Hilâfet meselesinde ön plana çıkmaları veya belli alanlarda
tartışılır hale getirmeleri gösteriyor ki; büyük bir tehlike ile
karşı karşıyadırlar. Bunu seziyorlar, görüyorlar bunun içinde
önlem almaya çalışıyorlar. Onların önlemleri bellidir. Ya
ellerindeki gücü kullanmak veya saptırıcı yöntemler
keşfetmektir. Bu girişimleri de o sapıklıklarının bir
parçasıdır. Yapmak istedikleri;
-İslamı hayata hakim kılmak isteyenlere çeşitli iftiralarda
bulunmak. Ki; terörist, gerici, aşırı dinci, ajan vb. olmadık
iftiralarda bulundular. Hatta bu kişileri tutukladıklarında,
basın önünde kamuoyuna kötü göstermek için silah, eroin ve
müstehcen kasetlerle teşhir ettiler. Ellerindeki basın-yayın ve
diğer imkanları kullanarak fitne ve fesatlarını saçıyorlar.
Ataları olan Mekke müşrikleri de İslama karşı aynı yolu
kullanmışlardı.
Müşriklerde boş durmamış Rasûlullah (sav)’e olmadık hakaretlerde
bulunmuşlardı. Hasta dediler, deli dediler, sihirbaz dediler,
ama bunların hiç birisi düşünen insanlarca rağbet görmedi ve O
hep Emin olarak kaldı. Çünkü insanlar Rasûlullah (sav)’in
şahsiyetinde hiçbir aldatıcı şey göremiyorlardı. O, kendisine
gelen vahiyle korunmuş, dosdoğru ve dimdik ayakta durarak
davasında sebat ediyor ve taviz vermeden yoluna devam ediyordu.
Bugün, İslam davasının mensupları da Rasûlullah (sav)’i
kendilerine örnek almışlardır. O’nun metodundan zerre kadar
sapmadan yollarına devam etmektedirler. Onlarda İslam’a olan
samimiyeti, davalarına olan bağlılığı, zorluklara karşı
azimlerini görürsünüz.
Kirlenmiş ortamdan etkilenmeyen, bu kişilerdeki temiz İslam
şahsiyeti ne kadar kirletilmek istenirse istensin bunu yapmak
isteyenler güç yetiremeyecektir. Bu temiz insanlar İslamî
şahsiyetleri ile ümmetin güvenini kazanmaya devam edecektir.
Bozuk şahsiyetlerden sürekli zarar gören ümmet bu insanlarla
yollarını birleştirmeye yöneldiği âşikardır.
İşte, bu yöneliş ve ortam küfür yöneticilerin hoşuna gitmediği
gibi artık uykularını kaçırır olmuştur. Bundan dolayı da Hilâfet
söylemini bu temiz kişilerin ellerinden alıp kirli şahsiyetlerin
ellerine teslim ederek bulandırmak istiyorlar. Yani münafıkça
bir yol benimsemişlerdir.
- Hilâfet konusunu temiz insanların elinden almak, onları saf
dışı etmek için bazen açıktan bazen de üstü kapalı bir çalışma
yürütüyorlar. Bunun için saray mollası Yaşar Nuri, Hulki
Cevizoğlu, Aytunç Altındal ve bu işin şuurunda olmayan kişiler
Hilâfet konusunda danışılacak merci gösterilmeye başlandı.
Basın-yayında yer alan, hiçbir tartışmada, bu işin gerçek
sahiplerine ne bir yer verilir ne de bu kişilerin yaptıkları
çalışmalardan objektif bir şekilde bahsedilir. Çünkü, ümmetin
güzide evlatları olan, bu işin gerçek sahipleri doğruyu ümmete
göstermekten başka bir şey yapmayacaktır. Onlar, ümmetin
kalkınması için çalışıyorlar, sömürgecilerin esâretinden
kurtarmaya gayret gösteriyorlar. Hayırda yarışıyor, hayırı
sunuyorlar.
Bundan dolayı bu kişiler basından, kamuoyundan tecrit
edilmektedirler. Ki, böylece müşrik, küfür ehli hakkı gizlemiş
olsunlar.
Baş vurdukları bu yöntemle başarı sağlayacaklarını umut
ediyorlarsa bu asla mümkün değildir. Balçıkla güneşi sıvayamaya
güçleri yetmez.
-Bütün zamanlarını fitne ve fesada harcayanlar konuyu yanlış
kanallara yönlendirmektedirler. Atatürk’ün bu konu hakkındaki
söylemlerini yücelterek, onun kişiliğinin arkasına saklanarak
bir etki bırakmak istiyorlar. Atatürk’ün bu konuda söylemiş
olduğu onu yüceltenler için bir delil olabilir ama Müslümanlar
için asla delil değildir. Yine onu ve ilkelerini hayatlarına
ölçü kabul edenler onun mirasına sahip çıkabilirler. Fakat
hayatı küfür kokanın mirası da küfür ve sapıklıklarla doludur.
Müslümanların delil alacakları yer ise bellidir. Hayatımıza ölçü
alacağımız ancak şer’î hükümlerdir.
Sonra, Atatürk’ün vasiyeti yeni mi akıllarına düştü!.. Oysa
ümmet Hicrî 83 yıldır Halîfesizdir. Bunun önündeki en büyük
engel Atatürk’ün kurduğu bu devlettir, yasalarıdır ve
ilkeleridir. Onun mirası olan bu devlet, fitne ve fesat yayarak
ümmetin evlatlarını hem ekonomik açıdan hem de fikrî açıdan ne
hale getirdiği ortadadır. Sömürülen, horlanan, aşağılanan
kafirlerin güdümünde kıvranıp duran bir miras!.. Düzenlerini ve
fikirlerini Allah kahretsin!.. O düzen ve fikirleri bu ümmeti
vatancılık, milliyetçilik, ulusçuluk altında bölüp birbirine
düşman etmedi mi?!.
-Diyanet İşlerine verilen görev başka bir çılgınlığın örneğidir.
Bu ümmet bilir ki;
“…Muhakkak, alimler peygamberlerin mirasçılarıdır…” (Sünen-i
İbn-i Mace c.1 sh.385)
TC. Kurumlarından biri olan Diyânet İşlerine ve eğitim
kurumlarından İlâhiyât fakültelerine verdikleri görevle yine
ümmetin evlatlarını karşı karşıya getirmek istiyorlar. Bu
kurumların altında çalışan binlerce imam ve Müslüman evladı
bulunmaktadır. Bunların İslam’a ve Müslümanlara kin besleyip
düşman olduklarını düşünmek bile istemiyoruz. İslam’ı sevdikleri
için böylesi göreve yöneldiler ve Müslümanlara faydalı olmak
için bu işe soyundular. Devletin kendilerini çıkarları
doğrultusunda kullanmak istediğini, İslamî bir çok konuyu
onların ağzından, saptırarak vermek istedikleri âşikardır.
Cihat, yahudiler, kafirler, Ramazan hilâli, İslam yönetimi ve
siyâseti hakkında sizlere konuşmama yasağı koyanlar sizin
dostunuz değil, düşmanlarınızdır. Hilâfet meselesi ve Hizb-ut
Tahrir hakkında da yapılmak istenen yine İslam’a, sizlere ve
bütün Müslümanlara düşman olanların işidir. Onlar, sizlerin daha
bu konuda araştırma yapmadan önünüze bir sürü uyduruk haktan
saptırıcı şeyler koyacaklardır. Sizlerin araştırmanıza onların
tahammülü dahi yoktur. Onlar biliyor ki, sizler gerçek anlamda
bir araştırmaya girdiğinizde bu hususta bir çok aydınlatıcı
fikirler ve temiz şahsiyetler bulacaksınız. İşte bundan
korktukları için ikazlar daha önceden gelecektir. Bu oyunlara
gelmemeniz için Allah’ü Te’âla’nın kelâmını sizlere hatırlatmak
isteriz:
“Allah'ın indirdiği kitaptan bir şeyi gizleyip onu az bir paha
ile değişenler yok mu, işte onların yeyip de karınlarına
doldurdukları, ateşten başka bir şey değildir. Kıyamet günü
Allah ne kendileriyle konuşur ve ne de onları temize çıkarır.
Orada onlar için can yakıcı bir azap vardır. Onlar doğru yol
karşılığında sapıklığı, mağfirete bedel olarak da azabı satın
almış kimselerdir. Onlar ateşe karşı ne kadar dayanıklıdırlar!”
(Bakara 174,175)
Yukarıda verdiğimiz haberde de görüldüğü gibi verilen misyonda
Hizb-ut Tahrir Yehova Şahitliği, Misyonerlik, Bahailik, gibi
sapık guruplarla bir tutulmak isteniyor. Ayrıca kökten dinci ve
bölücü akım olarak görülmesini istiyorlar.
Bu da yetmezmiş gibi Hilâfet meselesinin Sabetayistlerle
birlikte yan yana konulması ve kamuoyuna bu şekilde yansıtılması
isteniyor. Şer kokan bu girişimden amaçları ümmete Hilâfeti ve
bu davayı yüklenenleri kirli göstermektir.
Yahudiler, dünyanın en nefret ettiği insanlardır. Yehova
Şahitliği, Misyonerlik, Bahailik ise sapıklık ve küfürdür.
Bunlarla eş tutmak, onlarla bağlantı kurmak, onların ağzıyla
Hilâfeti gündeme taşımak ümmetin Hilâfete ve çalışanlarına
bakışlarını vurmak demektir.
“İşte halkın en şerlileri onlardır.”
(Beyyine 6)
İşte bu şerlerine siz imamları da âlet etmek istiyorlar. Ümmetin
saf evlatları sizlerin ağzınızdan çıkan kelimeleri hayatlarında
ölçü kabul ediyor. Buda İslam'ı gönülden sevdiklerinden ve onları
İslam'ın temsilcileri olduklarını gördüklerinden dolayıdır.
Ümmetin evlatlarının ve imamların bu oyuna gelmeyerek bu
meseleyi saptırmamaları, bu davanın elemanlarına düşman
olacaklarına yardımcı olmalarını hatırlatıyoruz ki, bu iki
dünyada da onların hayrına olacaktır. Onlar (imamlar) da çok iyi
biliyor ki, her gün okudukları âyetlerde Allah kafirler,
müşrikler ve onların uşaklarıyla birlikte olmayı, dost edinmeyi
yasaklamıştır:
“Müminler, müminleri bırakıp da kafirleri dost edinmesin. Kim
bunu yaparsa, artık onun Allah nezdinde hiçbir değeri yoktur…”
(Al-i İmran 28)
|