Ana Sayfa YIL 14  SAYI 159-160  MUHARREM/SAFER 1424  MART/NİSAN 2003 E-Mail

ORTA (VASAT) HAL

Salim SADIKOĞLU

Muhammed (sav)’in İslam risaleti ile gönderilmesinden sonra İslam’a inanan ve İslam’ın gölgesi altında yaşayan insanlar, İslam öncesi hayatları ile kıyaslanmayacak şekilde kısa bir süre içerisinde her yönden çok önemli mesafeler kat ettiler. Kısa süre içerinde sınırlarını doğuda Hindistan, batıda Endülüs’e, güneyde Yemen ve kuzeyde Kafkaslara kadar genişleten İslam, farklı ırklara, kültürlere ve dinlere mensup insanları bir arada tutabilmeyi ve İslam kültürü ile kültürlendirmeyi başarmıştır. İnsanlara düşünmeyi, akıllarını kullanabilmeyi en mükemmel bir şekilde öğreten İslam sayesinde insanlar; eğitimde, tıpta v.s insan hayatını ilgilendiren her alanda görülmemiş mesafeler kat ederek diğer toplumların çok ilerisine geçmişlerdir. Ne zaman ki Avrupa’nın İslam’a yönelik kültürel saldırıları ve misyonerlik faaliyetleri, ardından Osmanlı devletinin yıkılması ile Müslümanlar Avrupa tarafından eğitim programları ile neredeyse düşünmeyi kaybettiler. Kendilerini ilgilendiren fikirler karşısında donup kalmış, midesini doyurmaktan başka bir şey düşünemeyen bir insan haline gelmişlerdir. Öyle ki; Müslümanlar batı fikirlerine karşı bakış açısında bu noktayı belirgin bir şekilde ortaya koymaktadır.

Şurası bir gerçek ki; Müslümanlar nezdinde orta hal ve ılımlılık fikri Hilafet devletinin yıkılmasıyla birlikte ortaya çıkmıştır. Onunla şunu kasdetmektedirler; Mutedil ve tarafsız olmak. Bu fikrin menşei dışarıya dayanmakla birlikte, lafzen ve manen Batı ve kapitalist ideolojisinin ta kendisidir. Kapitalist ideoloji, akidesini orta hal üzerine bina etmiştir. Bu fikre kanlı bir mücadelenin neticesinde ulaşılmıştır. Çatışmanın bir tarafında kilise, ona tâbi olan din adamları ve krallar, diğer tarafında ise batı filozofları ve düşünürleridir. Krallar ve din adamları Hıristiyanlık dininin, hayattaki bütün problemlerin çözümü için uygun olduğunu savunuyorlar, filozoflar ve düşünürler ise dinin buna uygun olmadığını, hatta zulmün ve gerilemenin sebebi olarak görmeleri sonucunda tepki olarak dini inkar ediyorlar ve onu hayattaki problemlerin çözümleyicisi olarak görmüyorlardı. Buna alternatif olarak rasyonalizme ve onun hayattaki problemlerinin çözümünde uygun bir sistem ortaya konabileceğinde hem fikir oldular. Bu bağlamda gelinen son nokta orta hal üzere anlaşmalarıydı. Bu kişinin Rabbısı ile olan alakasının itirafı ve dinin hayattaki tesirinin kalkması anlamına gelmekteydi. Orta çözüm düşüncesiyle dini hayattan ayırma fikri edinerek onu ideolojilerinin felsefesi kıldılar. Bu felsefeden de kapitalist ideolojisi doğdu. Bu esasa göre kalkınarak sömürgecilik yoluyla bu ideolojiyi diğer insanlara taşıdılar. Dini hayattan ayırma düşüncesi akla bina edilmemiştir. Çünkü din adamları ve krallar, Hıristiyanlık dininin insan hayatının düzenlenmesinde tek doğru olduğunu idrak ediyorlardı. Buna karşılık düşünürler ve filozoflar dinin insan hayatının tanzimine uygun bir olgu olmadığı kanaatine varmıştılar. Binaenaleyh dini hayattan ayırma düşüncesi akla istinat etmemektedir. Bu bağlamda ulaştıkları netice orta hal düşüncesiydi. O’da iki tarafı razı etme olgusudur. Neticede iki tarafta doğru bir görüşe ulaşmamışlardı. Kapitalist ideoloji sahiplerinin davranışlarında ve yaşamada orta hal fikrinin tesiri bariz bir şekilde görülmektedir. Yaşamada çoğunluğun görüşüne dayanarak onun isabetli veya uygun olup olmadığına, azınlık olan doğru görüşün isabetliliğini dikkate nazara almamaktadır. Siyasi meselelerde dahi orta hali benimseyerek, benimsedikleri fikrin uygunluğuna bakmamaktadırlar. Buna en güzel örnek Filistin meselesidir.

Müslüman Araplar Filistin’in tümünün kendilerinin hakkı olduğunu savunuyorlar. Buna mukabil Yahudilerde oranın onlara Allah tarafından vaad edilmiş topraklar olduğunu savunmaktadırlar. Bunun neticesi olarak kapitalist Avrupa devletleri 1947’de Filistin’i orta hal fikrine göre çözdüler. Filistin’de iki otorite kurarak bir bölümünü Yahudilere diğer bölümünü ise Araplara verdiler. Diğer bir örnek ise; Türkiye’nin Avrupa birliğinden müzakere tarihi olarak 2003’ü istemesi buna karşılık Almanya ve Fransa’nın en erken müzakere tarihi olarak 2005 yılı üzerinde diretmeleri sonucunda; her iki tarafın benimsedikleri çözüm orta hal fikrini oluşturmuştur ki, o da müzakere tarihi olarak 2004 yılının sonu seçilmesidir. Bunların benimsedikleri orta hal fikri her problemli bölgelerde açık olarak görülmektedir. Misal olarak; Kıbrıs, Sudan v.b akidelerini orta hal üzere bina ettiklerinden dolayı, hayat nizamlarında, teşride, ferdi ve devletle ilgili kararlarında bu fikir açıkça ortaya çıkmaktadır. Bunun neticesi olarak da siyaset hep hile ve aldatmaya dayanmaktadır. Doğruya ulaşmak değil de, bir şey elde etmek için aralarında bir çok konferanslar ve görüşmeler olur. Her iki tarafta kendine menfaat elde etmek için görüşmelere katılsa da, zihninin bir köşesinde hakkından ve isteğinden vazgeçme düşüncesi yatmaktadır. Buna binaen görüşmeler uzar ve her iki tarafta isteğine kavuşamaz. Çünkü onlara göre istek sonsuzlaşsın ki her iki taraf orta hal fikrine razı olsunlar. Orta hal fikrinin doğruluğundan değil de görüşmelerin ve iki tarafın neticeye varamamasından dolayı orta hal fikrine boyun eğsinler. Orta hal fikrini benimsemeleri paylaşımından da iki tarafın kuvvetlik ve zayıflığına göre olur. Zayıf ise hakkı olsa da isteğinden vazgeçer. Müslümanlar ise orta hal fikrini tartışıp, onun hatasını ve pisliğini açıklamak yerine, onlar bu fikri benimseyip İslam’dan olduğunu iddia etmeye başladılar. Ve İslam’ın orta hal fikrini içerdiğini savunup şöyle dediler; İslam ruh ve madde, fert ve cemaat vaka ile misal arasıdır dediler.

İddia ettikleri fikrin İslam’dan olduğunu ispatlamak için istikra yoluyla inceleyip, eşyada iki taraf olduğu ve ortasının bulunduğunu, ortanın merkez olup ve bir tarafa yönelmesi neticesinde tehlike ve fesadın olacağına bağladılar. İki taraf içinde ortanın eşit ve âdil olduğunu savundular ve şunu söylemekten de çekinmediler. İslam’ın her alanında orta hal fikrinin tecelli ettiğini, itikatta, ibadette, teşri ve ahlakta bunların orta hal fikri üzerine oturduğunu söylediler. Şer’i nasları inceleyip vardıkları sonucu güzel göstermek için Şer’i nasları eğip büktüler ve şöyle delillendirdiler:

“İşte böylece sizin insanlığa şahitler olmanız, Resûl'ün de size şahit olması için sizi mutedil bir millet kıldık…” (Bakara 143)

İslam ümmetinin ılımlı olması İslam’ın metod ve nizam bakımından orta hal fikrine dayanmasıdır dediler.

Müslümanların Yahudilere düşmanlığı ve Hıristiyanlara müsamaha göstermeme fikrini çürütmeye gittiler. Orta hal fikrinin İslam’dan olduğunu söylemek için yukarıda geçen vasat kelimesinin âdil manasında olduğunu ve âdilliğinde çekişen taraflar arasında orta çözüm olduğunu söylediler. Bununla yetinmeyip âdilliği de sulh manasında tefsir ettiler. Bunu söylemeleri kapitalistlerin benimsediği fikre hizmet etmek ve orta hal fikrini İslam’a yamamak içindir. İslam ümmetinin diğer kavimlerle aralarında daimi sulh olması fikrini ayetten ispatlamaya gittiler. Ayetin doğru manası şudur; İslam ümmeti âdil bir ümmettir ve İslam’da âdillik şahidin şartlarından biridir. İslam ümmetin diğer ümmetlere İslam’ı tebliğ etmesine şahitlik etmesi yönündedir. Ayetin haber sığasında gelmesi bunun Allah’u Teala’dan diğer ümmetlere İslam’ın tebliğ edilmesinin talebidir. Eğer İslam ümmeti bunu yapmazsa günahkar olur. Bunu şu ayette desteklemektedir.

“…Allah tarafından kendisine (bildirilmiş) bir şahitliği gizleyenden daha zalim kim olabilir?...” (Bakara 140)

Aynı şekilde şu ayette (Bakara 143) mealen “Peygamber de size şahit olsun” Allah’u Teala İslam’ın insanlara taşınmasını bizlerden talep etmektedir. Batı fikirlerinden etkilenmiş Müslüman alimler, şu ayeti de delil getirdiler:

“(O kullar), harcadıklarında ne israf ne de cimrilik ederler; ikisi arasında orta bir yol tutarlar.” (Furkan 67)

İnfak için iki taraf olduğunu söyleyip ortasını da mutedil kıldılar. Ve şöyle örneklendirdiler. Kişi bir misafire kuzu ikram ederse israf, etmezse cimri olduğunu söyleyip misafire yetecek bir şey ikram ederse mutedil orta hal olduğunu söylediler.

Allah cimriliği ve israfı haram kılmış deyip, orta halli olmayı emrettiğini söylediler. O da âdil infaktır dediler. Bunun manası şudur; Allah’ın infakta orta hal fikrini şer ettiğini, ve bu bozuk fikri benimseyip İslam’da orta hal fikrinin olduğunu ispatlamak içindir.

Müslümanlar infaktaki şeri hükmü anlamada son güçlerinin sarf etmediler. Ayetten anlaşılan doğru görüş şudur; İnfak üç çeşittir, israf, cimrilik ve mutedillik. Mutedil ise infak edilen şey ister az veya çok olsun İslam ahkamına göre bu infaktır.

İsraf ise haram yola infaktır ki, kim bir kuruş içki için harcar veya rüşvet verirse haram işlemiş olur. Cimrilik ise vacip olan bir hususta para vermemesidir. Misal olarak ta nafakası kendisine düşen bir kişi bu hususta cimrilik etmesi haramdır. İslam’da ne ılımlılık nede orta hal vardır. Çünkü Allah’u Teala insanların vakasını bildiği için dakik bir nizamla hayatlarını tanzim edip sınırlı hükümler getirmiştir. Bu nizamda ne ılımlılık ne orta hal fikrini bulabilirsin.

“(Sana şu talimatı verdik): Aralarında Allah'ın indirdiği ile hükmet ve onların arzularına uyma...” (Maide 49)

Resul (sav) amcası Ebu Talib’e söylediği sözün neresinde orta hal fikri vardır. “Ey amcam! Allah’a yemin olsun ki, ben bu işi terk etmem için güneşi sağ elime ayıda sol elime verseler Allah bu dini izhar edinceye dek veya ben bu işte helak oluncaya kadar terk etmem.” Ve yine Sasa kabilesi Resul (sav) yardım edip nusreti kazandıktan sonra, hükmün kendilerine geçmesini talep ettiklerinde onlara şöyle demesi; “Allah bu işi dilediğine verir”

Mürted’in cezasında, zinakârın ve hırsızın cezalarında nerede ılımlılık ve orta hal fikri. İslam naslarında ve ahkamında orta hal fikri ve ılımlılık düşüncesi asla mevcut değildir. Ancak dikkat, açıklık ve tafsilat bulursun. Bundan dolayı Allah onları had olarak isimlendirdi. Bunun sebebi dikkat ve kesinliğidir.

“… Bunlar Allah'ın sınırlardır. Allah bunları bilmek, öğrenmek isteyenler için açıklar.” (Bakara 230)

“Kim Allah'a ve Peygamberine karşı isyan eder ve sınırlarını aşarsa Allah onu, devamlı kalacağı bir ateşe sokar ve onun için alçaltıcı bir azap vardır.” (Nisa 14)

Bundan dolayıdır ki, orta hal fikri İslam’dan tamamen uzaktır. Batılılar ve Müslümanlardan Batılılara yağcılık yapanlar orta hal fikrini İslam’a mal etmeleri, müsamaha ve âdillik isimleriyle Müslümanlara pazarlanmıştır. Müslümanları İslami hükümlerden ve had’lerden uzaklaştırma arzularıdır. Müslümanlara düşen görev ise; dinlerine ve kendilerine zıt olan bu pis fikirlere karşı konuşarak ve şer’i delile dayanarak bunları beyan etmelidirler. Orta hal fikrine dayanmaksızın şer’i delillere dayanarak ferdi davranışları, çözümleri veya Hilafet Devletini kurma metodunu beyan etmeleri gerekir. Ancak böylece bu pis kokuşmuş vakadan şer’i naslara dayanarak kurtulabilinir.

“Topluca Allah’ın ipine sarılın…” (Al-i İmran 103)

Allah’ın ipine sımsıkı sarılın demek; İslam’a sarılın demektir. İslam’a sarılmak Müslümanları bir devlet çatısı altında birleştirir demektir ve cehennem azabından kurtarır. Yoksa İslam düşmanlarının bize vermek istediği orta hal, orta çözüm veya ılımlılık fikri bizi cehennem azabına götürür. Allah Müslümanların ve İslam davasını taşıyan Müslümanların yanındadır.

YIL 14  SAYI 159-160  MUHARREM/SAFER 1424  MART/NİSAN 2003

Yukarı