Ana Sayfa YIL 16  SAYI 183  SAFER 1426 / MART 2005 E-Mail

MAHZUN KUDÜS (1. Bölüm)

Çeviren: O. Tarık ZİYAD

İnsanların kalpten bağlandıkları ve sürekli özlem duydukları mekanlar vardır. Müslümanlar için böylesi mekanların başında; Mekke ve oradaki Kabe-i Muazzama, Medine ve oradaki Mescid-i Nebevi yer alır. Müslümanlar kalpleriyle, gönülleriyle kısacası her şeyleriyle buralara bağlanırlar. Gerekirse bu iki mekan için canlarını mallarını, bütün varlıklarını vermek için yarışırlar ve her yıl oralarda olmanın arzusuyla yanıp tutuşurlar. Oralara vardıklarında hiçbir zaman ayrılmak istemezler, ve bütün gayretleriyle bu mübarek mekanların feyzinden istifade ederler. En hüzünlü nokta olan ayrılık vakti gelince, ağlayıp gözyaşı dökerler, hicranın verdiği kasvetle ne yapacaklarını şaşırırlar ve yüce mevladan en yakın zamanda tekrar gelebilmeleri için yakarışta bulunurlar.

Evet Müslümanlar için Mekke, Medine ve Mescid-i Nebevi kategorisinde değerlendirmeleri gereken üçüncü bir yer vardır. Evet Müslümanların gidip gelemedikleri, feyzinden ve kerem pınarından fazilet elde edemedikleri ve bütün bunlardan mahrum oldukları, uzakta ama her zaman kalplerinde taşıdıkları bir yer… Toprağı her gün şehitlerin kanlarıyla, anaların gözyaşlarıyla sulanan bir yer… Çocukların feryat edip, tanka karşı taşla mücadele ettiği bir yer… Kız çocuklarının bebeklerle oynamayı unutup, şehit olmaya hazırlanan erkek kardeşlerinin kahramanlık senaryosuyla dolu hikayelerle büyümeye çalıştıkları bir yer… İşte o yer KUDÜS’tür!

Kudüs ismi Arapça gaf, dal, sin harflerinden türemiştir. Allah-u Teala’ya da kuddus denilir ki anlamı; bütün noksanlıklardan münezzeh manasındadır. Kudüs ise ismi-mastardır. Cennet içinde kullanılmaktadır. Kuran-ı Kerim Bakara suresi 30. ayette Allah-u Teâla meleklerin lisanıyla (Bizler hamdınla seni tespih ve takdis edip dururuz…) ve yine Haşır Süresi 34. ayette (O mülkün sahibidir eksiklikten münezzehtir) şeklinde beyan etmektedir.

Lügatte ise; takdis edilen ayıplardan münezzeh olan manasına gelmektedir. İlk defa milattan önce 15. asırda Orsalım kentine Kudüs denmiştir. O zamanki manası; Kenan dilinde Selamet şehri anlamındaydı. Sonraları İbraniler bunu tahrif ederek Orsalım demişlerdir. Ve yüce rabbimiz Allah (cc) İsra suresindeki: Bir gece, kendisine âyetlerimizden bir kısmını gösterelim diye (Muhammed) kulunu Mescid-i Harâm'dan, çevresini mübarek kıldığımız Mescid-i Aksâ'ya götüren Allah noksan sıfatlardan münezzehtir; O, gerçekten işitendir, görendir.” ayetiyle Kudüs şehrine tazimde bulunmuştur. Evet bu yargıya nerden vardığımıza gelince; Ayet-i Kerime’ye dikkatle bakacak olursak -çevresini mübarek kıldığımız Mescid-i Aksaya- ifadesi yer almaktadır. Mescid-i Aksa’nın etrafı ise, önce Kudüs sonra ise, Filistin topraklarıdır.

Kudüs şehrinin mübarekliğine delalet eden Kuran-ı Kerim’de başka Ayet-i Celile de bulunmaktadır. Örneğin:

“Ey kavmim! Allah'ın size (vatan olarak) yazdığı mukaddes toprağa girin ve arkanıza dönmeyin, yoksa kaybederek dönmüş olursunuz.” (Maide 21)

Tefsir alimlerinden Mevdudi hazretleri bu ayet hakkında şöyle yorum yapmıştır; “Arz-ı Mukaddes (Kutsal ülke) İbrahim, İshâk ve Yakup Peygamberlerin (Allah'ın selamı hepsinin üzerine olsun) vatanı olan Filistin'dir. İsrailoğulları en sonunda Mısır'dan ayrıldıkları zaman Allah, bu ülkeyi kendilere vermiş ve burayı fethetmeyi onlara emretmişti. Bu konuşma Mısır'dan çıktıktan iki yıl sonra, İsrailoğulları'nın Sina Yarımadası'na Arabistan'ın kuzey sınırıyla Filistin'in güney sınırının birleştiği yerin yakınındaki Faran Çölü'nde bulundukları sırada yapılmıştır.”

Yine Kuran-ı Kerim’de şöyle beyan edilmektedir:

“Ey ateş! İbrahim için serinlik ve esenlik ol!" dedik. Böylece ona bir tuzak kurmak istediler; fakat biz onları, daha çok hüsrana uğrayanlar durumuna soktuk. Biz, onu ve Lût'u kurtararak, içinde cümle âleme bereketler verdiğimiz ülkeye ulaştırdık.” (Enbiya 69-71)

Ayet-i Kerime’de, “aleme bereketler veren ülke” diye işaret edilen bölge; Kudüs ve Filistin toprakları olduğu konusunda müfessirler ittifak içerisindedirler. Örneğin; İbni Abbas hazretleri bu ayetin tefsirinde; dünya için ağaç ve su kaynağıyla mübarek bölge Kudüs, Ürdün ve Filistin bölgesidir” diye işaret etmektedir. Yine aynı ayet hakkında, Essuyuti tefsirinde Abd bin Hamid’in Ebu Aliye’den naklettiğine göre; “Yeryüzüne yağan yağmurlar öncelikle Beyti Makdis’teki kayada toplanmakta ve buradan da yeryüzüne taksim edilmekte, zira yeryüzündeki bütün tatlı su kaynaklarının kaynağı burasıdır. Dolayısıyla da Ayet-i Celile de -aleme bereketler verdiğimiz ülke- diye bahsedilmektedir” diye ifade yer almaktadır. Zaten tarih kaynaklarının belirttiğine göre; sonra Filistin topraklarına hicret etmiş ve bir süre bugün El Halil diye bilinen beldede ikamet etmiştir. Yine tarih kaynaklarının belirttiğine göre hem Hz. İbrahim (as) hem de Hz. Lut’un yaşadıkları belde El-Halil ve çevresidir.

Aynı şekilde yüce Mevla buyurmaktadır:

“Hor görülüp ezilmekte olan o kavmi (yahudileri) de, içini bereketle doldurduğumuz yerin doğu taraflarına ve batı taraflarına mirasçı kıldık. Sabırlarına karşılık Rabbinin İsrailoğullarına verdiği güzel söz yerine geldi. Firavun ve kavminin yapmakta olduklarını ve yetiştirdikleri bahçeleri helâk ettik.” (A’raf 137)

Bu ayetle ilgili olarak Nisaburi Hazretlerinin Garaibul Kuran ve Ragaibul Furkan adlı tefsirinde “içini bereketle doldurduğumuz yer” diye işaret edilen bölge hakkında; “Şam’la Mısır arasındaki bölgedir yani Filistin’dir. Topraklarının verimliliği ve rızk bolluğuyla Yüce Allah bereketlendirmiştir. Davud ve Süleyman (as) bu bölgede neşet etmesi hasebiyle de yeryüzünün anasıdır” ifadesine yer vermektedir.

Yine aynı şekilde Filistin diyarının mübarek kılındığına delalet eden hadisler de yer almaktadır. Örneğin bunlardan birinde Resul (sav) şöyle buyurmaktadır:

“Allah Aris ile Fırat arasını mübarek kılmış ve özellikle Filistin’i mukaddes kılmıştır” (Muslim; iman, 282)

İşte bütün bu Ayet-i Celile’ler ve Hadis-i Şerif ışığında Kudüs ve çevresinin yani Filistin topraklarının kutsiyetinin kesinliği yargısına varmaktayız.

Şimdi ise Mescid-i Aksa’yla ilgili delilleri açıklamaya çalışalım:

Bilindiği üzere Mescid-i Aksa Müslümanların ilk kıblesi harem mescitlerin üçüncüsüdür. Allah (cc) Kuran-ı Kerim’de Mescid-i Aksa’dan adıyla söz etmekte ve bu mescidin çevresinin mübarek kılındığını belirtmektedir. Bu çerçevede Kuran-ı Kerim’de şöyle buyurulmaktadır:

“Bir gece, kendisine âyetlerimizden bir kısmını gösterelim diye (Muhammed) kulunu Mescid-i Harâm'dan, çevresini mübarek kıldığımız Mescid-i Aksâ'ya götüren Allah noksan sıfatlardan münezzehtir; O, gerçekten işitendir, görendir.” (İsra 1)

Burada kastedilen mescidin Mescid-i Aksa olduğu konusunda bütün müfessirler ittifak halindedirler. Bu Ayet-i Celile mucibince de Mescid-i Aksa aynı zamanda Yüce Mevla’nın yeryüzündeki ilahi ayetlerinden bir ayettir. Zira Mescid-i Aksa’nın İslam’daki müstesna yerinin bir sebebi de Resulullah (sav)’in İsra ve Miraç mekanı olmasıdır. Bir Hadis-i Şerif’te bildirildiğine göre Resulullah (sav)'in câriyesi Meymune (ra):

"Ey Resulullah! Bize Mescid-i Aksa hakkındaki hükmün ne olduğunu bildir" dedi. Resulullah (sav) de şöyle buyurdu: "Oraya (Mescid-i Aksa'ya) gidin ve içinde namaz kılın." -Hadisin râvisi dedi ki: "O zaman burası darul harpti (yani Müslüman olmayanların hâkimiyeti altındaydı)."

Resulullah (sav) sözlerine daha sonra şöyle devam etti: "Eğer oraya gidemez ve içinde namaz kılamazsanız kandillerinde yakılmak üzere oraya zeytinyağı gönderin." (Ebu Davud, Kitâbu's-Salât, 14)

Burada zeytinyağı bir semboldür. Yapılması istenen ise Kudüs’e ve Mescid-i Aksa'ya önem verilmesi, oranın Hz. İbrahim (as)'ın Hanif dininin gerçek sahipleri olan müminlerin eline geçmesi için çalışılması ve o kutsal mekânların Tevhit Dini’ne uygun kimliğinin korunması amacıyla yapılan çalışmalara herhangi bir şekilde destek olunmasıdır.

Yine Mescid-i Aksa’nın kutsiyeti ve fazileti hakkında Resul (sav) şöyle dedi: "Yolculuk ancak şu üç mescidden birine olur: Benim şu mescidime, Mescid-i Haram'a ve Mescid-i Aksa'ya." (Müslim, Kitâbu'l-Hacc, 15/415, 511, 512)

Burada kastedilen yolculuk ibadet kastıyla olan özel yolculuktur. Bu Hadis-i Şerif dolayısıyla Mescid-i Aksa harem mescitlerin üçüncüsü sayılmıştır. Ahmed ibn-u Hanbel, Nesâi ve Hakim'in Abdullah İbn-u Ömer (ra)'dan rivayet etmiş oldukları bir Hadis-i Şerif’e göre de Resulullah (sav) şöyle buyurmuştur:

"Süleymân (as) Mescid-i Aksa'yı yaptığında Rabbinden üç şey istedi. Rabbi ona ikisini verdi. Ben üçüncüsünü de vermiş olmasını ümit ediyorum: Kendisine, kendi hükmüne denk gelecek hüküm vermesini istedi, (Rabbi) bu istediğini verdi. Kendisinden sonra hiç kimsenin ulaşamayacağı bir saltanat vermesini istedi, bu istediğini de verdi. Bir de her kim, bu Mescid'de -yani Mescid-i Aksa'da- namaz kılmak amacıyla evinden çıkarsa anasından doğmuş gibi günâhlarından sıyrılsın istedi. Biz Allah'ın bu istediğini de ona vermiş olmasını ümit ediyoruz."

Bilindiği üzere Mescid-i Aksa aynı zamanda Müslümanların ilk kıblesidir. Bu özelliğinden dolayı da İslâm'da ayrı bir öneme sahiptir. Buhari ve Müslim'in rivayet ettiklerine göre el-Bera İbn-u Azib (ra) şöyle söylemiştir:

"Resulullah (as) Beyt-i Makdis (Mescid-i Aksa) tarafına on altı ya da on yedi ay namaz kıldı. Resulullah (as) Kabe tarafına namaz kılmayı arzuluyordu.”

Yüce Allah da şu Ayet-i Kerime’yi indirdi:

"Yüzünü göğe doğru çevirip durmanı görüyoruz. Seni hoşnut kalacağın kıbleye doğru yönelteceğiz. Artık yüzünü Mescid-i Haram tarafına çevir. Ve her nerede olursanız olun yüzünüzü onun tarafına çevirin…" (Bakara 144)

Bunu teyit eden daha birçok Hadis-i Şerif rivayet edilmiştir. Burada kastedilen mescidin Mescid-i Aksa olmadığı yolundaki iddialar, İslam müfessirleri arasında itibar görmemiştir. Tanınmış bütün müfessirler burada kastedilen mescidin Kudüs'teki Mescid-i Aksa olduğu üzerinde ittifak etmişlerdir. Ancak o zaman Kudüs'te bugünkü gibi bir mescidin olmadığı, Kuran-ı Kerim'in yukarda belirtmiş olduğu bazı ayetlerinde kendisinden "mabed" diye söz edilen binanın kalıntılarının bulunduğu doğrudur. Bu mekan Beyt-i Makdis olarak adlandırılırdı. İşte Resulullah (sav)'in ziyaret ettiği mekanın bu Beyt-i Makdis olduğu bütün ünlü müfessirler tarafından dile getirilmektedir. Örneğin; Kadı Beyzavi tefsirinde "Mescid-i Aksa" ibaresi açıklanırken: "Burada kastedilen, Beyt-i Makdis'tir. Çünkü o zaman orada bir mescid mevcut değildi" denmektedir. Aynı ibarenin Nesefi ve Hazin tefsirinde de aynen geçtiğini görüyoruz. İbn-u Abbas'tan rivayet edilen tefsir de bu şekildedir. Elmalılı Hamdi Yazır'ın tefsirinde de ayette geçen "Mescid-i Aksa" ibaresiyle ilgili olarak şu açıklama yapılmaktadır: "Mescid-i Aksa: Kudüs'teki Beytül Makdis'tir. Nitekim İsra hadisinde de: "Burak'a bindim. Beytül Makdis'e vardım" diye geçmiştir. Bunun etrafı da Kudüs ve civarı demek olur."

Burada kastedilen İsra hadisini, Buhari, Bed'u'l-Halk, 6; Müslim, İman, 259, 264; Nesai, Salat, 10; Tirmizi, Tefsir, İsra suresi tefsiri, 2, 17; Ahmed ibnu Hanbel, III/148, IV/208, V/387,392,394'te rivayet etmiştir.

Devamı gelecek sayıda…

YIL 16  SAYI 183  SAFER 1426 / MART 2005

Yukarı