|
|
|
Lübnan’ın Dünü ve Bugünü |
|
|
E. TEKİN |
|
| |
Bush “Birleşmiş devletler ve uluslararası
toplum, Lübnan’ın bağımsızlığının ve egemenliğinin ciddi şekilde
öneme hâiz iki husus olduğunu biliyorlar. Lübnan için karmaşıklığın
egemen olduğu bir bölgede gelişmenin ve hürriyetin esâsî kaynak
olmasında ender fırsat vardır.” dedi ve
ekledi “Ben, Lübnanlıların bu sorumluluğu
yüklenmek için hazır olduklarına inanıyorum”.
Bu, Bush’un bağımsızlık bayramı münasebetiyle Lübnan devlet başkanı
Lâhud’u tebrik etmek amacıyla gönderdiği telgraf mesajıdır.
Daha düne kadar ve Hilâfet yıkılmadan önce Fransa ve İngiltere,
Osmanlı devletine Lübnan’a Hıristiyan bir yönetici atamasını empoze
etmişlerdi. Bahaneleri ise, Osmanlı devletinin orada Hıristiyanlar
için yeterli korumayı sağlayamaması idi. O iki devlet, atmosferi
hazırlamak için Lübnan’da Dürziler ve Hıristiyanlar arasında sanal
harpler ve çatışmalar meydan getirdiler, sonra Lübnan’ı mızrak başı,
bilakis Müslümanların kalbine saplanmış zehirli bir hançer olarak
kullandılar. İslâm’î âleme, özellikle Şam diyarı ve Mısır’a fikrî
saldırı hamlelerinin yanı sıra misyonerlik ve Hıristiyanlaştırma
hamlelerine de buradan hareket ettiler. Dolayısıyla Lübnan, o
dönemde İslâm’î âlemin kalbine saplanmış ilk İsrail mesabesindeydi.
Bugün senelerin ardından küfrün başı, yeni sömürgeciliğin lideri
Amerika, İslâm’ın yönetime avdetine engel olmak ve çizdiği plan
çerçevesinde özellikle “Büyük Orta Doğu Projesi” olarak
isimlendirdiği proje ile Orta Doğu’yu rekabetsiz tamamen avucu
içerisine almak için yeniden yapılandırma ihtiyacını hissetmiştir.
Bunun için onun, Lübnan’da eski sömürgeci Avrupa’nın bilhassa
İngiltere ve Fransa’nın, başlangıçtan itibaren yapmak istedikleri
şeyin aynısını yapmaya çalıştığını görüyoruz; İlk İsrail ve İslâm
ümmetin kalbine saplanmış zehirli hançer. Bu, yukarıda zikredilen
Bush’un Lahud’a gönderdiği telgraf mesajında açığa çıkmaktadır.
Bundan dolayı Amerika’nın hemen büyük Orta Doğu projesini ilan etmek
amacıyla harekete geçtiğini ve ajanları, alçak Suriye yöneticileri
ile Lübnan’da yeni şeklî bir muhalefet tabakası icat etme girişimi
üzerinde koordineli olarak çalıştıklarını görüyoruz. Ta ki bu
muhalefet, Avrupa uydusu ve Dürzî lider Velid Canpolat ve Marûnî
lider Patrik Nasrullah Safîr liderliğindeki bildik tarihî muhalefete
muhalif olsun. Aksine Amerika’ya tâbi bir muhalefet olsun. Buna
karşılık bu muhalefet için atmosfer hazırlansın ki, Suriye Lübnan’ı
terk edince boşalan mevkilere otursunlar. Amerika, Suriye için
Lübnan üzerinde Suriye’nin nüfusunu yaymak amacıyla atmosferi
hazırladığı bilinmektedir. Amerika Lübnan üzerindeki nüfusunu perde
arkasından yaymıştır. Bugün, yeni Orta Doğu çerçevesi içerisinde
Suriye’nin Lübnan’dan çıkması çok yakındır. Fakat Amerika Suriye’nin
Lübnan’dan çekilmesinin ardından dahi Lübnan üzerindeki nüfusunu
korumak istemektedir. Bu yüzden muhalefetle veya Suriye’nin
Lübnan’dan çekilmesinin ardından her türlü ortamı hazırlanmış
muhalefet olarak lanse ettiği kimselerle görüşmeler gerçekleştirdiği
biliniyor. Bunun için bu yeni muhalefet üyelerinin bir çok istek ve
açıklamaları, Suriye dostu, yani Amerikan dostu Lübnan hükümetinin
açıklamalarıyla paralellik arz etmektedir. Mesela milletvekilliği
seçimlerinin tadiline ilişkin konularda enformasyon bakanı Eli
Ferzlî “Seçim kanunu düşü ncesini
1960 kanunu esası üzerine oturtmak, bir çok takınakları,
saplantıları izale eder. Gelecek merhaleyi düşünme meselesini,
Lübnan’daki stratejik istikrarı muhafaza keyfiyeti üzerine mebni
kılmak gerekliliğini” belirtmiş ve şu
öneride bulunmuştur “İstisnalara girmeksizin mevcut
1960 genel kanununa, ileride sakin, objektif bir diyalog gölgesi
altında bütün Lübnan toplumunun katmanları ile ülke erkanı arasında
Taif anlaşmasının ruhuna ve ibaresine aykırı bir kanun çıkarılıncaya
kadar itimat edilmelidir”.
Daha sonra Ferzlî: “Bakanlar kuru lu,
etkilerin veya tesirlerin bulunmadığı Demokratik bir platformdur.
Çünkü hepimiz biliyoruz ki, bu gibi yerlerde karar alma özgürlüğü
açık ve nettir. Alışıla geldiği gibi müdahaleler de varit
olmamıştır. Âdeten Lübnanlı liderlerinin isteğine binaen tek sınıfın
çocuklarına ve siyâsî vakıaya darbe vuran ihtilaflara mani olması
için Suriyeliler müdahale ederlerdi. Dolayısıyla müdahale, siyâsî
istikrarı ve güvenliği koruma ilkesiyle amel edilerek yapılıyordu”
dedi ve ekledi “Bugün Suriye’nin kararı
nettir ve ne yakından ne de uzaktan müdahale etmeyi düşünmüyor”.
Sonra şöyle sürdürdü “Dışişleri bakanı, bakanlar kuruluna kanun
önerisiyle geldi ve bu tartışma konusu olsun dedi. Eğer çoğunluğu
sağlarsa kanun, bu konuda son sözü söyleme salâhiyeti olan
parlamentoya gitsin teklifinde bulundu”.
Kurnet Şahvan (Hıristiyan muhalefet bloğu)’dan muhalefet bayan
milletvekili Nâile Muavvid bu konuda ise;
“Hükümet ve işkenceleri varken seçim kanunu etrafında bütün bu
çekişmelerin meydana gelmesinin caiz olmadığını”
söyledi ve ardından şöyle ekledi; “Bize,
sloganları dayatmalarını şiddetle reddediyoruz. Önceki taksimat,
temsil sıhhatine karşıydı ve Kurnet Şahvan’ın tutumu cidden netti ve
Taif’in uygulanma zaruretini destekliyordu. Bırakın artık 1960
kanununa dönmeyi şuana kadar Taif bile uygulanmamıştır”.
Nâile Muavvid’in bilhassa 1960 kanununa veya benzerine dönmeye
ilişkin söyledikleri açığa çıkarmaktadır ki o, hükümetin tavrını,
yani Suriye’nin tutumunu benimsemektedir. Bunun açıkça belirtilmesi,
bir açıdan Kurnet Şahvan’dan olan muhalefet arasında, diğer açıdan
ise hükümet arasında ihtilafın var olduğunu gösteriyor.
El-Hayat gazetesi 18/01/2005 günü Suriye dışişleri bakan yeni
yardımcısı Velid Muallim ile aralarında milletvekili Nasib
Lahud’unda bulunduğu Lübnan muhalefet üyeleri arasında görüşmeler
gerçekleştiğine işaret etmiştir. Milletvekili Lahud’un liderlik
ettiği Yeni Demokratik Hareket’teki kaynaklar Muallim’in tayininin
hoş karşılandığı yorumunda bulunmuşlar ve Lahud ile Muallim’in 20.ci
asrın doksanlı yıllarının başında Vaşington’da Lübnan ve Suriye
büyükelçilik görevlerinde bulundukları tarihten beri aralarında var
olan saygınlık ve dostluk alakasını anımsatmışlardır.
Nitekim Şark-ul Evsat gazetesi de 07/09/2004 tarihli sayısında
Lübnanlı milletvekili Nâsır Kandil’in, Filistinli mültecileri ikâmet
ettikleri devletlerde yerleştirme sorununun ve geri dönüş haklarını
bitirmenin bölgenin konumunu düzenlemekte ilk atılacak adım olduğuna
itibar ettiğini zikretmiştir. Yine “Kurnet Şahvan Toplantısı”nda
Lübnanlı muhalif üyelerin Paris’te bu konu hakkında Filistinli eski
Bakan Yâsir Abdurrabbi ile biraraya geldiklerini belirtmiştir.
Lübnanlı milletvekili Nâsır Kandil, isimlerini vermeksizin onları
hataya düşmemeye davet etmiş ve demiştir ki; “Ne
hıyânetten ne de entrikadan bahsetmiyorum. Tam aksine
geri dönüş hakkından vazgeçmenin, vatansız kalmayı garanti edeceği
olasılığına inanmaktaki hatadan bahsediyorum”.
Dürzî ve Marûnî muhalefetinin tamamına göre haramlardan ibaret olan
bu hususların “mültecileri yerleştirmenin”, şimdi mübah sayılması,
Amerika’nın Filistinli mültecileri bulundukları yerlerde yerleştirme
meselesini benimsemesi sebebiyle yeni muhalefetin, doğrudan Amerika
ile ilişki içerisinde olduğunu gösterir. Marûnî Patrik Nasrullah
Safîr, geçen belediye seçimleri esnasında, 19/04/2005 tarihli El
-Hayat gazetesinin zikrettiğine göre, Amerikan siyâsetinden
korkmakta ve dışarıya karşı herhangi bir bahse girmekten
sakındırmaktaydı. İşte bütün bunlar, 1559 sayılı kararın çıkmasının
ardından ortaya çıkan Lübnan’daki yeni muhalefetin, Lübnan’daki
Amerikan politikasının bir ürünü olduğu sözünü kuvvetlendirmektedir.
1559 sayılı karara gelince :
İşin başından beri onun hakkında şüpheler vardı. Liderlerinin
Amerika’ya ajanlığıyla bilinen Suriye, nasıl Amerika’nın meydan
okumasına karşı koyabilir ve nasıl Lahud’un devlet başkanlığı
görevini üç sene daha uzatılması üzerinde ısrar edebilir? Lahud’un
görevini üç sene daha uzatmak gerçekten zaruri miydi? Suriye bunun
için, BM ‘den sadır olan uluslararası kararı dikkate almaksızın
Birleşmiş Devletlerin meydan okumasıyla kendini riske atabilir mi?
Hem de bunlar, Amerikan tehdidine ve bundan önce de Fransa’nın
tehdidine rağmen olmaktadır. Halbuki Suriye, yapı gereği iç
etkenlerle Amerikan’ın meydan okumasına karşı koyacak durumda
değildir. Ama durum, sanki Amerika’ya, Lübnan’ın bağımsızlığını
himâye eden devlet görüntüsü kazandırarak yolu hazırlaması
maksadıyla Amerika’nın Suriye liderlerine verdiği emirlerle
tezgahlanmaktaydı. Böylece Suriye veya Lübnan, yeni şefkatli anne
oluyordu ki Amerika, yeni muhalefeti kucaklasın, tarafları, Avrupa
yani Fransa ve İngiltere dostu eski muhalefetin tabanını bölmesini
kolaylaştırsın. İşte Fransa’yı yürümesi için harekete geçiren,
bilakis 1559 sayılı kararı çıkarmak için Amerika ile yarışa
tutuşturan budur. Böyle yapmasının nedeni Fransa’nın, Amerika’nın
kendisine ve İngiltere’ye dost olan muhalefeti kutuplaştırmasının
önündeki alanı kapatarak veya Amerika’yı dost edinen yeni muhalefet
çıkaracak yolu keserek, Lübnan’ın bağımsızlığının hâmisi ve
şefkatli, sevecen annesi kalmak istemesinden dolayıdır.
1559 sayılı kararın uygula nmasına
gelince: 13/02/2005 tarihli El- Hayat
gazetesi, uluslararası delegenin Avrupa sorumlularıyla yaptıkları
görüşmelere muttali olan Avrupa kaynaklarından edindiği bilgiye göre
Larsen, “Suriye devlet başkanını, 1559
sayılı kararı uygulamaya yönelmesi yönünde fiilî icraatlar
benimsemesi zorunluluğuna ikna etmek için”
Fransa Cumhurbaşkanından kendisine tanınan sürenin artırılma
talebinde bulunduğunu zikretti. Ve yine raporunun iki merhalede;
Birinci raporunun Nisan’da, diğer ikinci raporunun ise, devlet
başkanı Esad’a, uluslararası ve Lübnan’ın kendisinden istedikleri
icraatları ittihaz etmesi için gerekli olan zamanın verilmesi
amacıyla, Ekim’de olması gerektiği noktasında Larsen’in israr
ettiğini belirtmiştir. Yine El-Hayat gazetesi, Chirac’la Larsen
arasındaki görüşmenin sadece yarım saat olarak programlandığı halde
Larsen’in, Fransa devlet başkanının, Suriye devlet başkanının
kendisinden istenilen adımları atmadaki şüphelerini bertaraf etme
girişimi sebebiyle uzadığını bildirmiştir. Ve Larsen girişiminde,
Esad’la olan görevi başarıyla sonuçlandırmaya yoğunlaştığını, bunun
Nisan’da verilmesi kararlaştırılan ilk raporun zamanından daha uzun
zamana ihtiyacı olduğunu belirtmiştir.
Diğer yandan Fransa devlet başkanı, Larsen’in görevini desteklemiş,
Fransa’nın beklentisinin 1559 sayılı kararın tamamen uygulanması
yönünde olduğunu hatırlatmış ve Fransa devlet başkanlığı,
Lübnan’daki gelecek yasama seçimlerinin, uluslararası toplumun
şiddetli gözetim konusu olacak bir merhaleyi temsil edeceğini
bildirdiğini” El-Hayat gazetesi vurgulamıştır.
Velhasıl, Suriye’nin Lübnan’dan çekilme meselesi Amerika açısından
ciddi olsa da âni gelişen bir mesele değildir. Nitekim bilinmektedir
ki, Yahudi varlığıyla Lübnan Suriye’si de dahil her alanda barış
ameliyesine karar verilmedikçe Suriye’nin Lübnan’dan çekilmesi asla
söz konusu olmayacaktır.
Muhakkak ki, Amerika tarafından Avrupa dostu Lübnan muhalefetini
bölme çalışması, Avrupa’nın yolunu kesmek amacıyla muhalefet
saflarında Marunî ve Dürzî Hıristiyanları gibi Amerika ve
Lübnan’daki ajanları için yeni bir muhalefet oluşturma girişimi,
Amerika’nın muhalefet edinmek istedimesi Lübnan’ın bağımsızlığını,
Suriye’nin oradan çıkmasını talep ettiği bir zamanda olması ve
Lübnan’daki gruplar katında kendisini destekleyen bir atmosfer icat
etmek için Birleşmiş Milletler’den kararlar çıkarmak istemesi
Avrupa’nın Lübnan’daki ajanlarını ve bizzat Avrupa’nın kendisini
sersemletmiştir. Bilhassa Fransa’nın tekrar Avrupa Birliği yoluyla
uluslararası siyaseti özellikle Orta Doğu’da etkin bir rol oynama
rüyasına kapıldığı, bilakis bunu çok yakın gördüğü bir dönemde
olması Avrupa’yı allak bullak etmiştir. Avrupa’yı Lübnan’daki
ajanları (Velid Canbolat bilhassa Nasrullah Safir) vasıtasıyla
harekete geçiren husus, Amerika’nın onlar üzerine kurduğu bu
baskıdan kurtulma çabasıdır. Onlar, Hariri’nin, Suriye’nin
adamlarından yani Amerika’nın ajanlarından olduğunu biliyorlardı.
Aykırı sloganların ve Suriye’nin çekilme talebinin yükselmeye
başladığı bir zamanda ve Kurnet Şahvan olarak adlandırılan muhalefet
kanadının bütün Müslümanlar, Hıristiyanlar ve Dürzî’ler adına
konuşmaya başladığı bir zamanda olması işin diğer dikkat çeken
yönüdür. Dolayısıyla şöyle demek mümkündür: Avrupa bilhassa Fransa
ve İngiltere, Hariri’den kurtulmak gerektiğini idrak etmişlerdir.
Neticede bir taşla iki kuş vurulacaktı. Bir yönden Amerikan
adamlarının birinden kurtulmak, diğer yönden ise, Suriye ve
Lübnan’daki Suriye yanlısı hükümet üzerine olan baskı ve kızgınlık
artacaktı. Bununla istenen de gerçekleşmişti.
Nitekim biz, Suriye ve Lübnan hükümetine hücum edenin Fransa
olduğunu görüyoruz. Chirac, Hariri’nin cenazesine iştirak etmekle
birlikte Lübnan reisi Lahud’la karşılaşmamaya özen göstermiştir.
Sanki o böyle yapmakla Lahud’un yasallığını ve Hariri’nin ölümünü
araştırmak üzere uluslararası bir komisyonun kurulma talebini
tanımamaktadır. Sanki o, önceki Lübnan hükümetini objektif bir
araştırma yapmadığı için itham etmekte ve bununla Fransa’nın,
Lübnan’da sizin yardımcınız ve sizin şefkatli anneniz olmaya devam
etmektedir mesajını vermek istemektedir.
Eğer biz İsrail’in, Lübnan Suriye’si de dahil her alanda barış
görüşmelerine katılması için halihazırdaki yoğun baskılardan
muztarip olduğunu kabul edersek o zaman İsrail’in, Lübnan’daki
Avrupa yanlısı muhalefet kesimleriyle koordineli olarak Hariri’nin
suikastında rol almış olmasının uzak olmadığını söyleyebiliriz.
Bilhassa da 1982 senesindeki İsrail saldırısı öncesinde ve Lübnan iç
savaşından beri İsrail’in onlarla tarihî ilişkilerini göz önünde
bulundurursak. İsrail, Batılı devletlere hizmet etmek amacıyla bütün
pis işleri yapan İstihbarat teşkilatıyla meşhurdur. O, Yahudilerin
layık olduğu pis işleri yapmak için kurulmuş bir devlettir.
Amerika’ya gelince; dalgalara kapılmasına ve Başkanı, savunma
bakanı, dışişleri bakanı diliyle Suriye’ye sözlü olarak serzenişte
bulunmasına rağmen, Suriye’yi bizzat itham etmiş değildir. Bilakis
Suriye’yi, Lübnan’da objektif demokratik seçimler yapmaya yardımcı
olmaya davet etmiştir. Yani bu, Suriye’nin Lübnan’ın işlerini idare
etmede söz sahibi olduğunu itiraf ettiği anlamına gelmektedir.
İşte Lübnan’ın neşet ettiği tarihten beri vakıası budur. İslâm
ümmetinin kalbine saplanmış zehirli bir hançerdir. Fikrî ve kültürel
saldırılar, oradan hareket ederek İslâm ümmetinin diğer bölgelerine
sıçramış ve devletlerarası çatışmaların sahası olmuştur. Çünkü
orada, ajanların liderlik ettiği farklı gruplar vardır. Paris,
Londra ve Vaşington’daki efendilerinin maslahatlarını
gerçekleştirmek için kendilerinden olan insanların geleceğini hiçe
sayarak Avrupa veya Amerika’daki efendilerinden emirler
almaktadırlar. Lübnan’ın iç savaşlara ve siyâsî suikastlara
sürükleyen onlardır. Ne zamana kadar Lübnan, ümmetin kalbine
saplanmış bir hançer olarak kalacaktır? Kişi ona ilişkin ve ondan
sadır olan şeyler gördüğü ve duyduğu zaman üzülüyor!!!
Lübnan’da aslolan bütün gruplarıyla birlikte tekrar İslâm ümmetinin
cismine ondan ayrılmayacak şekilde geri dönmesidir. Hilâfet’in
cisminden koparıldığı tarihten itibaren yeni tarihinden ders ittihaz
etmelidir. Çünkü Hilâfet’in bünyesinden ayrıldığından beri
çatışmalara ve oyunlara duçar kalmıştır. İç savaşların ve sürekli
çatışmaların kurbanı olmuştur. Bütün bunlar, başından beri onu
Osmanlı devletinin bünyesinden koparan devletlerin veya
sömürgecilikte bunlara varis olan kimselerin maslahatları için
olmuştur. |
|
YIL
16 SAYI 183 SAFER 1426 / MART 2005
|
|
|
|
|