Bu
yazı Ar-Raya (3. baskı 4 Nisan 1994) kitabından çeviridir.
“Müslümanların
halifesi Abdülhamid’in İngilizlere verdiği ültimatom (uyarı)”
Sultan
Abdülhamid’in tutumu (tavrı) bizlere, Hilafet Devletinin en
zayıf anlarında bile bir halifenin yönettiği güçlü ümmetin,
batı dünyasının gözlerini ne kadar korkuttuğunu gösteriyor.
Müslümanların halifesi Abdülhamid, ümmetin hem siyasi hem
ruhani lideriydi. Siyasi olarak tek bir devlet altında birleşmiş
ümmet, her yandan aldığı darbelerle acı çekmesine rağmen, düşmanları
için hâlâ büyük bir tehlike oluşturuyordu. Bu durum bize, Allah’ın
Resulünün şu hadisini hatırlatıyor: “Halife kalkandır.
Arkasında savaşılır ve korunulur.” Şimdi bu noktaya iki
örnekle değinelim:
Örnek
1:
Bu
örnekte; Hilafet Devletinin en zayıf anlarında bile, kendilerine
açılacak bir cihat tehdidi ve korkusuyla İngilizlerin, Peygamberimizin
(sav) küçümsendiği bir tiyatro oyununu hemen kaldırdığını görürüz.
Bu vakıa bugün bizlere yabancı değildir. Dünya medyasında
yaygın bir şekilde İslam dini küçümsenmektedir. Müslümanların
kendilerini ve inançlarını koruyacak, bir halifeleri olsaydı,
Salman Rüştü’nün istekleri yerine gelir miydi?
Müslümanlar
bugün içerisinde bulundukları utanç verici duruma daha evvel
hiç düşmemişlerdi. Müslümanların öldürülmeleri, tecavüze
ve haksızlıklara uğramaları, kafirlerin yaptıkları ortak bir
zulüm haline gelmiştir. Müslim’den rivayet edilen bir hadise
göre Peygamberimiz (sav) şöyle buyurmaktadır: “Halife
kalkandır. Arkasında savaşılır ve korunulur.”
Bu
olay, İslam tarihinin en zayıf anlarında, Hilafet için Avrupa’nın;
“hasta adam” dediği dönemde vukuu bulmuştur.
Paris’te,
Voltair’in yazıları üzerine temellendirilmiş bir oyun
sergilenmişti. “Muhammed ve aşırıcılık (fanatizm)”
ismini taşıyan oyun, Zeyd ve Zeyneb’in vakıasıyla alay ediyor
ve de peygamberimizle (sav) dalga geçiyordu. Halife Abdülhamid bu
olaydan haberdar olduğu an, Fransa devletine Paris’teki elçiliği
vasıtasıyla bu oyunu hemen durdurmasını iletmiş, aksi takdirde
doğacak olan politik gelişmeler için uyarmıştır. Bunun
üzerine Fransa bu oyunu hemen durdurmuştur.
Bu
olayın ardından aynı tiyatro grubu İngiltere’ye gitmiş ve
oyunu orada sergilemek için hazırlıklara başlamışlardı. Bu
haberi alan Abdülhamid, İngiltere’yi Fransa’yı uyardığı
şekilde uyarmıştır. İngiltere, tiyatro biletlerinin çoktan satıldığını
ve bu oyunu kaldırmanın kendi halkının özgürlüğüne bir saldırı
olacağı açıklamıştır. Bunun üzerine Hilafet devleti şöyle
cevap vermiştir: “Fransa’da da özgürlük vardır fakat
onlar bu oyunu sergilemekten vazgeçmişlerdir.” Buna cevap
olarak İngiltere: “Orası Fransa, burası İngiltere. Fransa’nın
oyunu kaldırması oradaki özgürlüğün ne kadar sınırlı
olduğunun göstergesidir.” demiştir. Bu cevabı duyar duymaz
Abdülhamid İngiltere’ye şu ültimatomu vermiştir: “İslam
ümmetine, İngiltere’nin Peygamberimize hakaret ettiğini ve küçük
düşürdüğünü bir bildiriyle açıklayacağım ve
Cihad-ul-Akbar ilan edeceğim.” Böylelikle Abdülhamid işin
ciddiyetini onlara göstermiştir.
Bu
ültimatomu duyan İngiltere bir anda özgürlük hakkında
yaptığı açıklamaları unutmuş ve hemen bu oyunu durdurmuştur.
Bu
vakıa bizlere Salman Rüştü’nün olayını hatırlatıyor. Bu
şahıs İslam’ı alçaltan, iftiralarla dolu bir kitap yazmıştı.
İslam ümmeti, İslam’a karşı yapılan bu hakareti Amerika ve
İngiltere’den durdurmasını isteyerek Fifth Avenue’de yürümüşlerdi.
Salman Rüştü’nün Peygamberimiz (sav)’e karşı korkunç
hakaretler içeren bu değersiz kitap büyük rekabet görmüştür.
Müslümanlar ne zaman İslam dininin kurallarını yaşamanın tek
çözüm olduğunun idrak edecektir? Müslümanlar ne zaman
Peygamberimizin (sav) kurduğu şekilde kurulması gereken bir
Hilafet devletinin Müslümanlara zafer yollarını açacağını
idrak edeceklerdir?
Örnek
2:
Bu
mektup sultan Abdülhamid’in, şeyhi ve mürşidi olan Şeyh
Abu-Şamat’a gönderdiği mektuptur. Mektupta, Müslümanların
halifeliğinden neden indirildiğini ve birtakım siyonistlerin
Filistin’i ve kendisini satın alma tekliflerini nasıl
reddettiğini açıklıyor. Mektubunda sultan Abdülhamid,
siyonistlerle iş birlikteliği yapmayı, İslam tarihini
lekelememek için reddettiğini yazıyordu. Ama günümüzde bir
çok yöneticinin tam tersini yapıp Filistin’i bölmeye karar aldıklarını
görüyoruz.
Aynı
zamanda aynı yöneticiler Arap dünyasında ki okul kitaplarına,
Osmanlı devletinin işgalci bir devlet olduğunu yerleştirmişlerdir.
Şimdi
kim işgalci devlet olarak adlandırılabilir? Müslümanları yüzlerce
yıl korumuş olan devlet mi? yoksa Müslüman ülkelerini satmak,
İslam’a ve Müslümanlara saldırmak için batı tarafından
yerleştirilmiş olan ve birleştirilmiş “mafya” grupları mı?
İşte
sultan Abdülhamid’in mektubu :
“Rahman
ve Rahim olan Merhametli Allah’ın adıyla! Allah, tüm kainatın
yaratıcısıdır ve yücedir.
Allah’ın
rahmeti ve bereketi kainatın yaratıcısının elçisine, peygamber
Muhammed Mustafa (sav)’e olsun. Bu hitabım, saygı duyulan,
ruhların tedavicisi (ruhları tedavi eden), kalplerin ışığı ve
zamanın en önder insanı Şazali tarikatının şeyhi Ebu Şamat
Efendiyedir.
Selamlamanın
ardından bu mayıs ayının 22’de göndermiş olduğunuz
mesajınızı aldığımı belirtmek istiyorum ve durumunuzun iyi
olduğu için Allah’a şükrederim.
Efendim,
Allah sizi korusun ve yardımcınız olsun. Gece ve gündüzlerimi
dualar ederek geçiriyorum ve dualarınızda beni de hatırlamanızı
istiyorum. Korkularımı sizinle ve aydın fikirli insanlarla
paylaşayım. Korkularım büyük ve önemli bir sorunla alakalı:
Hilafet’in
yöneticiliğinden ayrılmamın tek nedeni kendilerini “Jön
Türkler” diye adlandıran insanların ortaya çıkardıkları
(yarattıkları) engeller ve tehditlerdir. “Birlik ve kalkınma
komitesi” (komitenin önderlerinden biri Atatürk) benim, kutsal
topraklar olan Filistin’de bir Yahudi devletini kurma teklifini
kabul etmem için şiddetle diretmişlerdir. Onların inatlarına
rağmen isteklerine kabul etmedim. Son olarak bana 150 milyon altın
İngiliz pondu teklif ettiler ama yine reddettim ve onlara şunu söyledim:
“Dünyanın tüm altınlarını ve 150 milyon altın İngiliz
pondunu vermeyi teklif etseniz de ben yine o toprakları vermeyi
kabul etmem. Ben İslama ve peygamberin (sav) ümmetine 30 yıldan
fazla hizmet ettim ve ben İslam tarihini, atalarımın, onların
atalarının, Osmanlı sultanlarının ve halifelerinin tarihini gölgelemeyeceğim.”
Benim
bu son kararımın ardından beni halifelik makamından indirmeye
karar verdiler ve bunun ardından beni Selanik’e sürgün etmeye
karar verdiklerini söyleyerek ve beni bu kararı imzalamaya mecbur
kıldılar. Beni yaratana şükrederim ki Osmanlı devletini ve İslam
dünyasını utandırmama Allah izin vermedi. O kudretli yaratıcıya
tekrardan şükrederim. Mektubuma son vermeyi istiyorum. O yüce
ellerinizden öpüyorum ve size büyük bir saygım olduğunu
belirtmek istiyorum. Allah’ın selamı tüm kardeşlerimin ve
dostlarımın üzerine olsun. Bu uzun mektup için beni affedin.
Sizinde bu konuda bilgi sahibi olmanızı istedim.
Allah’ın
selamı, rahmeti ve bereketi üzerinize olsun. İnananların
önderi, Abdülhamid ibn Abdul-Madgid.”
29 Ramazan 1329
22 Eylül 1911
|