|
|
|
Belalara Sabretmek
|
|
|
Hilafet Dergisi |
|
| |
“İnsanlar, imtihandan geçirilmeden, sadece "İman ettik" demeleriyle
bırakılıvereceklerini mi sandılar? Andolsun ki, biz onlardan
öncekileri de imtihandan geçirmişizdir. Elbette Allah, doğruları
ortaya çıkaracak, yalancıları da mutlaka ortaya koyacaktır.”
(Ankebut 2-3)
“ Andolsun ki, mallarınız ve canlarınız
konusunda imtihana çekileceksiniz; sizden önce kendilerine kitap
verilenlerden ve müşriklerden birçok üzücü sözler işiteceksiniz.
Eğer sabreder ve takvâ gösterirseniz, muhakkak ki bu, (yapılacak)
işlerin en değerlisidir.” (Ali İmran 186)
Buhari ve Müslim’in rivayet ettikleri Hadis-i Şerif’de ise şöyle
geçmektedir:
“Denenmek (imtihan) iman derecesine göre artar veya eksilir”
“İnsanların en çok sıkıntıya düşenleri peygamberlerdir. Sonra
onlardan daha düşük dereceli olanlar gelir. Zira kişi üstünde yürür
onun üzerinde hiçbir günah kalmaz durumuna gelinceye kadar ondan
ayrılmaz.”
Peygamberimiz ve sahabenin hayatına bakacak olursak, onların
şiddetli imtihana tabi olduklarını görürüz. Mesela; Hz. Peygamber
(sav)’in şiddetli sıtma hastalığına sabretmesi, ve bu olayı Ebu Said
el Hudri (ra) şöyle anlatıyor:
“Resulullah’ın huzuruna girdim, sıtmaya yakalanmıştı. Üzerinde bir
kadife vardı, elini kadifenin üzerine koyarak ‘Ey Allah’ın Resulü!
Sıtman amma da korkunçmuş!’ dedim. Peygamber
‘Biz böyleyizdir. Bizim belamız çok şiddetli, ecrimiz de
çok katmerli olur’ buyurdu. Sonra musibeti zor olanlar kimlerdir
diye sordum. Hz. Peygamber ‘peygamberlerdir’ buyurdu.
Peygamberlerden sonra kimlerdir diye sordum. Hz Peygamber
‘Alimlerdir’ dedi. Ve alimlerden sonra kimlerdir diye sordum.
‘Salihlerdir’ dedi, ve devamla ‘Onların herhangi birisi
fakirlikte belanın ki, nerdeyse bitler onu öldürür. Başka birisi
fakirlikle belalanır. Sırtında giydiği abadan başka hiçbir şey
bulamaz. Bununla birlikte onların bazılarının bu bela ve
musibetlerden duyduğu sevinç sizin lüks refah içinde yaşamaktan
duyduğunuz sevinçten daha büyüktür’ buyurdu.”
Musibetle imtihan olan kişinin başarılı olabilmesi için hayrın ve
şerrin Allah’tan olduğuna inanması kendine hayır ve şerden isabet
edecek şeyi değiştiremeyeceğini ve hayır ve şerden kaçacak olan şey
yakalanamayacağını, insanların Allah’ın yazmadığı bir zararı
kendisine vermek için bir araya gelseler dahi bu zararı yapmaya
muktedir olmayacaklarını bilmesi gerekir.
Bu akide, önüne geçilmez ve sarsılmaz bir inanç olarak yerleşirse
kişinin dünyadaki davranışlarını düzenleyecek, Allah’a olan
sorumluluklarını yerine getirmede kuşkusuz, tereddütsüz, cesur ve
girişken bir kişi olacaktır.
Ubade İbnu-s Samed (ra) oğluna ölümü sırasında şöyle demişti:
‘Oğulcağızım başına gelecek olan şeyin asla atlatılamayacağını,
kaçırdıklarınında yakalanamayacağını bilmedikçe sen, imanın
hakikatinin tadını asla bulamazsın.’ Zira ben Resulullah (sav)’ın
şöyle dediğini işittim: ‘Allah’ın ilk yarattığı kalemdir ve ona
yaz dedi. Kalem de, ‘Ey rabbim. Ne yazarım!’ dedi. Allah da ona;
‘Kıyamete kadar olacak şeylerin miktarını yaz’ dedi. Oğulcağızım
Resulullah (sav)’den şunu da işittim: ‘Kim bu inanç dışında
olarak ölürse, benden değildir.” (Ebu Davud, Tirmizi)
Yine Müslüman kişi musibetle imtihan olunduğunda çok sabırlı
olmalıdır. Zira Allah-u Teâla şöyle buyurmaktadır:
“Ey iman edenler! Sabır ve namaz ile Allah'tan yardım isteyin. Çünkü
Allah muhakkak sabredenlerle beraberdir.” (Bakara 153)
Kişi kendisi sabretmekle beraber başkasına da hakkı ve sabrı tavsiye
etmelidir ki; hüsrana uğrayanlardan olmasın.
Allah-u Teâla şöyle buyuruyor:
“Asra yemin ederim ki insan gerçekten ziyan içindedir. Bundan ancak
iman edip iyi ameller işleyenler, birbirlerine hakkı tavsiye edenler
ve sabrı tavsiye edenler müstesnadır.”
(Asr Süresi)
Mümin kişi Allah-u Teâla’dan sabır diler. Çünkü rabbı Kuran-ı
Kerim’de şöyle buyuruyor:
“…Ey Rabbimiz! Bize bol bol sabır ver, Müslüman olarak canımızı al,
dediler.” (A’raf 126)
O mümin Allah’ın emrettiği şekilde güzellikle sabreder. Zira İbn-i
Tehmiye’nin de belirttiği gibi güzellikle sabretmek, yaratıkları
şikâyet etmeden sabretmek demektir. O sabredenlerin sevabının Allah
katında çok yüksek olduğunu bilmektedir. Allah-u Teâla buyuruyor ki:
“İşte onlara, sabretmelerine karşılık cennetin en yüksek makamı
verilecek, orada hürmet ve selamla karşılanacaklardır.”
(Furkan 75)
Hz. Peygamber efendimiz Zeyd bin Sabit’i ziyarete gelerek: ‘Ey
Zeyd. Eğer gözün bu ağrıdan dolayı giderse ne yaparsın?’ dedi.
‘Zeyd. Ben sabredeceğim. Allah’tan sevap talep edeceğim’ dedim. Hz.
Peygamber, eğer gözün bu hastalıktan gittikten sonra sabreder,
Allah’tan sevap talep edersen senin sevabın cennettir’ dedi.”
Süheyb bin Sinan (ra)’dan Resulullah (sav) şöyle buyuruyor:
“Mümin kişinin durumu ne kadar şaşırtıcıdır! Zira her
işi onun için bir hayırdır. Bu durum sadece mümine hastır, başkasına
değil, ona memnun olacağı bir şey gelse şükreder. Bu ise hayırdır.”
(Müslim)
Ali (ra) şöyle dediği rivayet ediliyor: “Eğer sabredersen
üzerindeki kalem seni mükâfatlı olarak yazar. Eğer sabretmezsen seni
günahkâr olarak yazar. Dava taşıyıcıları sabretmek, Allah’ın yardım
ve nusretinin tek yolu olduğunu bilmelidirler.”
Yüce rabbimiz şöyle buyurmaktadır:
“Andolsun ki senden önceki peygamberler de yalanlanmıştı. Onlar,
yalanlanmalarına ve eziyet edilmelerine rağmen sabrettiler, sonunda
yardımımız onlara yetişti. Allah'ın kelimelerini (kanunlarını)
değiştirebilecek hiçbir kimse yoktur. Muhakkak ki peygamberlerin
haberlerinden bazısı sana da geldi.”
(En’am 34)
“ (Resûlüm!) Sen şimdi sabret. Bil ki
Allah'ın vadi gerçektir. (Buna) iyice inanmamış olanlar, sakın seni
gevşekliğe sevk etmesin!” (Rum 60)
Geçmişte olduğu gibi şimdi de samimi Müslümanlar öldürme, işkence,
dövme, aç bırakma, alay etme, yalancı propaganda yapma,
memleketlerinden kovulma, hapse atma ve takip etme gibi her türlü
musibetlere maruz kalmalarına rağmen, yine davalarını bırakmadılar,
bıkmadılar, usanmadılar ve gayretleri de azalmadı. Kendilerinden
düşmanlarının duygularını kabartacak göğüslerini ferahlandıracak bir
şey alamadılar.
"Yoksa Allah içinizden cihad edenleri belli etmeden, sabredenleri
ortaya çıkarmadan cennete gireceğinizi mi sandınız?”
(Ali İmran 142)
Muhammed süresinin 31. ayetinde, Allah müminleri imtihan edeceğini
başlarına musibetler indirileceğini ve bu şekilde cihat edeceğini ve
dayanıklı olanlarını ortaya çıkartacağına dair yemin ediyor. Ankebut
süresinin 2 ve 3. ayetinde “İnsanlar imtihan edilmeden iman ettik
demeleriyle kendi hallerine bırakılacaklarını mı zannediyor?. Hayır,
onlar değişik belalarla imtihan edilecekler, böylece gerçek müminler
ile yalancılar birbirinden ayrılacaktır” diye bildiriyor. Aynı
sürenin 10. ayetinde bazı kimseler” İman ettik derken Allah uğrunda
eziyet görünce insanların kendilerine çektirdikleri bu eziyeti
Allah’ın azabı gibi sayıp doğru yolu terk ederler.” diye bildiriyor.
Buna benzer bir çok ayet vardır. Bundan dolayı doğru mücadele
yapanlar ve bir başka ifadeyle Resulullah (sav)’in metoduna göre
mücadele edenler Allah uğrunda eziyet sıkıntı ve zarar göreceklerini
değişik musibetlerle ve belalarla imtihan edileceklerini bilirler.
Gerçek Müminler bunlardır, gerçek mücadele budur.
İman es-Şa’bi Habbab bin El- Ert’in musibetlerdeki sabrı hakkında
şöyle anlatılıyor:
Habbab (ra) kafirlerin elinde hiç korkmadan, yılmadan bütün
eziyetlere sabretti, onlar onu sırf çıplak olarak sırt üstü güneşte
kızartılmış taş üstüne yatırmaları üzerine onun sırtındaki etler
döküldü. Ona işkence yapmakta olan Ümmü Emmar kızgın demirleri alıp
Habbab’ın başına ve yüzüne koyardı. Oda acıdan inim inim
kıvrılıyordu. Bunun bu halini gören Resulullah (sav) bir gün ona
uğrarken üzülerek şöyle dedi; “Ey Allahım, Habbab’a yardım et."
Çünkü o gün Resulullah’ın yapacağı hiçbir şey yoktu. “Yine Amr bin
Meymun Ammar b. Yasir hakkında şöyle anlatıyordu: “Müşrikler Ammar
ateşle yakmak istediklerinde Resul (sav)
ona uğrayıp başını okşadı şöyle dedi: Ey ateş İbrahim’e serin ve
esenlik olduğun gibi Ammara da serin ve esenlik ol. Ammar işkence
altında iken Resulullah'a şöyle diyordu. “Ey Allahın Resulü, acı ve
işkence artık dayanılmayacak duruma geldi ne yapalım?“ Resul (sav) ona
şöyle dedi: Ey Eba Yakzan sabret, ey Yasir ailesi sabredin muhakkak
ki cennet sizindir”. |
|
YIL
16 SAYI 182 MUHARREM 1425 / ŞUBAT 2005
|
|
|
|
|