Bush’un
Mızrak Başı Şaron Filistin’de, İngiltere’nin Tasdiki ve
Arap Yöneticilerinin İşbirliği İle Müslümanlara Karşı
Üçüncü Haçlı Seferi’ni Başlattı.
01/02/2002’deki
Amerika ziyareti sırasında kral Abdullah ile yaptığı ortak bir
basın toplantısında Bush şöyle demişti: “...Barış
önündeki en büyük engel kuşkusuz terörizm olacaktır. Yakında
bunu yok edeceğiz ve yakında bölgeye acil ve barışçıl bir
çözüm getireceğiz.” Yine şöyle dedi: “Bu çözüm
için çalışmak üzere ihtiyaç duyduğumuz şey, Orta Doğuda her
yönden terörizm ile mücadele etmektir... Bir barış planımız
var fakat bu, terörizm ile mücadeleye ciddi bir şekilde yoğunlaşmakla
başlamaktadır.” Ve şöyle dedi: “Kral Abdullah’ın,
terörizmin kökünü kazımada verdiği desteğine, son derece
kıymet veriyorum.” 05/03/2002’deki Amerika ziyareti sırasında
Mubarek ile yaptığı ortak bir basın toplantısında ise Bush şöyle
dedi: “Şiddet çemberi döndüğü sürece, barışın
herhangi bir türünün başarılabilmesinin zor olduğunu herkese
hatırlatmak istiyorum. Üzerinde konuştuğumuz konulardan biri,
birlikte şiddet çemberini kırabileceğimiz en iyi yol konusuydu.”
Yine şöyle dedi: “Temel mesele, şiddet çemberini kırmak için
bir çözüm yolu bulmaktır... İttifakımızdan gurur duyuyorum.
Onun (Mubarek’in) dostluğuna ve herhangi bir yerde olabilen terörizmin
kökünün kazınması için gösterdiği kararlılığa büyük kıymet
veriyorum.”
Arafat
ve hain dostlarının, kendilerini yok etmek için Filistin’in
samimi evlatlarına karşı giriştiği işbirliğine gelince; bu,
Tunus’tan geldikleri zamandan bugüne kadar hep güneş gibi apaçık
ortadaydı. Bu hakikate Filistin’in taşı, toprağı şahitlik
edebilir.
Şaron’un
(yönetime) gelmesinden önceki yıllarda da, samimi kimselerin
peşine düşmüş, onları tutuklamış, katletmiş ve onlara
işkence etmişlerdi. Eğer ellerinden gelseydi, şu anda Şaron
tarafından icra edilen görevi yerine getirmekten asla tereddüt
etmezlerdi. Mesela onlar Şaron’un mevcut cürümlerine rağmen;
kendilerinden kurtulmak, tutuklanmalarını mümkün kılmak ve
onları imha etmek için Filistinlileri ona teslim ettikleri zaman,
onunla işbirliği yapma fırsatını kaçırmadılar.
Filistin
Müslümanlarına karşı yapılan Amerikan destekli yahudi
savaşı, durmadı, sona ermedi. Aksine, Gazze’de ve Güney
Lübnan’da kendilerine karşı bir gün şahadet ameliyesine
girişecek olan herkesi yok etmek için, savaşlarını uzatmayı
planladılar.
Bunlar
Filistin Müslümanlarına karşı Amerika’nın tezgahladığı en
son komplonun boyutlarıdır. Başka bir ifadeyle, terörizme karşı
savaşın “ikinci merhalesi” dedikleri şeyin boyutlarıdır. Bu
kitlesel olarak katletmek, işkence etmek ve evlerini başlarına
yıkmak yoluyla Filistinlileri hezimete uğratmada, komplonun kullanılması
açısından yahudilerin ulaştığı boyut idi. Yine bu, bu
katliamlarında Amerika ve yahudilerin yardımcıları ve komplonun
işbirlikçileri olmaları vasfıyla, ikiyüzlü hainlerden olan
Arap yöneticilerinin ulaştığı boyut idi. Şu anda Amerika, bize
karşı düşmanlıkta küfrün başıdır. Onun arkasındaki
devletler de bizim düşmanlarımızdır.
Tamamen
Kureyş’in Resulullah (sav)’e düşmanlıkta küfrün başı ve
onun arkasındaki kabilelerin de müminlerin düşmanı olması
gibi... Bizler Resulullah (sav)’in yaptığını yapamadığımız
ve Resulullah (sav)’in Kureyş’e karşı takındığı düşmanca
tavra benzer bir tavrı, onun hakkından gelmek için Amerika’ya
karşı takınmadığımız sürece; Amerika bizleri katletmeye,
bize azap etmeye ve herhangi bir tepki olmaksızın fertler, gruplar
ve insanlar olarak, üzerimize bela üstüne bela, hezimet üstüne
hezimet getirmeye devam edecektir. Onun için, bu ümmetin
yöneticileri tarafından gösterilen siyasi münafıklık (ikiyüzlülük)
bir intihardır ve ümmeti sırtından hançerlemektir.
Hakikatlerin, korkaklıkların ve apaçık ihanetlerin üzerinin
örtülmesidir. Oysa ki onlar (yöneticiler) Amerikanın bu
savaşını durdurmak, onu ıslah etmek ve bize karşı ajanlık
yapmada kullandıkları, topraklarımızdaki onun elçiliklerini
kapatmak zorundadırlar. Çünkü bu elçilikler onların bize
karşı casusluk yaptıkları merkezlerdir. Amerika ile olan tüm
diplomatik ilişkilere derhal son verilmelidir. Çünkü bize karşı
gösterdikleri ikiyüzlülükleri ile komplolar kurmak için çalışanlar
diplomatlardır. Ondan gelen yardım ve kredileri almayı durdurmalıyız.
Çünkü bunlar üzerimize Amerikan otoritesini yerleştirmektedir.
Oysa Allah (cc) şöyle buyurmaktadır:
“Ve
Allah, müminler aleyhine kafirler üzerine asla bir yol
vermeyecektir.” (Nisa 141)
Ayrıca
bu kafir devletin ve diğerlerinin üzerimizdeki kontrollerine ve
nüfuzlarına son verecek gerekli diğer tüm tedbirlerin alınması
kaçınılmazdır.
Yahudilere
gelince; bizim işgal edilmiş Filistin’de onlarla alakalı
durumumuz; yeterli hazırlıklar tamamlandıktan sonra, sadece
savaş meydanında çözülebilecek askeri bir meseledir.
Yöneticilerin “onlarla barışmak, stratejik bir karardır” sözüne
gelince; bu onlarla savaşmaksızın bozguna uğramayı kabullenmek
demektir ki; bu ümmetin buna benzer bir zillet örneğini görmesi
fazla uzun bir süre önce değildi. Bu apaçık bir hezimet ve
ümmete yönelik apaçık bir ihanettir. Bu yahudi düşmana
sınırsız hareket ve saldırı imkanı vermektedir. Görüşmeler
yapanlar, bu hayati mesele ile oynamaktan vazgeçmeli ve kendilerini
hesap gününe hazırlamalıdırlar.
İkiyüzlü
yöneticilere gelince; muhakkak ki, kuvvet ehlinden olan samimi
kimselerin eliyle ve gücüyle onların boyunları kırılacak ve
ümmet onların şerrinden kurtulacaktır. Bir an önce kendilerini
temizleseler ve gayretlerini Allah için sarf etselerdi, kendileri
için daha hayırlı olurdu.
İşte
bu, 11/03/2002’de Filistin’de George Bush’un Müslümanlara
karşı başlatmış olduğu ‘üçüncü haçlı seferidir’.
Bush, Arafat ve kindar çetesinin, yahudilerle imzaladıkları
anlaşmalar gereği, -bir çok defa denedikleri halde- bu işi
yapamayacaklarından emin olduktan sonra, bunu icra etmek için mızrak
başı olarak yahudi kasap Şaron’u tayin etti. Bu anlaşmalar
şunlardı: 09/09/1993’te FKÖ yani yahudi varlığı tarafından
yönlendirilen Arafat ile Rabin arasında, müştereken benimsenen
memorandum; 04/05/1994’teki Oslo anlaşması (Gazze-Eriha);
23/10/1998’deki Wye River anlaşması; Mitchell raporunun ve Tenet
anlaşmasının kabul edilmesi.
Bush’un
‘Birinci Haçlı Seferi’ne’ gelince; bu, kendisine uşaklık
etmekten geri duran yöneticilerini ortadan kaldırmak için
Afganistan Müslümanlarına karşı başlatılmıştı. O
saldırısına gerekçe olarak, el-Kaide’ye saldırdığını öne
sürdü. Afganistan’ı içindeki yerli Müslüman halkıyla
birlikte harap etmek için, bu işi mümkün kılan ve
kolaylaştıran mızrak başı olarak Kuzey İttifakı’nı
kullandı. Sonra Afganistan’ı kendi kontrolü dahilinde yeniden
düzenledi. Sonra ülkeyi kendi başına serbest bıraktı. Yapılan
çalışma, Afganistan’ı İslam’dan uzaklaştıracak ve
Birleşmiş Milletler’in himayesinde ve Amerika’nın yönlendirmesi
altında batılılaştırılacak şekilde, onu baştan aşağı
yeniden biçimlendirmekti.
Bush’un
İkinci Haçlı Seferi’ne gelince; bu, Hindistan tarafında yer
aldığı zaman Pakistan’da bulunan Keşmirli Müslüman gruplara
karşı başlatılmıştı. Pervez Müşerref, bu komploda onunla
birlikte oldu. İşte bunun için 12/01/2002 tarihli konuşmasında,
Keşmirli grupların kökünü kazımak için kapsamlı bir savaş
başladığını ilan etmişti. Onlara karşı necis savaşından
önce, Müşerref onları “özgürlük savaşçıları” olarak
tarif ettiği halde, Amerika’nın onu alenen ve devamlı tahrik etmesinin
ardından; onların peşine düşmeye, onları tutuklamaya ve onlara
işkence etmeye başladı.
En
samimi hissiyatımız ile, İslam dünyasında çalışan silahlı
İslami gruplardaki samimi kardeşlerimizin tümünün dikkatini
çekmek istiyoruz ki; kendilerine karşı yeni devletlerarası
tutumun tehlikesinin farkında olmalıdırlar. Artık onların,
arkalarında kendilerini hançerlemek için bekleyen düşmanların
farkında olmalarının vakti geldi. Bu düşmanlar, kafir
devletlerin ajanları olan ikiyüzlü yöneticilerdir. Bu
yöneticilerin saçtığı tehlike, düşman devletlerin saçtığı
tehlikeden az değildir. Onlar İslam dünyasındaki mevcut
devletlerden herhangi biriyle olan, ne şekilde olursa olsun tüm
ilişkilerini derhal kesmekten asla tereddüt etmemelidirler.
Böylesine gerçek bir yıkım söz konusu iken ve kendilerini tüm
içtenlikleri ile kurban eden bu samimi gençlerin geleceğine
ilişkin ciddi bir tehlike mevcut iken, herhangi bir yönetici ile
olan alakaları konusunda onları ihtar ediyoruz! Bu yöneticilerin
şerrinden kurtulmanın en iyi yolu, onları ve sistemlerini
başımızdan kovmaktır. Bu da ancak Raşidi Hilafeti kurmakla mümkün
olur. Öyle ki; Raşidi Hilafet, kuvvetini yitirmiş her yaşlıya
ve acılar içinde kıvranan her kadına yardım eder. Öyle ki; o
her küçük çocuğu ve her Müslüman ferdi korur. Öyle ki; o her
annenin feryadına ve her mazlumun çığlığına cevap verir.
Öyle ki; o Hakkı ikame eder ve onu dünyanın her köşesine
adalet meşalesi olarak taşır. Öyle ki; o havayı, karayı ve
denizi fesadı ile kirletmiş olan küfür cehaletinin, saldırganlığının
ve kibirliliğinin yolu üzerinde bir set olur.
Efendimiz
(sav) şöyle dedi:
“İmam
(Halife) kalkandır. Onun arkasında korunulur ve onun arkasında
savaşılır.”
Ey
Kerim İslam ümmeti!
Bizler
başımızdaki münafık ve hainlerden olan yöneticilerin işbirliği
ile bunu yapan yahudiler ve Avrupalı nasranilerden olan küffarın
komplolarını hedef edindik. Komplolardan biri çirkin bir şekilde
biter bitmez, bir diğer komplo öncekinden daha şerli ve daha
şiddetli bir şekilde ortaya çıkmaktadır. Vallahi! İslam’ınızdan
başka hiçbir şey sizi koruyamaz. İşte bu, Allah’ın adıyla
zirvelere yükselecek ve “La ilahe İllallah”
bayrağını dünyanın başına dikecek ve onu alemlerin üzerinde
dalgalandıracak olan Raşidi Hilafetin kurulmasıyla olacaktır.
Kafir ve müşrik milletlerin her yönden saldırılarına maruz
kalan bu ümmeti en iyi bir şekilde koruyacak olan sadece Raşidi
Hilafettir. Allah (cc)’ya en derin samimiyetimiz ile hamd ediyoruz
ki; O bizi gözetmekte ve onların şerlerinden korumaktadır.
Kuvvet ve nusret ehli olan insanlara keder ve hüzünle yalvarıyoruz!
Cenin katliamlarında ve diğer Filistin şehirlerinde ve mülteci
kamplarında katledilen şühedanın kanlarıyla kırmızılara
boyanan bu ümmetlerini korumak için artık harekete geçsinler.
Sizi
bekleten şey nedir?!.
Daha
fazla katliamların, daha korkunç imhaların, daha vahim
harapların, daha büyük utançların ve diğer milletlerin uydu
kanallarında şahit oldukları daha düşük rezaletlerin olmasını
mı bekliyorsunuz?! Bu dünya hayatından, ahirette
olabileceğinizden daha fazla mı memnunsunuz? Böylesine uzun
bekleyişinizden sonra, artık kesin sözünüzü söylemenin vakti
gelmedi mi?!!
Allah
(cc) şöyle buyurdu:
“Ey
iman edenler! Size ne oldu ki, "Allah yolunda savaşa çıkın!"
denildiği zaman yere çakılıp kalıyorsunuz? Dünya hayatını
ahirete tercih mi ediyorsunuz? Fakat dünya hayatının faydası
ahiretin yanında pek azdır.” (Tevbe 38)
Ve
yine şöyle buyurdu:
“Muhakkak
ki; peygamberlerimize ve iman edenlere, hem bu dünya hayatında ve
hem de şahitlerin şahitlik edecekleri günde yardım ederiz.”
(Mu’min 51)
(Bu
yazı burada noktalanmıştır)
|