Ana Sayfa YIL 13   SAYI 152   C.EVVEL 1423   AĞUSTOS 2002 E-Mail

GEORGE BUSH'UN MÜSLÜMANLARA KARŞI ÜÇÜNCÜ HAÇLI SEFERİ [2]

Hizb-ut TAHRİR

Bush’un Mızrak Başı Şaron Filistin’de, İngiltere’nin Tasdiki ve Arap Yöneticilerinin İşbirliği İle Müslümanlara Karşı Üçüncü Haçlı Seferi’ni Başlattı.

01/02/2002’deki Amerika ziyareti sırasında kral Abdullah ile yaptığı ortak bir basın toplantısında Bush şöyle demişti: “...Barış önündeki en büyük engel kuşkusuz terörizm olacaktır. Yakında bunu yok edeceğiz ve yakında bölgeye acil ve barışçıl bir çözüm getireceğiz.” Yine şöyle dedi: “Bu çözüm için çalışmak üzere ihtiyaç duyduğumuz şey, Orta Doğuda her yönden terörizm ile mücadele etmektir... Bir barış planımız var fakat bu, terörizm ile mücadeleye ciddi bir şekilde yoğunlaşmakla başlamaktadır.” Ve şöyle dedi: “Kral Abdullah’ın, terörizmin kökünü kazımada verdiği desteğine, son derece kıymet veriyorum.” 05/03/2002’deki Amerika ziyareti sırasında Mubarek ile yaptığı ortak bir basın toplantısında ise Bush şöyle dedi: “Şiddet çemberi döndüğü sürece, barışın herhangi bir türünün başarılabilmesinin zor olduğunu herkese hatırlatmak istiyorum. Üzerinde konuştuğumuz konulardan biri, birlikte şiddet çemberini kırabileceğimiz en iyi yol konusuydu.” Yine şöyle dedi: “Temel mesele, şiddet çemberini kırmak için bir çözüm yolu bulmaktır... İttifakımızdan gurur duyuyorum. Onun (Mubarek’in) dostluğuna ve herhangi bir yerde olabilen terörizmin kökünün kazınması için gösterdiği kararlılığa büyük kıymet veriyorum.

Arafat ve hain dostlarının, kendilerini yok etmek için Filistin’in samimi evlatlarına karşı giriştiği işbirliğine gelince; bu, Tunus’tan geldikleri zamandan bugüne kadar hep güneş gibi apaçık ortadaydı. Bu hakikate Filistin’in taşı, toprağı şahitlik edebilir.

Şaron’un (yönetime) gelmesinden önceki yıllarda da, samimi kimselerin peşine düşmüş, onları tutuklamış, katletmiş ve onlara işkence etmişlerdi. Eğer ellerinden gelseydi, şu anda Şaron tarafından icra edilen görevi yerine getirmekten asla tereddüt etmezlerdi. Mesela onlar Şaron’un mevcut cürümlerine rağmen; kendilerinden kurtulmak, tutuklanmalarını mümkün kılmak ve onları imha etmek için Filistinlileri ona teslim ettikleri zaman, onunla işbirliği yapma fırsatını kaçırmadılar.

Filistin Müslümanlarına karşı yapılan Amerikan destekli yahudi savaşı, durmadı, sona ermedi. Aksine, Gazze’de ve Güney Lübnan’da kendilerine karşı bir gün şahadet ameliyesine girişecek olan herkesi yok etmek için, savaşlarını uzatmayı planladılar.

Bunlar Filistin Müslümanlarına karşı Amerika’nın tezgahladığı en son komplonun boyutlarıdır. Başka bir ifadeyle, terörizme karşı savaşın “ikinci merhalesi” dedikleri şeyin boyutlarıdır. Bu kitlesel olarak katletmek, işkence etmek ve evlerini başlarına yıkmak yoluyla Filistinlileri hezimete uğratmada, komplonun kullanılması açısından yahudilerin ulaştığı boyut idi. Yine bu, bu katliamlarında Amerika ve yahudilerin yardımcıları ve komplonun işbirlikçileri olmaları vasfıyla, ikiyüzlü hainlerden olan Arap yöneticilerinin ulaştığı boyut idi. Şu anda Amerika, bize karşı düşmanlıkta küfrün başıdır. Onun arkasındaki devletler de bizim düşmanlarımızdır.

Tamamen Kureyş’in Resulullah (sav)’e düşmanlıkta küfrün başı ve onun arkasındaki kabilelerin de müminlerin düşmanı olması gibi... Bizler Resulullah (sav)’in yaptığını yapamadığımız ve Resulullah (sav)’in Kureyş’e karşı takındığı düşmanca tavra benzer bir tavrı, onun hakkından gelmek için Amerika’ya karşı takınmadığımız sürece; Amerika bizleri katletmeye, bize azap etmeye ve herhangi bir tepki olmaksızın fertler, gruplar ve insanlar olarak, üzerimize bela üstüne bela, hezimet üstüne hezimet getirmeye devam edecektir. Onun için, bu ümmetin yöneticileri tarafından gösterilen siyasi münafıklık (ikiyüzlülük) bir intihardır ve ümmeti sırtından hançerlemektir. Hakikatlerin, korkaklıkların ve apaçık ihanetlerin üzerinin örtülmesidir. Oysa ki onlar (yöneticiler) Amerikanın bu savaşını durdurmak, onu ıslah etmek ve bize karşı ajanlık yapmada kullandıkları, topraklarımızdaki onun elçiliklerini kapatmak zorundadırlar. Çünkü bu elçilikler onların bize karşı casusluk yaptıkları merkezlerdir. Amerika ile olan tüm diplomatik ilişkilere derhal son verilmelidir. Çünkü bize karşı gösterdikleri ikiyüzlülükleri ile komplolar kurmak için çalışanlar diplomatlardır. Ondan gelen yardım ve kredileri almayı durdurmalıyız. Çünkü bunlar üzerimize Amerikan otoritesini yerleştirmektedir. Oysa Allah (cc) şöyle buyurmaktadır:

“Ve Allah, müminler aleyhine kafirler üzerine asla bir yol vermeyecektir.” (Nisa 141)

Ayrıca bu kafir devletin ve diğerlerinin üzerimizdeki kontrollerine ve nüfuzlarına son verecek gerekli diğer tüm tedbirlerin alınması kaçınılmazdır.

Yahudilere gelince; bizim işgal edilmiş Filistin’de onlarla alakalı durumumuz; yeterli hazırlıklar tamamlandıktan sonra, sadece savaş meydanında çözülebilecek askeri bir meseledir. Yöneticilerin “onlarla barışmak, stratejik bir karardır” sözüne gelince; bu onlarla savaşmaksızın bozguna uğramayı kabullenmek demektir ki; bu ümmetin buna benzer bir zillet örneğini görmesi fazla uzun bir süre önce değildi. Bu apaçık bir hezimet ve ümmete yönelik apaçık bir ihanettir. Bu yahudi düşmana sınırsız hareket ve saldırı imkanı vermektedir. Görüşmeler yapanlar, bu hayati mesele ile oynamaktan vazgeçmeli ve kendilerini hesap gününe hazırlamalıdırlar.

İkiyüzlü yöneticilere gelince; muhakkak ki, kuvvet ehlinden olan samimi kimselerin eliyle ve gücüyle onların boyunları kırılacak ve ümmet onların şerrinden kurtulacaktır. Bir an önce kendilerini temizleseler ve gayretlerini Allah için sarf etselerdi, kendileri için daha hayırlı olurdu.

İşte bu, 11/03/2002’de Filistin’de George Bush’un Müslümanlara karşı başlatmış olduğu ‘üçüncü haçlı seferidir’. Bush, Arafat ve kindar çetesinin, yahudilerle imzaladıkları anlaşmalar gereği, -bir çok defa denedikleri halde- bu işi yapamayacaklarından emin olduktan sonra, bunu icra etmek için mızrak başı olarak yahudi kasap Şaron’u tayin etti. Bu anlaşmalar şunlardı: 09/09/1993’te FKÖ yani yahudi varlığı tarafından yönlendirilen Arafat ile Rabin arasında, müştereken benimsenen memorandum; 04/05/1994’teki Oslo anlaşması (Gazze-Eriha); 23/10/1998’deki Wye River anlaşması; Mitchell raporunun ve Tenet anlaşmasının kabul edilmesi.

Bush’un ‘Birinci Haçlı Seferi’ne’ gelince; bu, kendisine uşaklık etmekten geri duran yöneticilerini ortadan kaldırmak için Afganistan Müslümanlarına karşı başlatılmıştı. O saldırısına gerekçe olarak, el-Kaide’ye saldırdığını öne sürdü. Afganistan’ı içindeki yerli Müslüman halkıyla birlikte harap etmek için, bu işi mümkün kılan ve kolaylaştıran mızrak başı olarak Kuzey İttifakı’nı kullandı. Sonra Afganistan’ı kendi kontrolü dahilinde yeniden düzenledi. Sonra ülkeyi kendi başına serbest bıraktı. Yapılan çalışma, Afganistan’ı İslam’dan uzaklaştıracak ve Birleşmiş Milletler’in himayesinde ve Amerika’nın yönlendirmesi altında batılılaştırılacak şekilde, onu baştan aşağı yeniden biçimlendirmekti.

Bush’un İkinci Haçlı Seferi’ne gelince; bu, Hindistan tarafında yer aldığı zaman Pakistan’da bulunan Keşmirli Müslüman gruplara karşı başlatılmıştı. Pervez Müşerref, bu komploda onunla birlikte oldu. İşte bunun için 12/01/2002 tarihli konuşmasında, Keşmirli grupların kökünü kazımak için kapsamlı bir savaş başladığını ilan etmişti. Onlara karşı necis savaşından önce, Müşerref onları “özgürlük savaşçıları” olarak tarif ettiği halde, Amerika’nın onu alenen ve devamlı tahrik etmesinin ardından; onların peşine düşmeye, onları tutuklamaya ve onlara işkence etmeye başladı.

En samimi hissiyatımız ile, İslam dünyasında çalışan silahlı İslami gruplardaki samimi kardeşlerimizin tümünün dikkatini çekmek istiyoruz ki; kendilerine karşı yeni devletlerarası tutumun tehlikesinin farkında olmalıdırlar. Artık onların, arkalarında kendilerini hançerlemek için bekleyen düşmanların farkında olmalarının vakti geldi. Bu düşmanlar, kafir devletlerin ajanları olan ikiyüzlü yöneticilerdir. Bu yöneticilerin saçtığı tehlike, düşman devletlerin saçtığı tehlikeden az değildir. Onlar İslam dünyasındaki mevcut devletlerden herhangi biriyle olan, ne şekilde olursa olsun tüm ilişkilerini derhal kesmekten asla tereddüt etmemelidirler. Böylesine gerçek bir yıkım söz konusu iken ve kendilerini tüm içtenlikleri ile kurban eden bu samimi gençlerin geleceğine ilişkin ciddi bir tehlike mevcut iken, herhangi bir yönetici ile olan alakaları konusunda onları ihtar ediyoruz! Bu yöneticilerin şerrinden kurtulmanın en iyi yolu, onları ve sistemlerini başımızdan kovmaktır. Bu da ancak Raşidi Hilafeti kurmakla mümkün olur. Öyle ki; Raşidi Hilafet, kuvvetini yitirmiş her yaşlıya ve acılar içinde kıvranan her kadına yardım eder. Öyle ki; o her küçük çocuğu ve her Müslüman ferdi korur. Öyle ki; o her annenin feryadına ve her mazlumun çığlığına cevap verir. Öyle ki; o Hakkı ikame eder ve onu dünyanın her köşesine adalet meşalesi olarak taşır. Öyle ki; o havayı, karayı ve denizi fesadı ile kirletmiş olan küfür cehaletinin, saldırganlığının ve kibirliliğinin yolu üzerinde bir set olur.

Efendimiz (sav) şöyle dedi:

“İmam (Halife) kalkandır. Onun arkasında korunulur ve onun arkasında savaşılır.”

Ey Kerim İslam ümmeti!

Bizler başımızdaki münafık ve hainlerden olan yöneticilerin işbirliği ile bunu yapan yahudiler ve Avrupalı nasranilerden olan küffarın komplolarını hedef edindik. Komplolardan biri çirkin bir şekilde biter bitmez, bir diğer komplo öncekinden daha şerli ve daha şiddetli bir şekilde ortaya çıkmaktadır. Vallahi! İslam’ınızdan başka hiçbir şey sizi koruyamaz. İşte bu, Allah’ın adıyla zirvelere yükselecek ve “La ilahe İllallah” bayrağını dünyanın başına dikecek ve onu alemlerin üzerinde dalgalandıracak olan Raşidi Hilafetin kurulmasıyla olacaktır. Kafir ve müşrik milletlerin her yönden saldırılarına maruz kalan bu ümmeti en iyi bir şekilde koruyacak olan sadece Raşidi Hilafettir. Allah (cc)’ya en derin samimiyetimiz ile hamd ediyoruz ki; O bizi gözetmekte ve onların şerlerinden korumaktadır. Kuvvet ve nusret ehli olan insanlara keder ve hüzünle yalvarıyoruz! Cenin katliamlarında ve diğer Filistin şehirlerinde ve mülteci kamplarında katledilen şühedanın kanlarıyla kırmızılara boyanan bu ümmetlerini korumak için artık harekete geçsinler.

Sizi bekleten şey nedir?!.

Daha fazla katliamların, daha korkunç imhaların, daha vahim harapların, daha büyük utançların ve diğer milletlerin uydu kanallarında şahit oldukları daha düşük rezaletlerin olmasını mı bekliyorsunuz?! Bu dünya hayatından, ahirette olabileceğinizden daha fazla mı memnunsunuz? Böylesine uzun bekleyişinizden sonra, artık kesin sözünüzü söylemenin vakti gelmedi mi?!!

Allah (cc) şöyle buyurdu:

“Ey iman edenler! Size ne oldu ki, "Allah yolunda savaşa çıkın!" denildiği zaman yere çakılıp kalıyorsunuz? Dünya hayatını ahirete tercih mi ediyorsunuz? Fakat dünya hayatının faydası ahiretin yanında pek azdır.” (Tevbe 38)

Ve yine şöyle buyurdu:

“Muhakkak ki; peygamberlerimize ve iman edenlere, hem bu dünya hayatında ve hem de şahitlerin şahitlik edecekleri günde yardım ederiz.” (Mu’min 51)

(Bu yazı burada noktalanmıştır)

YIL 13  SAYI 152  C.EVVEL 1422  AĞUSTOS 2002

Yukarı