Ana Sayfa YIL 16  SAYI 182  MUHARREM 1426 / ŞUBAT 2005 E-Mail

Bir düşünce Bir Analiz

(2. Bölüm)

Mehmet Y.

Dinler arası diyaloğu demokrasiyi ve bütün batıl düşünceleri, kendisi molla gözüken insanlarla hedefe doğru yürümektedirler. Ama şunu bilsinler ki başaramazlar. Çünkü Müslümanlar artık dinlerini anlamaya çalışıyor, anlıyor ve de hakim kılmaya çalışıyorlar. Elbette çünkü hakim olmasının farz olduğunu anladılar inşallah. Bunun için bu günün meseli hoşgörü falan değildir. O gün arkasında kitle olan Allah’ın Resulüydü. Bugün de arkasında cemaati olanlardır. Yalnız o gün Allah’ın Resulü hakka davet ediyordu bugün ise onun ümmetinden olduğunu söyleyen ve onun amellerini yerine getireceğini söyleyenler din düşmanlarının emrinde çalışmaktadır ve Batı’ya çağırmaktadır.

“Ey iman edenler! Eğer küfrü imana tercih ediyorlarsa, babalarınızı ve kardeşlerinizi (bile) veli edinmeyin. Sizden kim onları dost edinirse, işte onlar zalimlerin kendileridir.” (Tevbe 23)

Bu nasıl anlayış? Kimlere hizmet edilmektedir ki, dinler arası diyalog diyerek İslam’ı küçültüyorlar. Mızrak çuvala girer mi de siz İslam’ı batıl dinlerin yanında görmek istiyorsunuz? bunun İslam’da yeri neresidir? Sizin çağırdığınız din diye kabul ettiğiniz Hıristiyanlık ve Musevilik (Yahudilik) bugüne kadar hangi başarıyı göstermişler, bir problem mi çözmüşler? Bunlar zaten Allah indinde hiç bir yeri yurdu olmayan batıl bir dindir. Nesini Müslümanlara şirin göstermeye çalışılıyorsunuz? O günün müşrikleri bunları yapmakla normal bir hareket yapıyorlardı. Çünkü onlara zaten bir peygamber ve kitap da gelmemişti. Ya bugün ne diyelim, kitap mı gelmemiştir? yada peygamber mi gelmemiştir? neden sizler onları İslam’a çağırmıyorsunuz da onların yanında gözükerek, yoksa onların doğru olduğunu mu kanıtlamaya çalışıyorsunuz? Her türlü hizmet vardır acaba gerekçe nedir? Bu davranış biçimi ise ancak kafirleri şirin göstermek için olabilir. Allah’ın razı olmadığından bir Müslüman nasıl razı olabilir ki? Anlayan varsa beri gelsin. Bu davranışla ancak kafirlere hizmet olur ve dinlerini iyi bilmeyen Müslümanların gözünde kafirler değer bulur, bunu yapanlar da Allah’a hesap verir ve kafirlerin eline fırsat geçmiş olur. Bunun için olsa gerek ki; diyanetten sorumlu başkan bir yemekte şöyle diyordu: “Diyalog sözde değil özde olması lazım” diyerek kendilerin ne kadar özden olduğunu söyleyerek kafirlerin de özden olmasını istemektedir. Çünkü kafirle içten gelerek hiç bir şey yapmaz, onlar da zaten İslam’ı kabul etmiyorlar. Peki siz neden kafirleri hoş görmeye çalışıyorsunuz, onlarsa sizi zaten hoş görmezler. Çünkü kendilerini güçlü görüyorlar, acık ve net olarak Allah’ın kendilerine yardım ettiğini söylüyorlar. Bak dünyadaki Müslümanların haline diyerek Müslümanları ve İslam’ı küçültüyorlar, bu nedir Türkiye’deki deki hahambaşı denen yahudi (halevi) iftar yemeğinde Zebur’dan ona göre ayet okuyor, okuduğu ayet ise şudur: “Ne güzeldir bütün kardeşlerin bir arada olması ve oturması” diyor ve yanında oturanları kardeş olarak atfediyor. Biz ancak Müslümanları kardeş olarak bilirdik. Çünkü Allah (cc), “ancak inananlar kardeş” diyor ve “hiristiyan ve yahudileri dost edinmeyin” diyor. Allah (cc) siz dostumuz diyorsunuz yanında bulunan kardeşlerine de “bu ne güzel tablo biz zaten birleşmiştik, şimdi ise fiziki olarak da bir araya geldik” diyerek dostluklarını pekiştiriyor. Din bezirganları da kendinin kardeşi olduğunu belirtiyor. Halbuki biz Müslümanlar onları bizden sanırdık yani başkanı vb ama yanılmışız. Çünkü Allah (cc):

(Bu münafıklar) müminlerle karşılaştıkları vakit "(Biz de) iman ettik" derler. (Kendilerini saptıran) şeytanları ile başbaşa kaldıklarında ise: Biz sizinle beraberiz, biz onlarla (müminlerle) sadece alay ediyoruz, derler.” (Bakara 14) diye buyurduklarıymış bunlar, bunlar cami’de imam kilise’de papaz havra’da haham olurlarmış. Camide incilden tevrattan sayfalar okuturlar ve de bizlere göstermezlermiş yüzlerini ve bunu yaparken de İslam’ın hoşgörüsü diyorlar. İslam ne zamandan beri münafıklığı hoş görmüştür ve daha da ileri giderek kendilerini peygamber olarak ilan edecek duruma geldiler. Müslümanlardaki akideyi bozmak için her türlü münafıklığı yapmaktadırlar. Bunu yapan kafir olduğunu iddia edenler değildir, adları Ahmet Mehmet olanlardır, yani Müslümanım diyenlerdir. Bu vasıf olsa olsa yukarıda geçen Ayet-i Kerime’deki vasfa çok uyuyor. (Bakara 14)’de olduğu gibi Müslümanlara gelip başka kafirlere de başka görünürler asıl kendilerini kandırırlar onlara şirin gözükmekle ahiretlerini kaybederler. Allah (cc) cennete ancak iman edip Müslüman olanların gideceğini söylediği halde, yok kafirler de gidecek diyerek İslam ve Müslümanlara hakaret ederler, bu sözlere karşı gelenlere de “neden cennete koymuyorsun, cennet o kadar büyük ki onlar da girsin” diyerek karşı gelirler. Halbuki Allah (cc)’ya karşı gelmektedir, giremeyeceğini Allah bildirmektedir. İman etsin onlar da girsin deyince de bazı ayetleri tevil ederek delil olarak vermektedirler. (İslam’a en yakın olarak hıristiyanları bulacaksın (Maide 82) ayetini delil getirmektedir). Bununla beraber kafirlerin de Allah’ı birlediğini yani Allah bir dediklerini savunurlar yani kısacası kafirleri Müslümanlara sevdirmek için bütün gayretlerini göstermektedirler. Bunlara olan yakınlığı da gösterdiği delillerden biri de şudur: Irak’taki Müslümanların öldüğüne acımıyor da İsrail’deki ölenlere acıyorlar. İsrail’deki ölenlere çok acıyorum diyebiliyorlar, yakınlığın nerden geldiğini siz söyleyin. Elbette onları sevdireceklerdir. Hadiste geçtiği üzere “kişi sevdiği ile beraberdir” buyurmaktadır. Galiba bundan olsa gerek ki, İslamiyetin Müslümanları her konuda geri bıraktığını ileri sürmektedirler. Bu kafir aşıkları da bunun için mi kafirleri sevmeyi ve onlarla hoş geçinmeyi istemektedirler? Önce hoş görmek nedir? Onu anlayalım. Hoş görmek şudur ki; insanların yapmış oldukları doğru veya yanlış bütün işlerine karışmamaktır. Yani kısacası, neme lazımcılıktır. İslam’da ise neme lazımcılık yoktur, emri bil maruf nehyi anil münker vardır. Bundan anlaşılır ki; “Allah’ın seninle birini hidayete erdirmesi sana kırmızı deve sürülerinden daha hayırlıdır.” (müslim)

Bundan dolayı insanların yapmış oldukları kötülükleri elinle dilinle ve kalbinle diyerek yapılmasını buyurmaktadır. Kafire ise tebliğ vardır, zorlama yoktur. Yani İslam’a girmesi için zorlanmaz ama onun yapmış olduğu kötülüğe göz yumma anlaşılmasın. Evet buradan diyaloga ve hoşgörüye niçin karşısın denirse derim ki; ben karşı değilim şu sekil olursa insanlar arasında maslahatları veya ictimai hayatla ilgili İslam’ın müsaade ettiği şekilde olursa olur derim. İnsanlar arası ilişkiler değil de, neden dinler arası deniyor. Bu ise farklıdır. Çünkü İslam kendisine ortak aramıyor ki ve o dinleri batıl olarak kabul ediyor, batılla hak nasıl bir olabilir? Bununla hakla batılı karıştırıyorlar. Çünkü Allah (cc) buyurmaktadır ki; “hak geldi batıl zayi oldu batıl zaten zayi olacaktı”. Evet dediğimiz gibi bugünün meselesi de değildir. Yıllardır, asırlardır hak ile batıl savaşmıştır ve kıyamete kadar da savaşacaklardır. Bu olay 1856 yılında da vardı. Varılmak istenen nokta Müslümanlardaki din anlayışına şüphe düşürmektir. Onun için, bu bugünün meselesi de değildir. Herkes üzerine düşeni yapacak, Müslüman Müslümanlığını, kafir de kafirliğini, münafık da münafıklığını yapacaktır. Ve kendilerini Müslüman olarak tanıtacaklardır ve de başlarına toplayacaklar. hadiste peygamberimiz ne güzel buyurmuştur ki; “Bazı gurup ve partiler olacağını ve onlara tabi olanları cehenneme atacaklarını öyle bir gün olursa onlardan kaçmamızı buyurmaktadır. Bir ağacın kökünü kemirsen de orda kal” diye buyurmaktadır. Yani onlardan uzak dur, Kitap ve Sünnet’ten ayrılma deniyor. O zaman Müslüman bu Allah’ın yasaklamış olduğu meselelerden uzak olmalıdır. Dinin yasakladığı hoş görüyü nasıl anlayalım? Bu İslam’ın neresindedir? Bu mantıkla mı diyalog olacak? Zamanın değişmesiyle hükümlerin değişebileceği Müslümanlara empoze ediliyor ve bu mantıkla hedeflenen de dini hükümleri zamanla kaldırmış olmaktır. Bu şekil olunca da Müslümanların cehaletleri artıyor, Allah’ı bırakıp kula kul olunuyor. İşte münafık ve kafirlerin bu çalışmaları İslam Devleti’ni de etkilemiştir. Bunun açık örneği; İslam’ın hayattan uzaklaşması değil midir? İslam hayatımızdan uzaklaşınca işte Müslümanlar çobansız kaldı ve etkileyen değil etkilenen odular. Onların fikirleri tesirinde kalıyorlar. Halbuki Müslüman’ın Şer-i Hükümlere göre amel etmesi gerekiyordu. Hayatta kendisine lazım olan ilimleri bilmesi gerekirdi ve bunları öğrenmesi farz olduğu halde, öğrenmediği için bu boşluğu başkaları dolduruyor. Bununla beraber hayatına kafirler yön vermiş oluyorlar. İşte onun için olsa gerek ki; “zamanın değişmesiyle hükümler değişir” deniyor. Diyalogcuların başını çeken bir şahıs şöyle diyor kitabında; ‘yahudi ve hıristiyanlarin sevilmemesi ve yerilmesi Resul’ün zamanına aittir” diyor. O ise, günümüz için geçerli değildir ve geçerli olduğuna dair hüküm yok diyor. O zaman nerden çıkardın bu hükmü? Resul’ün zamanına ait olduğunu sormazlar mı adama? (küresel barışa doğru kaynak) ABD’nin Rusya ve Çin’den iyi olduğunu öğücü sözler sarf etmek, diyalogun kimler tarafından yönlendirildiğine dair delillerdir. Evet Müslüman’ın Müslüman’a hoşgörüsü nedir dersen, onlara da İslam’ın göstermiş olduğu hoşgörü değil, yapması gerekenlerdir. Onların yapması gereken -emri bil maruf nehyi anil münker- yapmandır. Elinle dilinle ve kalbinle onu, yani kötü fiili yapana mani olmandır. Bu onun yaptığını hoş görmen değildir. Hoş görmen gerekseydi hiç bir şeye karışmazdın. Yaptığı kötü fiile ses çıkarmaz isen, onun yapmış olduğu olaya onay vermiş olursun ki, bu İslam’dan değildir. Çünkü Allah (cc) bunu yapmayı farz kılmıştır.

Bunu yapmayan Müslüman günahkar olur. Eğer ki, yönetimde İslam varsa bu farklıdır. Çünkü o devlet’in caydırıcı özelliği vardır. Hoş görülü değildir. İnsanların yapmış olduğu haram fiilleri yasaklar, yapanları cezalandırır, affetmez. Yani hoş karşılamaz. Mesela; İslam’dan dönenin cezası tövbe etmezse öldürülmektir, hiç hoş görülmez, ama kafirler dinin serbest bıraktığı yerlerde serbesttir. Mesela; ibadetini kendi kilisesinde yapabilir, evinde kendine mubah olanları yapar, devlet de bireye karışmaz. (Tevbe 120-123) Ama maalesef Müslümanların cehaletinden faydalanarak Müslümanlara ne anlatırsan kabul eder hale getirilmiştir. Ne söylenirse dinler ve itaat eder hale getirilmiş. “İşte küresel din” “Dinler arası hoşgörülü olacaksın” gibi sözleri allayıp pullayıp anlatılınca bunu da yapan belirli şahıslardan gelmişse hemen kabul edilir olmuştur. Bütün insanlığın atası ve anası (Adem ile Havva) bir diyerek neden dinleri de bir olmasın gibi dinlerin çok olması terörü getirir diyerek akılcı yollardan hareketle tek din yani Hıristiyanlığa çağırmaktadır. Misyonerliğin görevi de bu değil midir? İnsanları haktan saptırmaktır. Ve Allah (cc)’nın şu ayetini tevil ederek; ey kitaplılar yahudi ve Hıristiyanlar hepiniz bizimle sizin aranızda müsavi (adil) bir kelimeye gelin) şöyle diyerek Allah’tan başka ilahlar edinmeyelim ve ona hiç bir şeyi ortak koşmayalım. Bu ayetleri tevil ederek varmak istedikleri hedefe doğru gitmektedirler. Tabi ki bu onların düşünceleridir. Allah’ın da bir düşüncesi vardır elbette. Mesela Müslümanların inancına göre sünnet de Şeri delil olarak alınır ve ona göre amel edilir bundan rahatsız olan kafirler hemen ona da el atarak sünneti de karıştırmaya çalıştılar ve Müslümanlar da sünnette şüphe meydana getirdiler ve bundan yola çıkarak Kuran’a da el attılar. Müslümanlar Kuran okununca sevap alacaklarını umarak Kuran okurlar ki; bu doğrudur, ama bu yobazlar boş durur mu hiç? Hemen ortaya bir fitne attılar; ‘neden anlamadığınız Kuran’ı okursunuz? Yine de illa okumak istiyorsanız Türkçe meal okuyun, hiç olmazsa anlarsınız’ diyerek Müslümanları Kuran’dan uzaklaştırmaya çalışıyorlar ve bir çok Müslüman buna inanır oldu. Aralarında tartışmalar olmaya başladı. Namazda da meal okuyalım ve anlayalım diyen insanlar türedi. Halbuki Kuran meali ortaya çıkalı ne kadar zaman oldu ki? Uzun bir zamanda olmadı. Şurada yetmiş veya seksen senelik bir zamanı kapsamaktadır. Eğer Kuran meal olsaydı elbetteki İslam alimleri uğraşırlardı, ama hiç olmamış. Onlar hep aslına bağlı kalmaya çalışmışlardır. Buna karşılık İslam düşmanları tarafından o zamanları mealcilere çok yardım edenler olmuş. Çünkü onların düşüncelerinde; İslam’a kim düşmanlık yaparsa yardım etmek vardır. Evet bu düşünceler sonucu değil midir ki, İslam Devleti Hilafet’in ortadan kaldırılışı ve otorite ortadan kalkınca da bu düşünceler çoğaldıkça çoğaldı. İşte mealde bunlardan biridir reformcular, diyalogcular, hoş görücüler vb. gibileri 1924’de çıkan SEBILUR RESAD isimli mecmuanın yazdığına göre; Kuran-ı Kerim’i tercüme etmek moda haline gelmişti. Eli kolu kalem tutan, anlayan anlamayan, dini bilen ve bilmeyen herkes tercüme etmeye kalkışmış ve bunlardan biri olan (Zeki Meganım) isimli Arap asıllı bir Hıristiyan ilk Kuran’ı Türkçe tercüme eden kişi olmuştur. Daha sonrası ise, cihan kütüphanesi sahibi olan Ermeni asıllı Mihran Efendi isimli bir şahıs yapmıştır ve Türkçe Kuran diye dağıtılmıştır. Bunu yazan insanlar elbetteki Kuran’ın okunmasına karşı gelecekler, bununla beraber kendisini molla sananlar da ayetleri kendilerine göre tevil edeceklerdir. Örneğin; cihat ayetine savunmadır diyecekler, zamanın değişmesiyle hükümler değişir deyecekler, İslam’ın şiddet olmadığını, İslam barış dinidir diyerek, İslam’daki hükümleri zamana ve mekana uydurma cüretini göstermiş oluyorlar. İslam’da devlet yönetimi diye bir şeyin olmadığını, devletin ise şiddet demek olduğunu, oysa İslam’ın şiddete karşı olduğunu söyleyerek hoşgörülü olduğunu bütün konuşmalarında demokrasiyi örnekler vereceksin. Yani misyonerlik yapacaksın veya yardım edeceksin ve bütün insanların kardeş olduklarını söyleyeceksin. Çünkü bütün insanların atası birdir diyerek, yani kafirlerle kardeş olunduğunu söylüyorlar. Aynı atanın çocukları olduğumuza göre neden bu kavgalar, neden cihat olsun, beraberce yaşayalım diyor. Müslümanlar da yandaşına neden sen haçlı savaşı diyorsun diye uyarmıyor. Bu art niyet niye? Bu kin niye? Hani sen de müslümandın ya, sen kalkacaksın bütün insanlar kardeş diyeceksin! Allah’ın ayetini hiçe sayacaksın! Halbuki Allah (cc) “ancak Müslümanlar kardeştir” diyor. Böylece Kuran’ı ve İslam’ı anlaşılmaz hale getiriyorlar. Bunun bu şekil olmasını isteyen Katolik aleminin ikinci papazi olan Belçikalı papaz 26/11/04’de; “İslam aleminin artık kendi kitaplarını değiştirmeleri lazımdır, bazı temel şeylerini koruyabilirler namaz gibi diğerleri artık değişmesi lazımdır” dedi. Çünkü İslam ne zamana ne de Avrupa’ya uymuyor bunun yandaşları da aynı demiyorlar mıdır zamanın değişmesiyle hükümler değişebilir diye? İşte varılmak istenen yerin neresi olduğudur. Yoksa diyalog gerçekleşmesi zor diyor. Allah (cc) ne güzel buyurmuştur: “Onlar sizi sevmezler ta ki onlardan olmadıkça.” Neden onlar bizim bu halimizi hoş görmüyorlar da, biz onlarınkini hoş görüyoruz? Nerden çıkıyor bu görüş sormak lazım değil midir? Ama bazıları sormak nerde, işi daha da ileri götürmek niyetindedir. Müslümanım diyenler, diyanet başkanının dediği gibi çağdaş ve güncel Müslüman yetiştirmemiz lazımdır diyor. Neye ve hangi dine göre çağdaş olunacak ki? Bunu diyenler elbetteki bizi İslam dini geri bırakıyor diyenler, çağdaşlık ve güncel Müslüman yetiştirmekte bulmuş yolunu çağdaşlık nedir? Yoksa kafirlerin medeniyeti midir ki, diyenler için budur. Çünkü örnek verilen yer batıdır. Evet örnek alınan yerlerde ahlak tamamen yok olmuş; erkek erkekle, kadın kadınla ve hayvanlarla evlilik yapanları mı örnek almamız lazımdır? Tabi ki “adamın kıblesi nereyse oraya döner” denir ya, bu insanlar da oraya dönüyor. Resul (sav) ne buyurmuştur: “Kim bir kavme benzerse o da ondandır.”

Ve de Allah (cc): “Peygamberde sizin için güzel örnekler vardır.” diye buyurmaktadır. Kelime ve kavramlarla oynayarak bir yerlere varmak isteniyor. Ve bu şekilde Müslümanları yönlendiriyorlar. Halbuki batı alemi tamamen çökmüştür, ahlaken hiç bir değer kalmamıştır, hayvanlardan aşağı düşmüşlerdir. Yoksa İslam insanlar mubah olan fiilleri yaptılar da karşı mı geldi? İslam bütün insanlığa her şeyi yaratan tarafından gelmiş bir din olarak bütün insanlığın kurtulmasını istemektedir. Ama bunun yanında ise, kafirleri de çağırdığı halde, onların İslam’a girmeleri için zor kullanılmaz. Onlar isterse girerler, Müslüman olmayanlar kendi ibadetlerinde serbesttirler, hiç kimse onları kınayamaz, onlar dinin serbest bıraktığı bütün amelleri yapabilirler. Bu onların amellerini hoş görme anlamında değil. İslam bu şekil dediği içindir. Yoksa sen kalk “kafire bile kafir denmez” diyerek Allah’ın kafir saydıklarını sen sayma! Bu ne cüret nasıl ki, Müslüman’ı tekfir etmek ne kadar tehlikeyse, kafire Müslüman demek de o kadar tehlikelidir. Yoksa sizler yani diyalogcular ve hoş görenler Kuran okumuyor musunuz? Çünkü Allah (cc) Kuran’da bir çok yerde, “Ey kafirler” diye hitap etmekte, bunları görmüyor musunuz? Yine de bir daha okumanızı tavsiye ederim. Evet, Müslüman kafirlere şirin gözükmek için değil, Allah’ın emri olduğu için insanlara hakkı tavsiye edecek ve hakka davet edecek, bu bütün insanlara yapılır. Müslümanları davet ederken İslam’ın hayata hakim olması için davet edilir ama Müslüman olmayana aynısı değil İslam’a girmesi yani Müslüman olması için davet edilmesi lazımdır. Yoksa Müslüman gözüküp de Lawrence gibi yapmayınız! Bugünün hesabı elbet vardır. İnansan da inanmasan da bir gün hesabı olur. Evet nihayet fikri taarruzlar metotla ilgili hükümlerin kaybına neden oldu. Bu kafirlere İslam’ı sürekli bir şekilde Müslümanların hayatlarından uzaklaştıracak imkanları getirdi ve Müslümanlar arasındaki bağ koptu ve de Allah’ın Sünnet’i tahakkuk etti. Müslümanlara bolluk içinde dar geçimli bir hayatta, fakirlikle, zulümle, haramlarla, din ve dünya işlerinde cehaletle, kötü ahlakla, bozuk sosyal münasebetlerle karşı karşıya kaldılar. Eğer Müslümanlar tekrar izzet sahibi olmak ve fikren kalkınmak istiyorlarsa bunun yolunun bulundukları ortam olan darul küfürü darul İslam’a çevirmekten geçeceğini bilmeleri lazımdır. Kısacası, İslam’ın hayata hakim olması lazımdır. Böyle olunca da bütün tebaa, yani bütün insanlar İslam’a boyun eğeceklerdir. Yani kurtuluşun yolu İslam Devleti’ndedir. Takip edilecek yol ise; Resul (sav)’in takip ettiği metodun ta kendisidir.

Devamı gelecek sayıda…

 

YIL 16  SAYI 182  MUHARREM 1425 / ŞUBAT 2005

Yukarı