|
|
|
Batı Toplumu İçerisinde Müslüman
Portresi
(2. Bölüm) |
|
|
Necati ERDEM |
|
| |
Kapitalistlerin amellerdeki kıymet ölçüsü; menfaatçiliktir. Bu ölçü
batıl ve sağlam bir ölçü olmadığından dolayı sürekli hatalı ölçüm
yapılmaktadır. Tüm amellerinde esas bu olduğu için, onlarda ne
güvenilecek bir dostluk ne de dürüstlük mefhumu vardır. Onlar tamamen
karanlıkta ve bataklıktadırlar. Bundan dolayı kafirlerle asla dost
olunmaz, onlara güvenilmez ve iyilikte beklenmez. Allah-u Teâla bizi
bu konuda da uyararak şöyle buyurmaktadır:
“Müminler, müminleri bırak arak
kafirleri dost edinmesinler. Kim böyle yaparsa artık Allah ile
arasında hiçbir ilişki kalmaz. Yalnız, kafirlerin size yönelik
tehlikelerinden korunabilirsiniz. Allah sizi kendinden korkmaya
çağırıyor. Dönüş Allah'adır.”
(Al-i İmran 28)
“Allah müminlerin dostu, kayırıcısıdır. Onları karanlıklardan
aydınlığa çıkarır. Kâfirlerin dostları ise Şeytan ve
yardakçılarıdır. Bunlar, onları aydınlıktan çıkararak karanlıklara
sokarlar. Onlar, orada ebedi olarak kalmak üzere Cehennemliktirler.”
(Bakara 257)
“Kendi dinlerine uymadıkça ne Yahudiler ve ne de Hıristiyanlar
senden asla hoşlanmayacaklardır. De ki; "Doğru yol, sadece Allah'ın
yoludur': Eğer sana gelen bilgiden sonra onların arzularına uyacak
olursan, andolsun ki, Allah tarafından ne bir dost ve ne de bir
yardımcı bulamazsın.” (Bakara 120)
Hıristiyanlar, Yahudiler ve müşrikler Allah’ın (cc) tüm kainat için
bir ışık olan İslam nurunu sözlü münakaşalarla ve iftiralarla
karalamak istemektedirler. Onların bu kini kalplerinde gizlidir.
Eğer kuvvet ve fırsat bulsalar çekinmeden açıkça savaşırlar. Ruganda
da Hollandalı askerler Müslümanları helikopterlerden aşağı atarak,
ölmüş bedenleri üzerine de alçakça bevletmektedir. Bunun benzeri
vakaları birçok İslam beldelerinde açıkça görmekteyiz.
Yüce Allah (cc) şöyle buyurmaktadır:
“Eğer size karşı üstün gelseler ne yemin ne de anlaşma gözetirler.
Dilleri ile sizi hoşnut etmeye çalı şırlar,
ama kalpleri sözleri ile çelişiktir. Onların çoğunun karakteri
bozuktur.” (Tevbe 8)
“ Onlar, güçleri yeterse, sizi
dininizden döndürmek için sizinle savaşmaktan hiçbir zaman geri
durmazlar.” (Bakara 217)
“Ey müminler, kendinizden başkasını sırdaş ve dost edinmeyiniz.
Olanca güçleri ile size zarar dokundurmaya, dirliğinizi bozmaya
çalışırlar, karşılaştığınız her sıkıntı onları sevindirir. Gerçekten
kin ve düşmanlıkları ağızlarından taşmıştır. Kalplerinde saklı
tuttukları kin daha büyüktür. Eğer düşünecek olursanız size
ayetlerimizi açık açık anlattık.”
(Ali-İmran 118)
Ortada olan bu gerçek manzara karşısında Müslümanların duyarsız
kalmaları tasavvur dahi edilemezken, maalesef yaşanan vakıa ve
Müslümanların çoğunluğa yakın bir bölümünün yaşayışları, durumun
hiçte öyle olmadığı acı gerçeği ortaya koymaktadır. Çevremize şöyle
bir baktığımızda Müslümanların kendi kültürlerinden ve değerlerinden
taviz verdiklerini, Batılılar karşısında bir ezikliğin içerisinde
bulunduklarını görmekteyiz. Burada Hz. Ömer (ra) bir kıssasını
bahsetmeden geçmek istemiyorum.
“Hz. Ömer (ra) bir kavme giderken yolda bir dereye rast gelir.
Dereden geçmek için paçalarını çemreyip, ayakkabılarını omzuna
astığını gören yanındaki kişi “Ya Ömer! Ne yapıyorsun. Bunu o
kavim halkından birisi görse, sizi kınar ve hakir görür”
dediğinde, Hz. Ömer’in cevabı çok net olur; “Biz önceleri zelil
va aşağılık bir kavim idik. Ne zaman Müslüman olduk, işte o za man
esas şeref ve haysiyete kavuştuk. İslam'dan öte bir şeref üstünlük
mü var ki böyle diyorsun.” diyerek
yanındakini azarlar.
Batı hayranlığı Müslümanların bazılarının kalplerine nüfus etmiş,
demokrat olmayı bir meziyet sanmışlardır. Giyimleriyle, söylem ve
davranışlarıyla İslam çizgisinden uzak bir yaşantıda bulunarak,
kafirlerden önce bunlar Müslümanlara saldırmakta, dine bağlı
kişileri gericilikle suçlayarak hor görmektedirler. Rabbim bunları
ıslah etsin.
Bir takım Müslümanlarda gayri İslamî yollarla İslam adına
çalıştıklarını zannetmektedirler. Batı’da bulunan Müslümanların
haklarını savunmak, maslahatlarını gözetmek için parlamentoya
girmenin kaçınılmaz olduğunu savunmaktadırlar. Dünyadaki
hükümetlerin tümü kendi anayasalarına göre oluşur. Başka bir
ifadeyle, anayasadaki kanunları uygular. Batının anayasa ve
kanunları küfürdür. Çünkü bu anayasalar, dinin hayattan ayrılması
akidesine dayalı olduğu için, egemenliğin halka ait olduğu esasını
benimser. Bir Müslüman’ın parlamentoya girmesinin manası; bu
batıl-küfür olan sisteme bağlı kalması, onu esas edinmesi demektir
ki, bu haramdır. Yüce Allah (cc) şöyle buyurmaktadır:
“Şunları görmüyor musun? Kendilerinin sana
indirilene ve senden önce indirilene inandıklarını ileri sürüyorlar
da tağuta inanmamaları kendilerine emrolunduğu halde, tağut önünde
muhakemeleşmek istiyorlar. Şeytan da onları bir daha dönemeyecekleri
kadar iyice sapıklığa düşürmek istiyor. Onlara: "Allah'ın
indirdiğine ve Peygambere gelin!" denince, münafıkların senden
büsbütün uzaklaştıklarını görürsün.” (Nisa
60-61)
“Hayır, hayır! Rabbine andolsun ki, onlar aralarında çıkan
anlaşmazlıklarda senin hakemliğine başvurmadıkça sonra da vereceğin
hükme, gönüllerinde hiçbir burukluk duymaksızın, kesin bir
teslimiyetle uymadıkça mümin olamazlar.”
(Nisa 65)
Batıdaki alakaları tayin eden düşünce kapitalizm düşüncesidir. Bu
düşünceden etkilenen Müslümanların var olması üzüntümüzün başka bir
boyutudur. Müslüman; İslam’a teslim olan demektir. Onun zihninde
ırk, mezhep, renk, akrabalık-milliyetçilik bağı yoktur. Çünkü
Müslümanları birbirlerine bağlayan yegane doğru bağ, fikir bağıdır.
Bundan dolayı o Müslüman, İslamî fikirle bağlanmış kardeşini her
şeyden üstün tutar.
İbn-i Şihab’dan, o da Salim’den, o da Abdullah İbn-i Ömer'den
Resulullah (sav)'in şöyle dediği rivayet edildi:
“Müslüman Müslüman’ın kardeşidir. Ona zulmetmez, onu teslim etmez.
Kim, kardeşinin ihtiyacını görürse Allah’ta onun ihtiyacını görür.
Kim, bir Müslüman’ı bir sıkıntıdan kurtarırsa, Allah’ta o sebeple
onu kıyamet gününün sıkıntısından kurtarır. Kim bir Müslüman’ın
ayıbını örterse, Allah’ta onun ayıbını kıyamet günü örter.” (Buhari)
Ebu Hüreyre’den Resulü (sav) şöyle buyurduğu rivayet edilmiştir:
“Hasetleşmeyin, rekabet et mek için
satışta birbirinize düşmeyin, birbirinize buğzetmeyin, birbirinize
sırt çevirmeyin, birinizin satışı üzerine satış yapmayın, Allah’ın
emrettiği şekilde kardeş olun. Müslüman Müslüman’ın kardeşidir. Ona
zulmetmez, onu mahrum bırakmaz, onu tahkir etmez.”
Resulullah (sav) üç defa göğsüne işaret ederek; “Takvalılık
burada dır.”
dedi ve; “kişiye şer olarak, Müslüman
kardeşini aşağılaması yeterlidir. Her Müslüman’ın malı, kanı ve ırzı
diğer Müslüman’a haramdır.” (Müslim)
Müslüman’ın diğer Müslüman kardeşine karşı tavrı, hadislerde de
geçtiği gibi olmalıdır. Böylesi bir kardeşlik tesis edilmesiyle,
binanın tuğlaları da örülmüş olacaktır. Bundan sonrası artık örnek
alakaları oluşturmak olmalıdır. “Müslüman Müslüman’ın aynasıdır”
ilkesine göre de birbirimize karşı yıkıcı-bozucu değil, bizatihi
yapıcı-bağlayıcı üsluplarla yaklaşmalıyız. Birbirimize karşı daima
iyi niyetle hareket ederek, alakaları devam ettirmeliyiz. Batı
toplumunda Müslüman kimliğini taşımanın ağırlığını iyi hissetmemiz
gerekir. Batılılara karşı İslam’dan zerre kadar taviz vermeden
dinimizi güzel bir üslupla anlatmalıyız. Günümüzde “İslam
terörizmi” adı altında yapılan kasıtlı saldırılara yanlış
üsluplarla örnek teşkil etmemeliyiz.
Müslümanlar Allah’ın (cc) Al-i İmran suresinde belirttiği gibi;
“Siz insanların iyiliği için ortaya çıka rılmış
en hayırlı ümmetsiniz. İyiliği emreder, kötülükten men eder ve
Allah’a inanırsınız.” Ayeti gereğince
tüm insanlığın kurtuluşu için gayret etmeliyiz. Buda ancak Hilafet
devletiyle mümkün olacaktır. Toplum içerisinde her birimiz bir
model-örnek olmak zorundayız. Çünkü bu toplum öylesine deşifre olmuş
ki, toplum içerisindeki fertler insanlıklarını dahi unutmuşlardır.
Okullarında, sokaklarda, kurum ve kuruluşlarda tamamen kapitalizmin
yıkımını görebiliriz.
Tüm bu olumsuzluklara rağmen, Allah’ın dinini yeryüzüne İslam
metoduyla hakim kılmak, batılıda Allah (cc) nihayetiyle yok etmek
için çalışan Müslümanlar da mevcuttur. İşte bu Müslümanlar; hak ve
batılı ayırt etmiş, İslam beldelerindeki Müslümanların başlarındaki
hain yöneticilerin ajanlığını görmüş, bunların ve yardakçılarının
planlarını çözmüş, batıla yönelik dimdik-sapasağlam karşı duran
basiretli Müslümanlardır.
Müslümanların böylesi bir durumda çok dikkatli olması vakıa ve
meselelere dakik bakması kaçınılmaz olmuştur. İnşallah bizlerin önce
kendi nefsimizden başlayarak, ailemizde ve çevremizde doğru
yapılanmaya gitmeliyiz. Bu meseleyle ilgili birtakım hususları şöyle
sıralayabiliriz;
· Kuran’ı kerim’i sıkça okuyup, anlamaya çalışmalıyız. Bir
hadis-i şerifte Resulullah şöyle buyurmaktadır; “Kuran’ı Kerim’i
okuyun. Zira Ku ran, kendini okuyanlara
Kıyamet günü şefaatçi olarak gelecektir” (Müslim)
· Allah ve Resulüne tam bir itaatte
bulunmak. Yüce Allah şöyle buyurmaktadır:
“Allah'a ve peygambere itaat edin ki, rahmete erdirilesiniz.”
(Al-i İmran 132)
· Samimi olmak. Resulullah şöyle
buyurmaktadır; “Din nasihattır. (samimiyettir)”
(Müslim)
· Allah’a sıkça dua etmek.
“Rabbiniz buyurdu ki: "Bana dua edin, duanızı kabul edeyim. Bana
kulluk etmeye tenezzül etmeyenler, aşağılık olarak cehenneme
gireceklerdir.” (Mü’min 60)
· Çevremizde olan haksızlığa ve gayri
İslamî duruma duyarsız kalmamak. Güzel bir üslupla düzeltmeye
çalışmak.
“ İnsanları Allah'a çağıran, iyi iş yapan
ve "Ben Müslümanlardanım " diyenden daha güzel sözlü kim
olabilir?” (Fussilet 33)
· Yalan söylememek, akdinde vefalı olmak ve sözünde sadık kalmak.
· Cömert olup, cimrilikten uzak durmak.
· Gıybet ve haset yapmamak.
· Kardeşimizde bulunan kötü hasleti kınamadan güzel bir üslupla
kendisine söylemek.
· Bir kardeşimizin de kendimize yapmış olduğu uyarıyı dikkate alıp,
dua etmek.
· Nafile ibadetlere gereği gibi özen göstermek, Riyadan uzak durmak.
· Eğitimin aileden başladığını unutmayarak çocuklarımıza karşı
gereğince önem vermek. Onunla arkadaşlık kurarak, sağlıklı eğitimi
vermek. Yanımızda namaz kılmalarını, sohbet etmelerini sağlamak.
Yaşı daha küçük diyerek bunu ihmal etmemek. Zira batılılar
okullarında yeterince zehirlerini akıttığını unutmamak suretiyle
bunun ne derece önemli olduğunu zihinden çıkarmamak.
· Söylemde ihlaslı olmak; konuşurken Allah’ın emrine bağlı kalarak
konuşmak ve yalnızca O’nun rızasını gözeterek koşuşturmaktır.
· Amelde ihlaslı olmak, Allah’ın emrine bağlı kalarak hareket etmek
ve yalnızca O’nun rızasını gözeterek koşuşturmaktır.
Buna benzer gerekli olan güzel amelleri ve hasletleri Resulullah
(sav)’in siretinde ve Sahabe-i Kiram’ın hayatında bulup
çoğaltabiliriz. Çevremizde bulunan diğer Müslümanlara karşıda güler
yüzle hareket edip, nasihatte bulunarak İslam’ı anlatmalıyız. Belki
duymamışlar, bilmiyorlar şeklinde düşünerek mukaddes davaya onları
da davet etmek için hayırlı vesileleri aramalıyız. Gruplaşmalara
izin vermemeliyiz. Aksi takdirde kafirin isteğine ve emeline katkıda
bulunmuş oluruz. Resulullah (sav) şöyle buyurmaktadır:
“Ümmetimden, Allah’ın emrine göre hareket eden bir topluluk sürekli
olarak var olacaktır. Onlara yardımı kesenler veya muhalefet
edenler, onlara zarar veremezler. Ta ki Allah’ın emri gelinceye
kadar. On lar, insanlar üzerinde
galiptirler."
"Kim bir hidayete davette bulunursa, buna uyanların sevaplarının bir
misli ona gelir ve bu durum onların ücretlerinden hiçbir şeyi
eksiltmez…”
İnşallah yüce Rabbimiz basiretimizi açarak, hakkı hak olarak bilip,
ona karşı boyun eğmeyi-sarılmayı, batılıda batıl bilip, ona karşı
uyanık olup mücadele etmeyi bizlere nasip etsin.
“Sizden hayra çağıran, iyiliği emredip kötülükten sakındıran bir
ümmet olsun. İşte kurtuluşa erenler bunlardır.” (Al-i İmran 104)
- S O N
-
|
|
YIL
16 SAYI 182 MUHARREM 1425 / ŞUBAT 2005
|
|
|
|
|