|
|
|
MAHZUN
KUDÜS (1. Bölüm)
|
|
|
Çeviren:
O. Tarık ZİYAD
|
|
| |
İnsanların kalpten bağlandıkları ve sürekli özlem duydukları
mekanlar vardır. Müslümanlar için böylesi mekanların başında; Mekke
ve oradaki Kabe-i Muazzama, Medine ve oradaki Mescid-i Nebevi yer
alır. Müslümanlar kalpleriyle, gönülleriyle kısacası her şeyleriyle
buralara bağlanırlar. Gerekirse bu iki mekan için canlarını
mallarını, bütün varlıklarını vermek için yarışırlar ve her yıl
oralarda olmanın arzusuyla yanıp tutuşurlar. Oralara vardıklarında
hiçbir zaman ayrılmak istemezler, ve bütün gayretleriyle bu mübarek
mekanların feyzinden istifade ederler. En hüzünlü nokta olan ayrılık
vakti gelince, ağlayıp gözyaşı dökerler, hicranın verdiği kasvetle
ne yapacaklarını şaşırırlar ve yüce mevladan en yakın zamanda tekrar
gelebilmeleri için yakarışta bulunurlar.
Evet Müslümanlar için Mekke, Medine ve Mescid-i Nebevi kategorisinde
değerlendirmeleri gereken üçüncü bir yer vardır. Evet Müslümanların
gidip gelemedikleri, feyzinden ve kerem pınarından fazilet elde
edemedikleri ve bütün bunlardan mahrum oldukları, uzakta ama her
zaman kalplerinde taşıdıkları bir yer… Toprağı her gün şehitlerin
kanlarıyla, anaların gözyaşlarıyla sulanan bir yer… Çocukların
feryat edip, tanka karşı taşla mücadele ettiği bir yer… Kız
çocuklarının bebeklerle oynamayı unutup, şehit olmaya hazırlanan
erkek kardeşlerinin kahramanlık senaryosuyla dolu hikayelerle
büyümeye çalıştıkları bir yer… İşte o yer KUDÜS’tür!
Kudüs ismi Arapça gaf, dal, sin harflerinden türemiştir. Allah-u
Teala’ya da kuddus denilir ki anlamı; bütün noksanlıklardan münezzeh
manasındadır. Kudüs ise ismi-mastardır. Cennet içinde
kullanılmaktadır. Kuran-ı Kerim Bakara suresi 30. ayette Allah-u
Teâla meleklerin lisanıyla (Bizler hamdınla seni tespih ve
takdis edi p dururuz…)
ve yine Haşır Süresi 34. ayette (O mülkün sahibidir
eksiklikten münezzehtir) şeklinde beyan etmektedir.
Lügatte ise; takdis edilen ayıplardan münezzeh olan manasına
gelmektedir. İlk defa milattan önce 15. asırda Orsalım kentine Kudüs
denmiştir. O zamanki manası; Kenan dilinde Selamet şehri
anlamındaydı. Sonraları İbraniler bunu tahrif ederek Orsalım
demişlerdir. Ve yüce rabbimiz Allah (cc) İsra suresindeki: “Bir
gece, kendisine âyetlerimizde n
bir kısmını gösterelim diye (Muhammed) kulunu Mescid-i Harâm'dan,
çevresini mübarek kıldığımız Mescid-i Aksâ'ya götüren Allah noksan
sıfatlardan münezzehtir; O, gerçekten işitendir, görendir.”
ayetiyle Kudüs şehrine tazimde bulunmuştur. Evet bu yargıya nerden
vardığımıza gelince; Ayet-i Kerime’ye dikkatle bakacak olursak
-çevresini mübarek kıldığımız Mescid-i
Aksaya- ifadesi yer almaktadır. Mescid-i
Aksa’nın etrafı ise, önce Kudüs sonra ise, Filistin topraklarıdır.
Kudüs şehrinin mübarekliğine delalet eden Kuran-ı Kerim’de başka
Ayet-i Celile de bulunmaktadır. Örneğin:
“Ey kavmim! Allah'ın size (v atan
olarak) yazdığı mukaddes toprağa girin ve arkanıza dönmeyin, yoksa
kaybederek dönmüş olursunuz.”
(Maide 21)
Tefsir alimlerinden Mevdudi haz retleri
bu ayet hakkında şöyle yorum yapmıştır;
“Arz-ı Mukaddes (Kutsal ülke) İbrahim, İshâk ve Yakup Peygamberlerin
(Allah'ın selamı hepsinin üzerine olsun) vatanı olan Filistin'dir.
İsrailoğulları en sonunda Mısır'dan ayrıldıkları zaman Allah, bu
ülkeyi kendilere vermiş ve burayı fethetmeyi onlara emretmişti. Bu
konuşma Mısır'dan çıktıktan iki yıl sonra, İsrailoğulları'nın Sina
Yarımadası'na Arabistan'ın kuzey sınırıyla Filistin'in güney
sınırının birleştiği yerin yakınındaki Faran Çölü'nde bulundukları
sırada yapılmıştır.”
Yine Kuran-ı Kerim’de şöyle beyan edilmektedir:
“Ey ateş! İbrahim için serinlik ve esenlik ol!" dedik. Böylece ona
bir tuzak kurmak istediler; fakat biz onları, daha çok hüsrana
uğrayanlar durumuna soktuk. Biz, onu ve Lût'u kurtararak, içinde
cümle âleme bereketler verdiğimiz ülkeye ulaştırdık.”
(Enbiya 69-71)
Ayet-i Kerime’de, “aleme bereketler veren ülke” diye işaret
edilen bölge; Kudüs ve Filistin toprakları olduğu konusunda
müfessirler ittifak içerisindedirler. Örneğin; İbni Abbas hazretleri
bu ayetin tefsirinde; “ dünya için
ağaç ve su kaynağıyla mübarek bölge Kudüs, Ürdün ve Filistin
bölgesidir” diye işaret etmektedir. Yine
aynı ayet hakkında, Essuyuti tefsirinde Abd bin Hamid’in Ebu
Aliye’den naklettiğine göre; “Yeryüzüne yağan
yağmurlar öncelikle Beyti Makdis’teki kayada toplanmakta ve buradan
da yeryüzüne taksim edilmekte, zira yeryüzündeki bütün tatlı su
kaynaklarının kaynağı burasıdır. Dolayısıyla da Ayet-i Celile de
-aleme bereketler verdiğimiz ülke- diye bahsedilmektedir”
diye ifade yer almaktadır. Zaten tarih kaynaklarının belirttiğine
göre; sonra Filistin topraklarına hicret etmiş ve bir süre bugün El
Halil diye bilinen beldede ikamet etmiştir. Yine tarih kaynaklarının
belirttiğine göre hem Hz. İbrahim (as) hem de Hz. Lut’un yaşadıkları
belde El-Halil ve çevresidir.
Aynı şekilde yüce Mevla buyurmaktadır:
“Hor görülüp ezilmekte olan o kavmi (yahudileri) de, içini bereketle
doldurduğumuz yerin doğu taraflarına ve batı taraflarına mirasçı
kıldık. Sabırlarına karşılık Rabbinin İsrailoğullarına verdiği güzel
söz yerine geldi. Firavun ve kavminin yapmakta olduklarını ve
yetiştirdikleri bahçeleri helâk ettik.”
(A’raf 137)
Bu ayetle ilgili olarak Nisaburi Hazretlerinin Garaibul Kuran ve
Ragaibul Furkan adlı tefsirinde “içini
bereketle doldurduğumuz yer” diye işaret
edilen bölge hakkında; “Şam’la Mısır
arasındaki bölgedir yani Filistin’dir. Topraklarının verimliliği ve
rızk bolluğuyla Yüce Allah bereketlendirmiştir. Davud ve Süleyman (as)
bu bölgede neşet etmesi hasebiyle de yeryüzünün anasıdır”
ifadesine yer vermektedir.
Yine aynı şekilde Filistin diyarının mübarek kılındığına delalet
eden hadisler de yer almaktadır. Örneğin bunlardan birinde Resul
(sav)
şöyle buyurmaktadır:
“Allah Aris ile Fırat arasını mübarek kılmış ve özellikle Filistin’i
mukaddes kılmıştır” (Muslim; iman, 282)
İşte bütün bu Ayet-i Celile’ler ve Hadis-i Şerif ışığında Kudüs ve
çevresinin yani Filistin topraklarının kutsiyetinin kesinliği
yargısına varmaktayız.
Şimdi is e Mescid-i Aksa’yla
ilgili delilleri açıklamaya çalışalım:
Bilindiği üzere Mescid-i Aksa Müslümanların ilk kıblesi harem
mescitlerin üçüncüsüdür. Allah (cc) Kuran-ı Kerim’de Mescid-i
Aksa’dan adıyla söz etmekte ve bu mescidin çevresinin mübarek
kılındığını belirtmektedir. Bu çerçevede Kuran-ı Kerim’de şöyle
buyurulmaktadır:
“Bir gece, kendisine âyetlerimizden bir kısmını gösterelim diye
(Muhammed) kulunu Mescid-i Harâm'dan, çevresini mübarek kıldığımız
Mescid-i Aksâ'ya götüren Allah noksan sıfatlardan münezzehtir; O,
gerçekten işitendir, görendir.” (İsra 1)
Burada kastedilen mescidin Mescid-i Aksa olduğu konusunda bütün
müfessirler ittifak halindedirler. Bu Ayet-i Celile mucibince de
Mescid-i Aksa aynı zamanda Yüce Mevla’nın yeryüzündeki ilahi
ayetlerinden bir ayettir. Zira Mescid-i Aksa’nın İslam’daki müstesna
yerinin bir sebebi de Resulullah (sav)’in İsra ve Miraç mekanı
olmasıdır. Bir Hadis-i Şerif’te bildirildiğine göre Resulullah
(sav)'in câriyesi Meymune (ra):
"Ey Resulullah! Bize Mescid-i Aksa hakkındaki hükmün ne olduğunu
bildir" dedi. Resulullah ( sav) de şöyle
buyurdu: "Oraya (Mescid-i Aksa'ya) gidin ve içinde namaz kılın."
-Hadisin râvisi dedi ki: "O zaman burası darul harpti (yani Müslüman
olmayanların hâkimiyeti altındaydı)."
Resulullah (sav) sözlerine daha sonra şöyle devam etti: "Eğer oraya
gidemez ve içinde namaz kılam azsanız
kandillerinde yakılmak üzere oraya zeytinyağı gönderin."
(Ebu Davud, Kitâbu's-Salât, 14)
Burada zeytinyağı bir semboldür. Yapılması istenen ise Kudüs’e ve
Mescid-i Aksa'ya önem verilmesi, oranın Hz. İbrahim (as)'ın Hanif
dininin gerçek sahipleri olan müminlerin eline geçmesi için
çalışılması ve o kutsal mekânların Tevhit Dini’ne uygun kimliğinin
korunması amacıyla yapılan çalışmalara herhangi bir şekilde destek
olunmasıdır.
Yine Mescid-i Aksa’nın kutsiyeti ve fazileti hakkında Resul (sav)
şöyle dedi: "Yolculuk ancak şu üç mescidden birine olur: Benim şu
mescidime, Mescid-i Haram'a ve Mescid-i Aksa'ya." (Müslim,
Kitâbu'l-Hacc, 15/415, 511, 512)
Burada kastedilen yolculuk ibadet kastıyla olan özel yolculuktur. Bu
Hadis-i Şerif dolayısıyla Mescid-i Aksa harem mescitlerin üçüncüsü
sayılmıştır. Ahmed ibn-u Hanbel, Nesâi ve Hakim'in Abdullah İbn-u
Ömer (ra)'dan rivayet etmiş oldukları bir Hadis-i Şerif’e göre de
Resulullah (sav) şöyle buyurmuştur:
"Süleymân (a s) Mescid-i Aksa'yı
yaptığında Rabbinden üç şey istedi. Rabbi ona ikisini verdi. Ben
üçüncüsünü de vermiş olmasını ümit ediyorum: Kendisine, kendi
hükmüne denk gelecek hüküm vermesini istedi, (Rabbi) bu istediğini
verdi. Kendisinden sonra hiç kimsenin ulaşamayacağı bir saltanat
vermesini istedi, bu istediğini de verdi. Bir de her kim, bu
Mescid'de -yani Mescid-i Aksa'da- namaz kılmak amacıyla evinden
çıkarsa anasından doğmuş gibi günâhlarından sıyrılsın istedi. Biz
Allah'ın bu istediğini de ona vermiş olmasını ümit ediyoruz."
Bilindiği üzere Mescid-i Aksa aynı zamanda Müslümanların ilk
kıblesidir. Bu özelliğinden dolayı da İslâm'da ayrı bir öneme
sahiptir. Buhari ve Müslim'in rivayet ettiklerine göre el-Bera İbn-u
Azib (ra) şöyle söylemiştir:
"Resulullah (as) Beyt-i Makdis (Mescid-i Aksa) tarafına on
altı ya da on yedi ay namaz kıldı. Resulullah (a s)
Kabe tarafına namaz kılmayı arzuluyordu.”
Yüce Allah da şu Ayet-i Kerime’yi indirdi:
"Yüzünü göğe doğru çevirip durmanı görüyoruz. Seni hoşnut kalacağın
kıbleye doğru yöneltec eğiz.
Artık yüzünü Mescid-i Haram tarafına çevir. Ve her nerede olursanız
olun yüzünüzü onun tarafına çevirin…"
(Bakara 144)
Bunu teyit eden daha birçok Hadis-i Şerif rivayet edilmiştir. Burada
kastedilen mescidin Mescid-i Aksa olmadığı yolundaki iddialar, İslam
müfessirleri arasında itibar görmemiştir. Tanınmış bütün müfessirler
burada kastedilen mescidin Kudüs'teki Mescid-i Aksa olduğu üzerinde
ittifak etmişlerdir. Ancak o zaman Kudüs'te bugünkü gibi bir
mescidin olmadığı, Kuran-ı Kerim'in yukarda belirtmiş olduğu bazı
ayetlerinde kendisinden "mabed" diye söz edilen binanın
kalıntılarının bulunduğu doğrudur. Bu mekan Beyt-i Makdis olarak
adlandırılırdı. İşte Resulullah (sav)'in ziyaret ettiği mekanın bu
Beyt-i Makdis olduğu bütün ünlü müfessirler tarafından dile
getirilmektedir. Örneğin; Kadı Beyzavi tefsirinde "Mescid-i Aksa"
ibaresi açıklanırken: "Burada kastedilen,
Beyt-i Makdis'tir. Çünkü o zaman orada bir mescid mevcut değildi"
denmektedir. Aynı ibarenin Nesefi ve Hazin tefsirinde de aynen
geçtiğini görüyoruz. İbn-u Abbas'tan rivayet edilen tefsir de bu
şekildedir. Elmalılı Hamdi Yazır'ın tefsirinde de ayette geçen
"Mescid-i Aksa" ibaresiyle ilgili olarak şu açıklama yapılmaktadır:
"Mescid-i Aksa: Kudüs'teki Beytül Makdis'tir. Nitekim İsra
hadisinde de: "Burak'a bindim. Beytül Makdis'e vardım"
diye geçmiştir. Bunun etrafı da Kudüs ve civarı demek olur."
Burada kastedilen İsra hadisini, Buhari, Bed'u'l-Halk, 6; Müslim,
İman, 259, 264; Nesai, Salat, 10; Tirmizi, Tefsir, İsra suresi
tefsiri, 2, 17; Ahmed ibnu Hanbel, III/148, IV/208, V/387,392,394'te
rivayet etmiştir.
Devamı gelecek sayıda… |
|
YIL
16 SAYI 183 SAFER 1426 / MART 2005
|
|
|
|
|