Ana Sayfa YIL 13   SAYI 152   C.EVVEL 1423   AĞUSTOS 2002 E-Mail

SULTAN ABDULHAMİD'İN TUTUMU (TAVRI)

ÇEVİRİ: G. FATMA

Bu yazı Ar-Raya (3. baskı 4 Nisan 1994) kitabından çeviridir.

“Müslümanların halifesi Abdülhamid’in İngilizlere verdiği ültimatom (uyarı)”

Sultan Abdülhamid’in tutumu (tavrı) bizlere, Hilafet Devletinin en zayıf anlarında bile bir halifenin yönettiği güçlü ümmetin, batı dünyasının gözlerini ne kadar korkuttuğunu gösteriyor. Müslümanların halifesi Abdülhamid, ümmetin hem siyasi hem ruhani lideriydi. Siyasi olarak tek bir devlet altında birleşmiş ümmet, her yandan aldığı darbelerle acı çekmesine rağmen, düşmanları için hâlâ büyük bir tehlike oluşturuyordu. Bu durum bize, Allah’ın Resulünün şu hadisini hatırlatıyor: “Halife kalkandır. Arkasında savaşılır ve korunulur.” Şimdi bu noktaya iki örnekle değinelim:

Örnek 1:

Bu örnekte; Hilafet Devletinin en zayıf anlarında bile, kendilerine açılacak bir cihat tehdidi ve korkusuyla İngilizlerin, Peygamberimizin (sav) küçümsendiği bir tiyatro oyununu hemen kaldırdığını görürüz. Bu vakıa bugün bizlere yabancı değildir. Dünya medyasında yaygın bir şekilde İslam dini küçümsenmektedir. Müslümanların kendilerini ve inançlarını koruyacak, bir halifeleri olsaydı, Salman Rüştü’nün istekleri yerine gelir miydi?

Müslümanlar bugün içerisinde bulundukları utanç verici duruma daha evvel hiç düşmemişlerdi. Müslümanların öldürülmeleri, tecavüze ve haksızlıklara uğramaları, kafirlerin yaptıkları ortak bir zulüm haline gelmiştir. Müslim’den rivayet edilen bir hadise göre Peygamberimiz (sav) şöyle buyurmaktadır: “Halife kalkandır. Arkasında savaşılır ve korunulur.”

Bu olay, İslam tarihinin en zayıf anlarında, Hilafet için Avrupa’nın; “hasta adam” dediği dönemde vukuu bulmuştur.

Paris’te, Voltair’in yazıları üzerine temellendirilmiş bir oyun sergilenmişti. “Muhammed ve aşırıcılık (fanatizm)” ismini taşıyan oyun, Zeyd ve Zeyneb’in vakıasıyla alay ediyor ve de peygamberimizle (sav) dalga geçiyordu. Halife Abdülhamid bu olaydan haberdar olduğu an, Fransa devletine Paris’teki elçiliği vasıtasıyla bu oyunu hemen durdurmasını iletmiş, aksi takdirde doğacak olan politik gelişmeler için uyarmıştır. Bunun üzerine Fransa bu oyunu hemen durdurmuştur.

Bu olayın ardından aynı tiyatro grubu İngiltere’ye gitmiş ve oyunu orada sergilemek için hazırlıklara başlamışlardı. Bu haberi alan Abdülhamid, İngiltere’yi Fransa’yı uyardığı şekilde uyarmıştır. İngiltere, tiyatro biletlerinin çoktan satıldığını ve bu oyunu kaldırmanın kendi halkının özgürlüğüne bir saldırı olacağı açıklamıştır. Bunun üzerine Hilafet devleti şöyle cevap vermiştir: “Fransa’da da özgürlük vardır fakat onlar bu oyunu sergilemekten vazgeçmişlerdir.” Buna cevap olarak İngiltere: “Orası Fransa, burası İngiltere. Fransa’nın oyunu kaldırması oradaki özgürlüğün ne kadar sınırlı olduğunun göstergesidir.” demiştir. Bu cevabı duyar duymaz Abdülhamid İngiltere’ye şu ültimatomu vermiştir: “İslam ümmetine, İngiltere’nin Peygamberimize hakaret ettiğini ve küçük düşürdüğünü bir bildiriyle açıklayacağım ve Cihad-ul-Akbar ilan edeceğim.” Böylelikle Abdülhamid işin ciddiyetini onlara göstermiştir.

Bu ültimatomu duyan İngiltere bir anda özgürlük hakkında yaptığı açıklamaları unutmuş ve hemen bu oyunu durdurmuştur.

Bu vakıa bizlere Salman Rüştü’nün olayını hatırlatıyor. Bu şahıs İslam’ı alçaltan, iftiralarla dolu bir kitap yazmıştı. İslam ümmeti, İslam’a karşı yapılan bu hakareti Amerika ve İngiltere’den durdurmasını isteyerek Fifth Avenue’de yürümüşlerdi. Salman Rüştü’nün Peygamberimiz (sav)’e karşı korkunç hakaretler içeren bu değersiz kitap büyük rekabet görmüştür. Müslümanlar ne zaman İslam dininin kurallarını yaşamanın tek çözüm olduğunun idrak edecektir? Müslümanlar ne zaman Peygamberimizin (sav) kurduğu şekilde kurulması gereken bir Hilafet devletinin Müslümanlara zafer yollarını açacağını idrak edeceklerdir?

Örnek 2:

Bu mektup sultan Abdülhamid’in, şeyhi ve mürşidi olan Şeyh Abu-Şamat’a gönderdiği mektuptur. Mektupta, Müslümanların halifeliğinden neden indirildiğini ve birtakım siyonistlerin Filistin’i ve kendisini satın alma tekliflerini nasıl reddettiğini açıklıyor. Mektubunda sultan Abdülhamid, siyonistlerle iş birlikteliği yapmayı, İslam tarihini lekelememek için reddettiğini yazıyordu. Ama günümüzde bir çok yöneticinin tam tersini yapıp Filistin’i bölmeye karar aldıklarını görüyoruz.

Aynı zamanda aynı yöneticiler Arap dünyasında ki okul kitaplarına, Osmanlı devletinin işgalci bir devlet olduğunu yerleştirmişlerdir.

Şimdi kim işgalci devlet olarak adlandırılabilir? Müslümanları yüzlerce yıl korumuş olan devlet mi? yoksa Müslüman ülkelerini satmak, İslam’a ve Müslümanlara saldırmak için batı tarafından yerleştirilmiş olan ve birleştirilmiş “mafya” grupları mı?

İşte sultan Abdülhamid’in mektubu :

“Rahman ve Rahim olan Merhametli Allah’ın adıyla! Allah, tüm kainatın yaratıcısıdır ve yücedir.

Allah’ın rahmeti ve bereketi kainatın yaratıcısının elçisine, peygamber Muhammed Mustafa (sav)’e olsun. Bu hitabım, saygı duyulan, ruhların tedavicisi (ruhları tedavi eden), kalplerin ışığı ve zamanın en önder insanı Şazali tarikatının şeyhi Ebu Şamat Efendiyedir.

Selamlamanın ardından bu mayıs ayının 22’de göndermiş olduğunuz mesajınızı aldığımı belirtmek istiyorum ve durumunuzun iyi olduğu için Allah’a şükrederim.

Efendim, Allah sizi korusun ve yardımcınız olsun. Gece ve gündüzlerimi dualar ederek geçiriyorum ve dualarınızda beni de hatırlamanızı istiyorum. Korkularımı sizinle ve aydın fikirli insanlarla paylaşayım. Korkularım büyük ve önemli bir sorunla alakalı:

Hilafet’in yöneticiliğinden ayrılmamın tek nedeni kendilerini “Jön Türkler” diye adlandıran insanların ortaya çıkardıkları (yarattıkları) engeller ve tehditlerdir. “Birlik ve kalkınma komitesi” (komitenin önderlerinden biri Atatürk) benim, kutsal topraklar olan Filistin’de bir Yahudi devletini kurma teklifini kabul etmem için şiddetle diretmişlerdir. Onların inatlarına rağmen isteklerine kabul etmedim. Son olarak bana 150 milyon altın İngiliz pondu teklif ettiler ama yine reddettim ve onlara şunu söyledim: “Dünyanın tüm altınlarını ve 150 milyon altın İngiliz pondunu vermeyi teklif etseniz de ben yine o toprakları vermeyi kabul etmem. Ben İslama ve peygamberin (sav) ümmetine 30 yıldan fazla hizmet ettim ve ben İslam tarihini, atalarımın, onların atalarının, Osmanlı sultanlarının ve halifelerinin tarihini gölgelemeyeceğim.”

Benim bu son kararımın ardından beni halifelik makamından indirmeye karar verdiler ve bunun ardından beni Selanik’e sürgün etmeye karar verdiklerini söyleyerek ve beni bu kararı imzalamaya mecbur kıldılar. Beni yaratana şükrederim ki Osmanlı devletini ve İslam dünyasını utandırmama Allah izin vermedi. O kudretli yaratıcıya tekrardan şükrederim. Mektubuma son vermeyi istiyorum. O yüce ellerinizden öpüyorum ve size büyük bir saygım olduğunu belirtmek istiyorum. Allah’ın selamı tüm kardeşlerimin ve dostlarımın üzerine olsun. Bu uzun mektup için beni affedin. Sizinde bu konuda bilgi sahibi olmanızı istedim.

Allah’ın selamı, rahmeti ve bereketi üzerinize olsun. İnananların önderi, Abdülhamid ibn Abdul-Madgid.”

29 Ramazan 1329

22 Eylül 1911

YIL 13  SAYI 152  C.EVVEL 1422  AĞUSTOS 2002

Yukarı