Ana Sayfa YIL 16  SAYI 183  SAFER 1426 / MART 2005 E-Mail

İslam Düşmanı Mustafa Kemal

(1. Bölüm)

Tercüme: www.expliciet.nl

Expliciet Dergisi Editörü: Türkiye Devleti her 10 Kasımda Mustafa Kemal’in ölümünü anar: Atatürk, “Türklerin babası” olarak vasfedilir.

Mustafa Kemal, Osmanlı ordusunun o zamanki yüzbaşısı, 21. asrın 20. yıllarında Türkiye devletinin beşiğinin başında duran kişidir. Kemal'in önderliğinde, Medine de Allah (cc)’un elçisi (sav) tarafından kurulan İslam Devletine son verildi ve Türkiye Cumhuriyeti kuruldu ki burada insanların problemleri artık İslam nizamı ile değil insanların koymuş olduğu nizama göre çözümlenmektedir.

Türkiye Devleti Mustafa Kemal'in neredeyse kutsal olduğu ortamı inşa etti. Yasalara göre onun hakkında kötü konuşmak yasaktır. Türkiye’deki ırkçı Türkler ve çoğu cahil Müslümanlar bu adamın hakkındaki bütün söylenenleri kabullendiler, ve onu İslam dinine büyük faydası olan bir kişilik olarak görmekteler. Onu, Türk uluslarının yenilgilerine son veren ve İslam’ı çöküntüden kurtaran adam olarak görmekteler.

Expliciet dergisinin değişik kaynaklardan derlediği yazılar bu tanıma son vermekle birlikte Mustafa Kemal'in aslını ortaya koyacaktır: “Mustafa Kemal, İslam düşmanı”

****

Forward Newspaper

28 Ocak 1994

Mustafa Kemal Shema Yisrael’i okuduğunda “Bu benim de gizli ibadetim”

Batya Keinan’a İsrail başbakanı Ezer Weizmanın, ki o ertesi gün, 24 ocak pazartesi günü Türkiye’yi ziyaret eden ilk yahudi başbakanı olarak yola çıkacaktı, danışmanına telefonda sormak istediğim 2 sorum var demiştim.

Birincisi, Weizman, Mustafa Kemal için düzenlenen resmi bir anma törenine mi katılacaktı?

Hanımefendi Keinan başbakanın seyahat turunu inceledikten sonra başbakan ve eşi vardıkları günün sabahında Mustafa Kemal’in kabrine bir çelenk koymaya gidecekleri cevabını verdi.

İkinci sorumun ne olduğunu sordu. “Başbakan Weizman Atatürk’ün atalarının yahudi asıllı olduğunu ve kendisinin de küçükken İbranice ibadetler öğrendiğini biliyor mu?

Sanki Atatürk’ün Türkiye’nin kahramanı olduğunu başbakan biliyor mu sorusunu sormuşum gibi hiç şaşırmamış bir şekilde “tabi ki, tabi ki” diye cevap verdi hanımefendi Keinan. Kendisine teşekkür edip telefonu kapattım.

Birkaç dakika sonra tekrar arayıp başbakanın Atatürk’ün yahudi asıllı olduğunu söyleme olasılığı var mı? Hani nasılsa Türkiye’de bulunuyorken diye düşündüm.

Üzgün ve telaşlı bir şekilde “Geri aradığınız için çok mutluyum” dedi bayan Keinan.

“Bu bilgileri tam olarak nereden elde ettiniz” diye bana sordu. “Başbakanın bürosuda aynı bilgilere sahip olduğuna göre niçin bu soruyu soruyorsun” diye karşılık verdim.

“Çünkü bu bilgilere sahip olmadıkları” cevabını verdi. İlk etapta bunun böyle olduğunu söylemiştim. Çünkü siz kendinizden o kadar emindiniz ki.

“Siz kapattıktan sonra, söylediklerinizi anlattım fakat kimsenin bir şeyden haberi yoktu. Neler bildiğinizi lütfen bize fakslayabilir misiniz?” diye söyledi.

Kısaltılmış bir versiyonunu kendisine faksladım. İşte burada bu faksın daha geniş ve uzun anlatımı:

Türkiye’nin köy ve şehirlerinin önemli meydanlarında heykeli bulunan Atatürk’ün Yahudi asıllı olduğu dedikoduları daha kendisi hayatta iken başlamıştı. Fakat bu haber kendisi ve ailesi tarafından hep yalanlandı ve hayatını kaleme alan yazarlar tarafından da kale alınmadı. Bu hafta ki kullandığım 6 bibliyografinin hiçbirinde de bu ihtimale rastlamadım.

Bu konuya ait tek bilimsel bilgiye İsrail ansiklopedisi olan Ha Ivritte rastladım: “Mustafa Kemal Atatürk (1881-1938) Türk generali ve modern Türkiye’nin kurucusu”

Mustafa Kemal, Thessaloniki (Selanik)’de geçimini gümrük memurluğu ile sağlayan bir ailede dünyaya geldi ve daha küçük yaşta iken babasını kaybetti. Türkiye’deki Yahudiler ve Müslümanlar arasında ailesinin dönme olduğu hususunda hiçbir ortam sezinlenmemektedir.

Annesine kendisine geleneksel bir dini eğitim verme isteğinden dolayı karşı çıkmıştır. 12 yaşında iken, kendi isteğinden dolayı askeri bir okula gönderildi.

Dönmeler Sebataycılara ait gizli bir kitledir: Yahudi Türkler, Müslüman isimleri takıp Müslüman gibi davranıyorlar. Fakat aslen Sebatay Zevi’ye, 17. asrın sahte peygamberine inanmaktalar ki, o itina ile korunan ibadetlerinin ve geleneklerinin önderliğini yapmaktadır.

Atatürk’ün almış olduğu eğitime göre ansiklopedideki bilgi, kendisinin vermiş olduğu bilgiyle çelişmekte...

Hayatını kaleme alan yazarlara anlattığı hikaye şu:

“Benim babam liberal görüşlü bir adamdı, o dine karşı düşmancıl tavırlar sergileyen Batı zihniyetli bir insandı. Kendisi benim seküler bir okula gitmemi isterdi. Çünkü bu okullar Kuran eğitimi değil, modern bilim eğitimi vermektelerdi. Bu çatışmada (annem ve babam arasında geçen eğitim anlaşmazlığı) babam ufak bir taktik hamlesi ile çatışmada galip gelecekken, mağlup olmuş havasını vererek annemin isteğine boyun eğdi ve İslam okulu olan Fatma Molla Kadına kaydımı yaptırdı. Yaklaşık 6 ay sonra babam bu okuldan kaydımı alarak Avrupa usulü eğitim veren eski Şemsi Efendi okuluna yazdırdı. Annemin de isteği olduğu için buna hiçbir engel çıkartmadı.

Her şeyden öte yapılan törenler onu memnun kılmıştı.

Burada tipik dönme gibi davranan Mustafa Kemal’in babası, etrafına Müslüman geleneklerini kabullenmiş gözüküyor, fakat içten ise bunlarla alay ediyordu!

Zübeyde, Atatürk’ün annesi, Selanik’in batı dağlarından gelmekteydi. Babası, Ali Rıza’nın doğum yeri hakkında pek bilgi yok.

Birçok yazar ona Arnavut dediler, başkaları onun Anadolu’dan gelme olduğunu söylediler ve yine başkaları kendisinin Selanik asıllı olduğu bilgisini verdiler.

Lord Kınross, 1964’te “Atatürk” adlı kısa çalışmasında Ali Rıza’yı “gizemli kişilik” olarak adlandırmakta ve buna şunu da eklemekte:

“Bu kadar karışık bir çevreden gelen çocuğun, görüşü ne olursa olsun, geçmişini yani anne-babasınınkini irdelememek istemesi çok normaldir”

Kinross yazdıklarından daha fazlasını mı biliyordu?

Bu soruyu kendi kendime asla sormazdım ta ki Eliezer Ben Yehudanın oğlu, İbranicenin Filistin’de 19. asırda tekrar canlanması taraftarı olan Itamar Ben Avi’nin İbranice basılmış olan hayat hikayesinde çok dikkat çekici bir bölüme rastlayana kadar.

Geçmiş zamanlardan beri İbranice eğitim alan ve daha sonraları İbrani gazeteci ve yayıncı olan Ben Avi, hayat hikayesinde 1911 yılının bir sonbahar akşamında Kudüs’te ki Kamenitz otelin sahibince kendisine şöyle söylendiğini anlatıyor:

“Şu köşede, elinde rakı şişesi olan Türk yüzbaşını görüyor musun?”

“Evet”

“Kendisi Türk ordusunun önde gelenlerindendir”

“İsmi nedir?”

“Mustafa Kemal”

“Onunla tanışmak isterim” dedim, çünkü onu gördüğüm anda büyüleyici yeşil gözlerinden etkilenmiştim…

Ben-Avi Mustafa Kemal’le olan iki buluşmasından bahsetmekte ki, o o zaman daha Atatürk (Türklerin babası) lakabını almamıştı bile.

Her ikisi de Fransızca olarak görüşmüştü, büyük miktarda rakı eşliğinde ve çoğunlukla Osmanlı siyasetini içermekteydi…

Bu görüşmenin ilkinde Mustafa Kemal kendisine güvenerek şöyle diyor:

“Ben Sebatay Zevinin soyundanım artık gerçek bir Yahudi değilim fakat sizin peygamberinize karşı şiddetli bir hayranlığım var. Benim tavsiyem bu ülkedeki bütün Yahudilerin onun kampına bağlanmalarıdır”

10 gün sonra ve aynı hotelde gerçekleşen ikinci buluşmalarında Mustafa Kemal bir an şunu söyledi:

“Benim evde, Venetie de basılmış olan Ibranice bir incilim var. Kendisi baya eski ve babamın beni bunu öğrenmem için bir Karaite öğretmenine götürdüğünü hatırlıyorum. Bundan daha birkaç kelime hatırlıyorum, şunun gibi...”

Ben Avi devamla anlatıyor.

“Kendisi biraz durakladı, gözleri havada bir şey arıyordu sanki. Sonra hatırladı:

‘Shema Yisrael, Adonai Elohenu, Adonai Ehad!’, bu bizim en önemli ibadetimiz, kaptan! Ve benimde gizli ibadetim, sevgili beyefendi’ diye kadehleri tazeleyerek cevap verdi.

Her ne kadar Ben Avi bilmesede, Atatürk ‘gizli ibadetim’ cümlesiyle gerçekten bunun öyle olduğunu vurgulamak istemişti.

Dönmelerin ibadetlerinin içinde, bir tane varki, bunu bilimsel dünyaya ilk kez 1935te kendilerinin kitabı Kudüsteki uluslar arası kütüphaneye ulaştığında açıkladılar. Bu da akidelerini kapsıyordu şöyle ki.

“Yalnızca Sebatay Zevi gerçek mesihtir. Dinle ey İsrail, Tanrımız tektir.”

İncilden ziyade, şüphesiz bu risaleden dolayıdır ki Atatürkün Shemanın sözlerini hatırlaması, bunu da benim bildiğim kadarı ile hayatında ilk kez itiraf etti: o da Kudüste alkol eşliğinde ki 2 buluşma esnasında genç Ibrani gazeteciye olmuştur.

Yaklaşık 100 yıl önce, Türk ordusunu ele geçirmeden- Birinci Dünya savaşındaki felaket yenilgiden sonra- saldıran Yunanlıları yenmesinden ve Türk seküler devletini kurmakla birlikte Islamı kendince ebedi olarak camilere hapsettiğini sandığından önce.

Atatürk’ün dönme olduğunu gizlemesinin 2 iyi sebebi vardı:

Dönmeler (ki onlar sadece kendi aralarında evlenirler ve 15 000’i aşkın bi sayı üzerinde olup Birinci Dünya savaşının başında özellikle Thessaloniki de bulunmaktalardı) Yahudi ve Müslümanlar tarafından KETTERSler olarak görülmektelerdi. Ve cinsellikten yana da gevşek oldukları itibarı da hakimdi ki buda sonradan onlara katılabilecek olanlar için hiç etkileyici bir faktör olmazdı. Bu cinsel gevşeklikte, dini açıdanda Sebatay Zevice şu sözleri ile onaylanmaktadır ki o inananlar incildeki yasaklardan muaf edildiler dedi, Ezer Weizmanın takipcisi ve Israilin ikinci başbakanı olan Yitzchak Ben Zvi’nin kitabında benliklerini yitirmiş yahudi topluluğu için yazılan “Hapis olanlar ve serbest kalanlar” başlığında anlatılmakta:

“Senede bir kez (dönmelerin yıllık kurbanbayramlarında) müzik ve törenler eşliğinde olan ziyafette mumlar söndürülür ve eşler değiş tokuş yapılır. Bu gelenek, Sebatay Zevinin doğum günü olan gecede yapılır. Bu gecedeki birlikteliklerden doğan çocukların kutsal olduklarına inanırlar.”

Her ne kadar Ben Zvi ellili yıllarda:

“Bu törenlerin tamamen ortadan kaldırılmadıklarını düşünmemizi gerektiren hiçbir neden yoktu” diye yazsada, dönmelerin bu gelenekleri modern Türkiyede artık yapılmamaktadır diye bir açıklama gerçekleşmedi. Bu toplum, başka türk halkı ile birlikte 1920-1921 de ki olan Yunan-Türk savaşında Thessalonikiyi terketmişti.

Genel olarak, dönme asıllı olanların, ki bunların zengin işadamları ve tüccarlar oldukları söyleniyor, Türk yaşantısına tamamen assimile oldukları görüşü hakimdir.

Hanımefendi Batya Keinan’a faksı gönderdikten sonra kendisine telefon açıp aldığından emin olmak istedim. Ve aldığını belirterek bu faksı başbakanın Ankaraya olan seyahati sırasında kendisinin okumasını sağlayacağını söyledi.

Fakat Weizmanın ziyareti esnasında bu konudan bahsedeceği şüphelidir/kesin değildir.

Yıllardır aşırı dinci müslümanların saldırılarına Atatürkün yapmış olduğu seküler değişimden dolayı hep karşı koyan Türk yönetimi, ‘Türklerin babası’ olanın babasının Yahudi olduğu ve Islam karşıtı düşüncelerini oğluna da aşıladığı haberini hoş karşılamaları için hiçbir sebebleri yoktur.

Mustafa Kemalin sırrının sır olarak kalması her açıdan şüphesiz en iyisidir.

Devamı gelecek sayıda…

YIL 16  SAYI 183  SAFER 1426 / MART 2005

Yukarı