“Kafirler, iman edenlere: Bizim yolumuza uyun, sizin günahlarınızı
biz yüklenelim, derler. Halbuki onların hiçbir günahını yüklenecek
değillerdir. Gerçekte onlar, kesinlikle yalan söylemektedirler.”
(Ankebut 12)
‘Bizden önceki şeriatlar bize delildir veya bizim için de
geçerlidir' diyenler vardır. Müslümanların arasında bunu niçin
söylüyorlar ve ne yapmak istiyorlar? Bunu yaparken de kimlere
yaranmaya çalışıyorlar?
Bununla beraber dinler arası diyalog diyerek tek dinliliğe
(Hıristiyanlığa) davet edenler vardır. Ve davet ederken de elbette
Müslümanların kitabı olan Kuran’dan delil getirmektedirler.
Mesela; getirmiş oldukları ayetlerden birkaç tanesini inceleyelim
inşallah. Birinci ayette gecen Biz Nuh’a ve ondan sonraki nebilere vahyettiğimiz gibi sana da vahyettik:
“Biz Nuh'a ve ondan sonraki peygamberlere vahyettiğimiz gibi sana da
vahyettik…” (Nisa 163)
Bir başka ayette Nuh’a tavsiye ettiğini size dinden Şeriat kıldı
şeklinde gelmekte.
“(Bu durumda) içim daralır, dilim dönmez; onun için Harun'a da
elçilik ver.” (Şuara 13)
Bir başka ayette de:
“Sonra da sana: "Doğru yola yönelerek İbrahim'in dinine uy! O
müşriklerden değildi" diye vahyettik.” (Nahl 123)
Bu ayetlerden yola çıkarak ‘bu ayetler bizim için önceki
peygamberlerin şeriatları ile de muhatap olduğumuza delalet eder’
derler. Şeriatın tarifi ise; doğru yol Allah buyruğu demektir.
Ayrıca Resul’ün gelişinde asıl olan Allah’tan getirdiğinin
kendisiyle kayıtlı olunacak şeyi tebliğ etmek için gelmiş olmasıdır’
derler. Buna ilaveten de Kuran’da geçen her harf, ondan sadır olan
her amel, ondan her hangi bir söz veya hasıl olan her hangi bir
ikrar, onunla kayıtlı olmayı gerektirir. Ancak kendisiyle veya
başkasıyla has olduğuna dair bir husus varit olursa onlarla kayıtlı
olunmaz. Böyle olunca da Kuran’da ve hadiste geçen her husus,
bizden talep edilmiş olur’ derler. Mesela kuranda ve sünnette
önceki peygamberler ve şeriatlarından bahsedildiğine göre onlara
iman etmemiz istendiğinde neden farklılık oluşuyor diyerek
Müslümanların düşüncelerini de bozmaktadırlar. Halbuki Kuran’da ve
sünnette geçen ise Allah (cc)’a iman etmemizi istediği gibi bir de
bunlardan haber ve öğüt vermekte olduğunu bizlere haber
vermektedir.
Bu diyalog ve hoşgörü düşüncelerini ortaya atanlar, bunları
elbette ki kasıtlı olarak ortaya atmaktadır. Bundan kasıt ise:
Müslümanların düşüncelerini bozmak, dinlerinde şüphe
uyandırmaktır. Diyaloga çağırdıkları haçlı zihniyetiyle nereye
varmak istiyorlar, onların hoş karşıladıkları zihniyetler Irak’ta, Çeçenistan’da, Filistin’de, Afganistan’da vb. yerlerde Müslümanları
katlederken dinler arası diyalog ve hoş görü çağrısı yapan
Müslümanlar ne biçim Müslüman? bunlarda kasıt yoksa niçin
görmezlikten geliniyor? Yoksa bunlar Bakara suresinin 14. ayetinde
geçenler midir? Yoksa nasıl aynı masayı ve yemekleri
paylaşırlar,acaba inandık dedikleri İslam ne diyor bu
yaptıklarına? yoksa hacla İslam nasıl bir araya
getirilebilir.Papazı, siyonizmi, kiliseyi, havrayı kimlere
sevdirmeye çalışıyorsunuz bu saydığımız zihniyet İslam ve
Müslümanlara savaş açmışken siz neler yapıyorsunuz yoksa delil
olarak aldığınız kitapta bunu mu yazıyor? Orada yazmıyorsa bunu
nasıl kuran ve sünnetle bağlıyorsunuz kuranda gecen
peygamberlerin hayatıyla ne alakası vardır. İftar yemekleri
vererek onları mı kazanmaya çalışıyorsunuz, ve onları dost
tuttuğunuzu sakın ha söylemeyin. çünkü Allah (cc) Hıristiyan ve yahudilerin dost olmayacağını söylemektedir gerçi size göre onlar
inkarcı da değillerdir, iman etmiş sayılmaktadır, gösterdiğiniz
delil ise diyanetin tefsiri değil midir? Orda da bu şekilde geçmektedir. Kim la ilahe illallah derse Müslüman olur denmektedir
yani Müslümanlığın ilk şartı deniyor halbuki bu değildir İslam’ın
ilk şartı La ilahe illallah ve MuhammedurResulullah’
tır bunu demeyen bir insan Müslüman olamaz.
“Allah'ı ve peygamberlerini inkar edenler ve (inanma hususunda)
Allah ile peygamberlerini birbirinden ayırmak isteyip "Bir kısmına
iman ederiz ama bir kısmına inanmayız" diyenler ve bunlar (iman
ile küfür) arasında bir yol tutmak isteyenler yok mu;”
(Nisa 150)
Allah (cc)’yı kabul edeceksin MuhammedurResulullah demeyeceksin
Müslüman oldum diyeceksin yok öyle bolluk zaten diyanet teşkilatı da
bunu almamıştır. Çünkü onlara bu tefsiri yaptıranlar da dinler arası
diyalog diyen ilimli İslam ve hoş görü zihniyetinde olanlar değil
midir? Aynı düşünceye sahip olanlardır. O diyanet teşkilatı değil
midir ki, kendi kitabını ve Sünnetini bırakıp da, Tevrat’tan delil
vermektedir. Halbuki elde bulunan kitaplar tahrif edilmişken işte
dini kimlerden aldığımızın delilidir. (Çıkış suresinde 32/1)
Okuyucuya Tevrat’tan adres vermektedir. Böylece diyanet teşkilatı
da vermiş olduğu kitap batıldır. Kimlere hizmet etmekte olduklarını
belirtiyorlar. Ey Müslümanlar kimlerden din öğreniyorsunuz bakın
Allah aşkına sizleri teşvik ettikleri yerlere hiç mi
uyanmayacağız, ne deyelim Allah basiret versin ufkunuzu açsın.
Yoksa Kuran’da geçmiş olması bizden şeriatlarıyla amel etmemizi
(önceki şeriatlarla) ve onların hoş karşılamayla ne alakası vardır?
Çünkü hak batılı hoş karşılayamaz onun bulunduğu halden razı olamaz. İsrailoğulları’nı Allah
(cc) niçin lanetledi? İşte Allah’ın razı
olmadığını hoş karşıladıklarından değil midir? Yoksa Kuran’da ve
Sünnette geçmesini Allah (cc) abes (kötü) olarak göstermedi diyerek
onunla yani önceki şeriatlarla amel etmemiz manası da çıkmaz. Çünkü
başka delillerde bunlarla amel edilmeyeceği beyan edilmiştir.
Mesela yukarıda geçen birinci ayette (Biz Nuh’a ve ondan sonrakilere
Nebi’lere vahyettigimizi sana da vahyettik).
“Biz Nuh'a ve ondan sonraki peygamberlere vahyettiğimiz gibi sana da
vahyettik…” (Nisa 163)
Burada başka peygamberlere vahyedildiği gibi ona da (peygamberimize
de) vahyedildiğini haber vermektedir. İkinci ayette de kasıt;
Nuh’a tavsiye ettiği tevhidin aslının şeriat kılınmasıdır. Üçüncü
ayette geçen ise; ‘Sonrada sana İbrahim’in milletine uymanı vahyettik’.
“O gün, herkes gelip kendi canını kurtarmak için uğraşır ve
herkese yaptığının karşılığı eksiksiz ödenir, onlara asla
zulmedilmez.” (Nahl 111)
Burada da kasıt ise; tevhidin aslına tabi olmaktır. Çünkü millet
kelimesinin manası ise tevhidin aslidir. Bu şekilde gecen bütün
ayetler de aynısıdır. Mesela Allah-u Teâla’nın şu sözü gibi:
“…Sen de onların yoluna uy…” (En’am 90)
Bir başka ayete de şöyle buyurulmaktadır:
“Kendinden önce gelen Tevrat'ı doğrulayıcı olarak peygamberlerin
izleri üzerine, Meryem oğlu İsa'yı arkalarından gönderdik. Ve ona,
içinde doğruya rehberlik ve nur bulunmak, önündeki Tevrat'ı tasdik
etmek, sakınanlara bir hidayet ve öğüt olmak üzere İncil'i verdik.”
(Maide 46)
Mesela Allah (cc)’nın bu ayette kastettiği şey Muhammed (sav) değil de İsrailoğuları’nın peygamberleridir. Müslümanların ise ancak tek
bir peygamberlerin olduğunu vurgulamaktadır. Mesela Resul (sav) bir
hadisinde buyurmaktadır ki:
“Peygamberler çeşitli menşe lerde
kardeştirler. Anneleri ayrıdır, dinleri ise birdir.”
(Muslim 114)
Bu hadislerden anlaşılan ise, ‘Onların dinleri birdir’ denmesindeki
kasıt ise, asıl itibari ile hakkında ihtilaf etmedikleri tek konu
tevhit olduğunu göstermek içindir. Yoksa bütün peygamberlerin
getirmiş oldukları din bir din demek değildir. Bunun da delilini
ise yine Allah (cc) vermektedir. ve şöyle buyurmaktadır:
“…Her ümmete bir peygamber gönderdik…” (Nahl 36)
“…Sizden her birinize bir şeriat ve metod kıldık…”
(Maide 48)
Ayrıca bizden öncekilerin şeriatları ister Kuran, ister hadislerde
gelmiş olsun, ister başka bir yolla gelmiş olsun, tabi olmayı
kesinlikle nehyeden deliller vardır. Nitekim Allah (cc) ayeti
kerimede şöyle buyurmaktadır.
“Kim, İslâm'dan başka bir din ararsa, bilsin ki kendisinden (böyle
bir din) asla kabul edilmeyecek ve o, ahirette ziyan edenlerden ola caktır.”
(Al-i İmran 85)
Bir başka ayette Allah (cc):
“ALLAH İNDİNDE DİN İSLAM’DIR…” (Al-i
İmran 19)
Böylece anlaşılıyor ki; İslam dini dışında her hangi bir dinin her
hangi bir kişi ve toplum tarafından benimsenmesini kesinlikle kabul
edilmeyeceğine dair bir delildir. O halde Müslümanlardan bu
dinlerle amel etmeleri nasıl istenebilir. Başka bir ayete Allah (cc)
şöyle buyurmaktadır:
“Sana da, daha önceki kitabı doğrulamak ve onu korumak üzere hak
olarak Kitab'ı (Kur'an'ı) gönderdik…” (Maide 48)
Burada bahsedilen; önceki kitaplara hakimiyeti ise onları tasdik
etmesi demek değildir, zira aynı ayete tasdik ederek diyerek geçmektedir. Bundan da anlaşılır ki; önceki kitaplara hakimiyeti
demek, onları nesh etmesi demektir. İşte tasdikteki olay budur.
Ayrıca Şer-i delil olan Sahabe’nin icmasında da gerçekleşmiştir.
“Yoksa Ya'kub'a ölüm geldiği zaman siz orada mı idiniz? O za man
(Ya'kub) oğullarına: Benden sonra kime kulluk edeceksiniz? demişti.
Onlar: Senin ve ataların İbrahim, İsmail ve İshak'ın ilâhı olan tek
Allah'a kulluk edeceğiz; biz ancak O'na teslim olmuşuzdur, dediler.
Onlar bir ümmetti, gelip geçti. Onların kazandıkları kendilerinin,
sizin kazandıklarınız sizindir. Siz onların yaptıklarından sorguya
çekilmezsiniz.” (Bakara 133,134)
Böylece anlaşılıyor ki, Allah (cc) O peygamberlerin yaptıklarını
BİZE SORMAYACAĞINI BİZE HABER VERIYOR. Yani önceki peygamberlerin
yaptıklarından bize sorulmayacaksa ki -öyledir- onların
şeriatlarından da sorulmayacağızdır. Çünkü o şeriatları tebliğ
etmek ve onlarla amel etmek o peygamberlerin amellerindendir.
hakkında sorulmayacağımız şey bizden istenmemiştir ve bizim için
de zorunlu olmayan demektir. Ayrıca Cabir (ra)’dan gelen bir
hadiste Resul (sav) şöyle buyurmaktadır:
“Benden önceki peygamberlerin hiç birine verilmeyen şu beş ş ey
bana verildi: Her peygamber kendi kavmine gönderilirdi, lakin ben
siyaha ve beyaza ve herkese gönderildim...” Başka bir hadiste
ise, Ebu Hureyre (ra) “Altı şeyde
peygamberlerin üzerinde efdal kılındım.”
Başka bir rivayete ise; “Yaratılmışlara
gönderildim” (Müslim) diye
geçmektedir.
Evet yukarıda geçtiği gibi bütün peygamberler kendi kavimlerine
geliyor ve onlardan soruluyor, bizim amellerimizle hiç bir ilgisi
de yoktu. Biz ise, ancak son din olan İslam dininden sorumluyuz.
Evet şu olayda göstermektedir ki; Müslümanların hicret etmiş
olduğu yer olan Habeşistan’daki olay Necaşi bile ne demişti?
“Bizimle sizin arasındaki fark şu iste diyerek çizgi çizmiş ve
farklı olduğunu söylemiştir.” Size ne oluyor da aynı din demeye
çalışıyorsunuz? Neden nesh edilmiş olan dinlerin İslam’la aynı
olduğunu iddia ediyorsunuz? Zaten Hıristiyanlık da Hz. İsa’nın
getirmiş olduğu din değildir ki, tamamen batıldır.
Evet yukarıda geçtiği üzere peygamberler ancak La ilahe illallah
kelimesi üzerinde yani kelimeyi tevhit üzerinde birdirler, yoksa
bir insan La ilahe illallah demesi onu Müslüman yapmaz, ta ki
MuhammedenResulullah demedikçe. Önceki dinlerde kelimeyi
tevhit nasıl söylenirdi? Ve de önceki dinlerde hükümler vardı ama
İslam’la aynı değildi ve o peygamberlerin bir kısmı nebidir bir
kısmı ise,hem nebi hem resuldür. Farkı ise, nebiler gelen kitaba
tabi olanlardır, resuller ise kitap ve şeriat; din getirenlere
denir. Yani hem Resul’dür hem Nebi’dirler. Yalnız hepsi de kelimeyi
tevhitte bir idiler dinleri her ne kadar bir olmasa da, yukarıda
yazdığım gibi din farklıdır tevhit farklıdır, tevhit inancında
bütün peygamberler birdir. Evet buruya kadar neden önceki
şeriatların bizlere delil olmayacağından bahsettik, asıl varmak
istediğimiz noktaya gelelim. Gündemde bulunan dinler arası diyalog
ve hoş görü zihniyetiyle çalışan bir gurup insanlar ve cemaatler
ortaya çıkmıştır ve bunlar sonuçlarının nereye varacağını belki de
bu kadar düşünmemişlerdi veya bunlara bu diyalog çağrısı
yaptıranlar gerçekleri saklamışlardır. Bundan dolayıdır ki,
Müslümanların içerisinden Müslüman olduğunu iddia edenlerdir,
inşallah da öyledir ama neden dinler arası diyalog neden hoş görü
anlaşılmıyor? Bunlar kime hoş görünmeye çalışıyorlar kimlerle
diyaloga geçiyorlar?
“Mescid-i Haram'ın yanında kendileriyle antlaşma yaptıklarınızın
dışında müşriklerin Allah ve Resûlü yanında nasıl (muteber) bir ahdi
olabilir? Onlar size karşı dürüst davrandıkları müddetçe siz de
onlara dürüst davranın. Çünkü Allah (ahdi bozmaktan) sakınanları
sever.” (Tevbe 7)
Böyle olunca da kim kime hoş gösterilmeye çalışılıyor. Fiillerinden
anlaşılıyor ki kafirle Müslümanlara hoş gösterilmeye çalışılmaktadır
ve Allah (cc)’nın necis ve hayvanlardan da aşağı dediği kafirler
şirin ve hoş gösterilmeye çalışılmaktadır. Buda Allah’ı değil
kafirleri razı etmektir! Bu isyankarlar cennete sokulmaya
çalışılmaktadır. Asıl hedeflenen ise, Müslümanlardaki düşünceyi
bozmaktır.
“Nasıl olabilir ki! Onlar size g alip
gelselerdi, sizin hakkınızda ne ahit, ne de antlaşma gözetirlerdi.
Onlar ağızlarıyla sizi razı ediyorlar, halbuki kalpleri (buna)
karşı çıkıyor. Çünkü onların çoğu yoldan çıkmışlardır.
Allah'ın âyetlerine karşılık az bir değeri (dünya malını ve nefsânî
istekleri) satın aldılar da (insanları) O'nun yolundan alıkoydular.
Gerçekten onların yapmakta oldukları şeyler ne kötüdür!”
(Tevbe 8,9)
Nihayet 1960’larda temeli atılan dinler arası diyalog meyvesini
verdi ve gerçek ortaya çıktı. kısmet 2004’de üç dine ait olan
(onlara göre)ve ümmetin önüne Kuran diye çıkartılmış olan kitap var
ismi ise (Gerçek Furkan)’dır. Bunların yegane amaçlarının ne olduğu
açığa çıkmış oldu. Bunlar Kuran’ı tahrif edip İslam’a leke sürmek,
arzu ettikleri şey kendilerinin kafir oldukları gibi sizinde kafir
olmanızdır.
“Sizin de kendileri gibi inkar etmenizi istediler ki onlarla eşit
olasınız…” (Nisa 89)
Henüz bunu getiren peygamber açıklanmamıştır beklenmektedir. Çünkü
bir kitabı ancak bir peygamber getirir. Ve sahte peygamberler de
kendine tabi olanları ancak cehenneme davet ederler. Zaten
düşünceleri bozulmuş olan Müslümanları da tamamen bozmak ve
kendilerinin gideceği cehenneme götürmek. Onlar ağızlarıyla
Allah’ın nurunu söndürmeye çalışıyorlar ama başaramazlar. Çünkü
onun koruyucusu Allah (cc)’dır. Dinler arası diyalog İslam’a göre
kesinlikle haramdır ve İslam ‘kafirler cennete giremezler bu
halleriyle’ derken, Allah (cc) ne buyuruyor:
“Fakat tevbe eder, namaz kılar ve zekât verirlerse, artık onlar
dinde kardeşlerinizdir. Biz, bilen bir kavme âyetlerimizi böyle
açıklıyoruz.” (Tevbe 11)
Aksi takdirde iman etmeden cennet onlara haramdır. Bu şekilde girer
diyen Müslüman’ın akidesi bozulur. İşte varılmak istenen nokta
burasıdır, kafirlerin cennete girmelerini değil Müslümanlarda
bulunan cennet inancına golde düşürmektir. Bu ise kesinlikle
İslam’da yoktur. Halbuki aklı olan herkes anlar ki ve düşünür ki
beşeri bir sistem olan, insanların yönetiminde bulunan kimine göre
bir din, kimine göre ise bir yönetim biçimi olan idari sistemler
kendilerine göre asi olan toplulukları veya fertleri hemen terör
veya bir başka deyimlerle sıfatlandırmaktadır. Onlarla hiç bir
sistem muhatap olmuyor ve onları yok etmeye çalışıyorken, bütün
beşeriyetin ve yaratılmışların kurtuluşuna vesile olacak ve her
şeyi yaratan Allah (cc) tarafından gelen bir din nasıl aynı kefeye
koymaya çalışılabilir?! Nasıl hakla batıl karıştırılabilir ki?!
Nasıl aynı masayı paylaşabilirsin?! Nasıl onlarla Müslümanlar
hakkında istişare yapabilirsin?! halbuki onlardan dinde yardım
almak yoktur! Müslüman’a düşen Müslüman olmayanlara tebliğ etmektir.
Yahut da orayı terk etmektir. Elbetteki bu basiretli Müslümanlara
hastır, yoksa sizdeki anlayış nasıl ki adamlar Haçlı savaşı
yaptıklarını söyledikleri halde Müslümanları katlediyorlarken, sen
hala diyalog ve hoş görü diyorsun sen kime hizmet ediyorsun, adamlar
sizi muhatap dahi almazken, siz neden bahsediyorsunuz? Halbuki
İslam, cizye verirken dahi onların aşağılanmasını söyler (Tevbe 29.
ayete bakınız), siz ise onlarla diyalog kurmaya çalışıyorsunuz.
Allah (cc) onların başka bir dinden ve başka kitapları olduğunu
söylediği halde (Casiye 28. ayete bakınız) ve onlar Müslümanları
adam yerine koymazken, sen onları neden adam yerine koyuyorsun?
Müslüman olmaz iseler Allah (cc) buyurduğu üzere ‘hayvanlardan da
aşağıdırlar’.
İslam’da cihat niçin vardır? Bir baksanız neden onlarla cihat
edilmiştir? Neden İslam onları hoş görmemiştir? Bunca Müslüman
boşuna mı şehit olmuştur? Kafirlerin yaptığı ahlaksızlıklar neden
görmezlikten geliniyor? Onlar İslam’ın değer yargılarına küfür
ederken ve onları aşağılarken, sen de onları hoş göreceksin öyle
mi? Onun için mi Allah’ın resulü bir kafire; ‘O Kabe’ye de girse
öldürün’ demişti. Niçin demiş acaba? Çünkü İslam’a küfretmişti,
sen kalkacaksın İslam’a küfredenlerle aynı masayı paylaşacaksın,
bunlar da iftar ediyor diyeceksin, Müslüman’ın bayramına ortak
edeceksin ve hoş karşılayacaksın! Bu ne biçim sevgi ki, o beni yok
edecek, ben onu seveceğim.
“Ey iman edenler! Sizden önce kendilerine Kitap verilenlerden
dininizi alay ve oyun konusu edinenleri ve kafirleri dost
edinmeyin. Allah'tan korkun; eğer müminler iseniz.”
(Maide 57)
İslam’da Şer-i delil ve Şer-i hükümler vardır, kısas vardır, diyet
vardır, küfredenin cezası vardır! Belki bunlar onların dininde
yoktur. Yoksa onların dinindeki hükümlerimi istiyorsunuz? Onlarda
bir yüzüne vurunca diğerini dön kuralı vardır. Gözüken odur ki,
artıyla eksi bir olamaz, böyle bir araya gelmeye çalışanların önüne
ise, şu ayeti kerime çıkar:
“Siz kitabın bir kısmını alıyor da bir kısmını terk mi ediyorsunuz”
(Bakara 85)
Yoksa sizin cüretiniz nedir? onlar Müslüman olmayı kabul etmedikleri
halde, siz onlarla cennete gitmeye çalışıyorsunuz ve onlar
birbirlerinin dostları oldukları halde ve açık olarak da sizi
sevmeyeceklerini Allah (cc) buyurduğu üzere:
“Dinlerine uymadıkça yahudiler de Hıristiyanlar da asla senden razı
olmayacaklardır...” (Bakara 120)
Bu kadar
beyan edildiği halde hala şirin gözükmeye çalışıyorsunuz, bu
Müslümanlara yakışır mı? Onların cennete giremeyecekleri haber
verildiği halde çabanız niye? Kime şirin gözükmeye çalışıyorsunuz?
Onlar Müslüman olmadıkça cennete giremeyeceklerdir. Bunu bildiğiniz
halde bu çaba niyedir? Evet siz de haklısınız, bu problem bugünün
problemi de değildir, size kadar getirenler de sorumludur. Bu
problem, yani dinler arası diyalog ve hoş görü ta İslam’ın geldiği
tarihten başlar. İslam’ın davetiyle başlamıştır. Bugün de olduğu
gibi müşrikler İslam’ın yayılmasından korkuyorlardı. İslamî daveti
önlemek için bazı uğraşlar yaptılar, illa diyalog adında değil de
başka isimler adı altında önleyici tedbirler almaya
çalışıyorlardı. Bugün de aynı değil midir? Din
yayıldıkça, Müslümanlar çoğaldıkça kafirler ve yandaşları olan
münafıklar durmuyorlar hemen önleyici tedbirler alıyorlar.
Allah’ın resulüne hemen elçiler gönderiyorlardı.. anlaşalım diye
bazı teklifler getiriyorlardı. Bu önerilerden birisi ise şudur
ki; ‘Musa’nın dini, İsa’nın dini, Muhammed’in dini arasında pek
fark yoktur. Hepsi de aynı kaynaklı’ diyorlardı. ‘Sen kendi
dininde biz de kendi dinimizde duralım. Eğer kabul etmezsen biraz
senin dinden biraz da bizim dinden amel edelim, yoksa biz de
Allah’a inanıyoruz siz de’ diyorlardı. ‘Bu putlar (lat ve uzza)
yalnız bizi Allah’a yaklaştırıyor’ diyerekten şirke giriyorlardı.
‘Bir sene İslam’la bir sene de bizim dinle idare edelim’ diyerek
teklifler getiriyorlardı. Neden? Elbetteki İslam’ın gelişmesinden
rahatsız olanlar o gün ne ise bugün de aynı değiller midir? Bu olay
hicri 2. asırdan beri devam eder, İslam’ın aleme yayılmasıyla
(gelişmesiyle) ve Müslümanlar Hint, İran ve Yunan felsefeleriyle
karşılaşınca Müslümanlar, bugün de olduğu gibi ne yapacaklarını
bilmez oldular ve bu felsefeler Müslümanlara fazla tesir etmiş
olacak ki, Müslümanlar bu felsefelerle İslam’ı bağdaştırmaya
çalıştılar. Bugün de aynı değil midir? halbuki İslam’la taban
tabana zıt olduğu halde bu bağdaştırma hareketi bazı İslamî
hakikatleri zihinlerden uzaklaştırdı ve anlaşılması güç hale
getirdi, tevil ve tefsirlere yöneldiler ve bununla yetinmeyen İslam
düşmanları bugün de olduğu gibi İslâmî gözükerek İslam’dan
olmayanları benimsettiler ve kasıtlı tahrifler yaptılar, şu anda
da aynısı değil midir?! |