İslam
dünyasındaki rejimler son zamanda Filistin’de meydana gelen
katliamlar ve yahudi varlığının vahşetini seyrettiler. Daha
doğrusu katile çiçek ve güller sundular. Geçen 27 Mart’ta,
Beyrut’ta Arap rejimleri Filistin meselesi için bir konferans
düzenlediler. Bu konferansta ne yaptılar?! Yaptıkları en
önemli iş; yahudi varlığını tanıdılar, onunla
barışmaya ve normal ilişki kurmaya hazır olduklarını
duyurdular. Bu plan; ‘Suudi veliahdı Abdullah’ın planı’
diye adlandırıldı. Oysa ki bu plan Amerikalılarındır ve
Amerikalılar bu kişiyi sözcüleri olarak ileri sürdüler.
Bu şahıs konferansta Arapça olarak bu planla ilgili metni
okurken zorluk çekti ve bazı kelimeleri yanlış okudu.
Belki, Amerikalılar konuşma metnini İngilizce’den Arapça’ya
çevirirken bazı harfleri unutmuşlardı! Bu plan kimden
gelirse gelsin kesin olarak haince bir plandır. Arap rejimleri
ve yöneticilerinin tümü bu planı onayladılar. Bu şekilde
yahudi varlığına ve katil Şaron’un yaptığı katliamlara
ödül vermiş oldular. Türkiye rejimi de bu planı destekledi.
Zaten Türkiye yahudi varlığını, ta ilk kuruluşundan beri
tanıyor ve onunla dostane ve fevkalade ilişkiler kuruyor.
İran bunu seyretti, karşı gelmedi ve Suriye’ye desteğini
gösterdi. Oysa Suriye bu planı ilk onaylayanlardan idi. Suudi
veliahdı bunu açıklar açıklamaz Suriye başkanı Başar
Esad Suudi Arabistan’a uçup veliahtla görüştü ve
desteğini bildirdi. Pakistan, Endonezya, Malezya vb. ülkeler
bu hususta Amerika’ya karşı gelmiyorlar. Orta Asya
cumhuriyetleri Amerika ve Yahudi varlığı ile ilişkileri
pekiştirmekle meşguldür. İşte, İslam dünyasında var olan
rejimlerin tablosu budur.
Bu
İslam beldelerinde bulunan rejimlerin milyonlarca askerleri,
silahları ve güçleri vardır. Maalesef bu imkanlar ellerinde
bulunduğu halde Filistin’deki yaşayan halkları kurtarmak için
yahudilere hiçbir kurşun sıkmıyorlar. Bu cani varlığı ve
Şaron’u durdurmak için tehdit harekatı bile göstermiyorlar.
Tersine, bu varlıkla ilişkilerini koruyorlar ve onunla ilişkisi
olmayanlar ilişki kurmaya çalışıyor. Halkın
kızgınlıkları ise sokaklarda boşalttırılıyor. Hatta bu
hain idareciler o kadar ileri gittiler ki, yürüyüşlerin
başında yer almaya başladılar. Libya’da Kaddafi, tezahüratların
başında yürüdü, diğer Arap rejimleri ve yöneticileri
sloganlar atıyor. Suriye’de cumhurbaşkanın yardımcısı
Abdulhelim Haddam yürüyüşlere katılıyor. Her memlekette
rejimlerin bazı sorumluları yürüyüşlere katılmaya
başladı. Böylece işin ciddiyetini gevşettiler ve ameli
boşa çıkartırlar. Yapılan hareketin bir intifadaya dönüşmesini
böylelikle engellerler.
Bu
nedenle, bu tür yürüyüşler bir netice gerçekleştirmez,
kızgınlığı firenler ve halklar bu şekilde rahatlatılır.
Katılanlar da sanki bir şey yaptıklarını zannederek,
protestoların ardından sakinleşirler.
İslam
dünyasının her tarafından bu gibi yürüyüşler ve
mitingler düzenleniyor. Kalabalıklar sokaklara dökülüyor,
değişik türde sloganlar atıyorlar ve pankartlar açıyorlar.
Bu şekilde dalga dalga protesto yürüyüşleri ortaya çıkıyor.
Bosna, Çeçenistan, Irak ve Afganistan gibi yerlere saldırılar
gerçekleştiğinde de insanlar protestolar düzenlemişlerdi.
Filistin adına yaklaşık olarak elli seneden beri yahudi
varlığını protesto eden tezahüratlar düzenlendi ve halen
düzenlenmektedir. Yahudilerin her saldırısında böylesi
hareketler tekrarlanıyor. Bu şekilde kafirlere ve yahudilere
karşı Müslümanlarda kabaran duygu ve nefretin içerisini boşaltmak
istiyorlar. Aksi takdirde ise Müslümanlar kontrol edilemeyecek
ve patlayacaklardır. Bunu dünyadaki kafirler ve hain
yöneticiler çok iyi bilmektedirler. Bundan dolayı da
insanların kızgınlıklarını, kabaran duygularını söndürebilmeleri
için sokaklara dökülmelerine müsaade ediyorlar. Müsaade
etmeseler halkların bakışları üzerlerine çevrilecek ve
intifada yapıp, rejimlerini yıkacaklar.
Peki
halk ne yapmalı veya ne yapılmalıdır?
Halk
bir şey gerçekleştirecekse; yöneticilere baskı hareketine
yönelmelidirler. Bu baskı hareketi, yöneticilerin saraylarına,
devlet dairelerine ve ordu karargahlarına doğru olmalıdır.
Oraları işgal ederek yöneticileri cihadı ilan etmeye
zorlamalıdır. Madem ki yöneticilerin hainliği ortada,
öyleyse bu baskı hareketi intifadaya dönüşmelidir. Halk
isyan etmeli ve yöneticilere başkaldırmalıdır. Yöneticileri
düşürmek için yüz binler saraylara yönelmeli, oradaki
yöneticileri tutuklayıp ve onları yargılamalıdırlar.
Onları tutuklayıp etkisiz kıldıktan sonra Hilafet ilan
edilmeli ve hemen halifeye biat verilmelidir. Tabi, bu aşamada
halk İslamî bir siyasi hizbe güvenmiş olmalı ve onun
liderliğinde hareket etmelidir. Halk maddi bir güçtür.
Onun lideri, halka, doğru İslami fikir veren ve İslam’a göre
yönlendiren ideolojik İslamî parti olur. Bu partinin
lideri otomatik olarak Müslümanlar tarafından halife
olarak seçilip, Kur-an ve Sünneti uygulamak üzere biat
edilir.
Bu
dünya üzerinde Müslümanların çektikleri, Filistin’de
olup bitenler, Afganistan ve diğer yerlerde Amerika’nın
egemenliği ve bütün musibetlerin tek sebebi; Müslümanların
başındaki rejimler ve yöneticilerdir.
Yöneticiler
kendileri ve rejimlerinin bu musibetlerden uzak olduğunu göstermek
için bakın halkı nasıl kandırıyorlar. Değişik yollarla
onlara diyorlar ki; nefislerinizi ıslah edin, her şey ıslah
olur, sebep fertlerdir, fertler düzgün olunca yönetim ve
yöneticiler de düzgün olur. Bu şekilde, Müslümanları
nefsi ıslah etmek ve değiştirmekle meşgul ettirdiler.
Oysa, bu rejimler her gün binlerce kişinin nefsini bozuyor. Küfrü,
fücuru, fıskı ve her haramı yayan radyo, televizyon,
gazete ve dergi gibi yayınlara müsaade ediyorlar. Eğitim
siyaseti laiktir, çocukları bozuyor ve fesada götürüyor.
İslam dışı ve laik temeller üzerine fikirleri yayan
partileri ve derneklerin kurulmasını teşvik ediyorlar.
Devletin anayasası ve kanunları insanlar arasındaki
ilişkileri, toplum hayatını ve fertleri küfre göre
yönlendiriyor. Bu sebeple İslamî hayat yok oldu, toplumun
örfleri ve ölçüleri bozuldu, toplumdaki atmosfer fâsitleşti.
Artık ruhani, ahlakı ve insani değerler toplumda
hissedilmez hale geldi. İşte bunun paralelinde sırf maddi
değerler hayatta egemen oldu.
Halkı
ve fertleri bozan, nefisleri ifsat eden ve toplumu kargaşaya
sevk eden rejim ve başında bulunanlardır. Eğer İslami
sistem ve salih yöneticiler olursa toplum ve nefisler temiz
olur, fertlerde salih kişiler olurlar. Çünkü,
televizyonlar, radyolar, sinemalar, gazeteler, dergiler,
partiler, dernekler ve bütün kuruluşlar sadece ve sadece
İslami fikir ve mefhumları yayacaktır. Bundan dolayı
halklar bütün güçleri ile başlarındaki rejimleri
değiştirmeye ve yerine Raşidi Hilafeti kurmaya yönelmelidir.
Yahudi
varlığına karşı cihad eden bir devlet olmuş olsaydı bugün
Filistin bu duruma düşmezdi. Halkların Amerika ve yahudi
varlığına karşı bağırması ve slogan atması pek bir şey
ifade etmiyor. Amerika’nın uşaklığını yapan, yahudi
varlığını koruyan veya ona karşı susan rejimlere karşı
hareket kaçınılmazdır.
Düşünün,
Afganistan’da Amerika’nın egemenliği nasıl gerçekleşti?
Özellikle Afganistan etrafında bulunan İran, Özbekistan,
Pakistan, Tacikistan, uzaktan Türkiye ve Arap devletlerinin
desteğinin gelmesinden dolayıdır. Bunlar Amerika’ya yardım
ve kolaylık sağlamışlardır.
Buna
göre değişim, Filistin’in kurtuluşu, Filistin’den daha
değerli ve daha önemli olan Kur-anı ve Sünneti uygulayan
devlet kurulmak isteniyorsa bu rejimlere karşı yürüyüşler
değil, intifadalar düzenlenmelidir. Nitekim Filistin’in
kurtuluşu Hilafet devletinin kurulmasına bağlıdır. Sadece
Filistin değil, Çeçenistan ve diğer İslam memleketlerinin
kurtuluşu da buna bağlıdır. Kur-anı ve Sünneti uygulamak
ve bütün dünyaya İslam davetini yüklenmek baş gayedir.
Filistin, Mescidi Aksa, Çeçenistan ve diğer memleketleri
kurtarmak Kur-an ve Sünnetin birer emirleridir. Eğer bir
devlet Kur-an ve Sünneti uygulamaya kalkışırsa bunların içerikleriyle
amel edecektir. Daha doğrusu küfürden bütün dünyayı
kurtarmak için cihadı ilan edecektir.
Avrupa’daki
Müslümanların hareketleri ise; İslam dünyasının büyük
elçiliklerine doğru olmalıdır. Oralara mesajlar iletmeli, bu
mesajlar yoluyla yöneticilere baskı yapmalıdırlar. Elçiliklerin
önünde durup konuşmalar gerçekleştirmelidirler. Böylece;
seslerini bu büyük elçilikler vasıtasıyla yöneticilerine
ulaştırabilsinler. Ayrıca İnternet, faks ve telefonlar
vasıtasıyla da yöneticilere ulaşılmaya çalışılmalıdır.
Bütün yayın araçlarını kullanarak bu şekilde yöneticilere
baskı artar ve bu gerçeklerle kamuoyu oluşturulur.
“De ki: (Yapacağınızı)
yapın! Amelinizi Allah da Resûlü de müminler de görecektir.
Sonra görüleni ve görülmeyeni bilen Allah'a
döndürüleceksiniz de O size yapmakta olduklarınızı
haber verecektir.” (Tevbe 105)
|