Ana Sayfa YIL 13   SAYI 149   SAFER 1423   MAYIS 2002 E-Mail

Onları Yakaladığınız Yerde Öldürün!
Sizi Çıkardıkları Yerden Sizde Onları Çıkarın!
[Bakara 191]

Hizb-ut TAHRİR

Gerçek şu ki, yahudi kavmi; dehşet saçan, verdikleri sözde durmayan, anlaşmalara bağlı kalmayan, yalan yere iftira atan, Allah’ın Kelamını tahrif yapan, hilekar ve gaddar bir kavimdir. Zulmedip hak yiyen, salih insanları ve peygamberlerini katletmiş bir millettir. Mü’minlere düşmanlıkta en aşırı gidenlerdir onlar! O kadar ki; Allah (Subhanehu ve Teala) onları dost edinmekten bizi menetmiştir. Nitekim Allah (Subhanehu ve Teala) şöyle buyurmuştur:

Allah yalnız sizinle din uğrunda savaşanları, sizi yurtlarınızdan çıkaranları ve çıkarılmanız için yardım edenleri dost edinmenizi yasaklar. Kim onlarla dost olursa, işte onlar zalimlerin ta kendileridir. [Mumtehine 9]

Onlar hep böyle idi, şimdi de böyledirler ve böyle kalmaya da devam edecekler. Elli küsür senedir, bu bölgenin ve özellikle Filistin halkının, bunların şerrinden çekmediği kalmadı. Unutulmamalıdır ki; yahudiler tarafından 1948’de veya ondan sonra işgal edilmesine bakılmaksızın, bütün Filistin toprakları savaş ve çatışma alanıdır. Bu nedenle yahudilere karşı gerçekleştirilen şehadet eylemleri meşrudur.

Arap yöneticileri; “Barış girişimi” adı altında, Beyrut’da gerçekleştirdikleri konferans ile bu azgın ve gasp edici yahudilere bir ödül takdim ettiler. Halbuki daha konferans henüz düzenlenip gerçekleşmeden, yahudiler onu reddettiler. Üstelik çıkan sonuç bildirisinin mürekkebi daha kurumamış iken, yahudi varlığı; Filistin halkına karşı yeni bir vahşiyane saldırı başlattı. Öyle ki, her tarafı talan edip oluk oluk kan akıttılar. İşte Yahudilerin bu yaptıkları, bütün o yöneticilerin yüzüne bir tokat gibi indi. Zira onlar sanki birer sinek, birer pislik böceğiymiş gibi onlara meydan okudular. Onları alçak görüp hakaret ettiler. Acaba şu anda onlar bir parça utanıp mahcup oldular mı? Yoksa onlar bütün duygularını ve saygınlıklarını kaybedip, ölümün sessizliğine mi gömüldüler!

Şair şunu demekte ne kadar da haklıdır!:

Alçak olana alçaklık vız gelir;

Yaranın ölüye vereceği acısı yoktur!

Diğer taraftan bu yöneticiler, bu İslam Ümmeti’nin cinsinden değillerdir. Hatta İslam öncesi cahilliye döneminin Arap yöneticileri bile; zulme engel olan mertlik ehli, mazlumun imdadına koşan kahraman kimselerdi. Halbuki bu yöneticiler çoluk çocuğun, kadın ve ihtiyarların “İmdat! İmdat!” diye yardım isteyen çığlıklarını duydukları halde, kıllarını kıpırdatmıyorlar. Sabra, Şatilla, Kana, Gazze ve Şeria’da yapılan katliamları gözleriyle gördükleri halde, hiçbir şey olmamış gibi davrandılar. İnsanlar için çıkarılmış en hayırlı ümmete, zillet çektirmiş bu yöneticiler ne kadar da kötüdürler!

Kendilerine; “Düşmanınız topraklarınızı gasp etmiş, kardeşlerinizi öldürüyor ve size hakaretler yağdırıyor, daha ne duruyorsunuz!.. Neden siz de onlarla savaşmıyorsunuz!..” denildiğinde şöyle karşılık veriyorlar: “Onlarla savaşamıyoruz, çünkü düşman bizden daha güçlüdür!” Onlara şöyle demek gerekmez mi?; “Neden insan gücünüzle, mal ve servetinizle, geniş topraklarınızla, parlak tarihinizle, ilahi Risaletinizle, Cihad ve Şehadet akidenizle onlara karşı koymak için hazırlık yapmıyorsunuz?

Nasıl oluyor da dünya hayatının en düşkün ve en rezili olan bu korkak yahudiler; bir avuç mantıksız insanlar iken, dünya üzerindeki küçük bir toprak parçası üzerinde daha dün kurdukları bir devlet ile Arap topluluğundan daha kuvvetli olabiliyorlar?! Dahası bütün İslam Ümmetine de meydan okuyabiliyorlar?!

Aslında, bu yöneticiler kendilerini hazırlamak falan da istemiyorlar. Çünkü bunlar, kafir Batı devletlerinin uşaklarıdır. Bu devletler de yahudi varlığı ile savaşmamayı onlara emrediyorlar. İşte bu nedenle; onlara saldırsa da onların topraklarını işgal etse de, yahudi varlığıyla savaşmayı asla düşünmezler ve onlara karşı koymak için hiçbir hazırlık da yapmazlar. Görünen o ki; bütün sorun onlarla savaşacak, onları kökünden söküp atacak güçten yoksun olmak değildir. Bilakis bu yöneticiler, bu alçaklığı siyaset haline getirmişlerdir. Çünkü uşakları oldukları Batı devletleri, onlara böyle emretmektedir. Nitekim, Suudi veliahdı Abdullah’ın girişimini topluca benimseyen Beyrut’taki konferans, Amerika’nın yönlendirmesidir. Arap yöneticiler de bu yönlendirmeyi kabul etmişlerdir.

Evet!.. Bu yöneticiler, bu ümmetin cinsinden değildirler. İslam Ümmeti’nin parçaları halkları, şu anda tarihte eşine az rastlanır bir örnek ile alçak, rezil, tembel ve “Yahudilerle savaşacak gücümüz yok” diyen yöneticilerin kim olduklarını ispatlamışlardır. Kaldı ki daha dün diyebileceğimiz kadar yakın bir geçmişte, Müslümanlar Güney Lübnan’daki direnişlerinde Cihadla, Şehadetle ve kendilerini feda etmek suretiyle, yahudi varlığını defederek, aşağılayıp zillete düşürmenin mükemmel bir örneğini vermişlerdir. Bugün aynı kahramanlığı Filistin’de göstermektedirler. Öyle ki; şehadet eylemleri için gençler yarışmaktadırlar. Genç kızlar, şehadete ulaşmak için diğer gençlerle yarışa girmişlerdir. Anneler evlatlarının şehadet eylemlerini desteklemektedirler. Evlatlarının şehadet eylemi yaptıklarını duyan anneler, Allah’a hamd edip şükür secdesine kapanmaktadırlar.

Öyleyse bu ümmetten olan bu yöneticiler, hani nerededirler?.. Şöyle meşhur bir söz vardır: “Olduğunuz gibi yönetilirsiniz.” Yani bunların sonları yaklaşmıştır. İmanın ve cihadın, şehadet ve nusretin, küffar ve uşaklarına galip geldiği yeni ve aydın bir şafak, bu ümmet için sökmeye yüz tutmuştur.

Ve biz Arap yöneticilerine sormak istiyoruz: “Yahudilerin 1967’den önce işgal ettiği Filistin topraklarından, hangi gerekçe ile vazgeçtiniz?!” Yahudilerin bu tarihten önce işgal ettiği toprakları kurtarmak için, 1964’de Filistin Kurtuluş Örgütü diye bir örgüt kurdunuz. Şimdi de “Tamamen geri çekilme karşılığında, sürekli bir barış” diyorsunuz. 1967 sınırlarına çekilmek kamil manada bir geri çekiliş midir? Şimdilerde “Filistin Yönetimi” diye isimlendirilen FKÖ liderliği, 1967’deki sınırlar çerçevesinde Filistin topraklarından vazgeçmiş bulunmaktadır. Zaten bu örgüt; küfür devletleri her neden vazgeçmesini emretmişlerse, derhal ondan vazgeçmiştir.

Şu bir gerçektir ki; bütün bir Filistin toprağı, Haraci arazi olarak İslam toprağıdır. Her karışı Müslümanların olan Beyt’ul Mal’a aittir. Arap yöneticiler veya FKÖ namı diğer “Filistin Yönetimi” bu toprakları sahiplenemez. Bu topraklar Müslüman yöneticilerin mülkü olmadığı gibi, Filistin halkının bile mülkü değildir. Bunlardan hiçbir kesim, hiçbir kafir ecnebi devletinin hesabına bu toprakların bir karışından bile vazgeçme hakkına sahip değildir. Bu işbirlikçi uşakların, bu toprakları takdim etmeleri batıldır. Mücahidler bunu iptal edeceklerdir ve bu toprakları peşkeş çeken hainleri, çetin bir hesaba çekeceklerdir.

Ey Müslümanlar!

“Filistin Yönetimi”nin lideri de dahil bütün bu yöneticiler; ucuz uşaklar ve hatta kelimenin tam manasıyla haindirler. Bunlar kafir Batı devletlerinin ve özellikle Amerika’nın direktifleriyle, Filistin topraklarını ve Filistin’deki mukaddesatı, yahudilere peşkeş çektiler. Entrikalarını sürdürmek için, Müslüman ve Arap kamuoyunu şaşırtacak bir temsili oluşum ürettiler. Bu entrikalarına da “Cesur Barış” adını verdiler. Halbuki bu “korkakça ve haince teslim olmak”tan başka bir şey değildir. Bu onlara bir sövgü veya hakaret değildir. Bilakis onların gerçek yüzlerini sergileyen ifadelerdir. Bu gerçeği hala anlamayanlar, bir süre sonra anlayacaklardır. Ne yazık ki; iş işten geçtikten sonra, bu bir yarar sağlamayacaktır.

Ey İslam Ülkelerinin Orduları!

Cenneti özlediğiniz bir ana ulaşmadınız mı? Dünya ve Ahiret izzetini kazanma fırsatını kollamıyor muydunuz? Mü’minlere düşmanlıkta en şiddetli olan yahudilerin elleriyle, yanı başınızda kardeşlerinizin hunharca öldürülmeleri sizi titretmiyor mu? Sizin esas işiniz, Müslümanların yuvasını korumak ve İsra ve Mi’rac topraklarını gasp eden azılı düşman yahudilerle savaşmak değil mi? Sizin asli göreviniz, köşklerin ve sarayların bekçiliğini yapıp merasim ve kutlamalara katılmak mıdır?!

Unutmayınız ki; Allah (Subhanehu ve Teala), düşmanlarla birlikte Müslümanların kanları üzerine entrika çeviren bu yönetimleri yıkarak, sizden imdat bekleyen Filistinli kardeşlerinize yardım etmenizi farz kılmıştır. Nitekim Allah (Subhanehu ve Teala) şöyle buyurmaktadır:

Eğer onlar din hususunda sizden yardım isterlerse, onlara yardım etmek üzerinize borçtur. [Enfal 72]

Azgın ve vampir yahudi varlığına son vermeniz üzerinize farzdır. Bununla İslam’ın izzetini ve büyük İslami Liderlik siretini tekrarlayacaksınız. Eğer böyle yaparsanız, amelleriniz dünya ve Ahiret hesabına nurdan harflerle yazılacaktır. Eğer hareketsiz kalırsanız, bu sessizliğin günahını yüklenirsiniz. Zillet ve hüzün, dünya ve ahirette size isabet edecektir ki; bu da en büyük hüsrandır.

Ey Müslümanlar!

Siz insanlar için çıkarılmış en hayırlı ümmet değil misiniz? Dünyadan karanlığı ve cehaleti kaldırarak nur ve hidayeti yayan siz değil misiniz? Pers ve Rumları kahrederek, ülkeler fethederek İslam sancağını dünyanın her tarafına diken ümmet, siz değil miydiniz? Kıyamete dek zillet ve meskenet damgası vurulan yahudiler, nasıl olur da sizi aciz bırakırlar? Sizin yöneticileriniz, yahudilerle savaşmanıza engel oluyorlar. Siz ise, ne onları değiştiriyor ve ne de onları zorluyorsunuz. Muhakkak ki Allah, zalimin bu zulmüne karşı böylece sessiz kalmanızın ve rıza göstermenizin hesabını size soracaktır. Zira Allah (Subhanehu ve Teala) şöyle buyurmuştur:

Geldiğinde yalnızca, sizden zalim olanlara isabet etmeyecek olan bir fitneden (beladan) sakının! [Enfal 25]

Zulmünden dolayı zalime isabet eden bela, ona karşı susan mazluma da isabet eder. Nitekim Rasulullah (Sallallahu aleyhi ve sellem) şöyle buyurmuştur:

Canımı elinde tutan Allah’a yemin olsun ki; Ya iyiliği emredip, kötülüğe engel olursunuz; Ya da Allah kendi katından bir azap gönderir, siz dua edersiniz de dualarınız karşılık görmez.

Ey Müslümanlar!

Size farz olan ölüler gibi uyumak değil, diriler gibi hareket ederek Allah’ın Şeriatını ve O’nun yolunda cihad etmeyi ortadan kaldıran, bu zalim yöneticilerin ayaklarını kaydırmaktır. Bu sayede saf saf olmuş Müslüman ordular, meydana çıkıp yahudilere unutamayacakları dersi vereceklerdir. Onların İsra ve Mi’rac topraklarındaki kirlerini gidereceklerdir. Şehit olma, Feda olma ve Cihad etme ruhu var oldukça, İslam Ümmeti ayakta kalacaktır. Bu ruh aynı zamanda, bu ümmetin cinsinden olmayan bu uşak yöneticilerin tepesine binmeye, onları alaşağı ederek yerlerine, Allah (Azze ve Celle)’nin Kitabı ve Rasullullah (Sallallahu aleyhi ve sellem)’in Sünneti ile hükmetmesi için beyat edeceği bir Halifeyi getirmeye yeterli olacaktır. Böylece Halife de, Allah’ın Şeriatını uygulayarak İslam dinini ikame edecek ve İslam Risaleti’ni aleme taşıyacaktır. Aynı zamanda işgalci yahudilere ve onlara yardım eden bütün düşmanlara karşı, cihadı ilan edecektir.

Allah (Subhanehu ve Teala) şöyle buyurdu:

Eğer siz Allah’a (Onun dinine) yardım ederseniz, Allah da size yardım eder. Ayaklarınızı (dini üzere) sabit kılar.  [Muhammed 7]

 

H.  17 Muharrem 1423

 Hizb-ut Tahrir

M. 31 Mart 2002

YIL 13  SAYI 149  SAFER 1422  MAYIS 2002

Yukarı