Ana Sayfa YIL 15  SAYI 181  ZİLKADE/ZİLHİCCE 1425 / OCAK 2005 E-Mail

RAŞİD-İ HİLÂFET DÜŞÜNCESİNE SALDIRI

1. Bölüm

Mahmud AYDIN

Son dönemlerde Hilâfet, Hilâfeti hayata hakim kılmak isteyen kitle ve Müslümanlar üzerine medya tarafından bir şeyler yazılıp söylenmeye başlandı. İslam’a, değerlerine, Müslümanlara ve İslamî kitlelere karşı açık savaşın yürütüldüğü bir ortamda Hilâfet hakkında birileri tarafından kasıtlı gündem oluşturulmak istendiğini görüyoruz.

İslam Devleti, Hilâfet çalışmasını baltalamak veya yanlış mezralara çekerek Müslümanların kafalarını karıştırmak isteyen iç ve dış güçlerden oluşan bir veya birden fazla ekibin olduğu kanaatindeyiz.

Sabetay’cıların, kafirlerin, münafıkların ve bunların güdümünde hareket eden kişilerin, idarecilerin işleri, daima hakkı batılla karıştırmak olmuştur. Böyle yapanlar hakkında Allah’u Te’âla şöyle buyuruyor:

“Bilerek hakkı bâtıl ile karıştırmayın, hakkı gizlemeyin.” (Bakara 42)

Neden böyle yapıyorlar denecek olursa; çünkü küfür ehli ve onların avânelerinin ömürleri hakla batılı karıştırmak ve gizlemek üzerine kaimdir. Onlar ancak bu şekilde insanları haktan saptırarak, şüphe uyandırarak, hakkı ellerindeki imkanlarla gizleyerek ömürlerini uzatmak istiyorlar. Yine karışıklık, kaos ortamı ve bulanık bir havada ulaşmak istedikleri hedeflere yöneliyor ve bu yönde çalışmalarını sürdürüyorlar. Böylesi durumlar, onların yaşamalarını kolaylaştırıyor ve ömürlerini uzatıyor. Çünkü onlar, şunun farkındadır; eğer doğrular ortaya çıkarsa kendi nizamlarının yok olacağı ve sürdürdükleri saltanatların da son bulacağını gayet iyi idrak ediyorlar. Bunu bildikleri için tek düşünceleri; çeşitli desiselerle ömürlerini uzatmaktır. Onlar ne kadar ömürlerini uzatma yoluna giderlerse gitsinler düğümler teker teker çözülecek, küfür ve onun sulta sahipleri elbette bir gün yok olacaktır.

Allah’ü Te’âla yüce kitabı Kur’ânı Kerîm’de bu konu hakkında şöyle buyuruyor:

“Yine de ki: Hak geldi; bâtıl yıkılıp gitti. Zaten bâtıl yıkılmaya mahkumdur.” (İsra 81)

Bu gerçeği onlar çok iyi biliyorlar. Er yada geç yok olmaya mahkumdurlar. Bundan dolayı çıkarttıkları ve çıkartacakları kargaşa içerisinde ömürlerini uzatmanın çaresi içerisindeler. Son günlerde gündemi ısıtmaya, mefhum kargaşası ile ömürlerine ömür katmak istiyorlar. Bilinçsiz bir şekilde İslamî kesimden bazı yazarların da bu akıntıya kapıldıklarını üzülerek belirtmek isteriz.

İslam’ın hayata hakim olması ve yeryüzünde yeniden Hilâfetin ikamesi için yürütülen çalışmanın önünü kesmek için her türlü yol denenmektedir. Tutuklama, işkence ve zulmün her türlüsü Müslümanlar üzerinde çeşitli şekillerde gerçekleştirildiği gibi bu yönde çalışmasını hiç taviz vermeden yürüten Hizb-ut Tahrir’e karşı da en acımasız bir şekilde saldırdılar. Bir çok yerde yasaklandı ve üyeleri hapsedildi. Hatta ölümle sonuçlanan uygulamalar oldu. Özbekistan’da yaşananlar bunun canlı örnekleridir. Halen Kerimov’un zindanlarında binlerce kişi İslam’ı hayata hakim kılma çalışması suçundan yatmaktadır.

Kerimov ve diğer ülkelerde yapılanlar bu çalışmanın ve bu düşüncenin önüne geçebildi mi? Elbette hayır. Aksine yayılmasında ve güçlenmesinde daha da etkileyici oldu. Bunun üzerine yaptıkları baskının sonuç getirmediğini gören ülkeler değişik bir yol seçimine yöneldiler.

Eziyet, işkence ve zulümle bu davayı göğüsleyen insanları yıldıramayacağını anlayan Kerimov başka bir yol deneyerek, Hilâfet düşüncesi ile fikrî alanda mücadele edeceğini açıkladı ve mollalarına bunun üzerinde çalışma yapmalarını emretti. Batı’daki ülkelerden de buna benzer çıkışlar oldu. Danimarka, bu çalışmanın yasaklanması veya ne yapılması gerektiği hususunda karar vermek için bir komisyon görevlendirdi ve neticede komisyon ‘Baskı ve yasaklamanın bu çalışmayı daha da güçlendirdiği, bunun yerine fikrî alanda bir mücadelenin sergilenmesi gerektiğini’ benimsendi.

Kökleri çok öncelere dayanan bu ‘fikrî mücadele’ çalışmaların son sıralar Türkiye’de de gündeme taşındığını görüyoruz. Ulusçu, Atatürkçü, milliyetçi, vatancı, Sabetayistlerin bu alanda takındıkları tavırlar dikkat çekici. Aşağıya aldığımız görüşler Hilâfet düşüncesi ile ne denli oynanmak istendiğini ortaya koymaktadır.

Atatürkçü bir web sayfasında, sanki günah çıkartıcasına bakın Hilâfet konusuna nasıl değiniyor:

“Hatta Hilâfet'in bile kaldırılması tartışılabilir... Zaten Hilâfet kaldırılmamış, şahıs elinden alınıp TBMM'ne tevdi edilmiştir!.. Yani TBMM şu anda istediği kişiyi Halîfe olarak görevlendirebilir...” (http://www.angelfire.com/rnb/atadiyar/ata2a.html)

2002 de başlayıp aralıklarla gündeme getirilen tartışmalı emekli tuğgeneral Nejat Eslen’in sözleri ile başka bir boyut daha kazanıyor:

Nejat Eslen; '2004 yılında Türkiye'de Hizb-ut Tahrir’in daha çok büyüyeceğini ve gündeme damgasını vuracağından’ söz etti. (27/12/2003 STV/00.30)

Generallerin İslam’a olan düşmanlıkları ortadadır. Hilâfet konusu ise onların korkulu rüyasıdır. Bunu gerçekleştirmek için çalışan bir partinin hoş karşılanacağı hiç beklenemez. Programda, baştan sona Hizb-ut Tahrir’in hiçbir şekilde konu edilmediği bir ortamda generalin çıkıp Hizb-ut Tahrir’den bahsetmesi, gizli bir emellerinin olduğuna işarettir.

Daha sonra Milli Gazete yazarlarından Mehmet Şevket Eygi’nin ‘28 Şubattan sonra’ adlı makalesinde Hilâfet konusundan bahsediyor ve İslamla bağdaşmaz dediği sistemi teknik kategorisine alarak İslamla bağdaştırmaya çalışıyor:

“Demokrasi bir din gibi, vazgeçilmez bir ideoloji olarak algılanırsa İslâm ile kesinlikle uyuşmaz ve bağdaşmaz. Lakin demokrasi bir metod, teknik, sistem, idare şekli olarak kabul edilirse pekâlâ İslâm ile bağdaşıp uyuşabilir.

İmam-ı Maverdi'nin "el-Ahkâmu's-Sultaniye" adlı kitabında Halîfenin seçimle işbaşına gelmesi meşru olduğu gibi, başkanlığın saltanat yoluyla babadan oğula, yahut hanedanın bir üyesinden başka bir üyesine geçmesi de meşru görülmüştür.” (Milli Gazete 6/3/2004)

Farklı bir açıdan Hilâfet konusuna yaklaşım devam ediyor ve Araştırmacı yazar Aytunç Altındal'ın iddiası devreye giriyor. Yazar Aytunç Altındal'ın iddiasına göre; ‘Sabetaycılar Türkiye'ye Hilâfeti geri getirecek.’ Tempo dergisinde yayınlanan makalesinde çok ilginç olan şu görüşlerden bahsediyor:

“Halife Sabetaycı mı olacak?

Genel olarak Selanikli, Dönme, Avdeti adlarıyla anılan ve Türkiye'nin belki de en gizemli cemaatini oluşturan Sabetaycıların sayısı tam olarak bilinmiyor. Ancak, Türkiye'yi ellerinde tuttukları ve hepsinin çok önemli görevler yürüttüğü iddia ediliyor. İddialar;

- 1924'te sona eren Hilâfet önümüzdeki günlerde Türkiye'ye getirilecek,

- Girişim BOP'un yürürlüğe girmesinden sonra uygulamaya konulacak,

- Bunda en önemli pay, Sabetaycı-devşirme-mason lobisine ait olacak,

- Hilâfet projesinin başlangıcı ise 40'lı 50'li yıllara kadar uzanıyor,

- Sabetaycılar aralarından bir Halîfe adayı bile belirlemiş durumda.

Peki, Tempo Sabetaycılık üzerine bir haber yapma gereğini neden duydu? Çünkü araştırmacı yazar Aytunç Altındal, geçtiğimiz günlerde kendisine konu hakkında başvurduğumuzda yeni bir açılım getirerek, Hilâfet kurumunun Sabetaycı-devşirme-mason koalisyonu tarafından Türkiye'de yeniden kurulabileceği iddiasını ortaya attı. Aynı iddiayı Mehmet Şevket Eygi de başka bir yorumla tekrarladı. Prof.Dr. Yalçın Küçük ise görüş vermeyeceğini, yalnızca kendisiyle röportaj yapılırsa görüşeceğini söyledi.

Üstelik Altındal'ın iddiasına göre, Hilâfet kurumu Büyük Ortadoğu Projesi (BOP)'nin devam ayaklarından biri olarak yakın zamanda hayata geçeçek. Bu büyük projenin geçmişi ise aslında hayli eskilere dayanıyor. (Tempo/Enis TAYMAN 08/06/04)

Daha sonra saray mollası Yaşar Nuri bir çıkış yapıyor. Devletten aldığı işaretle Orta Asya’ya yöneliyor ve Özbekistan’ı ziyaret ediyor. Yaptığı açıklamalara bakıldığında ziyaretin yönlendirme ve kasıtlı olduğu kendini gösteriyor. Star gazetesinde özellikle Hizb-ut Tahrir ve İslam Devleti konusu üzerinde durmaktadır. ‘Özbekistan’ın düşündürdükleri’ adlı köşe yazısında zehrini şu cümlelerle kusuyor:

‘Anlaşılan o ki, Özbekistan’daki istikrar ve mutluluk atmosferinin temelinde, Kerimov’un dinci-bölücü fesada karşı verdiği mücadeledeki başarısı var. Ülkeyi bozgun ve çürüyüşe götüreceğini gördüğü ve dışarıdan güdüldüklerini bildiği dinci siyâset unsurlarını etkisiz kılmış, bunların ABD-AB gizli servislerince yönetildikleri bilinenlerini süratle sınır dışı etme basîretini göstermiştir.

Kerimov, aldığı basîretli bir kararla, bu unsurları, birkaç gün gibi kısa bir süre içinde etkisiz kılmış, ardından da tüm temsilcilerini ülke dışına atarak doğabilecek yıkımı daha baştan önlemiştir.

Arapçı bir siyasal İslam örgütü olan Hizbu’t-Tahrîr’e karşı verdiği mücadele ayrı bir anlam taşıyor. Orta Asya ve Rusya Müslümanların arasında faaliyet gösteren Arap kökenli ve İngliiz güdümlü Hizbu’t-Tahrîr örgütünün ana hedefinin Orta Asya ve Rusya Müslüman halkları ile Türkiye halkı arasında güven bunalımı yaratmak olduğu bilinmektedir…

İngiliz bozgunculuğu, Orta Asya ile Türkiye arasını açmada da benzeri bir şeytanet sergiliyor:

Örneğin, Hizbu’t-Tahrir’e şu sloganı pankart yaptırıyor:

Türkiye, Atatürk eliyle Hilâfeti kaldırdı ve Müslüman dünyayı başsız bıraktı…

Kimse çıkıp bu İngiliz şeytanlığına şunu sormuyor:

‘Türkiye dışındaki İslam dünyasının, özellikle İslam üzerinde patent hakkı iddiasında bulunan Arap dünyasının elini tutan mı var? Buyursun, Halîfeliği yeniden getirsinler, ihya etsinler. Etsinler de Filistin, Irak ve benzeri sorunları çözüversinler..’

Çözemezler. Çünkü, çözüm yolu ‘İslam’ın başı’ diye andıkları, esasında ise İslam dışı bir saltanat kurumu olan Halîfelik değil, Haçlı Batı emperyalizmine tarihinin en büyük ve en akıllı darbesini vuran Atatürk’ün felsefe, siyaset ve uygulamalarıdır.

Kardeş Özbek halkını, özgür Özbekistan’ı ve ona vücut veren İslam Kerimov’u takdir, sevgi ve saygıyla selamlıyorum!’ (24-29.06.2004 Star Gazetesi)

Saray mollası, zâlim Kerimov’un yaptıklarını haklı bulmakla aynı safta yer aldığını ortaya koymaktadır. Saptırma, fitne ve fesatta usta olan Yaşar Nuri bu ifadeleri ile dostunun sözcüsü kesiliyor.

Bir taraftan sert çıkışlar diğer taraftan nazikâne davranışlar devam ediyor. Ümmetin servetlerinin üzerine taht kuran, batılıların ekonomik taşeronculuğunu Türkiye toprakları üzerinde yürüten iş adamı Rahmi Koç’ta nazik bir çıkış yaparak bu konuda bir şeyler söyleme gereğini duyuyor. Rahmi Koç ‘Dinlerarası diyalog’ çerçevesinde katıldığı Antalya gezisinde şunları sarfediyor:

“Ilımlı Halîfe” “Vatikan’ın bir papası var. Müslümanlarında ruhanî bir liderleri, Halîfesi olması lazım.” (2003 Medya)

Bir başka girişim Hulki Cevizoğlu tarafından gerçekleştiriliyor. ‘Ceviz Kabuğu’ programcısı Hulki Cevizoğlu’nun ‘Yaşar Nuri Öztürk’e Soruyorum -Öztürk’ün portesi / Mehdilik İddiası/Öztürkün Hilîfeti- adlı kitapta; “Mehdilik ve Hilâfet kavramları özellikle yabancıların Türkiye ve İslam ülkelerini karıştırmak için kullandıkları kavramlar mı? Tarihe bakınca bu konuda çok denemeler görülüyor.’ gibi ifadelere yer veriliyor. Konu üzerine ısrarlı bir şekilde gidiliyor:

'Hilâfetini açıklasın'

Kitabında yer alan 'Öztürk'ün Hilâfeti' bölümünün Türkiye'de daha önceden hiç tartışılmadığını belirten Cevizoğlu, 'Kimsenin bilmediği, ortada bir de laik Cumhuriyeti yakından ilgilendiren çok önemli iddia var. Ama kimse bunu farketmiyor. O da Hilâfet.

Şimdi kendisine soruyorum. Nedir bu Yaşar Nuri Öztürk'ün Hilâfeti? Ayrıca kendisi, tam olarak ne olduğunu da açıklamıyor' diye konuştu.(Akşam2/01/2002)

Hulki Cevizoğlu bununla da kalmayıp 26 Temmuz 2003’te ATV’de sunduğu ‘Ceviz Kabuğu’ programında Kadir Mısıroğlu’nu ağırlıyor. Açık oturumda Lozan tartışması altında Hilâfet konusu gündeme taşınıyor.

Diyanet İşleri Başkanlığı ve İlahiyat Fakültelerine devletçe bu konuda önemli bir görev veriliyor:

“Diyanet özel araştırma yapacak

Diyanet, alan araştırması tanımı yaparak, “Yehova Şahitliği, Misyonerlik, Bahailik, Babiilk, Hizbullah, Hizb-ut Tahrir gibi “kökten dinci” ve bölücü akımlara karşı yapılacak mücadelede eğitim çalışmalarını İlahiyat Fakülteleriyle birlikte yürütülecek. Bu amaçla pilot bölgeler seçilerek halkın doğru bilgi edinmesi sağlanacak.” (Kaynak: 20.10.2004 - SABAH)

Devamı gelecek sayıya...

YIL 15  SAYI 181  ZİLKADE/ZİLHİCCE 1425 / OCAK 2005

 

Yukarı