Ana Sayfa YIL 13   SAYI 149   SAFER 1423   MAYIS 2002 E-Mail

TEZAHÜRATLAR DEĞİL, İNTİFADALAR GEREK!

Hilafet Dergisi

İslam dünyasındaki rejimler son zamanda Filistin’de meydana gelen katliamlar ve yahudi varlığının vahşetini seyrettiler. Daha doğrusu katile çiçek ve güller sundular. Geçen 27 Mart’ta, Beyrut’ta Arap rejimleri Filistin meselesi için bir konferans düzenlediler. Bu konferansta ne yaptılar?! Yaptıkları en önemli iş; yahudi varlığını tanıdılar, onunla barışmaya ve normal ilişki kurmaya hazır olduklarını duyurdular. Bu plan; ‘Suudi veliahdı Abdullah’ın planı’ diye adlandırıldı. Oysa ki bu plan Amerikalılarındır ve Amerikalılar bu kişiyi sözcüleri olarak ileri sürdüler. Bu şahıs konferansta Arapça olarak bu planla ilgili metni okurken zorluk çekti ve bazı kelimeleri yanlış okudu. Belki, Amerikalılar konuşma metnini İngilizce’den Arapça’ya çevirirken bazı harfleri unutmuşlardı! Bu plan kimden gelirse gelsin kesin olarak haince bir plandır. Arap rejimleri ve yöneticilerinin tümü bu planı onayladılar. Bu şekilde yahudi varlığına ve katil Şaron’un yaptığı katliamlara ödül vermiş oldular. Türkiye rejimi de bu planı destekledi. Zaten Türkiye yahudi varlığını, ta ilk kuruluşundan beri tanıyor ve onunla dostane ve fevkalade ilişkiler kuruyor. İran bunu seyretti, karşı gelmedi ve Suriye’ye desteğini gösterdi. Oysa Suriye bu planı ilk onaylayanlardan idi. Suudi veliahdı bunu açıklar açıklamaz Suriye başkanı Başar Esad Suudi Arabistan’a uçup veliahtla görüştü ve desteğini bildirdi. Pakistan, Endonezya, Malezya vb. ülkeler bu hususta Amerika’ya karşı gelmiyorlar. Orta Asya cumhuriyetleri Amerika ve Yahudi varlığı ile ilişkileri pekiştirmekle meşguldür. İşte, İslam dünyasında var olan rejimlerin tablosu budur.

Bu İslam beldelerinde bulunan rejimlerin milyonlarca askerleri, silahları ve güçleri vardır. Maalesef bu imkanlar ellerinde bulunduğu halde Filistin’deki yaşayan halkları kurtarmak için yahudilere hiçbir kurşun sıkmıyorlar. Bu cani varlığı ve Şaron’u durdurmak için tehdit harekatı bile göstermiyorlar. Tersine, bu varlıkla ilişkilerini koruyorlar ve onunla ilişkisi olmayanlar ilişki kurmaya çalışıyor. Halkın kızgınlıkları ise sokaklarda boşalttırılıyor. Hatta bu hain idareciler o kadar ileri gittiler ki, yürüyüşlerin başında yer almaya başladılar. Libya’da Kaddafi, tezahüratların başında yürüdü, diğer Arap rejimleri ve yöneticileri sloganlar atıyor. Suriye’de cumhurbaşkanın yardımcısı Abdulhelim Haddam yürüyüşlere katılıyor. Her memlekette rejimlerin bazı sorumluları yürüyüşlere katılmaya başladı. Böylece işin ciddiyetini gevşettiler ve ameli boşa çıkartırlar. Yapılan hareketin bir intifadaya dönüşmesini böylelikle engellerler.

Bu nedenle, bu tür yürüyüşler bir netice gerçekleştirmez, kızgınlığı firenler ve halklar bu şekilde rahatlatılır. Katılanlar da sanki bir şey yaptıklarını zannederek, protestoların ardından sakinleşirler.

İslam dünyasının her tarafından bu gibi yürüyüşler ve mitingler düzenleniyor. Kalabalıklar sokaklara dökülüyor, değişik türde sloganlar atıyorlar ve pankartlar açıyorlar. Bu şekilde dalga dalga protesto yürüyüşleri ortaya çıkıyor. Bosna, Çeçenistan, Irak ve Afganistan gibi yerlere saldırılar gerçekleştiğinde de insanlar protestolar düzenlemişlerdi. Filistin adına yaklaşık olarak elli seneden beri yahudi varlığını protesto eden tezahüratlar düzenlendi ve halen düzenlenmektedir. Yahudilerin her saldırısında böylesi hareketler tekrarlanıyor. Bu şekilde kafirlere ve yahudilere karşı Müslümanlarda kabaran duygu ve nefretin içerisini boşaltmak istiyorlar. Aksi takdirde ise Müslümanlar kontrol edilemeyecek ve patlayacaklardır. Bunu dünyadaki kafirler ve hain yöneticiler çok iyi bilmektedirler. Bundan dolayı da insanların kızgınlıklarını, kabaran duygularını söndürebilmeleri için sokaklara dökülmelerine müsaade ediyorlar. Müsaade etmeseler halkların bakışları üzerlerine çevrilecek ve intifada yapıp, rejimlerini yıkacaklar.

Peki halk ne yapmalı veya ne yapılmalıdır?

Halk bir şey gerçekleştirecekse; yöneticilere baskı hareketine yönelmelidirler. Bu baskı hareketi, yöneticilerin saraylarına, devlet dairelerine ve ordu karargahlarına doğru olmalıdır. Oraları işgal ederek yöneticileri cihadı ilan etmeye zorlamalıdır. Madem ki yöneticilerin hainliği ortada, öyleyse bu baskı hareketi intifadaya dönüşmelidir. Halk isyan etmeli ve yöneticilere başkaldırmalıdır. Yöneticileri düşürmek için yüz binler saraylara yönelmeli, oradaki yöneticileri tutuklayıp ve onları yargılamalıdırlar. Onları tutuklayıp etkisiz kıldıktan sonra Hilafet ilan edilmeli ve hemen halifeye biat verilmelidir. Tabi, bu aşamada halk İslamî bir siyasi hizbe güvenmiş olmalı ve onun liderliğinde hareket etmelidir. Halk maddi bir güçtür. Onun lideri, halka, doğru İslami fikir veren ve İslam’a göre yönlendiren ideolojik İslamî parti olur. Bu partinin lideri otomatik olarak Müslümanlar tarafından halife olarak seçilip, Kur-an ve Sünneti uygulamak üzere biat edilir.

Bu dünya üzerinde Müslümanların çektikleri, Filistin’de olup bitenler, Afganistan ve diğer yerlerde Amerika’nın egemenliği ve bütün musibetlerin tek sebebi; Müslümanların başındaki rejimler ve yöneticilerdir.

Yöneticiler kendileri ve rejimlerinin bu musibetlerden uzak olduğunu göstermek için bakın halkı nasıl kandırıyorlar. Değişik yollarla onlara diyorlar ki; nefislerinizi ıslah edin, her şey ıslah olur, sebep fertlerdir, fertler düzgün olunca yönetim ve yöneticiler de düzgün olur. Bu şekilde, Müslümanları nefsi ıslah etmek ve değiştirmekle meşgul ettirdiler. Oysa, bu rejimler her gün binlerce kişinin nefsini bozuyor. Küfrü, fücuru, fıskı ve her haramı yayan radyo, televizyon, gazete ve dergi gibi yayınlara müsaade ediyorlar. Eğitim siyaseti laiktir, çocukları bozuyor ve fesada götürüyor. İslam dışı ve laik temeller üzerine fikirleri yayan partileri ve derneklerin kurulmasını teşvik ediyorlar. Devletin anayasası ve kanunları insanlar arasındaki ilişkileri, toplum hayatını ve fertleri küfre göre yönlendiriyor. Bu sebeple İslamî hayat yok oldu, toplumun örfleri ve ölçüleri bozuldu, toplumdaki atmosfer fâsitleşti. Artık ruhani, ahlakı ve insani değerler toplumda hissedilmez hale geldi. İşte bunun paralelinde sırf maddi değerler hayatta egemen oldu.

Halkı ve fertleri bozan, nefisleri ifsat eden ve toplumu kargaşaya sevk eden rejim ve başında bulunanlardır. Eğer İslami sistem ve salih yöneticiler olursa toplum ve nefisler temiz olur, fertlerde salih kişiler olurlar. Çünkü, televizyonlar, radyolar, sinemalar, gazeteler, dergiler, partiler, dernekler ve bütün kuruluşlar sadece ve sadece İslami fikir ve mefhumları yayacaktır. Bundan dolayı halklar bütün güçleri ile başlarındaki rejimleri değiştirmeye ve yerine Raşidi Hilafeti kurmaya yönelmelidir.

Yahudi varlığına karşı cihad eden bir devlet olmuş olsaydı bugün Filistin bu duruma düşmezdi. Halkların Amerika ve yahudi varlığına karşı bağırması ve slogan atması pek bir şey ifade etmiyor. Amerika’nın uşaklığını yapan, yahudi varlığını koruyan veya ona karşı susan rejimlere karşı hareket kaçınılmazdır.

Düşünün, Afganistan’da Amerika’nın egemenliği nasıl gerçekleşti? Özellikle Afganistan etrafında bulunan İran, Özbekistan, Pakistan, Tacikistan, uzaktan Türkiye ve Arap devletlerinin desteğinin gelmesinden dolayıdır. Bunlar Amerika’ya yardım ve kolaylık sağlamışlardır.

Buna göre değişim, Filistin’in kurtuluşu, Filistin’den daha değerli ve daha önemli olan Kur-anı ve Sünneti uygulayan devlet kurulmak isteniyorsa bu rejimlere karşı yürüyüşler değil, intifadalar düzenlenmelidir. Nitekim Filistin’in kurtuluşu Hilafet devletinin kurulmasına bağlıdır. Sadece Filistin değil, Çeçenistan ve diğer İslam memleketlerinin kurtuluşu da buna bağlıdır. Kur-anı ve Sünneti uygulamak ve bütün dünyaya İslam davetini yüklenmek baş gayedir. Filistin, Mescidi Aksa, Çeçenistan ve diğer memleketleri kurtarmak Kur-an ve Sünnetin birer emirleridir. Eğer bir devlet Kur-an ve Sünneti uygulamaya kalkışırsa bunların içerikleriyle amel edecektir. Daha doğrusu küfürden bütün dünyayı kurtarmak için cihadı ilan edecektir.

Avrupa’daki Müslümanların hareketleri ise; İslam dünyasının büyük elçiliklerine doğru olmalıdır. Oralara mesajlar iletmeli, bu mesajlar yoluyla yöneticilere baskı yapmalıdırlar. Elçiliklerin önünde durup konuşmalar gerçekleştirmelidirler. Böylece; seslerini bu büyük elçilikler vasıtasıyla yöneticilerine ulaştırabilsinler. Ayrıca İnternet, faks ve telefonlar vasıtasıyla da yöneticilere ulaşılmaya çalışılmalıdır. Bütün yayın araçlarını kullanarak bu şekilde yöneticilere baskı artar ve bu gerçeklerle kamuoyu oluşturulur.

“De ki: (Yapacağınızı) yapın! Amelinizi Allah da Resûlü de müminler de görecektir. Sonra görüleni ve görülmeyeni bilen Allah'a döndürüleceksiniz de O size yapmakta olduklarınızı haber verecektir.” (Tevbe 105)

YIL 13  SAYI 149  SAFER 1422  MAYIS 2002

Yukarı