Muhammed
(sav)’in İslam risaleti ile gönderilmesinden sonra İslam’a
inanan ve İslam’ın gölgesi altında yaşayan insanlar, İslam
öncesi hayatları ile kıyaslanmayacak şekilde kısa bir süre
içerisinde her yönden çok önemli mesafeler kat ettiler. Kısa süre
içerinde sınırlarını doğuda Hindistan, batıda Endülüs’e,
güneyde Yemen ve kuzeyde Kafkaslara kadar genişleten İslam,
farklı ırklara, kültürlere ve dinlere mensup insanları bir
arada tutabilmeyi ve İslam kültürü ile kültürlendirmeyi başarmıştır.
İnsanlara düşünmeyi, akıllarını kullanabilmeyi en mükemmel
bir şekilde öğreten İslam sayesinde insanlar; eğitimde, tıpta
v.s insan hayatını ilgilendiren her alanda görülmemiş mesafeler
kat ederek diğer toplumların çok ilerisine geçmişlerdir. Ne
zaman ki Avrupa’nın İslam’a yönelik kültürel saldırıları
ve misyonerlik faaliyetleri, ardından Osmanlı devletinin yıkılması
ile Müslümanlar Avrupa tarafından eğitim programları ile
neredeyse düşünmeyi kaybettiler. Kendilerini ilgilendiren
fikirler karşısında donup kalmış, midesini doyurmaktan başka
bir şey düşünemeyen bir insan haline gelmişlerdir. Öyle ki;
Müslümanlar batı fikirlerine karşı bakış açısında bu
noktayı belirgin bir şekilde ortaya koymaktadır.
Şurası
bir gerçek ki; Müslümanlar nezdinde orta hal ve ılımlılık
fikri Hilafet devletinin yıkılmasıyla birlikte ortaya çıkmıştır.
Onunla şunu kasdetmektedirler; Mutedil ve tarafsız olmak. Bu
fikrin menşei dışarıya dayanmakla birlikte, lafzen ve manen
Batı ve kapitalist ideolojisinin ta kendisidir. Kapitalist
ideoloji, akidesini orta hal üzerine bina etmiştir. Bu fikre
kanlı bir mücadelenin neticesinde ulaşılmıştır. Çatışmanın
bir tarafında kilise, ona tâbi olan din adamları ve krallar,
diğer tarafında ise batı filozofları ve düşünürleridir.
Krallar ve din adamları Hıristiyanlık dininin, hayattaki bütün
problemlerin çözümü için uygun olduğunu savunuyorlar,
filozoflar ve düşünürler ise dinin buna uygun olmadığını,
hatta zulmün ve gerilemenin sebebi olarak görmeleri sonucunda
tepki olarak dini inkar ediyorlar ve onu hayattaki problemlerin
çözümleyicisi olarak görmüyorlardı. Buna alternatif olarak
rasyonalizme ve onun hayattaki problemlerinin çözümünde
uygun bir sistem ortaya konabileceğinde hem fikir oldular. Bu
bağlamda gelinen son nokta orta hal üzere anlaşmalarıydı.
Bu kişinin Rabbısı ile olan alakasının itirafı ve dinin
hayattaki tesirinin kalkması anlamına gelmekteydi. Orta çözüm
düşüncesiyle dini hayattan ayırma fikri edinerek onu
ideolojilerinin felsefesi kıldılar. Bu felsefeden de kapitalist
ideolojisi doğdu. Bu esasa göre kalkınarak sömürgecilik
yoluyla bu ideolojiyi diğer insanlara taşıdılar. Dini hayattan
ayırma düşüncesi akla bina edilmemiştir. Çünkü din adamları
ve krallar, Hıristiyanlık dininin insan hayatının düzenlenmesinde
tek doğru olduğunu idrak ediyorlardı. Buna karşılık düşünürler
ve filozoflar dinin insan hayatının tanzimine uygun bir olgu
olmadığı kanaatine varmıştılar. Binaenaleyh dini hayattan
ayırma düşüncesi akla istinat etmemektedir. Bu bağlamda
ulaştıkları netice orta hal düşüncesiydi. O’da iki tarafı
razı etme olgusudur. Neticede iki tarafta doğru bir görüşe
ulaşmamışlardı. Kapitalist ideoloji sahiplerinin davranışlarında
ve yaşamada orta hal fikrinin tesiri bariz bir şekilde görülmektedir.
Yaşamada çoğunluğun görüşüne dayanarak onun isabetli veya
uygun olup olmadığına, azınlık olan doğru görüşün
isabetliliğini dikkate nazara almamaktadır. Siyasi meselelerde
dahi orta hali benimseyerek, benimsedikleri fikrin uygunluğuna
bakmamaktadırlar. Buna en güzel örnek Filistin meselesidir.
Müslüman
Araplar Filistin’in tümünün kendilerinin hakkı olduğunu
savunuyorlar. Buna mukabil Yahudilerde oranın onlara Allah
tarafından vaad edilmiş topraklar olduğunu savunmaktadırlar.
Bunun neticesi olarak kapitalist Avrupa devletleri 1947’de
Filistin’i orta hal fikrine göre çözdüler. Filistin’de iki
otorite kurarak bir bölümünü Yahudilere diğer bölümünü ise
Araplara verdiler. Diğer bir örnek ise; Türkiye’nin Avrupa
birliğinden müzakere tarihi olarak 2003’ü istemesi buna karşılık
Almanya ve Fransa’nın en erken müzakere tarihi olarak 2005 yılı
üzerinde diretmeleri sonucunda; her iki tarafın benimsedikleri
çözüm orta hal fikrini oluşturmuştur ki, o da müzakere tarihi
olarak 2004 yılının sonu seçilmesidir. Bunların
benimsedikleri orta hal fikri her problemli bölgelerde açık
olarak görülmektedir. Misal olarak; Kıbrıs, Sudan v.b akidelerini
orta hal üzere bina ettiklerinden dolayı, hayat nizamlarında,
teşride, ferdi ve devletle ilgili kararlarında bu fikir açıkça
ortaya çıkmaktadır. Bunun neticesi olarak da siyaset hep hile
ve aldatmaya dayanmaktadır. Doğruya ulaşmak değil de, bir şey
elde etmek için aralarında bir çok konferanslar ve görüşmeler
olur. Her iki tarafta kendine menfaat elde etmek için görüşmelere
katılsa da, zihninin bir köşesinde hakkından ve isteğinden
vazgeçme düşüncesi yatmaktadır. Buna binaen görüşmeler uzar
ve her iki tarafta isteğine kavuşamaz. Çünkü onlara göre
istek sonsuzlaşsın ki her iki taraf orta hal fikrine razı
olsunlar. Orta hal fikrinin doğruluğundan değil de görüşmelerin
ve iki tarafın neticeye varamamasından dolayı orta hal fikrine
boyun eğsinler. Orta hal fikrini benimsemeleri paylaşımından
da iki tarafın kuvvetlik ve zayıflığına göre olur. Zayıf ise
hakkı olsa da isteğinden vazgeçer. Müslümanlar ise orta hal
fikrini tartışıp, onun hatasını ve pisliğini açıklamak
yerine, onlar bu fikri benimseyip İslam’dan olduğunu iddia
etmeye başladılar. Ve İslam’ın orta hal fikrini içerdiğini
savunup şöyle dediler; İslam ruh ve madde, fert ve cemaat vaka
ile misal arasıdır dediler.
İddia
ettikleri fikrin İslam’dan olduğunu ispatlamak için istikra
yoluyla inceleyip, eşyada iki taraf olduğu ve ortasının
bulunduğunu, ortanın merkez olup ve bir tarafa yönelmesi
neticesinde tehlike ve fesadın olacağına bağladılar. İki taraf
içinde ortanın eşit ve âdil olduğunu savundular ve şunu söylemekten
de çekinmediler. İslam’ın her alanında orta hal fikrinin
tecelli ettiğini, itikatta, ibadette, teşri ve ahlakta bunların
orta hal fikri üzerine oturduğunu söylediler. Şer’i nasları
inceleyip vardıkları sonucu güzel göstermek için Şer’i
nasları eğip büktüler ve şöyle delillendirdiler:
“İşte
böylece sizin insanlığa şahitler olmanız, Resûl'ün de size
şahit olması için sizi mutedil bir millet kıldık…” (Bakara
143)
İslam
ümmetinin ılımlı olması İslam’ın metod ve nizam
bakımından orta hal fikrine dayanmasıdır dediler.
Müslümanların
Yahudilere düşmanlığı ve Hıristiyanlara müsamaha göstermeme
fikrini çürütmeye gittiler. Orta hal fikrinin İslam’dan
olduğunu söylemek için yukarıda geçen vasat kelimesinin âdil
manasında olduğunu ve âdilliğinde çekişen taraflar arasında
orta çözüm olduğunu söylediler. Bununla yetinmeyip âdilliği
de sulh manasında tefsir ettiler. Bunu söylemeleri kapitalistlerin
benimsediği fikre hizmet etmek ve orta hal fikrini İslam’a
yamamak içindir. İslam ümmetinin diğer kavimlerle aralarında
daimi sulh olması fikrini ayetten ispatlamaya gittiler. Ayetin doğru
manası şudur; İslam ümmeti âdil bir ümmettir ve İslam’da
âdillik şahidin şartlarından biridir. İslam ümmetin diğer
ümmetlere İslam’ı tebliğ etmesine şahitlik etmesi
yönündedir. Ayetin haber sığasında gelmesi bunun Allah’u
Teala’dan diğer ümmetlere İslam’ın tebliğ edilmesinin talebidir.
Eğer İslam ümmeti bunu yapmazsa günahkar olur. Bunu şu ayette
desteklemektedir.
“…Allah
tarafından kendisine (bildirilmiş) bir şahitliği gizleyenden
daha zalim kim olabilir?...” (Bakara 140)
Aynı
şekilde şu ayette (Bakara 143) mealen “Peygamber de size
şahit olsun” Allah’u Teala İslam’ın insanlara
taşınmasını bizlerden talep etmektedir. Batı fikirlerinden
etkilenmiş Müslüman alimler, şu ayeti de delil getirdiler:
“(O
kullar), harcadıklarında ne israf ne de cimrilik ederler; ikisi
arasında orta bir yol tutarlar.” (Furkan 67)
İnfak
için iki taraf olduğunu söyleyip ortasını da mutedil
kıldılar. Ve şöyle örneklendirdiler. Kişi bir misafire kuzu
ikram ederse israf, etmezse cimri olduğunu söyleyip misafire
yetecek bir şey ikram ederse mutedil orta hal olduğunu söylediler.
Allah
cimriliği ve israfı haram kılmış deyip, orta halli olmayı
emrettiğini söylediler. O da âdil infaktır dediler. Bunun
manası şudur; Allah’ın infakta orta hal fikrini şer
ettiğini, ve bu bozuk fikri benimseyip İslam’da orta hal
fikrinin olduğunu ispatlamak içindir.
Müslümanlar
infaktaki şeri hükmü anlamada son güçlerinin sarf etmediler.
Ayetten anlaşılan doğru görüş şudur; İnfak üç çeşittir,
israf, cimrilik ve mutedillik. Mutedil ise infak edilen şey ister
az veya çok olsun İslam ahkamına göre bu infaktır.
İsraf
ise haram yola infaktır ki, kim bir kuruş içki için harcar veya
rüşvet verirse haram işlemiş olur. Cimrilik ise vacip olan bir
hususta para vermemesidir. Misal olarak ta nafakası kendisine düşen
bir kişi bu hususta cimrilik etmesi haramdır. İslam’da ne
ılımlılık nede orta hal vardır. Çünkü Allah’u Teala
insanların vakasını bildiği için dakik bir nizamla hayatlarını
tanzim edip sınırlı hükümler getirmiştir. Bu nizamda ne
ılımlılık ne orta hal fikrini bulabilirsin.
“(Sana
şu talimatı verdik): Aralarında Allah'ın indirdiği ile hükmet
ve onların arzularına uyma...” (Maide 49)
Resul
(sav) amcası Ebu Talib’e söylediği sözün neresinde orta hal
fikri vardır. “Ey amcam! Allah’a yemin olsun ki, ben bu
işi terk etmem için güneşi sağ elime ayıda sol elime verseler
Allah bu dini izhar edinceye dek veya ben bu işte helak oluncaya
kadar terk etmem.” Ve yine Sasa kabilesi Resul (sav) yardım
edip nusreti kazandıktan sonra, hükmün kendilerine geçmesini
talep ettiklerinde onlara şöyle demesi; “Allah bu işi
dilediğine verir”
Mürted’in
cezasında, zinakârın ve hırsızın cezalarında nerede
ılımlılık ve orta hal fikri. İslam naslarında ve ahkamında
orta hal fikri ve ılımlılık düşüncesi asla mevcut değildir.
Ancak dikkat, açıklık ve tafsilat bulursun. Bundan dolayı
Allah onları had olarak isimlendirdi. Bunun sebebi dikkat ve
kesinliğidir.
“…
Bunlar Allah'ın sınırlardır. Allah bunları bilmek, öğrenmek
isteyenler için açıklar.” (Bakara 230)
“Kim
Allah'a ve Peygamberine karşı isyan eder ve sınırlarını
aşarsa Allah onu, devamlı kalacağı bir ateşe sokar ve onun için
alçaltıcı bir azap vardır.” (Nisa 14)
Bundan
dolayıdır ki, orta hal fikri İslam’dan tamamen uzaktır.
Batılılar ve Müslümanlardan Batılılara yağcılık yapanlar
orta hal fikrini İslam’a mal etmeleri, müsamaha ve âdillik
isimleriyle Müslümanlara pazarlanmıştır. Müslümanları
İslami hükümlerden ve had’lerden uzaklaştırma arzularıdır.
Müslümanlara düşen görev ise; dinlerine ve kendilerine zıt
olan bu pis fikirlere karşı konuşarak ve şer’i delile
dayanarak bunları beyan etmelidirler. Orta hal fikrine dayanmaksızın
şer’i delillere dayanarak ferdi davranışları, çözümleri
veya Hilafet Devletini kurma metodunu beyan etmeleri gerekir.
Ancak böylece bu pis kokuşmuş vakadan şer’i naslara
dayanarak kurtulabilinir.
“Topluca
Allah’ın ipine sarılın…” (Al-i İmran 103)
Allah’ın
ipine sımsıkı sarılın demek; İslam’a sarılın demektir.
İslam’a sarılmak Müslümanları bir devlet çatısı altında
birleştirir demektir ve cehennem azabından kurtarır. Yoksa
İslam düşmanlarının bize vermek istediği orta hal, orta
çözüm veya ılımlılık fikri bizi cehennem azabına götürür.
Allah Müslümanların ve İslam davasını taşıyan Müslümanların
yanındadır.
|