Ana Sayfa YIL 13   SAYI 149   SAFER 1423   MAYIS 2002 E-Mail

ŞARON'CU VİCDANSIZLAR - FİLİSTİN YALANLARI

Alıntı: Cengiz Çandar

İsrail'in; Filistin halkına, Hz. İsa'nın doğum yeri olan Bethlehem'deki kiliseyi dahi sakınmadan Kutsal Toprakların şehirlerine karşı giriştiği ve tüm dünyaya adeta meydan okuyarak gerçekleştirdiği saldırganlığa tepki göstermek için illa siyasi gerekçeler gerekmez. Eğer, vicdan diye bir şey var ise, eğer kafanın içinde bir nebze akıl bulunuyorsa; buna tepki gösterilir.

Nazilerin İkinci Dünya Savaşı'nda Yahudilere uyguladığı muamelenin bir benzeri, İsrail tarafından bugün tam 35 yıldır işgal altında yaşatılan Filistinlilere uygulanıyor ve bunun manzaraları her gün milyonlarca insanın televizyonlar sayesinde gözünün içine giriyor. On milyonlarca, yüz milyonlarca insan, öfke ve hınç doluyor. Gözyaşları akıtıyor.

İsrail'in uluslararası vicdanda mahkum olmasının sebebi bu. Bu yüzden, bugüne dek pek az konuda sağlanabilen bir uluslararası seferberlik, İsrail'e karşı olarak, söz konusu. Türkiye'de de durumun farklı olması mümkün değil. En başta, bizim halkımız vicdan sahibidir. Tarih beraberliği, kültür ortaklığı bir yana, bizim halkımız vicdan sahibi olduğu için kan ağlıyor. Peki, bu ülkede; İsrail ne yaparsa yapsın, nasıl bir fotoğraf verirse versin, ister 'Kasap Şaron' tarafından yönetilsin, Filistinlilerin uğradığı muameleyi onaylayanlar yok mu? Var. Hem de bunlar önemsiz kişiler değiller. En önemlileri, İsrail tankları, Ramallah'ı işgal ettiği sırada tank modernizasyonu anlaşmasını yangından mal kaçırır gibi imzalayarak, İsrail'e 688 milyon dolarlık çek gönderenler. Bunların ardından, bazı gazetelerin köşelerine ve bazı televizyon kanallarının ekranlarına kurulanlar geliyor. Bu ikinci grubun, İsrail tanklarının Türkiye'deki cephe gerisinden, açıkça adını koymadan başlatmaya çalıştıkları 'İsrail yanlısı kontratak' üçte ikisi yalan, biri de çürük iddiaya dayanıyor.

Birincisi; Türk toplumunun yıllardır beynini yıkayan klasik; 'Araplar bizi Birinci Dünya Savaşı'nda arkadan vurdu' iddiası. Dolayısıyla, bundan, İsrail'in Araplara yaptığı her zulmü mazur görebilir ve görmeliyiz sonucu çıkarılmak isteniyor.

İkinci iddia; kişiliği kirli, ilişkileri kirli, kafası kirli malum köşe yazarı bozuntusundan kaynaklanıyor: Arafat, PKK, ASALA vs. teröristlerini Filistin kamplarında yetiştirmiş -yani Türkiye'yi hedef almış olan terörün sorumlusu Arafat'tır.

Üçüncü ve çürük iddia ise; Arapların ve bu arada Filistinlilerin, Türkiye'yi Kıbrıs davasında desteklememiş olduklarıdır.

Önce, en yaygın olan birinci yalandan başlayalım: Bu o kadar uzun yıllar üzerinde hiç tartışılmadan söylenegelmiştir ki, adeta üzerinde tartışılması gereksiz bir 'doğma' haline almıştır: 'Araplar, Birinci Dünya Savaşı'nda bizi arkadan vurdu'.

Mekke Emiri Şerif Hüseyin'in Hicaz'da bazı Arap bedevi kabilelerini ayaklandırarak 1916'da İngilizlerle işbirliği yaptığı doğrudur. Ancak, Birinci Dünya Savaşı konusunda genel bir bilgisi ve fikri olan herkes, bunun 'askeri açıdan' tayin edici bir değer taşımadığını bilir. İngilizlerin daha sonra yerine getirmediği 'bağımsızlık vaadi' ile işbirliğine çektikleri Şerif Hüseyin'in ve oğullarının komuta ettiği bedevi kabileleri, Mekke-Maan hattında, yani 'asıl cephenin gerisinde İngiliz kuvvetlerine yardımcı olmuştur.

'Asıl cephe', önce Süveyş Kanalı ve Kanal Harbi'nde Türk-Osmanlı kuvvetlerinin geri çekilmesinden sonra Filistin'de kurulmuştur. Filistin'de tek bir Arap ayaklanmamıştır. Suriye'de, Irak'ta, Lübnan'da Türk kuvvetlerini 'arkadan vuran' herhangi bir olay olmamıştır. Arapların ezici çoğunluğu, İstanbul'a yani, Türkiye'ye sadık kalmıştır. Cephedeki komutan, Şam Valisi Cemal Paşa, çok sayıda Arap milliyetçisini idam ettirmiştir. Cemal Paşanın ve İttihatçıların, kaba baskı politikalarının Araplarda büyük tepki yaratmasına karşılık, Arabistan Yarımadası'nın Hicaz bölümünden Akabe'ye kadar olan cephe gerisi dışında, Arapların Türkleri arkadan vurduğuna dair tarihte herhangi bir kayıt yoktur.

Peki, daha sonra İsrail'in kurucu kadroları olacak unsurların, Filistin'de İngiliz ordularının içinde Türklere karşı savaştığını biliyor musunuz?

Bunu Yahudi tarihçiler anlatıyor. Yahudi kökenli ünlü İngiliz tarihçisi Martin Gilbert, yine ünlü 'A Complete History of First World War' (Birinci Dünya Savaşı'nın Tam Tarihi) adlı anıtsal kitabının 305. sayfasında "Birçok Yahudi Türkiye'nin yenilgisinin Filistin'de bir Yahudi özerkliğine yol açmasını umuyordu. O kış (1917) Londra'da bir Romanya doğumlu Filistin Yahudisi Alex Aaronsohn, Türkleri Filistin'den çıkartmanın bir yolunu bulmak amacıyla İngilizlere hizmet sundu. Ailesi, Filistin'de bir casus şebekesi kurmuştu bile. O, bu şebekeyi İngilizlerin hizmetine verdi. Gazze ve Birüssebi arasındaki çöldeki kuyuları ve su kaynaklarını iyi biliyorlardı. Bu bilgi, İngiliz kuvvetleri ileri harekata geçecekleri vakit, çok işe yaradı..."

Kitabın 373. sayfasında Balfour'a yazılan bir mektuptan şu satırlar: "Rusya'daki hemen her Yahudi bir Siyonist ve eğer Siyonist emellerin başarıya ulaşmasının Müttefikleri desteklemeye ve Türkleri Filistin'den kovmaya dayandığına ikna edilirlerse, kendi lehimize çok önemli bir unsuru kazanmış olacağız. Bu misyonu gerçekleştirmek için öne atılan, bugün Şaron'un mensup bulunduğu Likud'un piri olan Vladimir Jabotinsky idi...”

Sayfa 366: “... İngiliz hükümeti Filistin'deki Türk idaresini İngiliz idaresi altında bir Siyonist antite ile değiştirme düşüncesine yaklaştı. O yaz, Lord Rotschild Filistin'de bir Yahudi Ulusal Ülkesi kurulması için bir taslak sundu; böylece Yahudiler Müttefik ordularında görev alarak Türklerin bozguna uğratılmasını önemli bir amaç haline getirmeye teşvik edileceklerdi...” Buyrun, sayfa 429'a: “... Allenby ordusu, Yafa'nın kuzeyindeki sahilin yanı başındaki ovada Kudüs'ün kuzeyine doğru harekete etmeyi beklerken, birçoğu Rusya doğumlu 5000 Filistinli Yahudi silah altındaydı...”

Bir başka ilginç 'tarihi bilgi', İsrail'in kurucusu David Ben Gurion'un anılarında mevcut. Ben Gurion, Birinci Dünya Savaşı patladığı sırada, İstanbul Hukuk Fakültesi'nde; amacını şöyle anlatıyor:

“... İktidar merkezine bu kadar yakın olarak, Filistin'deki Yahudilerin durumunu geliştirebilmeyi düşünüyordum. Çeşitli yollarla Yahudi özgürlük hareketini ilerletebilirdim; önce özerklik, nihai olarak tam bağımsızlık elde ederek. Akıl yürütmem böyleydi. İstanbul'da rastladığım Arap öğrencilerle bu konuda düşüncelerimin çok farklı olduğunu görmekten şaşırdım... Bu genç entelektüel Araplar, mücadelelerinin geleceğini Türk idaresinden bağımsızlık olarak görmüyorlardı. Hiçbiri Arap topraklarının bağımsızlığından söz etmedikleri gibi böyle bir amaç için çalışmıyorlardı. Tam tersine, birçoğu, daha geniş ve daha büyük bir Türk imparatorluğu görmek istiyorlardı...” (Ben Gurion Looks Back-Talks with Moshe Pearlman, s.46)

Peki, 1922 sonlarında Türk Milli Mücadelesi zafere doğru yürürken, bazı Filistinli Arap liderlerin Kemalistlere başvurarak, kendi kaderlerini tayin hakkı elde edebilecekleri Türk mandası istediklerini biliyor muydunuz? Filistin, İngiliz mandası altına konulmuşken, Filistinli Araplar, 'Türk mandası' istiyorlar. Kaynak, yine bir Yahudi-İsrailli tarihçi; Y.Porath'ın 'The Emergence of Palestinian-Arab National Movement 1918-1929' (Filistin Arap Ulusal Hareketinin Doğuşu 1918-1929) adlı kitabının 160-165. sayfaları...

Artık söz konusu tarih yalanı ve çarpıtmasına son vermek zamanı geldi; çünkü bu 'yalan', İsrail vahşetini Türkiye'ye mazur gösterme boyutlarına gelip dayandı.

Basındaki tetikçilerin, İsrail'in tank mermilerinin ardından Türk kamuoyunun beynine sıktıkları 'yalan mermilerinden biri, Şaron dahi bu kadar pervasızca bir yalan savurmadı.

Peki ya Kıbrıs davamızdaki destek eksikliği? Bu ne cehalet... Türkiye de, Filistin de İslam Konferansı Örgütü üyeleri. Rauf Denktaş, her İKÖ Zirvesi'ne katıldı. Kıbrıs'a ilişkin hangi kararda Arafat karşı çıkmış; Rauf Denktaş'a sormayı bir denesenize.

Ayrıca, İsrail'in, Türkiye'yi Kıbrıs davasında desteklemiş olduğuna dair tek bir BM kararı ya da bir başka uluslararası belge gösterebilir misiniz?

“Güneş balçıkla sıvanmaz.” Vicdansızlığınızı, akılsızlığınızı, bilgisizliğinizi; çalakalem yazdığınız gazete köşeleri, gelişigüzel ahkam kestiğiniz televizyon ekranları örtemez.

Vicdan sahibi Türkiye halkının önünde kişiliğinizi teşhir ediyorsunuz. Devam edin; görmeyenler de görsün; bilmeyenler de öğrensin...

Not: Yazar burada; “Türk-Osmanlı kuvvetleri”, “Türk kuvvetleri”, “Türkiye'ye sadık” ifadelerine yer veriyor. Bahsettiği dönemde Osmanlı Hilafet devleti mevcuttu ve Arap-Türk diye ayrı ordular mevcut değildi. Sadece Halifeye bağlı ordu birlikleri vardı. Bölge halkı da daima Halifeye sadâkatlarını bildirmiştir. Ayrıca okurlarımıza makaleden özet aldığımızı da beyan ederiz.

YIL 13  SAYI 149  SAFER 1422  MAYIS 2002

Yukarı