Bush
Müslümanlara yönelik Haçlı saldırısını, açık bir
şekilde, 16.09.2001’deki şu sözleriyle ilan etmişti: “...
Amerikan halkı bu Haçlı Savaşı’nı anlamaya başladı...”
Sonra bu sözlerini başka bir münasebetle 16.02.2002’deki şu sözleriyle
vurguladı: “...Bizim bu haçlı savaşımızda, yanımızda
duran Kanada’dan daha güzel bir dostumuz yoktur...” Bu bir
gerçektir, bunda kesinlikle şüphe yoktur.
İslam’ın
ve Müslümanların azgın düşmanı kâfir Amerika ve onun sinsi
müttefiki kâfir İngiltere, Türkiye yöneticilerinin ve Arap
yöneticilerin destek ve teşvikiyle, Irak’a ve onun mazlum Müslüman
halkına karşı vahşi bir savaşa başladı. Bu savaş, her ne
kadar Irak’ın silahsızlandırılması, kitle imha silahlarından
arındırılması ve bölgede bir tehdit olmaktan çıkarılması ve
Irak’ın kurtarılması bahaneleri altında yürütülse de savaşın
asıl nedeni; sömürgeci kâfir devletler tarafından Müslümanların
kanlarının akıtılması ve servetlerinin yağmalanmasıdır. Onun
için bu savaş, İslam’a ve Müslümanlara yönelik bir savaş
olarak, apaçık bir Haçlı Savaşı’dır. Çünkü Irak’ı ve
mazlum halkını hedef alan bu saldırı; kâfirler tarafından
Müslümanların kanlarının dökülmesine, petrol ve doğalgaz
gibi servetlerinin çalınmasına, sömürgeci varlıkların Müslüman
toprakları üzerine kalıcılaşmasına, İslam Ümmeti’nin
yegane kurtuluşu ve Allah (azze ve celle)’nin kesin emri olan Raşidi
Hilafet Devleti’nin kuruluşunun geciktirilmesine sebep
olacaktır. Katar, Kuveyt, Bahreyn ve Suudi Arabistan gibi Arap
ülkelerinin yöneticileri ile birlikte AKP hükümetinin yönettiği
Türkiye Cumhuriyeti yöneticileri de bu Haçlı Savaşı’nda
Amerikan kâfirlerine tam destek vermektedir.
Bu
vahşiyane Haçlı Savaşı’nda Türkiye, kafirlerin Irak'a saldırmalarında
hava sahası, lojistik destek ve limanlar konularında kesin destek
vermektedir. Başta Başbakan Tayyip Erdoğan ve Dışişleri
Bakanı Abdullah Gül olmak üzere, AKP’li yetkililerin açıklamalarından
ve en son çıkan tezkere ile bu desteğin kesinlik kazandığı açığa
çıkmıştır. Iraklı Müslüman kardeşlerini ucuz bir bedele
satan Türkiye’nin bu hain yöneticileri, kiralık katil misyonunu
çoktan yüklenmişlerdir. Bunların yüzsüzlükleri ve ihanetleri
bu kadarla da kalmadı. Yaptıkları çoğu açıklamalarda, Amerika’nın
kendilerinin dost ve müttefiki olduğunu, Amerika ile Türkiye arasında
stratejik bir işbirliği bulunduğunu, Amerika’nın siyasi ve
askeri menfaatlerini gerçekleştirmek için ellerinden geleni
yapacaklarını utanmadan ilan ettiler. Böylelikle halkın düşüncesi
neredeyse; “Irak’a karşı savaş olmasın. Ama çıkarlarımız
gereği buna da mecburuz” haline geldi. Şunu sormak
istiyoruz: Müslümanlar olarak bizim ölçümüz, 3-5 kuruşluk çıkarlarımız
mıdır, yoksa Allah (azze ve celle)’nin bize emrettikleri (helaller ve
haramlar) ve kardeşlerimizin pak kanları mıdır?
Gerçek
şu ki, o birinci saldırısını Afganistan’daki Müslümanlara
karşı ilan etti. Orayı işgal ettikten sonra, katliam üzerine
katliam, mescidlerde ve evlerde yıkım üstüne yıkım yaptı.
Sorumsuzca ve umursamadan bozgunculuk ve kargaşa çıkardı. Yine
Filistin’de canlı canlı evlerini başlarına yıkmak ve Müslümanları
doğramak üzere, dilediğini yapması için onları yahudi kasap
Şaron’un ellerine terk ettiği zaman, Filistin’deki
Müslümanlara yönelik savaşını ilan etmiş oldu. Yine Hindu
liderlerin memnuniyeti için Pakistan’daki Keşmir'li İslami cemaatleri
yok etmek üzere, ajanı olan Pakistan yöneticisi Pervez Müşerref’i
üzerlerine saldı. Yine o Bush bugün, Irak’taki Müslümanlara
ve diğer Müslüman beldelere Dördüncü Haçlı Saldırısı’nı
ilan etmektedir. Tüm bu saldırılar, Müslümanların başlarına
musallat olmuş ajan yöneticilerin desteğiyle, Müslümanların
toprakları, hava sahaları ve suları üzerinde ateşlendi. Böylece
Allah’a, Rasulü’ne ve mü’minlere ihanet ettiler. Onların
sağladıkları kolaylıklar ve verdikleri üsler ve hava sahaları
olmasaydı, Amerika ve müttefiklerinin hedeflerine ve tamahlarına
ulaşmaları asla mümkün olmazdı.
Ümmetin
durumunu daha da kötüleştiren şey; kâfirlerin Ümmet
üzerindeki artan hırsları ve Ümmete pusu daireleri kuran kâfir
düşmanla meşgul olmak yerine, zirvelerinin hakim konusu
birbirleriyle uğraşmak olan Arap Dışişleri bakanları
toplantısı, Şarm el-Şeyh zirvesi ve Dünya İslam Konferansı
Örgütü zirvesi gibi toplantılarda komik tiyatrolar şeklinde
tezahür eden yöneticilerin yapmış olduklarıdır. Onların bu
gerçeği, tüm insanlık tarafından bilinir olmuştur. Uydu
televizyonları, onların birbirlerine karşı olan bu hakaretlerini
tüm dünyaya duyurdular. Dolayısıyla ümmetlerin en kerimi olan
bu ümmeti gözetmekten aciz oldukları, yeryüzündeki tüm
insanlar için artık belli olmuştur. Esasen bırakın İslam
Ümmeti’ni gözetmeyi, onlar koyun sürülerini bile gözetmekten
acizdirler!
Bush’un
başlattığı savaş; hegemonya, hakimiyet, zorla nüfuz yerleştirme
ve yeni Amerikan ölçülerine göre bölgeyi yeniden şekillendirme
amaçlarını taşıyan sömürgeci bir savaştır. Bu ise 18.
ve 19. yüzyıllarda hakim olan ve 20. yüzyılın
ortalarına kadar süren eski askeri şekillere geri dönüştür.
Bu savaş bizlere, Batılı kâfirlerin 10. ve 11. yüzyıllarda,
iki asır boyunca Müslümanlara karşı ilan ettikleri Haçlı
saldırılarını hatırlatmaktadır. Ayrıca Napolyon liderliğinde
Mısır ve Şam beldelerine yapılan saldırıları ve Birinci Dünya
Savaşı esnasında Alanbi ve Goro saldırılarını
hatırlatmaktadır. Amerika’nın hedefi, dünyanın en büyük
rezervlerine sahip olan Körfez’deki petrol kaynakları
üzerindeki hakimiyetini kuvvetlendirmektir. Müslümanların sahip
olduğu bu nimet, ajan yöneticilerin davranışları sebebiyle, kendilerine
felaket olarak geri döndü. Amerika bundan daha çok, üzerinde
daha kolay hakimiyet kurmak, orada daha fazla kalmak ve sömürgesi
olmaktan çıkmasını engellemek için Irak’ı federal
varlıklara parçalamak istemektedir. Aynı zamanda onun
hedeflerinden biri de, yalnızca ona özel bir Amerikan üssü olmasını
sağlamak ve (tüm bölgeyi yeniden şekillendirme hedefi gibi) uzun
vadeli maslahatlarına uygun olarak Irak’ı yeniden kurmak ve
şekillendirmektir.
Hilafet’in
yeniden kurulması ve İslami Hayat’ın yeniden başlatılması
çalışmaları esnasında, devletlerin durumuna baktıkları zaman
Müslümanların dikkat etmesi önemlidir ki, devletlerin durumu bu
hususta iki kısma ayrılmıştır: Birincisi; Amerika’nın tek
başına dev bir güç ve bununla beraber İngiltere’nin de
büyük bir devlet olması ve ikincisi ise, Fransa ve Rusya’nın
da büyük devletlerden olmasıdır. Amerika’nın durumu; BM Güvenlik
Konseyi ister kabul etsin, isterse reddetsin ve silah denetimlerinin
sonucu ne olursa olsun, tek başına kalsa bile savaş ilan
etmesidir. Fakat İngiltere, şeytani siyasi zekâsını ve iğrençliğini
asla birbirinden ayırmadı. Ayaklarından birini, Amerika’nın bölgede
tek başına kontrolü ele geçirmesine engel olmak için Avrupa’ya
ve Irak’a yerleştirdi. Amerika’nın başarılı olması ve
Avrupa’nın da onu bunu yapmaktan engelleyememesi halinde,
gittiği yerlerden bir pay sahibi olabilmek için diğer ayağını
da Amerika’ya bağladı. Ancak Fransa ve Rusya, savaşı durdurmak
için Amerika’nın karşısında durmaktadır. Bu, ne Irak’taki
Müslümanları umursadıkları için ne de düşman Amerika’nın
şerrinden Müslümanları korumak içindir. Tam aksine
devletlerarası konumlarını tekrar kazanmak ve devletlerarası
siyasette baskı kurmak içindir ve bu onlara gelmiş çok büyük
bir fırsattır. Hatta Sovyetler Birliği’nin dağılmasından
sonra, devletlerarası durumda Amerika’nın tek devlet olmasını
engelleyebilecek çok önemli bir fırsattır. Onlar devletlerarası
ilişkilerde ve çok kutuplu devletlerarası durumda kökleşmeye
çalışmakta ve 10 Aralık 1991’de Sovyetler Birliği’nin
dağılmasından sonra, Amerikan siyaset plancıları ve
uygulayıcılarının konuşmalarında açık bir şekilde görülmeye
başlanan “Amerika’nın tek olma eğilimine” karşı
koymaktadırlar. Çin’e gelince, onu zikretmeye hiç gerek yoktur.
Zira Çin, Güvenlik Konseyi’nin daimi bir üyesi olsa bile,
büyük devletlerden biri değildir.
Devletlerin
durumu işte böyledir ve bu, devletlerin hakimiyet ve nüfuz elde
etme mücadelesidir. Yine bu, İslam beldelerine ve Irak’a karşı
Bush’un ilan etmiş olduğu mücrim ve düşmanca bir savaştır.
Öyleyse Müslümanlar, daha da kötüleşmeden veya büyümeden ve
genişlemeden önce, bu Amerikan düşmanını yok etmeyecekler mi?
Ey
Türkiye’nin Gaflet İçindeki Yöneticileri!
Kâfir
Amerika’nın başlattığı bu Haçlı Savaşı’nın başarısı
için sizi zorladığı şeyleri kendisine vermeniz şer'an
haramdır. Amerika’nın emirlerine boyun eğmeniz, çeşidi her ne
olursa olsun ona yardım etmeniz, güvenlik ile ilgili istihbarat sağlamanız,
onların topraklarımızda yerleşmelerine, hava alanlarımızı,
limanlarımızı veya üslerimizi kullanmalarına veya
topraklarımız üzerinden Müslüman kardeşlerimize saldırmak için
geçmelerine izin vermeniz Allah (azze ve celle)’nin nefret ettiği bir iş ve
Allah (azze ve celle)’ye, Rasulü (sav)’e ve mü’minlere karşı apaçık
bir hıyanettir. Bununla beraber büyük bir cürüm ve
Müslümanları sırtlarından hançerlemektir. Siyasi, askeri,
ekonomik veya herhangi bir diğer alanda sömürgeci kâfirlerle
dostluk ve işbirliği yapmanız veya stratejik ortaklık kurmanız
da haramdır. Çünkü başında Amerika ve İngiltere’nin
bulunduğu sömürgeci kâfir devletler, İslam'ın ve Müslümanların
aleni düşmanıdırlar. Bunu Filistin’de, Çeçenistan’da,
Afganistan’da, Doğu Türkistan’da, Keşmir’de ve daha birçok
Müslüman beldede çok acı bir şekilde hissettik ve hissetmeye
devam ediyoruz. Şimdi de listeye Irak eklendi. Yarın sıranın
bizde olmadığını kim bilebilir ki?
Ey
Müslümanlar!
Devletlerarası
mücadele sahasının, açgözlü kâfir devletler arasında
paylaşılmasına izin vermeleri Müslüman ülkeler için utanç
verici değil midir? Amerikan ve İngiliz ordularının toplanarak
birer birer İslam memleketlerine saldırmaları ve Müslümanların
kanlarının oluk oluk aktığını gördükleri halde Müslüman
orduların kışlalarında uyumaları utanç verici değil midir? Bu
ordular nasıl olur da İslam topraklarını savunacaklarına,
koltukları ve iktidarları savunmaya nasıl razı olabilirler?
Onlar savaş meydan ve sahalarında düşmanlarla çarpışmak ve
onların heveslerini yok etmek için askerleri mi toplayacaklar?
Yoksa yöneticileri ve onların protokollerini ve törenlerini mi
koruyacaklar? Dönüp dolaştıkları yerlerde sömürgeci
kâfirlerle beraber dönüp dolaşan, onlar karşısında eğilen, rüku
eden ve secde eden sefih yöneticilerin Müslümanların boyunlarına
binmiş olmaları utanç verici değil midir? Tüm bunlara rağmen
Ümmet, onların varlıklarını ve koltuklarını sarsacak bir duruşla
onların karşısında durmayacak mı?
Ey
Türk Silahlı Kuvvetlerine Mensup Askerler ve Komutanlar!
Sizler
Rasulullah (sav)’ın ümmetinin güvenliğini ve bekâsını
sağlayan askerlersiniz. Sizler Fatih’in torunları değil misiniz?
O Fatih ki, onun ismini duyduklarında kâfirlerin dizlerinin bağı
kopuyordu. Başınızdaki birtakım İslam düşmanı Kemalistlerin
emirlerine itaat etmeyin! Sizler İslam Ümmeti’nin ordularısınız,
İslam’ın ve Müslümanların emin bekçisi olmalısınız.
Kuvvetlerinizi diğer İslam ordularının kuvvetleri ile birleştirmelisiniz.
Mermileriniz ve bombalarınız Müslüman kardeşlerinizi değil,
gerçek düşmanınız olan kâfirleri hedef alsın. Eğer bu
takdire şayan harekette bulunursanız, Allah ve Rasulü’nün yardımcıları,
İslam Ümmeti’nin Ensarı olursunuz. Hani Allah Rasulü (sav) Huneyn günü Ensar’a şöyle hitap etmişti:
"Muhammed’in
canını elinde tutan Zat’a yemin olsun ki; bütün dünyanın
adamları bir tarafa gitse ve Ensar da öbür tarafa gitse; vallahi
Ensar’ın tarafına giderim. Ben Muhacir olmak değil, Ensar’dan
biri olmak isterdim. Ey Allahım! Ensar’a, onların çocuklarına
ve çocuklarının çocuklarına rahmetini ve rızanı gönder."
[Buhari,
Muslim, Tirmizi]
İşte
tercih sizin! Rasulullah (sav)’in bu muhteşem övgüsüne layık
olarak Haçlı Savaşçılarına karşı kahramanca Cihad etmek mi?
Yoksa kâfirlerin yanında yer alan aşağılanmış kiralık
katiller olmak mı? Dilediğinizi seçin. Zira Allah (azze ve celle)
seçiminizin hesabını sizden hakkıyla sormaya muktedirdir.
Farkında olunuz ki, şu anda hizmetçisi olduğunuz Kemalizm ve
Laikliğin günleri sayılıdır. Allah (azze ve celle)’nin müminlere
vâdettiği zaferi ise, İnşaAllah pek yakındır.
Ey
Müslümanlar, sizin atalarınız birçok fetihler yaparak tüm
dünyaya adaleti götürdüler ve o atalarınız birinci Haçlı
saldırılarını ve onlardan sonra gelen Tatar istilalarını yok
ettiler. Peki bugün neden sizin davranışlarınız da onların
davranışları gibi olmuyor? Ve neden yeni Haçlıları yok etmek
için onların izlerini takip etmiyorsunuz? Ki böylece her iki
dünya da sizin olsun. Öyleyse haydi ordularınızı, Irak’taki Müslümanlara
yardım etmek için harekete geçirin! Şüphesiz ki onlar sizin
yardımınızı bekliyorlar. Allahu Teâlâ şöyle buyurdu:
“Eğer
onlar sizden din hususunda yardım isterlerse, (o Müslümanlara)
yardım etmek üzerinize borçtur.” (Enfal: 72)
Ey
Müslümanlar, sanki kaza ve kadermiş gibi, Amerika ile karşı
karşıya gelmenin ve onun düşmanlığını püskürtmenin imkansız
olduğunu söyleyen ajan yöneticilerin sözlerine kanmayın!
Nitekim Allahu Teâlâ şöyle buyurmaktadır:
“Ağızlarından
çıkan bu söz ne büyük oldu! Onlar yalandan başka bir şey söylemiyorlar.”
(Kehf: 5)
Onlar
cesaretleri kıran korkak hainler ve düşmanların
borazanlarıdırlar. Onlar çok iyi bilmektedirler ki, Amerika’nın
Müslüman ülkeleri işgalindeki sebep; kendilerinin sağladığı
kolaylıklar, vermiş oldukları üsler ve hava sahaları ile
roketlerini ve bombalarını üzerinden ateşledikleri savaş
gemilerinin ve destroyerlerinin kapılarında bekledikleri su
yollarıdır. Bunlar olmaksızın o tek bir hedefine bile ulaşamayacak
ve istikrarlı olmak için hiçbir nüfuzu da kalmayacaktır. O yöneticiler
hastalığın esası ve belanın kaynağıdırlar. Öyleyse onların
koltuklarını ve iktidarlarını yerin dibine geçirin! Sömürgeci
kâfirlerle dostluk kuran ve İslam’ın sütunu ve zirvesi olan
Cihadı durduran ajan yöneticileri ortadan kaldırın! Raşidi
Hilafet Devleti’ni kurun ve Allah’ın indirdikleriyle sizi yönetecek
ve düşmanlarınıza karşı sizinle birlikte Cihad edecek olan
Halife’ye biat edin.
Ey
Rasulullah’ın Kerim Ümmeti!
Eğer
sizin yöneticileriniz dinlerini bırakmış korkak uşaklar ise ve
eğer bütün saygınlıklarını kaybetmiş olup zorba kâfir
Amerika’nın önünde bir köle gibi davranıyorlarsa ve onlardan
hiçbir umut beklenmiyorsa, söyleyiniz Allah aşkına, bu yöneticilerin
kâfir Amerika ile ittifak kurup sizi Müslüman kardeşlerinizle
savaşmaya sürüklemelerine izin mi vereceksiniz?!
Yöneticilerinizin hava alanlarınızı, limanlarınızı ve
topraklarınızı, Müslümanları katletsin diye kâfir Amerika’ya
vermesine göz mü yumacaksınız?! Evlatlarınızın kâfir Amerika
ile beraber Müslüman kardeşlerinizi öldürmesi için
gönderilmesine razı mı olacaksınız?! Allah’a yemin olsun ki
bu yöneticilerin yaptıkları görülmedik büyük bir cürümdür!
Eğer onların Amerika’ya boyun bükmelerine suskun kalarak izin
verirseniz, Vallahi bu sizin için utanç verici bir durum ve çok
büyük bir günah olur! Şu anda acil olarak yapmanız gereken
şey; yöneticilerinizin ülkelerinizin kapılarını Amerika’ya açmalarına
engel olup, Amerikalıları ülkenizden kovmanız ve bütün
Müslüman ülkelerden kovulması için çalışmanızdır. Müslümanların
üzerine küfür kanunlarını uygulamak ve ümmetin kuvvet ve
servetlerini kâfirlerin hizmetine sunmak, büyük sorumluluğu olan
akıl almaz bir cürümdür. Dolayısıyla yapmanız gereken şey;
İslam’ı, hayatınızın tek ölçüsü haline getirmeniz,
kâfirlerden ve onların küflenmiş sistemlerinden kurtulmanız,
bunun için çalışan hayırlı evlatlarınıza destek vermeniz ve
ülkemizdeki yetki ve kuvvet sahiplerine Raşidi Hilafet Devleti’ni
kurmaları için baskı yapmanızdır.
Müslümanları
dünyada izzetli kılan ve üstün bir yaşantıya kavuşturan
Hilafet Devleti’nin izleri ne de çabuk silindi zihinlerden!...
Halbuki o devlet, tek bir Müslümanın akıtılan kanı için koca
orduları seferber etmedi mi? O devlet, bir mektupla koskoca
devletleri dize getirmedi mi? O devlet, zulmün karşısında bir
kale gibi durmadı mı? O devlet, cihana Allah’ın nizamıyla hükmederek
insanlığın önünde lider olmadı mı? O devletin şanlı tarihi,
zulüm ve sömürü değil de, rahmet ve adaletle dolu değil mi
idi? Kâfirlerin
başınıza diktiği karton devletçikleri, kokuşmuş sistemlerini
ve uşaklarını tarihin çöplüğüne atmanın zamanı hâlâ
gelmedi mi? Yoksa işlenen bunca zulüm ve rezillikleri kendinize
reva mı görüyorsunuz?
“Ey
İman Edenler! Allah ve Rasulü sizi, size hayat verecek şeylere
davet ettikleri zaman icabet edin!” (Enfal: 24)
|