III. HİZB-UT TAHRİR
Orta
Asya’da 1990’ların başında ve ortalarında, dışarıdan
(Arap ülkelerinden) gelen misyonerler (ilk halaka verenler)
tarafından yetiştirilen, az sayıda Hizb-ut Tahrir hücresi
bulunmasına rağmen; organizasyon, 1990’ların sonlarında
çarpıcı bir şekilde büyümeye başladı. 1950’lerde Orta
Doğuda ortaya çıkan bir hareket olan Hizb-ut Tahrir, bölgedeki
yönetimleri şiddet dışı bir metod ile devirerek yerlerine,
İslam dünyasının tamamını kuşatacak bir İslami Hilafet
kurmak için Orta Asya’da harekete geçti.
IMU’dan
farklı olarak Hizb-ut Tahrir, Batı Avrupa’daki Müslüman
gençler üzerinde çok önemli (hatırı sayılır) bir
desteğe sahip olan ve Londra’da büyük bir örgütsel üs
kurmuş olan, gerçek bir uluslararası organizasyondur. Orta
Asya’daki üye sayısının binlerle ifade edildiği açıkça
biliniyorken, Hizb-ut Tahrir’in (genel) kapasitesini ve (yaklaşık)
üye sayısını kestirmek oldukça zordur.
A.
İDEOLOJİK YÖNÜ
Hizb-ut
Tahrir, toplumlardaki bozulmalar ve yoksulluğun sadece, İslam
hükümleri ve İslam Devleti ile temizleneceği gibi, sosyal
problemler konusunda, ütopik bir siyasal İslami bakış açısı
benimsemektedir. Topluma yönelik açıklamaları
(beyannameleri) bunun nasıl başarılacağını
belirsizleştirmekte ve siyasal İslam’dan kaynaklanan çoğu
zor sorulara cevap verilmemektedir. Açıklamalar çoğunlukla,
güçlü bir şekilde, anti-Batı (Batı karşıtı),
anti-Semitik ve anti-Şia’dır. Hareketin belirsizlik gösteren
çoğu bakışı hakkında, ICG ile konuşan birçok Hizb-ut
Tahrir üyesi; Hilafetin nasıl yöneteceğini,
diğer dinlere mensup insanların nasıl bir tehdit altında
olacaklarını veya ekonominin nasıl düzenleneceğini açıklayamadılar.
Bununla
birlikte yayılımını ve idealistik bakışını, bölgenin
ekonomik sorunlarından ve toplumsal hoşnutsuzluktan
kaynaklanan, artan bir siyasal yükselişten aldı. Hizb-ut
Tahrir genelde, yerel bir tarihi harmanı (Müslümanların
ortak tarihini), yerel sosyo-ekonomik unsurları ve siyasal
şartları kullandı. Mevcut yönetimlere karşı mücadelesini
artırmak için, uluslararası bir İslami Dayanışmaya ve daha
adaletli bir Hilafet kurmaya davet etti. Mesajını yaymak için;
hareketin dini teorilerini, Kur’an’dan pasajları, bölgede
gerçekleşen olayların tanımlamalarını ve yerel bir destek
kazanmak niyetiyle, Filistin ve Çeçenistan olayları gibi
meselelere ilişkin görüşler içeren beyannamelere, yoğun
bir şekilde ağırlık verdi.
Dünya
çapındaki Müslümanların birliğinin sağlanması düşüncesi,
hareketin davranışlarında merkezi bir unsurdur ve
uluslararası kimliğini, manevi bir otoriteye neden olması için,
kullanmaya çalışmaktadır. Örneğin; beyannameler çoğunlukla,
tüm Müslümanların ortak problemlere sahip olduğunu ve
Çeçenistan, Filistin ve Afganistan’daki problemlerin Orta
Asya Müslümanlarıyla da -doğrudan- alakalı problemler
olduğunu iddia etmektedir.
Hizb-ut
Tahrir, büyük ölçüde, pek çok Müslüman ülkeye dağılmış
bir harekettir ve ideolojisi genellikle, birçok Müslüman
tarafından heterodoks olarak görülmektedir. Halkın genelinin,
İslami eğitim seviyesinin çoğu kez düşük olduğu Orta
Asya’da, diğerlerine oranla özellikle genç insanları ikna
etmek daha kolay olmaktadır. Bölgedeki Müslüman liderlerin
çoğu, sert eleştirmenlerdir. Örneğin; Oş (Kırgızistan)’daki
“Ebu Ziya” Bilim ve Kültür Merkezi Başkanı İmam
Rahmetullah Kasımov şunu iddia ediyor: “Partinin İslami
ideolojisi, Kur’an ve Sünnetteki İslami öğretinin bazı
kısımlarına, tamamen terstir.”
Diğerleri
ise, Hizb-ut Tahrir’in aslında dini değil, siyasi bir
organizasyon olduğunu ve Müslümanların siyasete
karışmaması gerektiğini iddia ediyorlar. Bununla beraber
birçok İmam, Hizb-ut Tahrir üyelerinin camilerinden çıkarılmasına
izin vermiyor ve hareketin hedeflerini ve ideolojisini reddeden
Orta Asya’daki birçok ılımlı Müslüman, yine de karşılaştıkları
baskılar nedeniyle, onlara sempati duyuyorlar.
B.
ORGANİZASYON VE ÜYELİK
Hizb-ut
Tahrir, gizli ve hiyerarşik piramitsel (rütbesel) bir yapıda
organize olmuştur. Bu yapı, ortalama iki aylık eğitim sürecini
tamamladıktan sonra, gruplara veya -onların tabiriyle- “halaka”lara
alınan, biri sorumlu olmak üzere beş kişiden meydana gelen hücrelerden
oluşturulmuştur. Her halakanın bir kod adı vardır ve halaka
liderinin, organizasyonun bir üst lideri ile bir bağlantısı
bulunmaktadır. Yeni üyeler coğrafya, siyaset, din ve tarih
çalıştıkları kadar; organizasyonun programını,
stratejisini ve kültürünü de çalışmak zorundadırlar.
Kadınların ve erkeklerin halakaları ayrıdır. Bu genel
olarak, daha az siyasallık olarak görünmektedir.
Üyelik,
olağan haliyle, bir yakın arkadaş, aile üyesi ve akraba bağlantısı
yoluyla doğrudan genişlemekte ve (aşiret gibi) geleneksel
sosyal bağlantıları taklit etmektedir. Şüphesiz toplantılar
(halakalar) geleneksel dış görünüş altında yapılmaktadır.
Yiyeceklerini paylaşan üyelerin, haftalık toplantıları, bir
lokantada veya bir evde olabilir. Bazı halakalar -ki bunlar
aslen 17-25 yaş arası gençlerden oluşur- ara sıra,
beyannamelerin dağıtılması için, küçük miktarlarda para
öderler. Ancak üyelerin, araçlar ve baskı makineleri gibi
pahalı alımlarda, mümkün olan miktarda yardım etmeleri
beklenir. Bazı materyaller dışarıda basılmaktadır.
ICG’nin
kendisiyle röportaj yaptığı Hizb-ut Tahrir üyesi bir bayan,
restoran ve kafelerde içki içen veya domuz eti yiyen insanları
uyardığını ve İslam’a göre hakkıyla nasıl yaşamaları
gerektiği hakkında onlarla konuşmaya başladığını söylese
de, diğer üyelerin önerilerinin başında, adam kazanmak
gerektiği geliyor. Hizb-ut Tahrir üyelerinin, çabalarını
sadece İslami bir hareket veya sıradan siyasi bir partinin
parçası olarak değil de (Allah’ın rızasını kazanmak için)
bir hayat nizamı kurmak olarak görmeleri teşvik ediliyor.
Üyelerin
çoğu, gruba katılmanın bir nedeni olarak, bir “nefsi cihad”
(iç muhasebe) yapmak veya psikolojik bir değişim geçirmek
gerektiğini vurguluyor. Duygulardaki bu köklü değişim,
-onların deyimiyle- davranışlarının tamamen değişmesidir.
Dahası bu değişimin kişiyi daha fazla disipline ettiğini ve
alkol gibi diğer tüm toplumsal hastalıklardan
kurtardığını iddia ediyorlar.
Hizb-ut
Tahrir üyelerinin çoğu, işsiz gençlerden oluşmaktadır.
Ekonomik fırsatlardan yoksun olarak, hayatlarındaki can
sıkıntısı ve hoşnutsuzluk kadar, motivasyonlarını
kaybetmiş olmaları, gençleri Hizb-ut Tahrir’e çekmiş görünmektedir.
Yeni gençleri Hizb-ut Tahrir’e yönelten şey, özellikle
Hizb-ut Tahrir’in sosyal sistem üzerinde yoğunlaşması ile
adaletin ve fakirlere yardımın ancak bir Hilafet’in kurulmasıyla
gerçekleşeceğine dair inançlarıdır. Üyelerin birçoğu
eğitimsiz, düşük seviye işlerde çalışan ve yoksulluğun,
işsizliğin olduğu ve özellikle eğitime şiddetle ihtiyaç
duyan kırsal alanlarda yaşayanlardan oluşmaktadır.
Başlangıçta Hizb-ut Tahrir aktivistleri, işçilerin ve
çiftçilerin boşaldığı (işlerinin olmadığı) kış
aylarında, insanlara fikirler vererek değiştirmek suretiyle,
sıradan insanların desteğini kazanmaya yoğunlaşıyorlardı.
Hizb-ut
Tahrir üyelerinin çoğu, Özbek kökenlidir. Fakat aynı
zamanda Kırgız ve Tacik kökenliler de organizasyonda yer
almaktadırlar. Hizb-ut Tahrir Orta Asya’da, çoğunlukla
kendisini Özbekistan ile özdeşleştirmiş ve açıkça başkan
Kerimov’u merkezi bir hedef olarak, devirmeye azmetmiştir.
Organizasyon, bununla beraber, Özbekistan’daki yönetimin
baskıları nedeniyle, son yıllarda Kırgızistan’da çok
daha aktif hale gelmiştir. Yine de etnik farklılık, (ortak
özellikleri olarak) bölgede kendi yönetimlerine karşı dini
bir öfke duyan üyeler arasında, herhangi bir soruna yol
açmamıştır. Bu temel üzerine adam kazanmak, diğerlerine
nazaran, Hizb-ut Tahrir için çok kolaydır ki; yeni üyelerin
birçoğu, önceden, bilhassa dinci değildir. Böylece onlar,
hareketin doktrinlerini bağımsız olarak değerlendirme
yeteneğine az sahip oldukları için, kolayca aşılanmış
oluyorlar. Üyelerden biri ICG’ye şöyle demişti: “Bu
parti, sadece doğru zamanda ortaya çıktı. Biz herhangi bir yöne
sürüklenebilirdik. Eğer o Hizb-ut Tahrir olmasaydı, herhangi
diğer bir partiye katılırdık.”
C.
TAKTİKLER
Bir
de Hizb-ut Tahrir, artan akınlar yaptı. Çünkü daha fazla
tamamlanmış araştırmayı hak eden bir iddia olan,
şiddet-dışı metodlara sadık kalmanın faturasını ödedi.
ICG’nin kendileriyle röportaj yaptığı birtakım
şahıslar; Hizb-ut Tahrir’in cazip ilkelerinden birinin,
Hizb-ut Tahrir’in görünürde şiddeti reddettiği olduğunda
hemfikirdiler. Bu gerçekten Oş’da ve geçmişte ırkçı
şiddetin acısını yaşamış olan Fergana Vadisi’nin diğer
bölgelerinde, özellikle doğrudur. Zira halkın, şiddetin
politik bir araç olarak kullanılmasını reddeden güçlü bir
düşüncesi vardır. Hizb-ut Tahrir bir mefhum olarak, şiddeti
reddetse de; bazı üyeleri ve görünüşe bakılırsa bazı
liderleri de, silahlı direnişe veya hatta IMU’ya destek
vermekten geri durmuyorlar gibi görünmektedir.
Bölgedeki
yönetimlere karşı kuvvetli bir muhalefeti (nefreti) var olsa
da Hizb-ut Tahrir, şiddet dışı olduğu konusunda hep tek ses
konuştu. Hiçbir parçasından aykırı bir ses çıkmadı.
Çünkü Hizb-ut Tahrir, sıkı kontrollüdür ve oldukça
disiplinli bir tabiata sahiptir. Bireysel olarak üyelere,
(ferdi) düşünceler taşımalarına veya üstlerine danışmadan
önemli kararlar almalarına izin verilmez ve üstler
(sorumlular) şiddet dışı metoda sadık kalmaya devam
ettikleri sürece, üyelerin daha yoğun olarak, bildiri
dağıtmak, fikirlerini taşımak ve yeni üyeler kazanmaktan başka
herhangi bir şey yapmalarına izin verilmeyecek gibi
görünüyor. Beş yıldır Hizb-ut Tahrir üyesi olan, 30 yaşlarındaki
bir lise öğretmeni, (bu hususta) ısrar ediyordu: “Sırf
kafirler Afganistan’a saldırdılar diye, şiddete
başvurmayacağız. Zira kafirler asırlardır bunu yapıyorlar.
Bu vakıa, Amerika’nın zulmünün ve Batının Müslümanların
düşmanı olduğunun bir diğer örneğidir. Biz mücadelemize
devam edeceğiz ve asla metodumuzu değiştirmeyeceğiz. Batı;
Irak’ta, Sudan’da ve Afganistan’da masum insanları
katletmek suretiyle, kendisini rezil ediyor. Onlar
davranışlarını değiştirmek zorunda kalacaklar. Biz ise
asla!...”
Bazıları
(üyeler), IMU tarafından kullanılan anlamda şiddetin; halkı
soğutmaktan ve İslami idealleri kabul etmelerini
zorlaştırmaktan başka bir işe yaramadığını iddia
etmektedirler. Burada Hizb-ut Tahrir’in geleceğe ilişkin
planları hakkında fikir verebilecek, küçük bir bilgi
bulunmaktadır ve bu dikkatli ilgiye değer olmalıdır. Bu
raporun hazırlanması sırasında ICG’nin kendileriyle röportaj
yaptığı tüm üyeler, IMU’ya sempati duyduklarını fakat
onun şiddet kullanmasını asla kabul etmediklerini
anlattılar. Onlardan birkaçı, Özbekistan’da binlerce
Hizb-ut Tahrir üyesinin hapsedildiği ve bölgede
yönetimlerin, organizasyon üzerine yaptıkları baskıyı
artırdıkları bir halde iken, Hizb-ut Tahrir’in şiddeti
reddetme kararı almasının -şahsen- kendilerini üzdüğünü
(keşke böyle bir karar olmasaydı dercesine) ifade ettiler.
ICG
ile röportaj yapan bir insan hakları savunucusu şöyle uyardı:
“Hizb-ut Tahrir’in ideolojisi şiddet dışı bir mücadele
öngörüyorsa da; tutuklanan parti üyelerinin akrabaları, hükümete
karşı silahlarla savaşacaklarını söylüyorlar.
Yöneticilerden hiç anlayış görmediklerini ve artık her
şeye hazır olduklarını söylüyorlar. Hizb-ut Tahrir
üyelerinden bazıları, şiddet dışı stratejinin hayal kırıklığını
yaşayabilir ve eğer ortaya çıkarlarsa, daha radikal gruplara
katılabilirler.”
Benzer
şekilde, gazeteci Ahmed Raşid’in, Hizb-ut Tahrir’in
kıdemli bir lideri olduğunu iddia eden bir kişi ile
yaptığı röportajda, organizasyonun davranışının şiddet
kullanmaya kayıp kaymayacağı konusunda kesin bir belirsizlik
sergileniyor. Şöyle diyor: “Hizb-ut Tahrir maddi eylemsiz
bir cihad yürütüyor ki; bu savaşla değil anlatma, ikna etme
ve tartışma yoluyla yayılımdır. Fakat eninde sonunda bir
savaş olacaktır. Çünkü Orta Asya devletlerinin baskısı
çok serttir.”
Görünen
o ki; Hizb-ut Tahrir’in liderliğinde de zaten taktikler
konusunda, bir anlaşmazlık bulunuyor. En azından iki olayda
bazı önemli gruplar, Hizb-ut Tahrir liderliğinden bağımsız
siyasi hareketler kurarak ayrıldılar. 1997’nin başlarında
Özbekistan’ın Fergana bölgesinde bir grup, yerel liderlik
tartışmalarından sonra Yu. Ekremov liderliğinde ana gövdeden
ayrıldı. Sonraki ayrılık, -rapor edildiği şekilde- 1999’da
Taşkent kolunda gerçekleşti. Ayrılan grup kendi partisini
kurarak, partilerine Hizb en-Nusra (Nusret Partisi) adını
verdiler. Ayrıntılar tamamen belirgin değildir. Fakat bu
grup, önemli oranda genç üyenin tutuklanmasından sonra, siyasi
mücadele ile propaganda metodundan memnun olmadıkları için
ayrılmış görünmektedir. Zira daha şiddetli metodlar için
hazır olmuş olabilirler. İleride de hem şahsi nedenlerle hem
de siyasal taktikler konusunda, ayrılıkların yaşanması mümkündür.
***