Batya Keinan’a İsrail başbakanı Ezer Weizmanın, ki o ertesi gün, 24
ocak pazartesi günü Türkiye’yi ziyaret eden ilk yahudi başbakanı
olarak yola çıkacaktı, danışmanına telefonda sormak istediğim 2
sorum var demiştim.
Birincisi, Weizman, Mustafa Kemal için düzenlenen resmi bir anma
törenine mi katılacaktı?
Hanımefendi Keinan başbakanın seyahat turunu inceledikten sonra
başbakan ve eşi vardıkları günün sabahında Mustafa Kemal’in kabrine
bir çelenk koymaya gidecekleri cevabını verdi.
İkinci sorumun ne olduğunu sordu. “Başbakan Weizman Atatürk’ün
atalarının yahudi asıllı olduğunu ve kendisinin de küçükken İbranice
ibadetler öğrendiğini biliyor mu?
Sanki Atatürk’ün Türkiye’nin kahramanı olduğunu başbakan biliyor mu
sorusunu sormuşum gibi hiç şaşırmamış bir şekilde “tabi ki, tabi ki”
diye cevap verdi hanımefendi Keinan. Kendisine teşekkür edip
telefonu kapattım.
Birkaç dakika sonra tekrar arayıp başbakanın Atatürk’ün yahudi
asıllı olduğunu söyleme olasılığı var mı? Hani nasılsa Türkiye’de
bulunuyorken diye düşündüm.
Üzgün ve telaşlı bir şekilde “Geri aradığınız için çok mutluyum”
dedi bayan Keinan.
“Bu bilgileri tam olarak nereden elde ettiniz” diye bana sordu.
“Başbakanın bürosuda aynı bilgilere sahip olduğuna göre niçin bu
soruyu soruyorsun” diye karşılık verdim.
“Çünkü bu bilgilere sahip olmadıkları” cevabını verdi. İlk etapta
bunun böyle olduğunu söylemiştim. Çünkü siz kendinizden o kadar
emindiniz ki.
“Siz kapattıktan sonra, söylediklerinizi anlattım fakat kimsenin bir
şeyden haberi yoktu. Neler bildiğinizi lütfen bize fakslayabilir
misiniz?” diye söyledi.
Kısaltılmış bir versiyonunu kendisine faksladım. İşte burada bu
faksın daha geniş ve uzun anlatımı:
Türkiye’nin köy ve şehirlerinin önemli meydanlarında heykeli bulunan
Atatürk’ün Yahudi asıllı olduğu dedikoduları daha kendisi hayatta
iken başlamıştı. Fakat bu haber kendisi ve ailesi tarafından hep
yalanlandı ve hayatını kaleme alan yazarlar tarafından da kale
alınmadı. Bu hafta ki kullandığım 6 bibliyografinin hiçbirinde de bu
ihtimale rastlamadım.
Bu konuya ait tek bilimsel bilgiye İsrail ansiklopedisi olan Ha
Ivritte rastladım: “Mustafa Kemal Atatürk (1881-1938) Türk generali
ve modern Türkiye’nin kurucusu”
Mustafa Kemal, Thessaloniki (Selanik)’de geçimini gümrük memurluğu
ile sağlayan bir ailede dünyaya geldi ve daha küçük yaşta iken
babasını kaybetti. Türkiye’deki Yahudiler ve Müslümanlar arasında
ailesinin dönme olduğu hususunda hiçbir ortam sezinlenmemektedir.
Annesine kendisine geleneksel bir dini eğitim verme isteğinden
dolayı karşı çıkmıştır. 12 yaşında iken, kendi isteğinden dolayı
askeri bir okula gönderildi.
Dönmeler Sebataycılara ait gizli bir kitledir: Yahudi Türkler,
Müslüman isimleri takıp Müslüman gibi davranıyorlar. Fakat aslen
Sebatay Zevi’ye, 17. asrın sahte peygamberine inanmaktalar ki, o
itina ile korunan ibadetlerinin ve geleneklerinin önderliğini
yapmaktadır.
Atatürk’ün almış olduğu eğitime göre ansiklopedideki bilgi,
kendisinin vermiş olduğu bilgiyle çelişmekte...
Hayatını kaleme alan yazarlara anlattığı hikaye şu:
“Benim babam liberal görüşlü bir adamdı, o dine karşı düşmancıl
tavırlar sergileyen Batı zihniyetli bir insandı. Kendisi benim
seküler bir okula gitmemi isterdi. Çünkü bu okullar Kuran eğitimi
değil, modern bilim eğitimi vermektelerdi. Bu çatışmada (annem ve
babam arasında geçen eğitim anlaşmazlığı) babam ufak bir taktik
hamlesi ile çatışmada galip gelecekken, mağlup olmuş havasını
vererek annemin isteğine boyun eğdi ve İslam okulu olan Fatma Molla
Kadına kaydımı yaptırdı. Yaklaşık 6 ay sonra babam bu okuldan
kaydımı alarak Avrupa usulü eğitim veren eski Şemsi Efendi okuluna
yazdırdı. Annemin de isteği olduğu için buna hiçbir engel
çıkartmadı.
Her şeyden öte yapılan törenler onu memnun kılmıştı.
Burada tipik dönme gibi davranan Mustafa Kemal’in babası, etrafına
Müslüman geleneklerini kabullenmiş gözüküyor, fakat içten ise
bunlarla alay ediyordu!
Zübeyde, Atatürk’ün annesi, Selanik’in batı dağlarından gelmekteydi.
Babası, Ali Rıza’nın doğum yeri hakkında pek bilgi yok.
Birçok yazar ona Arnavut dediler, başkaları onun Anadolu’dan gelme
olduğunu söylediler ve yine başkaları kendisinin Selanik asıllı
olduğu bilgisini verdiler.
Lord Kınross, 1964’te “Atatürk” adlı kısa çalışmasında Ali Rıza’yı
“gizemli kişilik” olarak adlandırmakta ve buna şunu da eklemekte:
“Bu kadar karışık bir çevreden gelen çocuğun, görüşü ne olursa
olsun, geçmişini yani anne-babasınınkini irdelememek istemesi çok
normaldir”
Kinross yazdıklarından daha fazlasını mı biliyordu?
Bu soruyu kendi kendime asla sormazdım ta ki Eliezer Ben Yehudanın
oğlu, İbranicenin Filistin’de 19. asırda tekrar canlanması taraftarı
olan Itamar Ben Avi’nin İbranice basılmış olan hayat hikayesinde çok
dikkat çekici bir bölüme rastlayana kadar.
Geçmiş zamanlardan beri İbranice eğitim alan ve daha sonraları
İbrani gazeteci ve yayıncı olan Ben Avi, hayat hikayesinde 1911
yılının bir sonbahar akşamında Kudüs’te ki Kamenitz otelin sahibince
kendisine şöyle söylendiğini anlatıyor:
“Şu köşede, elinde rakı şişesi olan Türk yüzbaşını görüyor musun?”
“Evet”
“Kendisi Türk ordusunun önde gelenlerindendir”
“İsmi nedir?”
“Mustafa Kemal”
“Onunla tanışmak isterim” dedim, çünkü onu gördüğüm anda büyüleyici
yeşil gözlerinden etkilenmiştim…
Ben-Avi Mustafa Kemal’le olan iki buluşmasından bahsetmekte ki, o o
zaman daha Atatürk (Türklerin babası) lakabını almamıştı bile.
Her ikisi de Fransızca olarak görüşmüştü, büyük miktarda rakı
eşliğinde ve çoğunlukla Osmanlı siyasetini içermekteydi…
Bu görüşmenin ilkinde Mustafa Kemal kendisine güvenerek şöyle diyor:
“Ben Sebatay Zevinin soyundanım artık gerçek bir Yahudi değilim
fakat sizin peygamberinize karşı şiddetli bir hayranlığım var. Benim
tavsiyem bu ülkedeki bütün Yahudilerin onun kampına bağlanmalarıdır”
10 gün sonra ve aynı hotelde gerçekleşen ikinci buluşmalarında
Mustafa Kemal bir an şunu söyledi:
“Benim evde, Venetie de basılmış olan Ibranice bir incilim var.
Kendisi baya eski ve babamın beni bunu öğrenmem için bir Karaite
öğretmenine götürdüğünü hatırlıyorum. Bundan daha birkaç kelime
hatırlıyorum, şunun gibi...”
Ben Avi devamla anlatıyor.
“Kendisi biraz durakladı, gözleri havada bir şey arıyordu sanki.
Sonra hatırladı:
‘Shema Yisrael, Adonai Elohenu, Adonai Ehad!’, bu bizim en önemli
ibadetimiz, kaptan! Ve benimde gizli ibadetim, sevgili beyefendi’
diye kadehleri tazeleyerek cevap verdi.
Her ne kadar Ben Avi bilmesede, Atatürk ‘gizli ibadetim’ cümlesiyle
gerçekten bunun öyle olduğunu vurgulamak istemişti.
Dönmelerin ibadetlerinin içinde, bir tane varki, bunu bilimsel
dünyaya ilk kez 1935te kendilerinin kitabı Kudüsteki uluslar arası
kütüphaneye ulaştığında açıkladılar. Bu da akidelerini kapsıyordu
şöyle ki.
“Yalnızca Sebatay Zevi gerçek mesihtir. Dinle ey İsrail, Tanrımız
tektir.”
İncilden ziyade, şüphesiz bu risaleden dolayıdır ki Atatürkün
Shemanın sözlerini hatırlaması, bunu da benim bildiğim kadarı ile
hayatında ilk kez itiraf etti: o da Kudüste alkol eşliğinde ki 2
buluşma esnasında genç Ibrani gazeteciye olmuştur.
Yaklaşık 100 yıl önce, Türk ordusunu ele geçirmeden- Birinci Dünya
savaşındaki felaket yenilgiden sonra- saldıran Yunanlıları
yenmesinden ve Türk seküler devletini kurmakla birlikte Islamı
kendince ebedi olarak camilere hapsettiğini sandığından önce.
Atatürk’ün dönme olduğunu gizlemesinin 2 iyi sebebi vardı:
Dönmeler (ki onlar sadece kendi aralarında evlenirler ve 15 000’i
aşkın bi sayı üzerinde olup Birinci Dünya savaşının başında
özellikle Thessaloniki de bulunmaktalardı) Yahudi ve Müslümanlar
tarafından KETTERSler olarak görülmektelerdi. Ve cinsellikten yana
da gevşek oldukları itibarı da hakimdi ki buda sonradan onlara
katılabilecek olanlar için hiç etkileyici bir faktör olmazdı. Bu
cinsel gevşeklikte, dini açıdanda Sebatay Zevice şu sözleri ile
onaylanmaktadır ki o inananlar incildeki yasaklardan muaf edildiler
dedi, Ezer Weizmanın takipcisi ve Israilin ikinci başbakanı olan
Yitzchak Ben Zvi’nin kitabında benliklerini yitirmiş yahudi
topluluğu için yazılan “Hapis olanlar ve serbest kalanlar”
başlığında anlatılmakta:
“Senede bir kez (dönmelerin yıllık kurbanbayramlarında) müzik ve
törenler eşliğinde olan ziyafette mumlar söndürülür ve eşler değiş
tokuş yapılır. Bu gelenek, Sebatay Zevinin doğum günü olan gecede
yapılır. Bu gecedeki birlikteliklerden doğan çocukların kutsal
olduklarına inanırlar.”
Her ne kadar Ben Zvi ellili yıllarda:
“Bu törenlerin tamamen ortadan kaldırılmadıklarını düşünmemizi
gerektiren hiçbir neden yoktu” diye yazsada, dönmelerin bu
gelenekleri modern Türkiyede artık yapılmamaktadır diye bir açıklama
gerçekleşmedi. Bu toplum, başka türk halkı ile birlikte 1920-1921 de
ki olan Yunan-Türk savaşında Thessalonikiyi terketmişti.
Genel olarak, dönme asıllı olanların, ki bunların zengin işadamları
ve tüccarlar oldukları söyleniyor, Türk yaşantısına tamamen assimile
oldukları görüşü hakimdir.
Hanımefendi Batya Keinan’a faksı gönderdikten sonra kendisine
telefon açıp aldığından emin olmak istedim. Ve aldığını belirterek
bu faksı başbakanın Ankaraya olan seyahati sırasında kendisinin
okumasını sağlayacağını söyledi.
Fakat Weizmanın ziyareti esnasında bu konudan bahsedeceği
şüphelidir/kesin değildir.
Yıllardır aşırı dinci müslümanların saldırılarına Atatürkün yapmış
olduğu seküler değişimden dolayı hep karşı koyan Türk yönetimi,
‘Türklerin babası’ olanın babasının Yahudi olduğu ve Islam karşıtı
düşüncelerini oğluna da aşıladığı haberini hoş karşılamaları için
hiçbir sebebleri yoktur.
Mustafa Kemalin sırrının sır olarak kalması her açıdan şüphesiz en
iyisidir.