Tarihi kaynaklardan anlaşıldığına göre Mescid-i Aksa'yı ilk inşa
eden kişi Hz. Süleyman (as)'dır. Kuran-ı Kerim'in Sebe Suresi’nin
14. Ayet-i Kerime’sinin tefsiriyle ilgili olarak verilen bilgiler de
buna delalet etmektedir. Bu Ayet-i kerime de şöyle buyurulur:
"Süleyman'ın ölümüne hükmettiğimizde, onun ölümünü, bastonunu yiyen
ağaç kurdundan başka onlara gösteren olmadı. Böylece o yere
yıkılınca, anlaşıldı ki cinler eğer gaybı biliyor olsalardı
aşağılayıcı azabın içinde kalmazlardı."
Bu Ayet-in tefsirinde şu bilgiler verilir: Süleyman (as) Mescid-i
Aksa'nın inşasında cinlerden de yararlandı. Bu inşaat işinde
insanların yapmaya güç yettiremeyecekleri zor işleri cinler
yapıyorlardı. Ancak Süleyman (as) bir gün mihrabında asasına
dayanmış halde ibadet ederken öldü. Cinler onun ibadet ettiğini
sanarak işlerini yapmaya devam ettiler. Sonuçta Süleyman (as)'ın
asasını içten güve yedi ve asa kırılınca onun cesedi de yere düştü.
Böylece öldüğü anlaşıldı.
Mescid-i Aksa’nın yapımıyla ilgili Resul (sav)’in şu Hadisi yer
almaktadır:
“İbrahim İbn-ü Yezid et-Teymî anlatıyor: ‘Babamdan mescidin
avlusunun kenarında Kuran öğreniyordum. Bu sırada secde âyeti
okumuşsam babam hemen secdeye kapanıyordu. Kendisine: “Babacığım
yolda niye secde ediyorsun?” diye sordum.. Dedi ki: “Ben Ebu Zerr (ra)’ın
şöyle dediğini işittim: “Resulullah’a yeryüzünde inşa edilen ilk
mescidin hangisi olduğunu sordum: “Mescid-i Haram olduğunu söyledi.
Ben: “Sonra hangisi?” dedim, Mescid-i Aksa diye cevap verdi. Ben
“İkisi arasında kaç yıl fark var?” dedim. “Kırk yıl!” dedi ve ilave
etti: “Yeryüzü sana mescittir, öyleyse nerede namaz vaktine
ulaşırsan namazını kıl, çünkü fazilet ondadır.” (Kütüb-ü Sitte
8. cilt sayfa 134)
Bazı tarihi kaynaklarda Kudüs'ün M.S. 70 yılında yıkıma uğratıldığı
Beyt-i Makdis'in de bu olayda yıkıldığı ifade edilmektedir. Ancak bu
mekan yine bir mabet olarak biliniyor ve Beyt-i Makdis'in
kalıntıları da korunuyordu. Şu an yahudilerin "Ağlama Duvarı"
Müslümanların ise "Burak Duvarı" olarak adlandırdıkları duvar, eski
mabedin bir kalıntısıdır. M.S. 638 yılında Hz. Ömer (ra) döneminde
Kudüs fethedildikten sonra Beyt-i Makdis'in yerinde Mescid-i Aksa
inşa edildi. Hz. Ömer (ra)'ın burayı mabet ittihaz etmesi de o
mekanın kutsiyet ve ehemmiyetinden ileri geliyordu. Mescid-i Aksa
daha sonra Emevi halifelerinden Abdülmelik bin Mervan zamanında
genişletildi. Mescid-i Aksa'nın hemen yakınında bulunan ve bugün
çoğu Müslümanlar tarafından Mescid-i Aksa zannedilen sekiz köşeli
Kubbetu's-Sahra adlı mabet de Abdülmelik bin Mervan tarafından inşa
ettirilmiştir.
İşte ey Müslümanlar, ardı arkası kesilmeden daha onlarca faziletini
sıralayabileceğimiz Arz-ı Mukaddes ki, bu Filistinlilerin değil
bilakis bütün İslam ümmetinin ortak malidir. Ama ne yazık ki, şuanda
lanetli Yahudi varlığının elindedir. Son yıllarda başını Arap
ülkeleri yöneticilerin çektiği İslam ülkelerindeki yöneticiler ve
bunların içinde malum ki, TC’nin sözüm ona dindar başbakanı ve
dışişleri bakanı, gaspçı yahudi devletiyle ilişkilerini geliştirmek
için koşuşturup durdular. Yine bu yöneticilerden bir kısmı barış
yaptı, kimi büro açtı, kimi ticari ilişkiler kurdu, kimisi açıktan
açığa kimi de gizli olarak temsilcilerini kabul etti. Bunların
tamamı yahudi devleti ile barış yapmanın stratejik bir hedef
olduğunu ilan ettiler. Evet bunların çoğu bunun katiyetle haram
olduğunu bile bile yaptılar.
Şüphesiz ki yahudinin yeryüzünde böbürlenmesi, bozgunculuğu ve
azgınlığı daha da arttı: Dünya yahudilerinden daha fazlasını
getirebilmek için Filistin halkından çok sayıda insanı yurtlarından
kovmakta ısrarları daha da arttı. İnsanların evlerini yıkıyorlar,
topraklarını gasbetiyorlar, tutukluyorlar, işkence yapıyorlar,
kemiklerini kırıyorlar ve öldürüyorlar. Mescid-i Aksa’yı, Harem-i
İbrahim’i işgal ediyorlar ve bu mescitlerde katliamlar yapıyorlar.
Sözlerinde durmuyorlar ve ahitlerini bozuyorlar. Her gün Lübnan’ın
havasını ve suyunu kirletiyorlar, silahları ile şehirleri ve köyleri
bombalıyorlar. Lübnan, Suriye ve Filistin topraklarını işgal
ediyorlar. Tüm Araplara ve Müslümanlara karşı kışkırtıcılıklarını ve
meydan okuyuşlarını her geçen gün daha da artırıyorlar. Çünkü onlar,
İslam ümmetinin kalbine saplanmış bir hançerdirler. İslam
ülkelerinin tamamına yayılan kötü huylu kanser hücresidirler.
Durum bu iken İsrail yahudisinde ne değişti de Arap yöneticiler ve
Müslümanlar onlara doğru koşuşturup duruyorlar?! Araplar ve diğer
Müslüman halklar, yöneticilerinin ihanete doğru koşuşturmalarına
karşı neden sessiz kalıyorlar ve aldırmıyorlar?! Halklar,
ihanetlerinde ve ihmalkarlıklarında yöneticilerle anlaştılar mı?!
Yoksa kendi aleyhlerine birtakım tuzaklar mı kuruyorlar? Hayır,
kesinlikle hayır! Halklar saptırılma ve ümitsizliğe düşürülme
akıntısına kapıldılar.
Fakat halkların umursamaz bir tavır almaları, gerçeklerin
saptırılmasından, baskıdan, ağızların susturulmasından, kafirlerin
ve onların uşaklarının halkın kalbine yerleştirmeyi başardıkları
ümitsizlik tohumlarının ekilmesinden kaynaklanmaktadır. Halkın
ümitsizliğe sürüklenmesi için, saptırma, yaralama ve sürgüne
gönderme gibi işlemler yaklaşık yarım asra yakın bir süreyi
gerektirmiştir. Bu yüzden halk, haksızlığa, aşağılanmaya ve hakarete
karşı sessiz kalmakta ve teslim olmaktadır. Halklar asla kendileri
aleyhine tuzak kurmazlar. Ancak, saptırıcı ve uşak yöneticiler,
insanları ümitsizliğe ve teslim olmaya sürüklemek için kafir
efendileri ile işbirliği yaparak halk üzerinde tuzaklar
kurmaktadırlar. Öyle ki bunların saptırmaları ve ümitsizliğe
düşürmeleri; normal halktan olanların dışında, kültürlü kimselerin,
siyasetçilerin, medyadakilerin ve eğitim ve öğretimle uğraşanların
çoğunluğunu bile etkisi alacak bir boyuta ulaştı.
Arabıyla ve Arap olmayanıyla İslam ümmeti Yahudi devleti önünde
gerçekten çaresiz midir? Hayır, kesinlikle hayır. İslam ümmeti,
birliği paramparça bir halde bulunan Arap yarımadasından çıktı, Fars
ve Rum imparatorluklarını kendisine boyun eğdirdi. İslam ümmetinin,
devletinin ve risaletinin nuru tüm dünyada yükseldi, bin yıldan daha
uzun bir süre dünyanın birinci devleti olarak kaldı. Bu ümmet, bu
asırda her türlü baskı araçları kullanılarak sindirilmesine rağmen
Allah (cc)’nın kitabında belirttiği: Siz, insanlar için ortaya
çıkarılmış en hayırlı ümmetsiniz; marufu emreder, münkerden men eder
ve Allah'a inanırsınız.
“Siz, insanların iyiliği için ortaya çıkarılmış en hayırlı
ümmetsiniz; iyiliği emreder, kötülükten meneder ve Allah'a
inanırsınız. Ehl-i kitap da inansaydı, elbet bu, kendileri için çok
iyi olurdu. (Gerçi) içlerinde iman edenler var; (fakat) çoğu yoldan
çıkmışlardır.” (Al-i İmran 110) Ayetine uygun olarak; asli
haline, Allah’ın İslam ümmeti için hazırlamış olduğu doğal merkezine
dönecektir. Ümmetin yahudiyi kendisine rakip olarak görmesi ayıptır.
Zira onun rakibi bir bütün olarak Amerika ve Avrupa’dır. Rusya, Çin
ve Japon topluluklarıdır. O, en hayırlı ümmettir ve insanlığa en
hayırlı risaleti taşımaktadır. Bu, bir kuruntu değildir. Bilakis bu,
tarihi dolduran, şu anı ve geleceği de doldurmaya hazırlanan bir
gerçektir. Bu, büyük devletlerin korktuğu, gerçekleşmesini
engellemek, Müslümanları bundan saptırmak ve ümitsizlik halinde
kalmalarını sağlamak için uğraştığı gerçektir.
Çözüm açıktır: İslam ümmetini oluşturan halklar, kafirlere
uşaklık yapan yöneticilerini sırtlarından atmalı, onların bozguna
uğratan düşünce yapılarını ve küfür sistemi olan bozuk sistemlerini
terk etmelidirler. Bu, kolay bir çözümdür ve bu halkların gücünün
üstünde değildir. Her ne kadar seçimlerde %99 oy almış olsalar da bu
yöneticilerle halkları arasında hiçbir sevgi ve saygı yoktur. Ümmet
bu polisiye sistemler altında baskıdan, fakirlikten, Yahudiler ve
tüm düşmanları önünde yenilgiye uğratılmaktan başka zevk tatmadı. Bu
ümmet, bu yöneticilerden kurtulmaya azmettiğinde, bu yöneticilerin
efendileri olan büyük devletlerin gücü halklarının elinden onları
korumaya yetmez. Bu halkların yapmaları gereken ise; azmetmek, bunun
planını yapmak ve hemen harekete geçmektir. Ey Müslümanlar!
İçinizdeki ümitsizliği atınız! Gevşeklik göstermeyin, üzüntüye
kapılmayın. Eğer inanmışsanız, üstün gelecek olan sizsiniz.
“Gevşeklik göstermeyin, üzüntüye kapılmayın. Eğer inanmışsanız,
üstün gelecek olan sizsiniz.” (Al-i İmran 139) Ayetine kulak
vererek dininize ve Rabbinize güveniniz! Biliniz ki, yahudiler ve
Filistin’i işgal etmiş olan devletleri göz açık kapayıncaya kadar
yok olacak ve hiçbir iz kalmayacaktır.
“Hatta ağaç ve taş dile gelerek; ey Müslüman, ey Allah’ın kulu,
arkamda yahudi var gel ve onu öldür, diyecektir.” (Sahihi Müslim:
5403)
İşaretler bu zamanın azaldığını, vaktin geldiğini gösteriyor…
İslam ümmetinin mülkü yeryüzünün doğusundan batısına kadar
ulaşacaktır. Müslümanların hükümranlığı güneşin doğup battığı her
yere ulaşacaktır. Muhammed (sav)in dini, kapitalist ideolojinin veya
liberalist kapitalist sistemin de içinde bulunduğu tüm dinlerin
üzerinde hakimiyet kuracaktır.
“O (Allah), müşrikler hoşlanmasalar da (kendi) dinini bütün dinlere
üstün kılmak için Resûlünü hidayet ve Hak Din ile gönderendir.”
(Tevbe 33)
HAYDİ MÜSLÜMANLAR MAHZUN KUDÜS SİZİ BEKLİIYOR
S O N