Ana Sayfa YIL 16  SAYI 182  MUHARREM 1426 / ŞUBAT 2005 E-Mail

Belalara Sabretmek

Hilafet Dergisi

“İnsanlar, imtihandan geçirilmeden, sadece "İman ettik" demeleriyle bırakılıvereceklerini mi sandılar? Andolsun ki, biz onlardan öncekileri de imtihandan geçirmişizdir. Elbette Allah, doğruları ortaya çıkaracak, yalancıları da mutlaka ortaya koyacaktır.” (Ankebut 2-3)

Andolsun ki, mallarınız ve canlarınız konusunda imtihana çekileceksiniz; sizden önce kendilerine kitap verilenlerden ve müşriklerden birçok üzücü sözler işiteceksiniz. Eğer sabreder ve takvâ gösterirseniz, muhakkak ki bu, (yapılacak) işlerin en değerlisidir.” (Ali İmran 186)

Buhari ve Müslim’in rivayet ettikleri Hadis-i Şerif’de ise şöyle geçmektedir:

“Denenmek (imtihan) iman derecesine göre artar veya eksilir”

“İnsanların en çok sıkıntıya düşenleri peygamberlerdir. Sonra onlardan daha düşük dereceli olanlar gelir. Zira kişi üstünde yürür onun üzerinde hiçbir günah kalmaz durumuna gelinceye kadar ondan ayrılmaz.”

Peygamberimiz ve sahabenin hayatına bakacak olursak, onların şiddetli imtihana tabi olduklarını görürüz. Mesela; Hz. Peygamber (sav)’in şiddetli sıtma hastalığına sabretmesi, ve bu olayı Ebu Said el Hudri (ra) şöyle anlatıyor:

“Resulullah’ın huzuruna girdim, sıtmaya yakalanmıştı. Üzerinde bir kadife vardı, elini kadifenin üzerine koyarak ‘Ey Allah’ın Resulü! Sıtman amma da korkunçmuş!’ dedim. Peygamber ‘Biz böyleyizdir. Bizim belamız çok şiddetli, ecrimiz de çok katmerli olur’ buyurdu. Sonra musibeti zor olanlar kimlerdir diye sordum. Hz. Peygamber ‘peygamberlerdir’ buyurdu. Peygamberlerden sonra kimlerdir diye sordum. Hz Peygamber ‘Alimlerdir’ dedi. Ve alimlerden sonra kimlerdir diye sordum. ‘Salihlerdir’ dedi, ve devamla ‘Onların herhangi birisi fakirlikte belanın ki, nerdeyse bitler onu öldürür. Başka birisi fakirlikle belalanır. Sırtında giydiği abadan başka hiçbir şey bulamaz. Bununla birlikte onların bazılarının bu bela ve musibetlerden duyduğu sevinç sizin lüks refah içinde yaşamaktan duyduğunuz sevinçten daha büyüktür’ buyurdu.”

Musibetle imtihan olan kişinin başarılı olabilmesi için hayrın ve şerrin Allah’tan olduğuna inanması kendine hayır ve şerden isabet edecek şeyi değiştiremeyeceğini ve hayır ve şerden kaçacak olan şey yakalanamayacağını, insanların Allah’ın yazmadığı bir zararı kendisine vermek için bir araya gelseler dahi bu zararı yapmaya muktedir olmayacaklarını bilmesi gerekir.

Bu akide, önüne geçilmez ve sarsılmaz bir inanç olarak yerleşirse kişinin dünyadaki davranışlarını düzenleyecek, Allah’a olan sorumluluklarını yerine getirmede kuşkusuz, tereddütsüz, cesur ve girişken bir kişi olacaktır.

Ubade İbnu-s Samed (ra) oğluna ölümü sırasında şöyle demişti: ‘Oğulcağızım başına gelecek olan şeyin asla atlatılamayacağını, kaçırdıklarınında yakalanamayacağını bilmedikçe sen, imanın hakikatinin tadını asla bulamazsın.’ Zira ben Resulullah (sav)’ın şöyle dediğini işittim: ‘Allah’ın ilk yarattığı kalemdir ve ona yaz dedi. Kalem de, ‘Ey rabbim. Ne yazarım!’ dedi. Allah da ona; ‘Kıyamete kadar olacak şeylerin miktarını yaz’ dedi. Oğulcağızım Resulullah (sav)’den şunu da işittim: ‘Kim bu inanç dışında olarak ölürse, benden değildir. (Ebu Davud, Tirmizi)

Yine Müslüman kişi musibetle imtihan olunduğunda çok sabırlı olmalıdır. Zira Allah-u Teâla şöyle buyurmaktadır:

“Ey iman edenler! Sabır ve namaz ile Allah'tan yardım isteyin. Çünkü Allah muhakkak sabredenlerle beraberdir.” (Bakara 153)

Kişi kendisi sabretmekle beraber başkasına da hakkı ve sabrı tavsiye etmelidir ki; hüsrana uğrayanlardan olmasın.

Allah-u Teâla şöyle buyuruyor:

“Asra yemin ederim ki insan gerçekten ziyan içindedir. Bundan ancak iman edip iyi ameller işleyenler, birbirlerine hakkı tavsiye edenler ve sabrı tavsiye edenler müstesnadır.” (Asr Süresi)

Mümin kişi Allah-u Teâla’dan sabır diler. Çünkü rabbı Kuran-ı Kerim’de şöyle buyuruyor:

“…Ey Rabbimiz! Bize bol bol sabır ver, Müslüman olarak canımızı al, dediler.” (A’raf 126)

O mümin Allah’ın emrettiği şekilde güzellikle sabreder. Zira İbn-i Tehmiye’nin de belirttiği gibi güzellikle sabretmek, yaratıkları şikâyet etmeden sabretmek demektir. O sabredenlerin sevabının Allah katında çok yüksek olduğunu bilmektedir. Allah-u Teâla buyuruyor ki:

“İşte onlara, sabretmelerine karşılık cennetin en yüksek makamı verilecek, orada hürmet ve selamla karşılanacaklardır.” (Furkan 75)

Hz. Peygamber efendimiz Zeyd bin Sabit’i ziyarete gelerek: ‘Ey Zeyd. Eğer gözün bu ağrıdan dolayı giderse ne yaparsın?’ dedi. ‘Zeyd. Ben sabredeceğim. Allah’tan sevap talep edeceğim’ dedim. Hz. Peygamber, eğer gözün bu hastalıktan gittikten sonra sabreder, Allah’tan sevap talep edersen senin sevabın cennettir’ dedi.”

Süheyb bin Sinan (ra)’dan Resulullah (sav) şöyle buyuruyor: “Mümin kişinin durumu ne kadar şaşırtıcıdır! Zira her işi onun için bir hayırdır. Bu durum sadece mümine hastır, başkasına değil, ona memnun olacağı bir şey gelse şükreder. Bu ise hayırdır.” (Müslim)

Ali (ra) şöyle dediği rivayet ediliyor: “Eğer sabredersen üzerindeki kalem seni mükâfatlı olarak yazar. Eğer sabretmezsen seni günahkâr olarak yazar. Dava taşıyıcıları sabretmek, Allah’ın yardım ve nusretinin tek yolu olduğunu bilmelidirler.”

Yüce rabbimiz şöyle buyurmaktadır:

“Andolsun ki senden önceki peygamberler de yalanlanmıştı. Onlar, yalanlanmalarına ve eziyet edilmelerine rağmen sabrettiler, sonunda yardımımız onlara yetişti. Allah'ın kelimelerini (kanunlarını) değiştirebilecek hiçbir kimse yoktur. Muhakkak ki peygamberlerin haberlerinden bazısı sana da geldi.” (En’am 34)

(Resûlüm!) Sen şimdi sabret. Bil ki Allah'ın vadi gerçektir. (Buna) iyice inanmamış olanlar, sakın seni gevşekliğe sevk etmesin!” (Rum 60)

Geçmişte olduğu gibi şimdi de samimi Müslümanlar öldürme, işkence, dövme, aç bırakma, alay etme, yalancı propaganda yapma, memleketlerinden kovulma, hapse atma ve takip etme gibi her türlü musibetlere maruz kalmalarına rağmen, yine davalarını bırakmadılar, bıkmadılar, usanmadılar ve gayretleri de azalmadı. Kendilerinden düşmanlarının duygularını kabartacak göğüslerini ferahlandıracak bir şey alamadılar.

"Yoksa Allah içinizden cihad edenleri belli etmeden, sabredenleri ortaya çıkarmadan cennete gireceğinizi mi sandınız?” (Ali İmran 142)

Muhammed süresinin 31. ayetinde, Allah müminleri imtihan edeceğini başlarına musibetler indirileceğini ve bu şekilde cihat edeceğini ve dayanıklı olanlarını ortaya çıkartacağına dair yemin ediyor. Ankebut süresinin 2 ve 3. ayetinde “İnsanlar imtihan edilmeden iman ettik demeleriyle kendi hallerine bırakılacaklarını mı zannediyor?. Hayır, onlar değişik belalarla imtihan edilecekler, böylece gerçek müminler ile yalancılar birbirinden ayrılacaktır” diye bildiriyor. Aynı sürenin 10. ayetinde bazı kimseler” İman ettik derken Allah uğrunda eziyet görünce insanların kendilerine çektirdikleri bu eziyeti Allah’ın azabı gibi sayıp doğru yolu terk ederler.” diye bildiriyor. Buna benzer bir çok ayet vardır. Bundan dolayı doğru mücadele yapanlar ve bir başka ifadeyle Resulullah (sav)’in metoduna göre mücadele edenler Allah uğrunda eziyet sıkıntı ve zarar göreceklerini değişik musibetlerle ve belalarla imtihan edileceklerini bilirler. Gerçek Müminler bunlardır, gerçek mücadele budur.

İman es-Şa’bi Habbab bin El- Ert’in musibetlerdeki sabrı hakkında şöyle anlatılıyor:

Habbab (ra) kafirlerin elinde hiç korkmadan, yılmadan bütün eziyetlere sabretti, onlar onu sırf çıplak olarak sırt üstü güneşte kızartılmış taş üstüne yatırmaları üzerine onun sırtındaki etler döküldü. Ona işkence yapmakta olan Ümmü Emmar kızgın demirleri alıp Habbab’ın başına ve yüzüne koyardı. Oda acıdan inim inim kıvrılıyordu. Bunun bu halini gören Resulullah (sav) bir gün ona uğrarken üzülerek şöyle dedi; “Ey Allahım, Habbab’a yardım et." Çünkü o gün Resulullah’ın yapacağı hiçbir şey yoktu. “Yine Amr bin Meymun Ammar b. Yasir hakkında şöyle anlatıyordu: “Müşrikler Ammar ateşle yakmak istediklerinde Resul (sav) ona uğrayıp başını okşadı şöyle dedi: Ey ateş İbrahim’e serin ve esenlik olduğun gibi Ammara da serin ve esenlik ol. Ammar işkence altında iken Resulullah'a şöyle diyordu. “Ey Allahın Resulü, acı ve işkence artık dayanılmayacak duruma geldi ne yapalım?“ Resul (sav) ona şöyle dedi: Ey Eba Yakzan sabret, ey Yasir ailesi sabredin muhakkak ki cennet sizindir”.

YIL 16  SAYI 182  MUHARREM 1425 / ŞUBAT 2005

Yukarı