O
Amerika'nın son küçük cumhuriyet savunucusu olabilir. 76 yaşındaki
Gore Vidal Amerika'nın emperyalist dürtülerini eleştirerek bir
ömür geçirdi. Yazdığı iki düzine roman ve yüzlerce makaleyle
Amerika'nın, başka milletlerin ve kendi vatandaşlarının
işlerine karışmaktan vazgeçip kendi köklerine dönmesi gerektiğini
savundu durdu.
Vidal'ın
son bestseller'ı 11 Eylül'ün ardından yazılan bir makaleler
dizisi: Perpetual War for Perpetual Peace: How We Got To Be
So Hated (Sürekli Barış İçin Sürekli Savaş: Kendimizden Nasıl
Bu Kadar Nefret Ettirdik). Vidal kitabın ismindeki bu soruyu
cevaplamak için kafamızı kaşıyarak saldırganları
tarihimizdeki en büyük iki terör saldırısını, 1995'te
Oklahoma City'deki bombalama olayını ve 11 Eylül faciasını gerçekleştirmeye
iten sebeplerin neler olduğunu göz ardı etmeye hakkımız
olmadığını söylüyor. "Etki olmadan tepki olmaz. Bu bir
fizik kanunudur ve en son baktığımda hâlâ kitaplardaydı"
diye yazıyor Vidal. Aynı şey insan doğası için, yani tarih
için de geçerli. Vidal'ın etki olarak nitelendirdiği şey
Amerikan imparatorluğunun başka ülkeler üzerinde kurduğu hâkimiyet
ve kendi topraklarında gelişmekte olan polis devleti. Vidal'e göre
bunun kaçınılmaz tepkisi de Usame bin Ladin ve Timoty McVeigh'in
kanlı işleri.
11
Eylül'de ölen 3 bin sivilin bu kaderi bir şekilde hak ettiğini
mi iddia ediyorsunuz?
Amerikan
halkı olarak bu olanları hak ettiğimizi düşünmüyorum. Ama son
40 yıldır bizi yöneten hükümetleri de hak etmiyoruz. Başımıza
bu gelenler hükümetlerimizin bütün dünyada yaptıkları yüzünden.
Yeni kitabımda yaptıklarımızın bir listesi var. Ne yazık ki
New York Times ya da diğer resmi kuruluşlar gerçekleri yansıtmıyor.
Amerikalıların kendi hükümetlerinin neler karıştırdığından
ve bunların boyutlarından hiç haberi yok. 1947-48'den beri kışkırtılmadan
başka ülkelere düzenlediğimiz askeri saldırıların sayısı
250'den fazla. Bunlar Panama'dan İran'a büyük saldırılar ve bu
tamamı bile değil. Örneğin Şili'yi kapsamıyor, çünkü o bir
CIA operasyonuydu. Ben sadece askeri operasyonların bir listesini
verdim. Amerikalıların ya bunlardan haberi olmuyor ya da deniyor
ki onlara saldırdık, çünkü işte Noriega dünyanın uyuşturucu
trafiğinin merkezi ve ondan kurtulmamız lazım. Bu arada da birkaç
Panamalı öldürüyoruz. Aslında hayli fazla sayıda
öldürüyoruz. Hava kuvvetlerimizi de getiriyoruz. Panama'nın hava
kuvveti yok. Ama orada binaları havaya uçuran bir hava kuvvetine
sahip olmak iyi göründü. Sonra Amerika için sadıkça çalışmış
eski bir CIA ajanı olan liderleri Noriega'yı kaçırdık. Sonra
onun üzerinde hiçbir yargı hakkı olmayan Amerikan mahkemesinde
yargıladık ve tutukladık. Kimse nedenini bilmiyor. Bir de bunun
New York Times ve emperyal medyanın geri kalanı tarafından
kötülenen uyuşturucu trafiğini sona erdirmesi gerekiyordu.
Halkın
cehaletinden yararlanıyorlar
Hükümet
Amerikan halkının izafi masumiyetinden, daha doğrusu cehaletinden
faydalanıyor. Belki de bu yüzden 2. Dünya Savaşı'ndan bu yana
doğru dürüst coğrafya öğretilmiyor, insanlar nereleri havaya
uçurduğumuzu bilmesinler diye. Çünkü Enron oraları havaya uçurmak
istiyor. Ya da boru hattı şirketi Unocal bir yerlerde savaş
istiyor. Ve bizim bombalarımıza maruz kalan ülkelerdeki insanlar
öfkeleniyorlar. Afganların 11 Eylül'de bizim ülkemize olanlarla
hiçbir ilgisi yoktu. Ama Suudi Arabistan'ın vardı. Usame işin içinde
gibi görünüyor ama tam olarak bilemiyoruz. Demek istediğim
Afganistan'a orayı bombalamak ve işgal etmek için girdiğimizde,
operasyonun başkomutanına Usame bin Ladin'i bulmanın ne kadar
zaman alacağı sorulduğunda başkomutan oldukça şaşırmış göründü
ve burada olmamızın sebebi bu değil dedi. Öyle mi? O zaman neydi
bu olanların sebebi? Güya sebep Talibanların çok çok kötü
insanlar olmaları ve kadınlara çok kötü davranmalarıydı.
Kadın hakları onların umurunda bile değildi ve biz burada kadın
haklarına çok önem veriyorduk ve Bush'un yanında olmamız
gerekiyordu, çünkü Bush kadınları o burkalardan kurtarıyordu,
anlıyor musunuz? Hayır, asıl sebep bu değildi. Bu operasyonun
asıl amacı -ve şu anda bunu hiçbir yerde göremezsiniz-
emperyalist bir tavırla enerji kaynaklarını ele geçirmekti.
Bugüne kadar ithal petrol için tek kaynağımız İran Körfezi'ydi.
Afganistan'a Usame'yi yakalayıp intikam almak için girmedik.
Afganistan'a biraz oraya Rusya işgali sırasında
yerleştirdiğimiz Taliban dağılmaya başladığı için, bir de
Kaliforniya şirketi Unocal, Taliban'la dünyanın en zengin petrol
rezervi Kızıl Deniz bölgesi petrolünü almak üzere bir anlaşma
yaptığı için girdik. Boru hatlarıyla petrolü Afganistan'dan
Pakistan'a ve Karaçi'ye taşıyıp oradan da Çin'e geçirmek
istiyorlar ve bu çok kâr getirecek bir şey. Bunu kapan şirket büyük
bir servet yapacak. Ve bu şirketlerin hepsinin Pentagonla birlikte
Amerika'yı yöneten Bush, Cheney, Rumsfeld ya da başka birine,
yani benzin ve petrol cuntasına kadar uzandığını göreceksiniz.
Afganistan'ı ekim ayında işgal etmeyi planlamıştık ve Usame ya
da bize saldıran her kimse yapılması muhtemel saldırıya karşı
bir saldırıda bulundu. Oraya gireceğimizi biliyorlardı ve bu
bizi hazırlıksız yakalayıp şaşırtan bir uyarıydı.
Gerçekler
saklandı
Pearl
Harbor saldırısında 20 dakika içinde senato ve Beyaz Saray bir
komite kurmuştu. Bunu Roosevelt yaptırdı, çünkü neden saldırıya
uğradığımızı biliyordu ve komitesini kurdu. Ama 11 Eylül'le
ilgili bu gerçeklerin ortaya çıkmaması gerekiyordu ve çıkmadı.
-Yine
de biri kitabınızdaki askeri müdahalelerin listesini okuyup ABD
hükümetinin bir 'kötülük kaynağı' olduğuna karar verse bile,
başka kötülük kaynaklarının da olduğu düşünülemez mi?
Örneğin belirsiz dini güçlerin kötü oldukları için bize
kötü şeyler yapabilecekleri düşünülemez mi?
Elbette
ama yanlış grubu seçtiniz. Dünyanın en zengin ailelerinden
birini, Bin Ladinleri. Suudi Arabistan kraliyet ailesine çok yakınlar
ve onlar bizi kendi insanlarına karşı koruma görevi yapmamız için
kandırdılar ve onlar o aileden daha da kökten dinci. Yani eğer
Usame'yse çok güçlü bir şeyle karşı karşıyayız demektir.
Gerçek şu ki onun gibi insanlar yoktan var olmuyor. Ortalama bir
Amerikalı milyarlarca dolar dış yardım yaptığımızı düşünebilir
ama aslında gelişmiş ülkeler arasında en az dış yardım yapan
ülkeyiz ve verdiğimizin çoğu İsrail'e, birazı da Mısır'a
gidiyor.
CIA
1954'te Guatemala'da Arbenz hükümetine saldırmaya hazırlanırken
oradaydım. Arbenz demokratik bir seçimle başa gelmiş ılımlı
bir sosyalistti. Ülkesinin hiç geliri yoktu, tek geliri United
Fruit şirketi getiriyordu. Bu yüzden Arbenz muza çok düşük bir
vergi koydu ve Senatör Henry Cabot Lodge kalkıp komünistlerin
Guatemala'yı ele geçirdiğini ve bir şeyler yapmamız
gerektiğini söyledi. Eisenhower'ın kanına girdi, CIA oraya gitti
ve hükümeti düşürdü. Oraya askeri bir diktatör yerleştirdik
ve o günden beri sürekli kan aktı.
Ben
de ABD'yi bombalardım
Şimdi
eğer ben bir Guatemalalı olsaydım ve Washington'u ya da
Amerikalıların olduğu herhangi bir yeri bombalama imkânım
olsaydı hiç durmazdım. Özellikle de sadece United Fruit adlı
bir şirket vergi vermek istemedi diye bütün ailemi kaybetmişsem
ve ülkem parçalanmışsa. Bizim çalışma şeklimiz bu, o yüzden
de bizden nefret ediyorlar.
-Milyonlarca
Amerikalının federal hükümetten nefret ettiğini söylüyorsunuz.
Ama Amerikalıların yüzde 75'i özellikle savaş konusunda Bush'u
destekliyor.
Umarım
bu rakamlara inanmıyorsunuzdur. O istatistiklere hile
karıştırıldığını bilmiyor musunuz? Çok basit. 11 Eylül'den
sonra ülkede insanlar şok geçiriyordu ve korkmuşlardı. Bush küçük
bir savaş dansı yapıp kötülük ekseninden ve peşine düşeceği
ülkelerden bahsetti. Bir de gülümseyerek ne kadar uzun süreceğini
söyledi, çünkü bu operasyon o ve Pentagondaki arkadaşları için
trilyonlar anlamına geliyordu, aynı zamanda da
özgürlüklerimizin de kısıtlanacağı anlamına, yani onun için
çok heyecan vericiydi. Çıkmış orada tepki veriyor,
Afganistan'ı bombalıyor. Danimarka'yı da bombalayabilirdi. Danimarka'nın
11 Eylül'le hiçbir ilgisi yoktu. Afganistan'ın da. En azından
Afganlıların. Ve hâlâ başkanın yanında mısınız, o bizi
savunurken onu destekliyor musunuz diye soruluyor. Zamanla insanlar
durumu çözecek.
Hangi
insanlar? Amerikalılar mı?
Evet,
Amerikalılar. Onu destekliyor musunuz diye sordular, herkes evet
dedi. Ama bu onu sevdikleri anlamına gelmiyor. Göreceksiniz
görevini tarihin en sevilmeyen başkanı olarak terk edecek. Cunta
çok zarar verdi.
-Biraz
da en sevdiğiniz konudan, Amerikan medyasından bahsedelim.
Bazıları 11 Eylül'den sonra hayli iyi bir iş çıkardıklarını
düşünüyor ama siz buna inanmıyorsunuz tabii.
Elbette
inanmıyorum. Yılın bir kısmını İtalya'da geçiriyorum ve
İngiliz, Fransız, hatta İtalyan basınını okuyarak Ortadoğu
hakkında daha çok şey öğreniyorum. Burada her şey çarptırılıyor.
Bush'un meclisteki o savaş dansı.. 'Kötülük yapanlar'dan ve
'kötülük ekseni'nden, İran, Irak ve Kuzey Kore'den bahsetmesi.
Bence eksenin anlamını bile bilmiyor ve basın bu konunun
üzerinde hiç durmadı. Yapabileceği en ahmakça açıklamaydı.
Sonra içlerinde kötü insanların barınmasının muhtemel
olduğu, terörist eylemlerde bulunabilecek bir düzine kadar daha
ülkeden bahsetti. Terörist eylem nedir? O ne olduğunu düşünüyorsa
odur. Ve onları yakalayacağız çünkü biz iyiyiz ve onlar
kötü. Kalkıp da Amerikan halkının karşısında böyle bir
demeç verebilen kimse aptal değildir, ama Amerikan halkının
aptal olduğuna emindir. Biz aptal değiliz, sadece
kandırılıyoruz. Medyanın yanlış bilgilendirmesiyle, çarpık
bir dünya görüşüyle ve bu sürekli savaş makinesini
destekleyen inanılmaz yüksek vergilerle kandırılıyoruz. Bizi
temsil eden kimse yok. Mecliste sadece şirketler temsil ediliyor.
Bu yüzden Amerikan halkının sadece yüzde 24'ü Bush'a oy verdi.
George
W. Bush nasıl biri?
Amigo
George Bush demek istiyorsunuz herhalde. Hayatta yaptığı tek
kaydadeğer şey bir beyzbol takımıyla olan ilişkisiydi.
-O
takımın sahibiydi.
Evet,
petrolcülerin parasıyla satın almıştı.Yani hayatında hiç
çalışmadı ve öğrenme kapasitesi çok düşük..
-ABD,
askerlerini dünyanın her tarafından toplayıp kendi kabuğuna mı
çekilmeli?
Evet,
istisnasız olarak. Biz dünyanın polisi değiliz. Ve insanlardan
para çalıp genel karmaşa yaratmaktan başka ABD'yi bile
denetleyemiyoruz. Polis ülkenin birçok yerinde haklı olarak düşman
gibi görünüyor. İmparatorluk defterini dürmenin zamanı geldi,
bunun kimseye bir faydası olmadı. Bize trilyonlara mal oldu ve
korkarım zaten kendi kendine dürülecek, çünkü artık onu idare
edecek para da kalmadı.
Her
şeyi yapabiliriz
-Kendinizi
Amerikan imparatorluğuna karşı Amerikan cumhuriyetini savunan son
kişi olarak görüyorsunuz. Hiç yandaşınız kaldı mı?
Bazen
cumhuriyeti savunan son insan
olduğumu düşünüyorum.
-Peki
çıkış yolu nedir? 80'lerde bir tür popülist anayasal kurultay
teklif ediyordunuz. Hâlâ buna inanıyor musunuz?
En
kansızı olur. Çünkü çok büyük sorunlar çıkacak.
Anayasanın öngördüğü şekilde bir kurultay toplanırsa her
şey yapılabilir. Meclisi feshedebiliriz, yargı sistemini de.
Başa Tibetli bir rahibi bile getirebiliriz. Ama tabii liberaller en
yavaş ve en aptal olanlar, çünkü çıkarlarının nerede
olduğunu anlayamıyorlar. Sağ kanattakiler kötü adamlar ama en
azından ne istediklerini biliyorlar, diğer insanların parasını.
Bir de siyahları ve azınlıkları sevmediklerini biliyorlar.
Önlerine çıkan herkesi ezip geçiyorlar. Bir kez ne istediğinizi
bilirseniz 'hayır böyle yapmamalısın' diyenlerden daha güçlü
bir pozisyonda olursunuz. Konuşma özgürlüğümüz olmak zorunda.
Hangi
konuşma özgürlüğü? New York Times'ın yazdıklarını kabul
etmek için olan mı?
Liberaller
hep 'eğer anayasal bir toplantı olursa Haklar Bildirgesi'ni
elimizden alacaklar' diyorlar. Ama zaten aldılar! Haklarımızın
çoğu gitti. Bir şeyi istemezseniz ona sahip olamazsınız.
Kaynak:
Radikal İnternet Baskısı/Yorumlar 5-11 Temmuz 2002