kazarak harplerde sergilenen
Amerikan kahramanlıklarının zafiyet görüntülerini ortaya çıkararak
onları bu mezar ve hendeklere gömmüştür. Başlangıçta, şüphesiz
Amerikan haçlıları, Felluce’ye hücum etme olanağından önce Irak’ta
yükselen müteaddit direnişe karşı koymaya muktedir değiller.
Dolayısıyla Amerika ilk önce; Sadr ve Mehdi ordusu kuvvetleri
tarafından gelmesi muhtemel tehlikeye karşı koyması gerekiyordu.
İkinci olarak; 140 000 Amerikan askerinden oluşan Amerikan
kuvvetleri o derece gergin idiler ki, Felluce operasyonunun
gerçekleşme kapasitesini artırmak amacıyla Amerika, 850 İngiliz
askerinin dağıtımlarını yeniden gözden geçirmesi için İngilizlere
sığınmak mecburiyetinde kalmıştır.
Üçüncü olarak; Şimdiye kadar Irak’ta Müslümanlarla Amerikan
kuvvetleri arasında müşahede edilen bütün çatışmalarda, eğer
Amerika, Allavi ve Müslümanların diğer hain yöneticilerinin ihâneti
ve alçaklığına başvurmasaydı, bir tek neticeden dahi emin olması
imkansızdı.
Dördüncü olarak; Şuana kadar Amerikan harp araçları, defalarca
karşı koymak için hazırlıkları yetersiz olan, Afganistan ve Irak’ta
eski model silahlara sahip olan Müslümanlara karşı koymada
sendelemiştir, sersemlemiştir. Eğer haçlılarla çatışmada, Türkiye
veya Pakistan veya Mısır yahut İran ordusu gibi İslam ordusu, ciddi
ve modern silahlarla silahlanmış olsalardı, o zaman durumun ne
olacağını varın siz düşünün!? Bugün Hendek gazvesi idaresinin
Felluce’ye geri gelmesi İnşallah diğer İslamî âlemde de tekrarlanır!
Küfrü sıçratmaya kesin kararlı olan şerden, İslam’ı ve Müslümanları
korumak ve muhafaza etmek için, mücahitlerin, öncülerin öncüleri
olduklarını tekrar tekrar vurguluyoruz.
Filistin’in, Keşmir’in ve Çeçenistan’ın kasabalarında, şehirlerinde
sömürgeci kafir, Müslümanların etrafına şerit çekerek, onların
sokağa çıkmasını yasaklayarak, Müslümanlara karşı toplu katliam
hamlelerini başlatmış ve onlara boyun eğdirmek, onları zelil kılmak
için Müslümanların hain, alçak ve şerefsiz yöneticilerine itimat
etmiştir.
Fakat eğer İslamî Âlem’deki yöneticilerin ihaneti ve alçaklıkları
olmamış olsaydı, İsrail, Kudüs’te Müslümanlara karşı kinini kusma
imkanını bulamazdı. Tabi ki, aynı şekilde Pakistan yöneticilerinin
hainliği olmamış olsaydı, müşrik Hindular, Keşmir’e sapa sağlam
ayaklarını basma teminatını bulamazlardı. Aynı şeyi Çeçenistan’ın
işgali ve Rusya karşısında Orta Asya’daki yöneticilerin hizaya
gelmesi hakkında söylemekte mümkündür. Bu hainliğe, bu alçaklığa ve
o kafir ordularının devasa olanaklarına rağmen, şuana kadar
kafirler, işgal altındaki bölgelerde yerleşik olan Müslümanlara
hegemonyasını kabul ettirmek amacıyla hala çatışmalarını,
savaşmalarını sürdürmektedirler. Bu yüzden sorulması gerekli olan
soru şudur: “Arap ülkelerindeki, Orta Asya
Cumhuriyetlerindeki, Pakistan’daki, Türkiye’deki ve İran’daki
Müslümanların orduları, bu savaşa müdahil olsalardı durum ne olurdu
acaba!?” Bugün İslam ümmeti, Resulullah
(sav)’in Kureyş ve dostları arasına ayrılık tohumlarını saçması
amacıyla gönderdiği Nuaym İbn-u Mesûd’un rolünü oynayacak aktöre ne
kadar da muhtaçtır. Nuaym (ra)’nun girişimleri ve çabası sonunda,
Medine’yi muhasara altına almış olan kafirlerin planları
başarısızlığa uğramıştır. Yani bu demektir ki, dünyanın her bir
yerindeki ümmet üzerine şu üç konuda ayrılık tohumlarını saçmak için
çalışmaları kaçınılmaz olmaktadır.
Birincisi: Kafir devletleri arasındaki koalisyonu zayıflatmak.
Batı’daki Müslümanlar, Birleşik Devletler ile Avrupa arasında
karşılıklı yükselen aşırı endişeden faydalanarak, Birleşik
Devletlerin Irak’a ve kapsamlı bir şekilde İslamî Âlem’e karşı
yaptığı saldırıyı desteklemekten Avrupa devletlerini alıkoymak
amacıyla daha aktif bir rol oynamaları gerekir.
İkincisi: İslamî Âlem’de yaşayan Müslümanların, Amerika’nın
İslam’a zalimâne saldırısını desteklemekten vazgeçmeleri için
yöneticilerine kuvvetlice baskı yapmaları gerekir. Eğer İspanya,
Macaristan, Polonya, Tayland gibi ülkelerde ve diğer devletlerde
ikâmet eden insanların, kuvvetlerini Irak’tan çekmeleri için
Hükümetlerine dahilî baskı uyguluyorlarsa, niçin Müslümanlar
hükümetlerine, Amerika’ya yardımın ve desteğin durması için aynı
baskıyı uygulamasınlar?.
Üçüncüsü: Ümmetin yapması gereken çok daha önemli husus, İslamî
orduların generalleri ile desteklerini suistimal eden Müslümanların
şerli ve mel’ûn yöneticileri arasında şek ve şüphe tohumlarını
saçmak üzere çalışmaktır. İşte bu ilişki ne pahasına olursa olsun
parçalanması gerekir ki, Nübüvvet minhacı üzerine ikinci Raşidi
Hilâfeti geri getirme çalışmasında faydası görülsün. Evet yalnızca
Raşidi Hilâfet geri geldiği zaman sadece Felluce’de, Gazze’de,
Sincar’da, Grozni’de ve diğer yerlerde savaşı kazanmak amacıyla
değil, bilakis Müslümanların topraklarını da kafirlerin
hegemonyasından kurtarmak amacıyla İslamî ordulardan ve ümmetin
topyekûn kaynaklarından faydalanmak ve görevlendirmek mümkündür.
Kaynak: Hizbut-ut Tahrir.info |
|
YIL 15 SAYI
181 ZİLKADE/ZİLHİCCE 1425 / OCAK 2005
|
|
|
|
|
|
|