|
|
|
Bir düşünce Bir Analiz
(2. Bölüm) |
|
|
Mehmet Y. |
|
| |
Dinler arası diyaloğu demokrasiyi ve bütün batıl düşünceleri,
kendisi molla gözüken insanlarla hedefe doğru yürümektedirler. Ama
şunu bilsinler ki başaramazlar. Çünkü Müslümanlar artık dinlerini
anlamaya çalışıyor, anlıyor ve de hakim kılmaya çalışıyorlar.
Elbette çünkü hakim olmasının farz olduğunu anladılar inşallah.
Bunun için bu günün meseli hoşgörü falan değildir. O gün arkasında
kitle olan Allah’ın Resulüydü. Bugün de arkasında cemaati
olanlardır. Yalnız o gün Allah’ın Resulü hakka davet ediyordu bugün
ise onun ümmetinden olduğunu söyleyen ve onun amellerini yerine
getireceğini söyleyenler din düşmanlarının emrinde çalışmaktadır ve
Batı’ya çağırmaktadır.
“Ey iman edenler! Eğer küfrü imana tercih ediyorlarsa, babalarınızı
ve kardeşlerinizi (bile) veli edinmeyin. Sizden kim onları dost
edinirse, işte onlar zalimlerin kendileridir.”
(Tevbe 23)
Bu nasıl anlayış? Kimlere hizmet edilmektedir ki, dinler arası
diyalog diyerek İslam’ı küçültüyorlar. Mızrak çuvala girer mi de siz
İslam’ı batıl dinlerin yanında görmek istiyorsunuz? bunun İslam’da
yeri neresidir? Sizin çağırdığınız din diye kabul ettiğiniz
Hıristiyanlık ve Musevilik (Yahudilik) bugüne kadar hangi başarıyı
göstermişler, bir problem mi çözmüşler? Bunlar zaten Allah indinde
hiç bir yeri yurdu olmayan batıl bir dindir. Nesini Müslümanlara
şirin göstermeye çalışılıyorsunuz? O günün müşrikleri bunları
yapmakla normal bir hareket yapıyorlardı. Çünkü onlara zaten bir
peygamber ve kitap da gelmemişti. Ya bugün ne diyelim, kitap mı
gelmemiştir? yada peygamber mi gelmemiştir? neden sizler onları
İslam’a çağırmıyorsunuz da onların yanında gözükerek, yoksa onların
doğru olduğunu mu kanıtlamaya çalışıyorsunuz? Her türlü hizmet
vardır acaba gerekçe nedir? Bu davranış biçimi ise ancak kafirleri
şirin göstermek için olabilir. Allah’ın razı olmadığından bir
Müslüman nasıl razı olabilir ki? Anlayan varsa beri gelsin. Bu
davranışla ancak kafirlere hizmet olur ve dinlerini iyi bilmeyen
Müslümanların gözünde kafirler değer bulur, bunu yapanlar da Allah’a
hesap verir ve kafirlerin eline fırsat geçmiş olur. Bunun için olsa
gerek ki; diyanetten sorumlu başkan bir yemekte şöyle diyordu:
“Diyalog sözde değil özde olması lazım” diyerek kendilerin ne kadar
özden olduğunu söyleyerek kafirlerin de özden olmasını istemektedir.
Çünkü kafirle içten gelerek hiç bir şey yapmaz, onlar da zaten
İslam’ı kabul etmiyorlar. Peki siz neden kafirleri hoş görmeye
çalışıyorsunuz, onlarsa sizi zaten hoş görmezler. Çünkü kendilerini
güçlü görüyorlar, acık ve net olarak Allah’ın kendilerine yardım
ettiğini söylüyorlar. Bak dünyadaki Müslümanların haline diyerek
Müslümanları ve İslam’ı küçültüyorlar, bu nedir Türkiye’deki deki
hahambaşı denen yahudi (halevi) iftar yemeğinde Zebur’dan ona göre
ayet okuyor, okuduğu ayet ise şudur: “Ne güzeldir bütün kardeşlerin
bir arada olması ve oturması” diyor ve yanında oturanları kardeş
olarak atfediyor. Biz ancak Müslümanları kardeş olarak bilirdik.
Çünkü Allah (cc), “ancak i nananlar
kardeş” diyor ve “hiristiyan ve
yahudileri dost edinmeyin” diyor. Allah (cc) siz dostumuz
diyorsunuz yanında bulunan kardeşlerine de “bu ne güzel tablo biz
zaten birleşmiştik, şimdi ise fiziki olarak da bir araya geldik”
diyerek dostluklarını pekiştiriyor. Din bezirganları da kendinin
kardeşi olduğunu belirtiyor. Halbuki biz Müslümanlar onları bizden
sanırdık yani başkanı vb ama yanılmışız. Çünkü Allah (cc):
“ (Bu münafıklar) müminlerle
karşılaştıkları vakit "(Biz de) iman ettik" derler. (Kendilerini
saptıran) şeytanları ile başbaşa kaldıklarında ise: Biz sizinle
beraberiz, biz onlarla (müminlerle) sadece alay ediyoruz, derler.”
(Bakara 14) diye
buyurduklarıymış bunlar, bunlar cami’de imam kilise’de papaz
havra’da haham olurlarmış. Camide incilden tevrattan sayfalar
okuturlar ve de bizlere göstermezlermiş yüzlerini ve bunu yaparken
de İslam’ın hoşgörüsü diyorlar. İslam ne zamandan beri münafıklığı
hoş görmüştür ve daha da ileri giderek kendilerini peygamber olarak
ilan edecek duruma geldiler. Müslümanlardaki akideyi bozmak için her
türlü münafıklığı yapmaktadırlar. Bunu yapan kafir olduğunu iddia
edenler değildir, adları Ahmet Mehmet olanlardır, yani Müslümanım
diyenlerdir. Bu vasıf olsa olsa yukarıda geçen Ayet-i Kerime’deki
vasfa çok uyuyor. (Bakara 14)’de olduğu gibi Müslümanlara gelip
başka kafirlere de başka görünürler asıl kendilerini kandırırlar
onlara şirin gözükmekle ahiretlerini kaybederler. Allah (cc) cennete
ancak iman edip Müslüman olanların gideceğini söylediği halde, yok
kafirler de gidecek diyerek İslam ve Müslümanlara hakaret ederler,
bu sözlere karşı gelenlere de “neden cennete koymuyorsun, cennet o
kadar büyük ki onlar da girsin” diyerek karşı gelirler. Halbuki
Allah (cc)’ya karşı gelmektedir, giremeyeceğini Allah bildirmektedir.
İman etsin onlar da girsin deyince de bazı ayetleri tevil ederek
delil olarak vermektedirler. (İslam’a en
yakın olarak hıristiyanları bulacaksın
(Maide 82) ayetini delil getirmektedir). Bununla beraber
kafirlerin de Allah’ı birlediğini yani Allah bir dediklerini
savunurlar yani kısacası kafirleri Müslümanlara sevdirmek için bütün
gayretlerini göstermektedirler. Bunlara olan yakınlığı da gösterdiği
delillerden biri de şudur: Irak’taki Müslümanların öldüğüne acımıyor
da İsrail’deki ölenlere acıyorlar. İsrail’deki ölenlere çok acıyorum
diyebiliyorlar, yakınlığın nerden geldiğini siz söyleyin. Elbette
onları sevdireceklerdir. Hadiste geçtiği üzere “kişi sevdiği ile
beraberdir” buyurmaktadır. Galiba bundan olsa gerek ki, İslamiyetin
Müslümanları her konuda geri bıraktığını ileri sürmektedirler. Bu
kafir aşıkları da bunun için mi kafirleri sevmeyi ve onlarla hoş
geçinmeyi istemektedirler? Önce hoş görmek nedir? Onu anlayalım. Hoş
görmek şudur ki; insanların yapmış oldukları doğru veya yanlış bütün
işlerine karışmamaktır. Yani kısacası, neme lazımcılıktır. İslam’da
ise neme lazımcılık yoktur, emri bil maruf nehyi anil münker
vardır. Bundan anlaşılır ki; “Allah’ın
seninle birini hidayete erdirmesi sana kırmızı deve sürülerinden
daha hayırlıdır.” (müslim)
Bundan dolayı insanların yapmış oldukları kötülükleri elinle dilinle
ve kalbinle diyerek yapılmasını buyurmaktadır. Kafire ise tebliğ
vardır, zorlama yoktur. Yani İslam’a girmesi için zorlanmaz ama onun
yapmış olduğu kötülüğe göz yumma anlaşılmasın. Evet buradan diyaloga
ve hoşgörüye niçin karşısın denirse derim ki; ben karşı değilim şu
sekil olursa insanlar arasında maslahatları veya ictimai hayatla
ilgili İslam’ın müsaade ettiği şekilde olursa olur derim. İnsanlar
arası ilişkiler değil de, neden dinler arası deniyor. Bu ise
farklıdır. Çünkü İslam kendisine ortak aramıyor ki ve o dinleri
batıl olarak kabul ediyor, batılla hak nasıl bir olabilir? Bununla
hakla batılı karıştırıyorlar. Çünkü Allah (cc) buyurmaktadır ki;
“hak geldi batıl zayi oldu batıl zaten zayi olacaktı”.
Evet dediğimiz gibi bugünün meselesi de değildir. Yıllardır,
asırlardır hak ile batıl savaşmıştır ve kıyamete kadar da
savaşacaklardır. Bu olay 1856 yılında da vardı. Varılmak istenen
nokta Müslümanlardaki din anlayışına şüphe düşürmektir. Onun için,
bu bugünün meselesi de değildir. Herkes üzerine düşeni yapacak,
Müslüman Müslümanlığını, kafir de kafirliğini, münafık da
münafıklığını yapacaktır. Ve kendilerini Müslüman olarak
tanıtacaklardır ve de başlarına toplayacaklar. hadiste peygamberimiz
ne güzel buyurmuştur ki; “Bazı gurup ve
partiler olacağını ve onlara tabi olanları cehenneme atacaklarını
öyle bir gün olursa onlardan kaçmamızı buyurmaktadır. Bir ağacın
kökünü kemirsen de orda kal” diye
buyurmaktadır. Yani onlardan uzak dur, Kitap ve Sünnet’ten ayrılma
deniyor. O zaman Müslüman bu Allah’ın yasaklamış olduğu meselelerden
uzak olmalıdır. Dinin yasakladığı hoş görüyü nasıl anlayalım? Bu
İslam’ın neresindedir? Bu mantıkla mı diyalog olacak? Zamanın
değişmesiyle hükümlerin değişebileceği Müslümanlara empoze ediliyor
ve bu mantıkla hedeflenen de dini hükümleri zamanla kaldırmış
olmaktır. Bu şekil olunca da Müslümanların cehaletleri artıyor,
Allah’ı bırakıp kula kul olunuyor. İşte münafık ve kafirlerin bu
çalışmaları İslam Devleti’ni de etkilemiştir. Bunun açık örneği;
İslam’ın hayattan uzaklaşması değil midir? İslam hayatımızdan
uzaklaşınca işte Müslümanlar çobansız kaldı ve etkileyen değil
etkilenen odular. Onların fikirleri tesirinde kalıyorlar. Halbuki
Müslüman’ın Şer-i Hükümlere göre amel etmesi gerekiyordu. Hayatta
kendisine lazım olan ilimleri bilmesi gerekirdi ve bunları öğrenmesi
farz olduğu halde, öğrenmediği için bu boşluğu başkaları dolduruyor.
Bununla beraber hayatına kafirler yön vermiş oluyorlar. İşte onun
için olsa gerek ki; “zamanın değişmesiyle hükümler değişir” deniyor.
Diyalogcuların başını çeken bir şahıs şöyle diyor kitabında; ‘yahudi
ve hıristiyanlarin sevilmemesi ve yerilmesi Resul’ün zamanına
aittir” diyor. O ise, günümüz için geçerli değildir ve geçerli
olduğuna dair hüküm yok diyor. O zaman nerden çıkardın bu hükmü?
Resul’ün zamanına ait olduğunu sormazlar mı adama? (küresel barışa
doğru kaynak) ABD’nin Rusya ve Çin’den iyi olduğunu öğücü sözler
sarf etmek, diyalogun kimler tarafından yönlendirildiğine dair
delillerdir. Evet Müslüman’ın Müslüman’a hoşgörüsü nedir dersen,
onlara da İslam’ın göstermiş olduğu hoşgörü değil, yapması
gerekenlerdir. Onların yapması gereken -emri bil maruf nehyi anil
münker- yapmandır. Elinle dilinle ve kalbinle onu, yani kötü fiili
yapana mani olmandır. Bu onun yaptığını hoş görmen değildir. Hoş
görmen gerekseydi hiç bir şeye karışmazdın. Yaptığı kötü fiile ses
çıkarmaz isen, onun yapmış olduğu olaya onay vermiş olursun ki, bu
İslam’dan değildir. Çünkü Allah (cc) bunu yapmayı farz kılmıştır.
Bunu yapmayan Müslüman günahkar olur. Eğer ki, yönetimde İslam varsa
bu farklıdır. Çünkü o devlet’in caydırıcı özelliği vardır. Hoş
görülü değildir. İnsanların yapmış olduğu haram fiilleri yasaklar,
yapanları cezalandırır, affetmez. Yani hoş karşılamaz. Mesela;
İslam’dan dönenin cezası tövbe etmezse öldürülmektir, hiç hoş
görülmez, ama kafirler dinin serbest bıraktığı yerlerde serbesttir.
Mesela; ibadetini kendi kilisesinde yapabilir, evinde kendine mubah
olanları yapar, devlet de bireye karışmaz. (Tevbe 120-123)
Ama maalesef Müslümanların cehaletinden faydalanarak Müslümanlara ne
anlatırsan kabul eder hale getirilmiştir. Ne söylenirse dinler ve
itaat eder hale getirilmiş. “İşte küresel din” “Dinler arası
hoşgörülü olacaksın” gibi sözleri allayıp pullayıp anlatılınca bunu
da yapan belirli şahıslardan gelmişse hemen kabul edilir olmuştur.
Bütün insanlığın atası ve anası (Adem ile Havva) bir diyerek neden
dinleri de bir olmasın gibi dinlerin çok olması terörü getirir
diyerek akılcı yollardan hareketle tek din yani Hıristiyanlığa
çağırmaktadır. Misyonerliğin görevi de bu değil midir? İnsanları
haktan saptırmaktır. Ve Allah (cc)’nın şu ayetini tevil ederek; ey
kitaplılar yahudi ve Hıristiyanlar hepiniz bizimle sizin aranızda
müsavi (adil) bir kelimeye gelin) şöyle diyerek Allah’tan başka
ilahlar edinmeyelim ve ona hiç bir şeyi ortak koşmayalım. Bu
ayetleri tevil ederek varmak istedikleri hedefe doğru
gitmektedirler. Tabi ki bu onların düşünceleridir. Allah’ın da bir
düşüncesi vardır elbette. Mesela Müslümanların inancına göre sünnet
de Şeri delil olarak alınır ve ona göre amel edilir bundan rahatsız
olan kafirler hemen ona da el atarak sünneti de karıştırmaya
çalıştılar ve Müslümanlar da sünnette şüphe meydana getirdiler ve
bundan yola çıkarak Kuran’a da el attılar. Müslümanlar Kuran
okununca sevap alacaklarını umarak Kuran okurlar ki; bu doğrudur,
ama bu yobazlar boş durur mu hiç? Hemen ortaya bir fitne attılar;
‘neden anlamadığınız Kuran’ı okursunuz? Yine de illa okumak
istiyorsanız Türkçe meal okuyun, hiç olmazsa anlarsınız’ diyerek
Müslümanları Kuran’dan uzaklaştırmaya çalışıyorlar ve bir çok
Müslüman buna inanır oldu. Aralarında tartışmalar olmaya başladı.
Namazda da meal okuyalım ve anlayalım diyen insanlar türedi. Halbuki
Kuran meali ortaya çıkalı ne kadar zaman oldu ki? Uzun bir zamanda
olmadı. Şurada yetmiş veya seksen senelik bir zamanı kapsamaktadır.
Eğer Kuran meal olsaydı elbetteki İslam alimleri uğraşırlardı, ama
hiç olmamış. Onlar hep aslına bağlı kalmaya çalışmışlardır. Buna
karşılık İslam düşmanları tarafından o zamanları mealcilere çok
yardım edenler olmuş. Çünkü onların düşüncelerinde; İslam’a kim
düşmanlık yaparsa yardım etmek vardır. Evet bu düşünceler sonucu
değil midir ki, İslam Devleti Hilafet’in ortadan kaldırılışı ve
otorite ortadan kalkınca da bu düşünceler çoğaldıkça çoğaldı. İşte
mealde bunlardan biridir reformcular, diyalogcular, hoş görücüler
vb. gibileri 1924’de çıkan SEBILUR RESAD isimli mecmuanın yazdığına
göre; Kuran-ı Kerim’i tercüme etmek moda haline gelmişti. Eli kolu
kalem tutan, anlayan anlamayan, dini bilen ve bilmeyen herkes
tercüme etmeye kalkışmış ve bunlardan biri olan (Zeki Meganım)
isimli Arap asıllı bir Hıristiyan ilk Kuran’ı Türkçe tercüme eden
kişi olmuştur. Daha sonrası ise, cihan kütüphanesi sahibi olan
Ermeni asıllı Mihran Efendi isimli bir şahıs yapmıştır ve Türkçe
Kuran diye dağıtılmıştır. Bunu yazan insanlar elbetteki Kuran’ın
okunmasına karşı gelecekler, bununla beraber kendisini molla
sananlar da ayetleri kendilerine göre tevil edeceklerdir. Örneğin;
cihat ayetine savunmadır diyecekler, zamanın değişmesiyle hükümler
değişir deyecekler, İslam’ın şiddet olmadığını, İslam barış dinidir
diyerek, İslam’daki hükümleri zamana ve mekana uydurma cüretini
göstermiş oluyorlar. İslam’da devlet yönetimi diye bir şeyin
olmadığını, devletin ise şiddet demek olduğunu, oysa İslam’ın
şiddete karşı olduğunu söyleyerek hoşgörülü olduğunu bütün
konuşmalarında demokrasiyi örnekler vereceksin. Yani misyonerlik
yapacaksın veya yardım edeceksin ve bütün insanların kardeş
olduklarını söyleyeceksin. Çünkü bütün insanların atası birdir
diyerek, yani kafirlerle kardeş olunduğunu söylüyorlar. Aynı atanın
çocukları olduğumuza göre neden bu kavgalar, neden cihat olsun,
beraberce yaşayalım diyor. Müslümanlar da yandaşına neden sen haçlı
savaşı diyorsun diye uyarmıyor. Bu art niyet niye? Bu kin niye? Hani
sen de müslümandın ya, sen kalkacaksın bütün insanlar kardeş
diyeceksin! Allah’ın ayetini hiçe sayacaksın! Halbuki Allah (cc)
“ancak Müslümanlar karde ştir”
diyor. Böylece Kuran’ı ve İslam’ı anlaşılmaz hale getiriyorlar.
Bunun bu şekil olmasını isteyen Katolik aleminin ikinci papazi olan
Belçikalı papaz 26/11/04’de; “İslam
aleminin artık kendi kitaplarını değiştirmeleri lazımdır, bazı temel
şeylerini koruyabilirler namaz gibi diğerleri artık değişmesi
lazımdır” dedi. Çünkü İslam ne zamana ne
de Avrupa’ya uymuyor bunun yandaşları da aynı demiyorlar mıdır
zamanın değişmesiyle hükümler değişebilir diye? İşte varılmak
istenen yerin neresi olduğudur. Yoksa diyalog gerçekleşmesi zor
diyor. Allah (cc) ne güzel buyurmuştur:
“Onlar sizi sevmezler ta ki onlardan olmadıkça.”
Neden onlar bizim bu halimizi hoş görmüyorlar da, biz onlarınkini
hoş görüyoruz? Nerden çıkıyor bu görüş sormak lazım değil midir? Ama
bazıları sormak nerde, işi daha da ileri götürmek niyetindedir.
Müslümanım diyenler, diyanet başkanının dediği gibi çağdaş ve güncel
Müslüman yetiştirmemiz lazımdır diyor. Neye ve hangi dine göre
çağdaş olunacak ki? Bunu diyenler elbetteki bizi İslam dini geri
bırakıyor diyenler, çağdaşlık ve güncel Müslüman yetiştirmekte
bulmuş yolunu çağdaşlık nedir? Yoksa kafirlerin medeniyeti midir ki,
diyenler için budur. Çünkü örnek verilen yer batıdır. Evet örnek
alınan yerlerde ahlak tamamen yok olmuş; erkek erkekle, kadın
kadınla ve hayvanlarla evlilik yapanları mı örnek almamız lazımdır?
Tabi ki “adamın kıblesi nereyse oraya döner” denir ya, bu insanlar
da oraya dönüyor. Resul (sav) ne buyurmuştur:
“Kim bir kavme benzerse o da ondandır.”
Ve de Allah (cc): “Peygamber de
sizin için güzel örnekler vardır.”
diye buyurmaktadır. Kelime ve kavramlarla oynayarak bir yerlere
varmak isteniyor. Ve bu şekilde Müslümanları yönlendiriyorlar.
Halbuki batı alemi tamamen çökmüştür, ahlaken hiç bir değer
kalmamıştır, hayvanlardan aşağı düşmüşlerdir. Yoksa İslam insanlar
mubah olan fiilleri yaptılar da karşı mı geldi? İslam bütün
insanlığa her şeyi yaratan tarafından gelmiş bir din olarak bütün
insanlığın kurtulmasını istemektedir. Ama bunun yanında ise,
kafirleri de çağırdığı halde, onların İslam’a girmeleri için zor
kullanılmaz. Onlar isterse girerler, Müslüman olmayanlar kendi
ibadetlerinde serbesttirler, hiç kimse onları kınayamaz, onlar dinin
serbest bıraktığı bütün amelleri yapabilirler. Bu onların amellerini
hoş görme anlamında değil. İslam bu şekil dediği içindir. Yoksa sen
kalk “kafire bile kafir denmez” diyerek Allah’ın kafir saydıklarını
sen sayma! Bu ne cüret nasıl ki, Müslüman’ı tekfir etmek ne kadar
tehlikeyse, kafire Müslüman demek de o kadar tehlikelidir. Yoksa
sizler yani diyalogcular ve hoş görenler Kuran okumuyor musunuz?
Çünkü Allah (cc) Kuran’da bir çok yerde, “Ey kafirler” diye hitap
etmekte, bunları görmüyor musunuz? Yine de bir daha okumanızı
tavsiye ederim. Evet, Müslüman kafirlere şirin gözükmek için değil,
Allah’ın emri olduğu için insanlara hakkı tavsiye edecek ve hakka
davet edecek, bu bütün insanlara yapılır. Müslümanları davet ederken
İslam’ın hayata hakim olması için davet edilir ama Müslüman olmayana
aynısı değil İslam’a girmesi yani Müslüman olması için davet
edilmesi lazımdır. Yoksa Müslüman gözüküp de Lawrence gibi
yapmayınız! Bugünün hesabı elbet vardır. İnansan da inanmasan da bir
gün hesabı olur. Evet nihayet fikri taarruzlar metotla ilgili
hükümlerin kaybına neden oldu. Bu kafirlere İslam’ı sürekli bir
şekilde Müslümanların hayatlarından uzaklaştıracak imkanları getirdi
ve Müslümanlar arasındaki bağ koptu ve de Allah’ın Sünnet’i tahakkuk
etti. Müslümanlara bolluk içinde dar geçimli bir hayatta,
fakirlikle, zulümle, haramlarla, din ve dünya işlerinde cehaletle,
kötü ahlakla, bozuk sosyal münasebetlerle karşı karşıya kaldılar.
Eğer Müslümanlar tekrar izzet sahibi olmak ve fikren kalkınmak
istiyorlarsa bunun yolunun bulundukları ortam olan darul küfürü
darul İslam’a çevirmekten geçeceğini bilmeleri lazımdır. Kısacası,
İslam’ın hayata hakim olması lazımdır. Böyle olunca da bütün tebaa,
yani bütün insanlar İslam’a boyun eğeceklerdir. Yani kurtuluşun yolu
İslam Devleti’ndedir. Takip edilecek yol ise; Resul (sav)’in takip
ettiği metodun ta kendisidir.
Devamı gelecek sayıda…
|
|
YIL
16 SAYI 182 MUHARREM 1425 / ŞUBAT 2005
|
|
|
|
|