Ana Sayfa YIL 15  SAYI 181  ZİLKADE/ZİLHİCCE 1425 / OCAK 2005 E-Mail

Bir Düşünce Bir Analiz

1. Bölüm

Mehmed Y.

“Kafirler, iman edenlere: Bizim yolumuza uyun, sizin günahlarınızı biz yüklenelim, derler. Halbuki onların hiçbir günahını yüklenecek değillerdir. Gerçekte onlar, kesinlikle yalan söylemektedirler.” (Ankebut 12)

‘Bizden önceki şeriatlar bize delildir veya bizim için de geçerlidir' diyenler vardır. Müslümanların arasında bunu niçin söylüyorlar ve ne yapmak istiyorlar? Bunu yaparken de kimlere yaranmaya çalışıyorlar?

Bununla beraber dinler arası diyalog diyerek tek dinliliğe (Hıristiyanlığa) davet edenler vardır. Ve davet ederken de elbette Müslümanların kitabı olan Kuran’dan delil getirmektedirler. Mesela; getirmiş oldukları ayetlerden birkaç tanesini inceleyelim inşallah. Birinci ayette gecen Biz Nuh’a ve ondan sonraki nebilere vahyettiğimiz gibi sana da vahyettik:

“Biz Nuh'a ve ondan sonraki peygamberlere vahyettiğimiz gibi sana da vahyettik…” (Nisa 163)

Bir başka ayette Nuh’a tavsiye ettiğini size dinden Şeriat kıldı şeklinde gelmekte.

“(Bu durumda) içim daralır, dilim dönmez; onun için Harun'a da elçilik ver.” (Şuara 13)

Bir başka ayette de:

“Sonra da sana: "Doğru yola yönelerek İbrahim'in dinine uy! O müşriklerden değildi" diye vahyettik.” (Nahl 123)

Bu ayetlerden yola çıkarak ‘bu ayetler bizim için önceki peygamberlerin şeriatları ile de muhatap olduğumuza delalet eder’ derler. Şeriatın tarifi ise; doğru yol Allah buyruğu demektir. Ayrıca Resul’ün gelişinde asıl olan Allah’tan getirdiğinin kendisiyle kayıtlı olunacak şeyi tebliğ etmek için gelmiş olmasıdır’ derler. Buna ilaveten de Kuran’da geçen her harf, ondan sadır olan her amel, ondan her hangi bir söz veya hasıl olan her hangi bir ikrar, onunla kayıtlı olmayı gerektirir. Ancak kendisiyle veya başkasıyla has olduğuna dair bir husus varit olursa onlarla kayıtlı olunmaz. Böyle olunca da Kuran’da ve hadiste geçen her husus, bizden talep edilmiş olur’ derler. Mesela kuranda ve sünnette önceki peygamberler ve şeriatlarından bahsedildiğine göre onlara iman etmemiz istendiğinde neden farklılık oluşuyor diyerek Müslümanların düşüncelerini de bozmaktadırlar. Halbuki Kuran’da ve sünnette geçen ise Allah (cc)’a iman etmemizi istediği gibi bir de bunlardan haber ve öğüt vermekte olduğunu bizlere haber vermektedir.

Bu diyalog ve hoşgörü düşüncelerini ortaya atanlar, bunları elbette ki kasıtlı olarak ortaya atmaktadır. Bundan kasıt ise: Müslümanların düşüncelerini bozmak, dinlerinde şüphe uyandırmaktır. Diyaloga çağırdıkları haçlı zihniyetiyle nereye varmak istiyorlar, onların hoş karşıladıkları zihniyetler Irak’ta, Çeçenistan’da, Filistin’de, Afganistan’da vb. yerlerde Müslümanları katlederken dinler arası diyalog ve hoş görü çağrısı yapan Müslümanlar ne biçim Müslüman? bunlarda kasıt yoksa niçin görmezlikten geliniyor? Yoksa bunlar Bakara suresinin 14. ayetinde geçenler midir? Yoksa nasıl aynı masayı ve yemekleri paylaşırlar,acaba inandık dedikleri İslam ne diyor bu yaptıklarına? yoksa hacla İslam nasıl bir araya getirilebilir.Papazı, siyonizmi, kiliseyi, havrayı kimlere sevdirmeye çalışıyorsunuz bu saydığımız zihniyet İslam ve Müslümanlara savaş açmışken siz neler yapıyorsunuz yoksa delil olarak aldığınız kitapta bunu mu yazıyor? Orada yazmıyorsa bunu nasıl kuran ve sünnetle bağlıyorsunuz kuranda gecen peygamberlerin hayatıyla ne alakası vardır. İftar yemekleri vererek onları mı kazanmaya çalışıyorsunuz, ve onları dost tuttuğunuzu sakın ha söylemeyin. çünkü Allah (cc) Hıristiyan ve yahudilerin dost olmayacağını söylemektedir gerçi size göre onlar inkarcı da değillerdir, iman etmiş sayılmaktadır, gösterdiğiniz delil ise diyanetin tefsiri değil midir? Orda da bu şekilde geçmektedir. Kim la ilahe illallah derse Müslüman olur denmektedir yani Müslümanlığın ilk şartı deniyor halbuki bu değildir İslam’ın ilk şartı La ilahe illallah ve MuhammedurResulullah’ tır bunu demeyen bir insan Müslüman olamaz.

“Allah'ı ve peygamberlerini inkar edenler ve (inanma hususunda) Allah ile peygamberlerini birbirinden ayırmak isteyip "Bir kısmına iman ederiz ama bir kısmına inanmayız" diyenler ve bunlar (iman ile küfür) arasında bir yol tutmak isteyenler yok mu;” (Nisa 150)

Allah (cc)’yı kabul edeceksin MuhammedurResulullah demeyeceksin Müslüman oldum diyeceksin yok öyle bolluk zaten diyanet teşkilatı da bunu almamıştır. Çünkü onlara bu tefsiri yaptıranlar da dinler arası diyalog diyen ilimli İslam ve hoş görü zihniyetinde olanlar değil midir? Aynı düşünceye sahip olanlardır. O diyanet teşkilatı değil midir ki, kendi kitabını ve Sünnetini bırakıp da, Tevrat’tan delil vermektedir. Halbuki elde bulunan kitaplar tahrif edilmişken işte dini kimlerden aldığımızın delilidir. (Çıkış suresinde 32/1) Okuyucuya Tevrat’tan adres vermektedir. Böylece diyanet teşkilatı da vermiş olduğu kitap batıldır. Kimlere hizmet etmekte olduklarını belirtiyorlar. Ey Müslümanlar kimlerden din öğreniyorsunuz bakın Allah aşkına sizleri teşvik ettikleri yerlere hiç mi uyanmayacağız, ne deyelim Allah basiret versin ufkunuzu açsın.

Yoksa Kuran’da geçmiş olması bizden şeriatlarıyla amel etmemizi (önceki şeriatlarla) ve onların hoş karşılamayla ne alakası vardır? Çünkü hak batılı hoş karşılayamaz onun bulunduğu halden razı olamaz. İsrailoğulları’nı Allah (cc) niçin lanetledi? İşte Allah’ın razı olmadığını hoş karşıladıklarından değil midir? Yoksa Kuran’da ve Sünnette geçmesini Allah (cc) abes (kötü) olarak göstermedi diyerek onunla yani önceki şeriatlarla amel etmemiz manası da çıkmaz. Çünkü başka delillerde bunlarla amel edilmeyeceği beyan edilmiştir. Mesela yukarıda geçen birinci ayette (Biz Nuh’a ve ondan sonrakilere Nebi’lere vahyettigimizi sana da vahyettik).

“Biz Nuh'a ve ondan sonraki peygamberlere vahyettiğimiz gibi sana da vahyettik…” (Nisa 163)

Burada başka peygamberlere vahyedildiği gibi ona da (peygamberimize de) vahyedildiğini haber vermektedir. İkinci ayette de kasıt; Nuh’a tavsiye ettiği tevhidin aslının şeriat kılınmasıdır. Üçüncü ayette geçen ise; ‘Sonrada sana İbrahim’in milletine uymanı vahyettik’.

“O gün, herkes gelip kendi canını kurtarmak için uğraşır ve herkese yaptığının karşılığı eksiksiz ödenir, onlara asla zulmedilmez.” (Nahl 111)

Burada da kasıt ise; tevhidin aslına tabi olmaktır. Çünkü millet kelimesinin manası ise tevhidin aslidir. Bu şekilde gecen bütün ayetler de aynısıdır. Mesela Allah-u Teâla’nın şu sözü gibi:

“…Sen de onların yoluna uy…” (En’am 90)

Bir başka ayete de şöyle buyurulmaktadır:

“Kendinden önce gelen Tevrat'ı doğrulayıcı olarak peygamberlerin izleri üzerine, Meryem oğlu İsa'yı arkalarından gönderdik. Ve ona, içinde doğruya rehberlik ve nur bulunmak, önündeki Tevrat'ı tasdik etmek, sakınanlara bir hidayet ve öğüt olmak üzere İncil'i verdik.” (Maide 46)

Mesela Allah (cc)’nın bu ayette kastettiği şey Muhammed (sav) değil de İsrailoğuları’nın peygamberleridir. Müslümanların ise ancak tek bir peygamberlerin olduğunu vurgulamaktadır. Mesela Resul (sav) bir hadisinde buyurmaktadır ki:

“Peygamberler çeşitli menşelerde kardeştirler. Anneleri ayrıdır, dinleri ise birdir.” (Muslim 114)

Bu hadislerden anlaşılan ise, ‘Onların dinleri birdir’ denmesindeki kasıt ise, asıl itibari ile hakkında ihtilaf etmedikleri tek konu tevhit olduğunu göstermek içindir. Yoksa bütün peygamberlerin getirmiş oldukları din bir din demek değildir. Bunun da delilini ise yine Allah (cc) vermektedir. ve şöyle buyurmaktadır:

“…Her ümmete bir peygamber gönderdik…” (Nahl 36)

“…Sizden her birinize bir şeriat ve metod kıldık…” (Maide 48)

Ayrıca bizden öncekilerin şeriatları ister Kuran, ister hadislerde gelmiş olsun, ister başka bir yolla gelmiş olsun, tabi olmayı kesinlikle nehyeden deliller vardır. Nitekim Allah (cc) ayeti kerimede şöyle buyurmaktadır.

“Kim, İslâm'dan başka bir din ararsa, bilsin ki kendisinden (böyle bir din) asla kabul edilmeyecek ve o, ahirette ziyan edenlerden olacaktır.” (Al-i İmran 85)

Bir başka ayette Allah (cc):

“ALLAH İNDİNDE DİN İSLAM’DIR…” (Al-i İmran 19)

Böylece anlaşılıyor ki; İslam dini dışında her hangi bir dinin her hangi bir kişi ve toplum tarafından benimsenmesini kesinlikle kabul edilmeyeceğine dair bir delildir. O halde Müslümanlardan bu dinlerle amel etmeleri nasıl istenebilir. Başka bir ayete Allah (cc) şöyle buyurmaktadır:

“Sana da, daha önceki kitabı doğrulamak ve onu korumak üzere hak olarak Kitab'ı (Kur'an'ı) gönderdik…” (Maide 48)

Burada bahsedilen; önceki kitaplara hakimiyeti ise onları tasdik etmesi demek değildir, zira aynı ayete tasdik ederek diyerek geçmektedir. Bundan da anlaşılır ki; önceki kitaplara hakimiyeti demek, onları nesh etmesi demektir. İşte tasdikteki olay budur. Ayrıca Şer-i delil olan Sahabe’nin icmasında da gerçekleşmiştir.

“Yoksa Ya'kub'a ölüm geldiği zaman siz orada mı idiniz? O zaman (Ya'kub) oğullarına: Benden sonra kime kulluk edeceksiniz? demişti. Onlar: Senin ve ataların İbrahim, İsmail ve İshak'ın ilâhı olan tek Allah'a kulluk edeceğiz; biz ancak O'na teslim olmuşuzdur, dediler.

Onlar bir ümmetti, gelip geçti. Onların kazandıkları kendilerinin, sizin kazandıklarınız sizindir. Siz onların yaptıklarından sorguya çekilmezsiniz.” (Bakara 133,134)

Böylece anlaşılıyor ki, Allah (cc) O peygamberlerin yaptıklarını BİZE SORMAYACAĞINI BİZE HABER VERIYOR. Yani önceki peygamberlerin yaptıklarından bize sorulmayacaksa ki -öyledir- onların şeriatlarından da sorulmayacağızdır. Çünkü o şeriatları tebliğ etmek ve onlarla amel etmek o peygamberlerin amellerindendir. hakkında sorulmayacağımız şey bizden istenmemiştir ve bizim için de zorunlu olmayan demektir. Ayrıca Cabir (ra)’dan gelen bir hadiste Resul (sav) şöyle buyurmaktadır:

“Benden önceki peygamberlerin hiç birine verilmeyen şu beş şey bana verildi: Her peygamber kendi kavmine gönderilirdi, lakin ben siyaha ve beyaza ve herkese gönderildim...” Başka bir hadiste ise, Ebu Hureyre (ra) “Altı şeyde peygamberlerin üzerinde efdal kılındım.” Başka bir rivayete ise; “Yaratılmışlara gönderildim” (Müslim) diye geçmektedir.

Evet yukarıda geçtiği gibi bütün peygamberler kendi kavimlerine geliyor ve onlardan soruluyor, bizim amellerimizle hiç bir ilgisi de yoktu. Biz ise, ancak son din olan İslam dininden sorumluyuz. Evet şu olayda göstermektedir ki; Müslümanların hicret etmiş olduğu yer olan Habeşistan’daki olay Necaşi bile ne demişti? “Bizimle sizin arasındaki fark şu iste diyerek çizgi çizmiş ve farklı olduğunu söylemiştir.” Size ne oluyor da aynı din demeye çalışıyorsunuz? Neden nesh edilmiş olan dinlerin İslam’la aynı olduğunu iddia ediyorsunuz? Zaten Hıristiyanlık da Hz. İsa’nın getirmiş olduğu din değildir ki, tamamen batıldır.

Evet yukarıda geçtiği üzere peygamberler ancak La ilahe illallah kelimesi üzerinde yani kelimeyi tevhit üzerinde birdirler, yoksa bir insan La ilahe illallah demesi onu Müslüman yapmaz, ta ki MuhammedenResulullah demedikçe. Önceki dinlerde kelimeyi tevhit nasıl söylenirdi? Ve de önceki dinlerde hükümler vardı ama İslam’la aynı değildi ve o peygamberlerin bir kısmı nebidir bir kısmı ise,hem nebi hem resuldür. Farkı ise, nebiler gelen kitaba tabi olanlardır, resuller ise kitap ve şeriat; din getirenlere denir. Yani hem Resul’dür hem Nebi’dirler. Yalnız hepsi de kelimeyi tevhitte bir idiler dinleri her ne kadar bir olmasa da, yukarıda yazdığım gibi din farklıdır tevhit farklıdır, tevhit inancında bütün peygamberler birdir. Evet buruya kadar neden önceki şeriatların bizlere delil olmayacağından bahsettik, asıl varmak istediğimiz noktaya gelelim. Gündemde bulunan dinler arası diyalog ve hoş görü zihniyetiyle çalışan bir gurup insanlar ve cemaatler ortaya çıkmıştır ve bunlar sonuçlarının nereye varacağını belki de bu kadar düşünmemişlerdi veya bunlara bu diyalog çağrısı yaptıranlar gerçekleri saklamışlardır. Bundan dolayıdır ki, Müslümanların içerisinden Müslüman olduğunu iddia edenlerdir, inşallah da öyledir ama neden dinler arası diyalog neden hoş görü anlaşılmıyor? Bunlar kime hoş görünmeye çalışıyorlar kimlerle diyaloga geçiyorlar?

“Mescid-i Haram'ın yanında kendileriyle antlaşma yaptıklarınızın dışında müşriklerin Allah ve Resûlü yanında nasıl (muteber) bir ahdi olabilir? Onlar size karşı dürüst davrandıkları müddetçe siz de onlara dürüst davranın. Çünkü Allah (ahdi bozmaktan) sakınanları sever.” (Tevbe 7)

Böyle olunca da kim kime hoş gösterilmeye çalışılıyor. Fiillerinden anlaşılıyor ki kafirle Müslümanlara hoş gösterilmeye çalışılmaktadır ve Allah (cc)’nın necis ve hayvanlardan da aşağı dediği kafirler şirin ve hoş gösterilmeye çalışılmaktadır. Buda Allah’ı değil kafirleri razı etmektir! Bu isyankarlar cennete sokulmaya çalışılmaktadır. Asıl hedeflenen ise, Müslümanlardaki düşünceyi bozmaktır.

“Nasıl olabilir ki! Onlar size galip gelselerdi, sizin hakkınızda ne ahit, ne de antlaşma gözetirlerdi. Onlar ağızlarıyla sizi razı ediyorlar, halbuki kalpleri (buna) karşı çıkıyor. Çünkü onların çoğu yoldan çıkmışlardır.

Allah'ın âyetlerine karşılık az bir değeri (dünya malını ve nefsânî istekleri) satın aldılar da (insanları) O'nun yolundan alıkoydular. Gerçekten onların yapmakta oldukları şeyler ne kötüdür!” (Tevbe 8,9)

Nihayet 1960’larda temeli atılan dinler arası diyalog meyvesini verdi ve gerçek ortaya çıktı. kısmet 2004’de üç dine ait olan (onlara göre)ve ümmetin önüne Kuran diye çıkartılmış olan kitap var ismi ise (Gerçek Furkan)’dır. Bunların yegane amaçlarının ne olduğu açığa çıkmış oldu. Bunlar Kuran’ı tahrif edip İslam’a leke sürmek, arzu ettikleri şey kendilerinin kafir oldukları gibi sizinde kafir olmanızdır.

“Sizin de kendileri gibi inkar etmenizi istediler ki onlarla eşit olasınız…” (Nisa 89)

Henüz bunu getiren peygamber açıklanmamıştır beklenmektedir. Çünkü bir kitabı ancak bir peygamber getirir. Ve sahte peygamberler de kendine tabi olanları ancak cehenneme davet ederler. Zaten düşünceleri bozulmuş olan Müslümanları da tamamen bozmak ve kendilerinin gideceği cehenneme götürmek. Onlar ağızlarıyla Allah’ın nurunu söndürmeye çalışıyorlar ama başaramazlar. Çünkü onun koruyucusu Allah (cc)’dır. Dinler arası diyalog İslam’a göre kesinlikle haramdır ve İslam ‘kafirler cennete giremezler bu halleriyle’ derken, Allah (cc) ne buyuruyor:

“Fakat tevbe eder, namaz kılar ve zekât verirlerse, artık onlar dinde kardeşlerinizdir. Biz, bilen bir kavme âyetlerimizi böyle açıklıyoruz.” (Tevbe 11)

Aksi takdirde iman etmeden cennet onlara haramdır. Bu şekilde girer diyen Müslüman’ın akidesi bozulur. İşte varılmak istenen nokta burasıdır, kafirlerin cennete girmelerini değil Müslümanlarda bulunan cennet inancına golde düşürmektir. Bu ise kesinlikle İslam’da yoktur. Halbuki aklı olan herkes anlar ki ve düşünür ki beşeri bir sistem olan, insanların yönetiminde bulunan kimine göre bir din, kimine göre ise bir yönetim biçimi olan idari sistemler kendilerine göre asi olan toplulukları veya fertleri hemen terör veya bir başka deyimlerle sıfatlandırmaktadır. Onlarla hiç bir sistem muhatap olmuyor ve onları yok etmeye çalışıyorken, bütün beşeriyetin ve yaratılmışların kurtuluşuna vesile olacak ve her şeyi yaratan Allah (cc) tarafından gelen bir din nasıl aynı kefeye koymaya çalışılabilir?! Nasıl hakla batıl karıştırılabilir ki?! Nasıl aynı masayı paylaşabilirsin?! Nasıl onlarla Müslümanlar hakkında istişare yapabilirsin?! halbuki onlardan dinde yardım almak yoktur! Müslüman’a düşen Müslüman olmayanlara tebliğ etmektir. Yahut da orayı terk etmektir. Elbetteki bu basiretli Müslümanlara hastır, yoksa sizdeki anlayış nasıl ki adamlar Haçlı savaşı yaptıklarını söyledikleri halde Müslümanları katlediyorlarken, sen hala diyalog ve hoş görü diyorsun sen kime hizmet ediyorsun, adamlar sizi muhatap dahi almazken, siz neden bahsediyorsunuz? Halbuki İslam, cizye verirken dahi onların aşağılanmasını söyler (Tevbe 29. ayete bakınız), siz ise onlarla diyalog kurmaya çalışıyorsunuz. Allah (cc) onların başka bir dinden ve başka kitapları olduğunu söylediği halde (Casiye 28. ayete bakınız) ve onlar Müslümanları adam yerine koymazken, sen onları neden adam yerine koyuyorsun? Müslüman olmaz iseler Allah (cc) buyurduğu üzere ‘hayvanlardan da aşağıdırlar’.

İslam’da cihat niçin vardır? Bir baksanız neden onlarla cihat edilmiştir? Neden İslam onları hoş görmemiştir? Bunca Müslüman boşuna mı şehit olmuştur? Kafirlerin yaptığı ahlaksızlıklar neden görmezlikten geliniyor? Onlar İslam’ın değer yargılarına küfür ederken ve onları aşağılarken, sen de onları hoş göreceksin öyle mi? Onun için mi Allah’ın resulü bir kafire; ‘O Kabe’ye de girse öldürün’ demişti. Niçin demiş acaba? Çünkü İslam’a küfretmişti, sen kalkacaksın İslam’a küfredenlerle aynı masayı paylaşacaksın, bunlar da iftar ediyor diyeceksin, Müslüman’ın bayramına ortak edeceksin ve hoş karşılayacaksın! Bu ne biçim sevgi ki, o beni yok edecek, ben onu seveceğim.

“Ey iman edenler! Sizden önce kendilerine Kitap verilenlerden dininizi alay ve oyun konusu edinenleri ve kafirleri dost edinmeyin. Allah'tan korkun; eğer müminler iseniz.” (Maide 57)

İslam’da Şer-i delil ve Şer-i hükümler vardır, kısas vardır, diyet vardır, küfredenin cezası vardır! Belki bunlar onların dininde yoktur. Yoksa onların dinindeki hükümlerimi istiyorsunuz? Onlarda bir yüzüne vurunca diğerini dön kuralı vardır. Gözüken odur ki, artıyla eksi bir olamaz, böyle bir araya gelmeye çalışanların önüne ise, şu ayeti kerime çıkar:

“Siz kitabın bir kısmını alıyor da bir kısmını terk mi ediyorsunuz” (Bakara 85)

Yoksa sizin cüretiniz nedir? onlar Müslüman olmayı kabul etmedikleri halde, siz onlarla cennete gitmeye çalışıyorsunuz ve onlar birbirlerinin dostları oldukları halde ve açık olarak da sizi sevmeyeceklerini Allah (cc) buyurduğu üzere:

“Dinlerine uymadıkça yahudiler de Hıristiyanlar da asla senden razı olmayacaklardır...” (Bakara 120)

Bu kadar beyan edildiği halde hala şirin gözükmeye çalışıyorsunuz, bu Müslümanlara yakışır mı? Onların cennete giremeyecekleri haber verildiği halde çabanız niye? Kime şirin gözükmeye çalışıyorsunuz? Onlar Müslüman olmadıkça cennete giremeyeceklerdir. Bunu bildiğiniz halde bu çaba niyedir? Evet siz de haklısınız, bu problem bugünün problemi de değildir, size kadar getirenler de sorumludur. Bu problem, yani dinler arası diyalog ve hoş görü ta İslam’ın geldiği tarihten başlar. İslam’ın davetiyle başlamıştır. Bugün de olduğu gibi müşrikler İslam’ın yayılmasından korkuyorlardı. İslamî daveti önlemek için bazı uğraşlar yaptılar, illa diyalog adında değil de başka isimler adı altında önleyici tedbirler almaya çalışıyorlardı. Bugün de aynı değil midir? Din yayıldıkça, Müslümanlar çoğaldıkça kafirler ve yandaşları olan münafıklar durmuyorlar hemen önleyici tedbirler alıyorlar. Allah’ın resulüne hemen elçiler gönderiyorlardı.. anlaşalım diye bazı teklifler getiriyorlardı. Bu önerilerden birisi ise şudur ki; ‘Musa’nın dini, İsa’nın dini, Muhammed’in dini arasında pek fark yoktur. Hepsi de aynı kaynaklı’ diyorlardı. ‘Sen kendi dininde biz de kendi dinimizde duralım. Eğer kabul etmezsen biraz senin dinden biraz da bizim dinden amel edelim, yoksa biz de Allah’a inanıyoruz siz de’ diyorlardı. ‘Bu putlar (lat ve uzza) yalnız bizi Allah’a yaklaştırıyor’ diyerekten şirke giriyorlardı. ‘Bir sene İslam’la bir sene de bizim dinle idare edelim’ diyerek teklifler getiriyorlardı. Neden? Elbetteki İslam’ın gelişmesinden rahatsız olanlar o gün ne ise bugün de aynı değiller midir? Bu olay hicri 2. asırdan beri devam eder, İslam’ın aleme yayılmasıyla (gelişmesiyle) ve Müslümanlar Hint, İran ve Yunan felsefeleriyle karşılaşınca Müslümanlar, bugün de olduğu gibi ne yapacaklarını bilmez oldular ve bu felsefeler Müslümanlara fazla tesir etmiş olacak ki, Müslümanlar bu felsefelerle İslam’ı bağdaştırmaya çalıştılar. Bugün de aynı değil midir? halbuki İslam’la taban tabana zıt olduğu halde bu bağdaştırma hareketi bazı İslamî hakikatleri zihinlerden uzaklaştırdı ve anlaşılması güç hale getirdi, tevil ve tefsirlere yöneldiler ve bununla yetinmeyen İslam düşmanları bugün de olduğu gibi İslâmî gözükerek İslam’dan olmayanları benimsettiler ve kasıtlı tahrifler yaptılar, şu anda da aynısı değil midir?!

YIL 15  SAYI 181  ZİLKADE/ZİLHİCCE 1425 / OCAK 2005

 

Yukarı