Ana Sayfa YIL 16  SAYI 183  SAFER 1426 / MART 2005 E-Mail

Dünyada Zillet, Ahiret’te Hüsran!

3 Mart 1924

Hilafet Dergisi

Evet, 3 Mart 1924’de Hilafet’in kaldırılışı Müslümanlar ve insanlık için ne acı bir durum! Ne büyük bir kayıp!

Müslümanların en kara günü! Ümmetin dizlerinin çöktüğü gün! Dev vücudun ayaklar altına alındığı gün! Çağdaş cahiliyye tağutî zulümlere mahkûm olduğu gün! Asasının kırılıp kalkanının düştüğü gün!...

M. Kemal Atatürk İngilizlerin yardımı ile ümmetin elindeki en güçlü otorite olan Hilafeti ortadan kaldırmış, bu yolla ümmeti güçsüz hale getirmiştir. Koskoca bir coğrafyayı kafir sömürgecilere parsellemiş, her şeyi ile onların hizmetine sunmuştur. Daha sonra bu bölgelerde küfür nizamları hakim olmuş, yönetime de yerli kukla uşaklar getirilmiştir.

Böylece İslam’ı terk ederek kapitalist sistemi benimsemekle kara gün başlamıştır. Ümmet 81 yıldır kara gün içerisindedir. Kapitalist ideolojinin ve bu nizamın doğurduğu siyasi ve ekonomik yapılanma ümmeti bu hale getirmiştir. Dünyada zillet, ahiret’te hüsran kapitalizm, demokrasi ve laikliktir. Felaketler zinciri bu sistemlerle beraber gelmiştir.

“Ey iman edenler! Eğer kafirlere uyarsanız, sizi gerisin geriye (eski dininize) döndürürler de, hüsrana uğrayanların durumuna düşersiniz.” (Al-i İmran 149)

Resulullah (sav) şöyle buyurdu:

"İmam bir kalkandır. Ardından savaşılır ve onunla korunulur. Eğer o Allah'a takva ile (yani Allah'ın hükümleri ile) emredip adil davranırsa onun karşılığında ona bir ecir vardır. Başka türlü davranırsa karşılığında ona günah yüklenir." (Buhari, 2737; Müslim, 3428; Nesei, 4125; Ahmed b. Hanbel, 10359)

Hadisi Şerif’ten anlaşılacağı gibi Resulullah (sav) imamı yani halifeyi kalkana benzetmiştir. Kalkan, düşmandan gelen ok, kılıç, süngü gibi saldırılar ve darbelerden koruyan bir vasıtadır. Hilâfet'in, ümmetin varlığı açısından hayati önemini vurgulamak içindir. Hilâfet'in hayati önemi günümüzde açıkça görülmüyor mu?

Günümüzde Müslümanlar Resulullah (sav)'in de tasvir ettiği gibi çeşitli saldırılara maruz kalmıştır. Resulullah (sav) bunu şöyle tasvir etmiştir:

"Yemek yiyen obur kimselerin yemek sofrasına üşüştükleri gibi çeşitli din mensuplarının (kâfirlerin) size karşı birleşip üşüşmeleri yakındır." Birisi sordu: "Acaba o zaman biz sayıca az mı olacağız? "Hayır. Bilakis siz o zaman sayıca çok olacaksınız. Fakat siz, selin sürüklediği çerçöp gibi olacaksınız. Allah düşmanlarınızın kalbinden korkunuzu çıkartacaktır. Sizin kalbinize de "vehen" atacaktır." buyurdu. "Vehen nedir, ey Allah'ın Resulü?" diye sorduklarında şöyle buyurdu: "Dünya sevgisi ve ölümü kerih görmektir." (Ebu Davud, 3745)

Ey Müslümanlar! İslam Ümmeti’nin günümüzdeki hali; Hadisi Şerif’te belirtildiği gibi değil midir?! Şöyle bir etrafımıza bakacak olursak:

· Müslümanların sayıları 1,5 milyarı aşkın olasına rağmen, dünyanın herhangi bir yerinde siyasî ağırlığı ve itibarı var mıdır?

· Bir avuç yahudi bulunduğu bölgelerde Müslümanları aşağılamıyor mu?

· Aşağılık mahluk durumunda olan kafirler, İslam bayrağı altında birlik olması gereken tüm Müslümanları, parçalanmış, dağınık, çerçöp halinde getirmiş değiller midir?!

· Bugün burnumuzun dibinde Irak’ta Müslümanların ırzına, namusuna, malına tecavüz edilmiyor?

Allah aşkına nedir bu halimiz?!

Kuran’ın vermiş olduğu mesajı anlamada yoksun olarak, Kuran’a inandıklarını söyleyerek Kuran’ı öper başının üstüne koyar, ya da evin bir duvarına asılı olarak bulundururlar. Cenaze veya mübarek günlerde Kuran’ı alıp okurlar. Kuran’ın ve Sünnet’in yani İslam’ın, bir hayat nizamı olduğunu anlamadan körü körüne bir hürmet ve saygı içerisinde bulunurlar. Bu mudur Kuran’a ve Sünnet’e hürmet?!

Diğer taraftan, Resulullah’ı sevdiklerini de iddia ederler. Lakin Resulullah (sav)’e tâbi olmazlar! Onun sünnetinden sadece ibadet tarafını alırlar, giyimini taklit ederler veyahut onunla ilgili şekillere benzemeye çalışırlar. Ama onun mücadelesini metod edinmezler. Nasıl devlet kurdu ve başkanı oldu? Nasıl İslam’ı uyguladı ve davasını yüklendi diye öğrenmezler. Öğrenirlerse de o metodu izlemezler. Değişik bahaneler ve tevilleri gösterirler. Derler ki; müminler kardeştir, Müslümanlar arasında fark yoktur, hepsi tek ümmettir. Fakat bakıyorsun, herkes kendi milletini veya kendi ırkını övmeye, kendi milliyetini veya kendi ırkını üstün kılma uğraşındadır. Hatta, vatan ve milliyet uğruna Müslüman kardeşini öldürebilmektedirler!

Şâyet siz onlara; “İslamî bir devlet çatısı altında tek bir vücut olalım, yönetici zenci bir Müslüman olsa dahi onu itaat gerekir, bütün sınırları kaldıralım, Lozan anlaşmasında sömürgecilerin çizdikleri sınırları silelim ve kurdukları devletçikleri yok edelim, tekrar Hilafet Devleti hâkim olsun” derseniz, hemen size karşı gelirler! Nasıl oldu da milliyetçi karton devletler kendilerine kabul ettirildi?! Hilafet Devleti, Resulullah (sav)’in sahabelerin uyguladığı devlet şekline nasıl nefret ettirildi? Müslümanlar neden böyle oldu? Nasıl bu hale düştüler?

Eğer Müslümanlar, Allah-u Teala’dan korkuyorlarsa, küfür sistemini reddetmeleri gerekir. Küfür sistemine inanmazlar, sadece şeriata boyun eğerler, milliyetçi karton devletleri asla kabul etmezler. Sadece İslam Hilafet Devleti’nden razı olurlar ve onun halifesine itaat ederler. Kafirler ile mutlak barışı kabul etmezler.

Bütün insanlar “La ilahe illallah MuhammedurResulullah” deyinceye kadar veya bunun hakimiyetine boyun eğinceye kadar cihaddan geri kalmazlar.

Ey Müslümanlar!

Müslümanların asasının kırıldığı ve kalkanının düştüğü bu kara günün (3 mart 1924) gerçeğini düşünmeye davet ediyoruz. Dünya ve ahiret saadeti için Raşidi Hilafet Devleti’ni kurmak için canını malını ve kanını ortaya koymak zorundadır!

Dünyanın her bir yanında İslamî Hayatı tekrar başlatmak için çalışan kardeşlerimize yardım edin.

Üzerimize hakim olan küfür nizamlarını reddedin.

Ey inananlar! Hayat verecek şeylere sizi çağırdığı zaman, Allah ve Resûlüne uyun. Ve bilin ki, Allah kişi ile onun kalbi arasına girer ve siz mutlaka onun huzurunda toplanacaksınız.” (Enfâl 24)

YIL 16  SAYI 183  SAFER 1426 / MART 2005

Yukarı