Ana Sayfa YIL 16  SAYI 183  SAFER 1426 / MART 2005 E-Mail

Lübnan’ın Dünü ve Bugünü

E. TEKİN

Bush “Birleşmiş devletler ve uluslararası toplum, Lübnan’ın bağımsızlığının ve egemenliğinin ciddi şekilde öneme hâiz iki husus olduğunu biliyorlar. Lübnan için karmaşıklığın egemen olduğu bir bölgede gelişmenin ve hürriyetin esâsî kaynak olmasında ender fırsat vardır.” dedi ve ekledi “Ben, Lübnanlıların bu sorumluluğu yüklenmek için hazır olduklarına inanıyorum”. Bu, Bush’un bağımsızlık bayramı münasebetiyle Lübnan devlet başkanı Lâhud’u tebrik etmek amacıyla gönderdiği telgraf mesajıdır.

Daha düne kadar ve Hilâfet yıkılmadan önce Fransa ve İngiltere, Osmanlı devletine Lübnan’a Hıristiyan bir yönetici atamasını empoze etmişlerdi. Bahaneleri ise, Osmanlı devletinin orada Hıristiyanlar için yeterli korumayı sağlayamaması idi. O iki devlet, atmosferi hazırlamak için Lübnan’da Dürziler ve Hıristiyanlar arasında sanal harpler ve çatışmalar meydan getirdiler, sonra Lübnan’ı mızrak başı, bilakis Müslümanların kalbine saplanmış zehirli bir hançer olarak kullandılar. İslâm’î âleme, özellikle Şam diyarı ve Mısır’a fikrî saldırı hamlelerinin yanı sıra misyonerlik ve Hıristiyanlaştırma hamlelerine de buradan hareket ettiler. Dolayısıyla Lübnan, o dönemde İslâm’î âlemin kalbine saplanmış ilk İsrail mesabesindeydi.

Bugün senelerin ardından küfrün başı, yeni sömürgeciliğin lideri Amerika, İslâm’ın yönetime avdetine engel olmak ve çizdiği plan çerçevesinde özellikle “Büyük Orta Doğu Projesi” olarak isimlendirdiği proje ile Orta Doğu’yu rekabetsiz tamamen avucu içerisine almak için yeniden yapılandırma ihtiyacını hissetmiştir. Bunun için onun, Lübnan’da eski sömürgeci Avrupa’nın bilhassa İngiltere ve Fransa’nın, başlangıçtan itibaren yapmak istedikleri şeyin aynısını yapmaya çalıştığını görüyoruz; İlk İsrail ve İslâm ümmetin kalbine saplanmış zehirli hançer. Bu, yukarıda zikredilen Bush’un Lahud’a gönderdiği telgraf mesajında açığa çıkmaktadır. Bundan dolayı Amerika’nın hemen büyük Orta Doğu projesini ilan etmek amacıyla harekete geçtiğini ve ajanları, alçak Suriye yöneticileri ile Lübnan’da yeni şeklî bir muhalefet tabakası icat etme girişimi üzerinde koordineli olarak çalıştıklarını görüyoruz. Ta ki bu muhalefet, Avrupa uydusu ve Dürzî lider Velid Canpolat ve Marûnî lider Patrik Nasrullah Safîr liderliğindeki bildik tarihî muhalefete muhalif olsun. Aksine Amerika’ya tâbi bir muhalefet olsun. Buna karşılık bu muhalefet için atmosfer hazırlansın ki, Suriye Lübnan’ı terk edince boşalan mevkilere otursunlar. Amerika, Suriye için Lübnan üzerinde Suriye’nin nüfusunu yaymak amacıyla atmosferi hazırladığı bilinmektedir. Amerika Lübnan üzerindeki nüfusunu perde arkasından yaymıştır. Bugün, yeni Orta Doğu çerçevesi içerisinde Suriye’nin Lübnan’dan çıkması çok yakındır. Fakat Amerika Suriye’nin Lübnan’dan çekilmesinin ardından dahi Lübnan üzerindeki nüfusunu korumak istemektedir. Bu yüzden muhalefetle veya Suriye’nin Lübnan’dan çekilmesinin ardından her türlü ortamı hazırlanmış muhalefet olarak lanse ettiği kimselerle görüşmeler gerçekleştirdiği biliniyor. Bunun için bu yeni muhalefet üyelerinin bir çok istek ve açıklamaları, Suriye dostu, yani Amerikan dostu Lübnan hükümetinin açıklamalarıyla paralellik arz etmektedir. Mesela milletvekilliği seçimlerinin tadiline ilişkin konularda enformasyon bakanı Eli Ferzlî “Seçim kanunu düşüncesini 1960 kanunu esası üzerine oturtmak, bir çok takınakları, saplantıları izale eder. Gelecek merhaleyi düşünme meselesini, Lübnan’daki stratejik istikrarı muhafaza keyfiyeti üzerine mebni kılmak gerekliliğini” belirtmiş ve şu öneride bulunmuştur “İstisnalara girmeksizin mevcut 1960 genel kanununa, ileride sakin, objektif bir diyalog gölgesi altında bütün Lübnan toplumunun katmanları ile ülke erkanı arasında Taif anlaşmasının ruhuna ve ibaresine aykırı bir kanun çıkarılıncaya kadar itimat edilmelidir”.

Daha sonra Ferzlî: “Bakanlar kurulu, etkilerin veya tesirlerin bulunmadığı Demokratik bir platformdur. Çünkü hepimiz biliyoruz ki, bu gibi yerlerde karar alma özgürlüğü açık ve nettir. Alışıla geldiği gibi müdahaleler de varit olmamıştır. Âdeten Lübnanlı liderlerinin isteğine binaen tek sınıfın çocuklarına ve siyâsî vakıaya darbe vuran ihtilaflara mani olması için Suriyeliler müdahale ederlerdi. Dolayısıyla müdahale, siyâsî istikrarı ve güvenliği koruma ilkesiyle amel edilerek yapılıyordu” dedi ve ekledi “Bugün Suriye’nin kararı nettir ve ne yakından ne de uzaktan müdahale etmeyi düşünmüyor”. Sonra şöyle sürdürdü “Dışişleri bakanı, bakanlar kuruluna kanun önerisiyle geldi ve bu tartışma konusu olsun dedi. Eğer çoğunluğu sağlarsa kanun, bu konuda son sözü söyleme salâhiyeti olan parlamentoya gitsin teklifinde bulundu”.

Kurnet Şahvan (Hıristiyan muhalefet bloğu)’dan muhalefet bayan milletvekili Nâile Muavvid bu konuda ise; “Hükümet ve işkenceleri varken seçim kanunu etrafında bütün bu çekişmelerin meydana gelmesinin caiz olmadığını” söyledi ve ardından şöyle ekledi; “Bize, sloganları dayatmalarını şiddetle reddediyoruz. Önceki taksimat, temsil sıhhatine karşıydı ve Kurnet Şahvan’ın tutumu cidden netti ve Taif’in uygulanma zaruretini destekliyordu. Bırakın artık 1960 kanununa dönmeyi şuana kadar Taif bile uygulanmamıştır”. Nâile Muavvid’in bilhassa 1960 kanununa veya benzerine dönmeye ilişkin söyledikleri açığa çıkarmaktadır ki o, hükümetin tavrını, yani Suriye’nin tutumunu benimsemektedir. Bunun açıkça belirtilmesi, bir açıdan Kurnet Şahvan’dan olan muhalefet arasında, diğer açıdan ise hükümet arasında ihtilafın var olduğunu gösteriyor.

El-Hayat gazetesi 18/01/2005 günü Suriye dışişleri bakan yeni yardımcısı Velid Muallim ile aralarında milletvekili Nasib Lahud’unda bulunduğu Lübnan muhalefet üyeleri arasında görüşmeler gerçekleştiğine işaret etmiştir. Milletvekili Lahud’un liderlik ettiği Yeni Demokratik Hareket’teki kaynaklar Muallim’in tayininin hoş karşılandığı yorumunda bulunmuşlar ve Lahud ile Muallim’in 20.ci asrın doksanlı yıllarının başında Vaşington’da Lübnan ve Suriye büyükelçilik görevlerinde bulundukları tarihten beri aralarında var olan saygınlık ve dostluk alakasını anımsatmışlardır.

Nitekim Şark-ul Evsat gazetesi de 07/09/2004 tarihli sayısında Lübnanlı milletvekili Nâsır Kandil’in, Filistinli mültecileri ikâmet ettikleri devletlerde yerleştirme sorununun ve geri dönüş haklarını bitirmenin bölgenin konumunu düzenlemekte ilk atılacak adım olduğuna itibar ettiğini zikretmiştir. Yine “Kurnet Şahvan Toplantısı”nda Lübnanlı muhalif üyelerin Paris’te bu konu hakkında Filistinli eski Bakan Yâsir Abdurrabbi ile biraraya geldiklerini belirtmiştir. Lübnanlı milletvekili Nâsır Kandil, isimlerini vermeksizin onları hataya düşmemeye davet etmiş ve demiştir ki; “Ne hıyânetten ne de entrikadan bahsetmiyorum. Tam aksine geri dönüş hakkından vazgeçmenin, vatansız kalmayı garanti edeceği olasılığına inanmaktaki hatadan bahsediyorum”. Dürzî ve Marûnî muhalefetinin tamamına göre haramlardan ibaret olan bu hususların “mültecileri yerleştirmenin”, şimdi mübah sayılması, Amerika’nın Filistinli mültecileri bulundukları yerlerde yerleştirme meselesini benimsemesi sebebiyle yeni muhalefetin, doğrudan Amerika ile ilişki içerisinde olduğunu gösterir. Marûnî Patrik Nasrullah Safîr, geçen belediye seçimleri esnasında, 19/04/2005 tarihli El -Hayat gazetesinin zikrettiğine göre, Amerikan siyâsetinden korkmakta ve dışarıya karşı herhangi bir bahse girmekten sakındırmaktaydı. İşte bütün bunlar, 1559 sayılı kararın çıkmasının ardından ortaya çıkan Lübnan’daki yeni muhalefetin, Lübnan’daki Amerikan politikasının bir ürünü olduğu sözünü kuvvetlendirmektedir.

1559 sayılı karara gelince: İşin başından beri onun hakkında şüpheler vardı. Liderlerinin Amerika’ya ajanlığıyla bilinen Suriye, nasıl Amerika’nın meydan okumasına karşı koyabilir ve nasıl Lahud’un devlet başkanlığı görevini üç sene daha uzatılması üzerinde ısrar edebilir? Lahud’un görevini üç sene daha uzatmak gerçekten zaruri miydi? Suriye bunun için, BM ‘den sadır olan uluslararası kararı dikkate almaksızın Birleşmiş Devletlerin meydan okumasıyla kendini riske atabilir mi? Hem de bunlar, Amerikan tehdidine ve bundan önce de Fransa’nın tehdidine rağmen olmaktadır. Halbuki Suriye, yapı gereği iç etkenlerle Amerikan’ın meydan okumasına karşı koyacak durumda değildir. Ama durum, sanki Amerika’ya, Lübnan’ın bağımsızlığını himâye eden devlet görüntüsü kazandırarak yolu hazırlaması maksadıyla Amerika’nın Suriye liderlerine verdiği emirlerle tezgahlanmaktaydı. Böylece Suriye veya Lübnan, yeni şefkatli anne oluyordu ki Amerika, yeni muhalefeti kucaklasın, tarafları, Avrupa yani Fransa ve İngiltere dostu eski muhalefetin tabanını bölmesini kolaylaştırsın. İşte Fransa’yı yürümesi için harekete geçiren, bilakis 1559 sayılı kararı çıkarmak için Amerika ile yarışa tutuşturan budur. Böyle yapmasının nedeni Fransa’nın, Amerika’nın kendisine ve İngiltere’ye dost olan muhalefeti kutuplaştırmasının önündeki alanı kapatarak veya Amerika’yı dost edinen yeni muhalefet çıkaracak yolu keserek, Lübnan’ın bağımsızlığının hâmisi ve şefkatli, sevecen annesi kalmak istemesinden dolayıdır.

1559 sayılı kararın uygulanmasına gelince: 13/02/2005 tarihli El- Hayat gazetesi, uluslararası delegenin Avrupa sorumlularıyla yaptıkları görüşmelere muttali olan Avrupa kaynaklarından edindiği bilgiye göre Larsen, “Suriye devlet başkanını, 1559 sayılı kararı uygulamaya yönelmesi yönünde fiilî icraatlar benimsemesi zorunluluğuna ikna etmek için” Fransa Cumhurbaşkanından kendisine tanınan sürenin artırılma talebinde bulunduğunu zikretti. Ve yine raporunun iki merhalede; Birinci raporunun Nisan’da, diğer ikinci raporunun ise, devlet başkanı Esad’a, uluslararası ve Lübnan’ın kendisinden istedikleri icraatları ittihaz etmesi için gerekli olan zamanın verilmesi amacıyla, Ekim’de olması gerektiği noktasında Larsen’in israr ettiğini belirtmiştir. Yine El-Hayat gazetesi, Chirac’la Larsen arasındaki görüşmenin sadece yarım saat olarak programlandığı halde Larsen’in, Fransa devlet başkanının, Suriye devlet başkanının kendisinden istenilen adımları atmadaki şüphelerini bertaraf etme girişimi sebebiyle uzadığını bildirmiştir. Ve Larsen girişiminde, Esad’la olan görevi başarıyla sonuçlandırmaya yoğunlaştığını, bunun Nisan’da verilmesi kararlaştırılan ilk raporun zamanından daha uzun zamana ihtiyacı olduğunu belirtmiştir.

Diğer yandan Fransa devlet başkanı, Larsen’in görevini desteklemiş, Fransa’nın beklentisinin 1559 sayılı kararın tamamen uygulanması yönünde olduğunu hatırlatmış ve Fransa devlet başkanlığı, Lübnan’daki gelecek yasama seçimlerinin, uluslararası toplumun şiddetli gözetim konusu olacak bir merhaleyi temsil edeceğini bildirdiğini” El-Hayat gazetesi vurgulamıştır.

Velhasıl, Suriye’nin Lübnan’dan çekilme meselesi Amerika açısından ciddi olsa da âni gelişen bir mesele değildir. Nitekim bilinmektedir ki, Yahudi varlığıyla Lübnan Suriye’si de dahil her alanda barış ameliyesine karar verilmedikçe Suriye’nin Lübnan’dan çekilmesi asla söz konusu olmayacaktır.

Muhakkak ki, Amerika tarafından Avrupa dostu Lübnan muhalefetini bölme çalışması, Avrupa’nın yolunu kesmek amacıyla muhalefet saflarında Marunî ve Dürzî Hıristiyanları gibi Amerika ve Lübnan’daki ajanları için yeni bir muhalefet oluşturma girişimi, Amerika’nın muhalefet edinmek istedimesi Lübnan’ın bağımsızlığını, Suriye’nin oradan çıkmasını talep ettiği bir zamanda olması ve Lübnan’daki gruplar katında kendisini destekleyen bir atmosfer icat etmek için Birleşmiş Milletler’den kararlar çıkarmak istemesi Avrupa’nın Lübnan’daki ajanlarını ve bizzat Avrupa’nın kendisini sersemletmiştir. Bilhassa Fransa’nın tekrar Avrupa Birliği yoluyla uluslararası siyaseti özellikle Orta Doğu’da etkin bir rol oynama rüyasına kapıldığı, bilakis bunu çok yakın gördüğü bir dönemde olması Avrupa’yı allak bullak etmiştir. Avrupa’yı Lübnan’daki ajanları (Velid Canbolat bilhassa Nasrullah Safir) vasıtasıyla harekete geçiren husus, Amerika’nın onlar üzerine kurduğu bu baskıdan kurtulma çabasıdır. Onlar, Hariri’nin, Suriye’nin adamlarından yani Amerika’nın ajanlarından olduğunu biliyorlardı. Aykırı sloganların ve Suriye’nin çekilme talebinin yükselmeye başladığı bir zamanda ve Kurnet Şahvan olarak adlandırılan muhalefet kanadının bütün Müslümanlar, Hıristiyanlar ve Dürzî’ler adına konuşmaya başladığı bir zamanda olması işin diğer dikkat çeken yönüdür. Dolayısıyla şöyle demek mümkündür: Avrupa bilhassa Fransa ve İngiltere, Hariri’den kurtulmak gerektiğini idrak etmişlerdir. Neticede bir taşla iki kuş vurulacaktı. Bir yönden Amerikan adamlarının birinden kurtulmak, diğer yönden ise, Suriye ve Lübnan’daki Suriye yanlısı hükümet üzerine olan baskı ve kızgınlık artacaktı. Bununla istenen de gerçekleşmişti.

Nitekim biz, Suriye ve Lübnan hükümetine hücum edenin Fransa olduğunu görüyoruz. Chirac, Hariri’nin cenazesine iştirak etmekle birlikte Lübnan reisi Lahud’la karşılaşmamaya özen göstermiştir. Sanki o böyle yapmakla Lahud’un yasallığını ve Hariri’nin ölümünü araştırmak üzere uluslararası bir komisyonun kurulma talebini tanımamaktadır. Sanki o, önceki Lübnan hükümetini objektif bir araştırma yapmadığı için itham etmekte ve bununla Fransa’nın, Lübnan’da sizin yardımcınız ve sizin şefkatli anneniz olmaya devam etmektedir mesajını vermek istemektedir.

Eğer biz İsrail’in, Lübnan Suriye’si de dahil her alanda barış görüşmelerine katılması için halihazırdaki yoğun baskılardan muztarip olduğunu kabul edersek o zaman İsrail’in, Lübnan’daki Avrupa yanlısı muhalefet kesimleriyle koordineli olarak Hariri’nin suikastında rol almış olmasının uzak olmadığını söyleyebiliriz. Bilhassa da 1982 senesindeki İsrail saldırısı öncesinde ve Lübnan iç savaşından beri İsrail’in onlarla tarihî ilişkilerini göz önünde bulundurursak. İsrail, Batılı devletlere hizmet etmek amacıyla bütün pis işleri yapan İstihbarat teşkilatıyla meşhurdur. O, Yahudilerin layık olduğu pis işleri yapmak için kurulmuş bir devlettir.

Amerika’ya gelince; dalgalara kapılmasına ve Başkanı, savunma bakanı, dışişleri bakanı diliyle Suriye’ye sözlü olarak serzenişte bulunmasına rağmen, Suriye’yi bizzat itham etmiş değildir. Bilakis Suriye’yi, Lübnan’da objektif demokratik seçimler yapmaya yardımcı olmaya davet etmiştir. Yani bu, Suriye’nin Lübnan’ın işlerini idare etmede söz sahibi olduğunu itiraf ettiği anlamına gelmektedir.

İşte Lübnan’ın neşet ettiği tarihten beri vakıası budur. İslâm ümmetinin kalbine saplanmış zehirli bir hançerdir. Fikrî ve kültürel saldırılar, oradan hareket ederek İslâm ümmetinin diğer bölgelerine sıçramış ve devletlerarası çatışmaların sahası olmuştur. Çünkü orada, ajanların liderlik ettiği farklı gruplar vardır. Paris, Londra ve Vaşington’daki efendilerinin maslahatlarını gerçekleştirmek için kendilerinden olan insanların geleceğini hiçe sayarak Avrupa veya Amerika’daki efendilerinden emirler almaktadırlar. Lübnan’ın iç savaşlara ve siyâsî suikastlara sürükleyen onlardır. Ne zamana kadar Lübnan, ümmetin kalbine saplanmış bir hançer olarak kalacaktır? Kişi ona ilişkin ve ondan sadır olan şeyler gördüğü ve duyduğu zaman üzülüyor!!!

Lübnan’da aslolan bütün gruplarıyla birlikte tekrar İslâm ümmetinin cismine ondan ayrılmayacak şekilde geri dönmesidir. Hilâfet’in cisminden koparıldığı tarihten itibaren yeni tarihinden ders ittihaz etmelidir. Çünkü Hilâfet’in bünyesinden ayrıldığından beri çatışmalara ve oyunlara duçar kalmıştır. İç savaşların ve sürekli çatışmaların kurbanı olmuştur. Bütün bunlar, başından beri onu Osmanlı devletinin bünyesinden koparan devletlerin veya sömürgecilikte bunlara varis olan kimselerin maslahatları için olmuştur.

YIL 16  SAYI 183  SAFER 1426 / MART 2005

Yukarı