Ana Sayfa YIL 16  SAYI 183  SAFER 1426 / MART 2005 E-Mail

Raşidi Hilafet Düşüncesine Saldırı

(3. Bölüm)

Mahmud AYDIN

Hilâfet meselesinde ön plana çıkmaları veya belli alanlarda tartışılır hale getirmeleri gösteriyor ki; büyük bir tehlike ile karşı karşıyadırlar. Bunu seziyorlar, görüyorlar bunun içinde önlem almaya çalışıyorlar. Onların önlemleri bellidir. Ya ellerindeki gücü kullanmak veya saptırıcı yöntemler keşfetmektir. Bu girişimleri de o sapıklıklarının bir parçasıdır. Yapmak istedikleri;

-İslamı hayata hakim kılmak isteyenlere çeşitli iftiralarda bulunmak. Ki; terörist, gerici, aşırı dinci, ajan vb. olmadık iftiralarda bulundular. Hatta bu kişileri tutukladıklarında, basın önünde kamuoyuna kötü göstermek için silah, eroin ve müstehcen kasetlerle teşhir ettiler. Ellerindeki basın-yayın ve diğer imkanları kullanarak fitne ve fesatlarını saçıyorlar. Ataları olan Mekke müşrikleri de İslama karşı aynı yolu kullanmışlardı.

Müşriklerde boş durmamış Rasûlullah (sav)’e olmadık hakaretlerde bulunmuşlardı. Hasta dediler, deli dediler, sihirbaz dediler, ama bunların hiç birisi düşünen insanlarca rağbet görmedi ve O hep Emin olarak kaldı. Çünkü insanlar Rasûlullah (sav)’in şahsiyetinde hiçbir aldatıcı şey göremiyorlardı. O, kendisine gelen vahiyle korunmuş, dosdoğru ve dimdik ayakta durarak davasında sebat ediyor ve taviz vermeden yoluna devam ediyordu.

Bugün, İslam davasının mensupları da Rasûlullah (sav)’i kendilerine örnek almışlardır. O’nun metodundan zerre kadar sapmadan yollarına devam etmektedirler. Onlarda İslam’a olan samimiyeti, davalarına olan bağlılığı, zorluklara karşı azimlerini görürsünüz.

Kirlenmiş ortamdan etkilenmeyen, bu kişilerdeki temiz İslam şahsiyeti ne kadar kirletilmek istenirse istensin bunu yapmak isteyenler güç yetiremeyecektir. Bu temiz insanlar İslamî şahsiyetleri ile ümmetin güvenini kazanmaya devam edecektir. Bozuk şahsiyetlerden sürekli zarar gören ümmet bu insanlarla yollarını birleştirmeye yöneldiği âşikardır.

İşte, bu yöneliş ve ortam küfür yöneticilerin hoşuna gitmediği gibi artık uykularını kaçırır olmuştur. Bundan dolayı da Hilâfet söylemini bu temiz kişilerin ellerinden alıp kirli şahsiyetlerin ellerine teslim ederek bulandırmak istiyorlar. Yani münafıkça bir yol benimsemişlerdir.

- Hilâfet konusunu temiz insanların elinden almak, onları saf dışı etmek için bazen açıktan bazen de üstü kapalı bir çalışma yürütüyorlar. Bunun için saray mollası Yaşar Nuri, Hulki Cevizoğlu, Aytunç Altındal ve bu işin şuurunda olmayan kişiler Hilâfet konusunda danışılacak merci gösterilmeye başlandı. Basın-yayında yer alan, hiçbir tartışmada, bu işin gerçek sahiplerine ne bir yer verilir ne de bu kişilerin yaptıkları çalışmalardan objektif bir şekilde bahsedilir. Çünkü, ümmetin güzide evlatları olan, bu işin gerçek sahipleri doğruyu ümmete göstermekten başka bir şey yapmayacaktır. Onlar, ümmetin kalkınması için çalışıyorlar, sömürgecilerin esâretinden kurtarmaya gayret gösteriyorlar. Hayırda yarışıyor, hayırı sunuyorlar.

Bundan dolayı bu kişiler basından, kamuoyundan tecrit edilmektedirler. Ki, böylece müşrik, küfür ehli hakkı gizlemiş olsunlar.

Baş vurdukları bu yöntemle başarı sağlayacaklarını umut ediyorlarsa bu asla mümkün değildir. Balçıkla güneşi sıvayamaya güçleri yetmez.

-Bütün zamanlarını fitne ve fesada harcayanlar konuyu yanlış kanallara yönlendirmektedirler. Atatürk’ün bu konu hakkındaki söylemlerini yücelterek, onun kişiliğinin arkasına saklanarak bir etki bırakmak istiyorlar. Atatürk’ün bu konuda söylemiş olduğu onu yüceltenler için bir delil olabilir ama Müslümanlar için asla delil değildir. Yine onu ve ilkelerini hayatlarına ölçü kabul edenler onun mirasına sahip çıkabilirler. Fakat hayatı küfür kokanın mirası da küfür ve sapıklıklarla doludur. Müslümanların delil alacakları yer ise bellidir. Hayatımıza ölçü alacağımız ancak şer’î hükümlerdir.

Sonra, Atatürk’ün vasiyeti yeni mi akıllarına düştü!.. Oysa ümmet Hicrî 83 yıldır Halîfesizdir. Bunun önündeki en büyük engel Atatürk’ün kurduğu bu devlettir, yasalarıdır ve ilkeleridir. Onun mirası olan bu devlet, fitne ve fesat yayarak ümmetin evlatlarını hem ekonomik açıdan hem de fikrî açıdan ne hale getirdiği ortadadır. Sömürülen, horlanan, aşağılanan kafirlerin güdümünde kıvranıp duran bir miras!.. Düzenlerini ve fikirlerini Allah kahretsin!.. O düzen ve fikirleri bu ümmeti vatancılık, milliyetçilik, ulusçuluk altında bölüp birbirine düşman etmedi mi?!.

-Diyanet İşlerine verilen görev başka bir çılgınlığın örneğidir. Bu ümmet bilir ki;

“…Muhakkak, alimler peygamberlerin mirasçılarıdır…” (Sünen-i İbn-i Mace c.1 sh.385)

TC. Kurumlarından biri olan Diyânet İşlerine ve eğitim kurumlarından İlâhiyât fakültelerine verdikleri görevle yine ümmetin evlatlarını karşı karşıya getirmek istiyorlar. Bu kurumların altında çalışan binlerce imam ve Müslüman evladı bulunmaktadır. Bunların İslam’a ve Müslümanlara kin besleyip düşman olduklarını düşünmek bile istemiyoruz. İslam’ı sevdikleri için böylesi göreve yöneldiler ve Müslümanlara faydalı olmak için bu işe soyundular. Devletin kendilerini çıkarları doğrultusunda kullanmak istediğini, İslamî bir çok konuyu onların ağzından, saptırarak vermek istedikleri âşikardır. Cihat, yahudiler, kafirler, Ramazan hilâli, İslam yönetimi ve siyâseti hakkında sizlere konuşmama yasağı koyanlar sizin dostunuz değil, düşmanlarınızdır. Hilâfet meselesi ve Hizb-ut Tahrir hakkında da yapılmak istenen yine İslam’a, sizlere ve bütün Müslümanlara düşman olanların işidir. Onlar, sizlerin daha bu konuda araştırma yapmadan önünüze bir sürü uyduruk haktan saptırıcı şeyler koyacaklardır. Sizlerin araştırmanıza onların tahammülü dahi yoktur. Onlar biliyor ki, sizler gerçek anlamda bir araştırmaya girdiğinizde bu hususta bir çok aydınlatıcı fikirler ve temiz şahsiyetler bulacaksınız. İşte bundan korktukları için ikazlar daha önceden gelecektir. Bu oyunlara gelmemeniz için Allah’ü Te’âla’nın kelâmını sizlere hatırlatmak isteriz:

“Allah'ın indirdiği kitaptan bir şeyi gizleyip onu az bir paha ile değişenler yok mu, işte onların yeyip de karınlarına doldurdukları, ateşten başka bir şey değildir. Kıyamet günü Allah ne kendileriyle konuşur ve ne de onları temize çıkarır. Orada onlar için can yakıcı bir azap vardır. Onlar doğru yol karşılığında sapıklığı, mağfirete bedel olarak da azabı satın almış kimselerdir. Onlar ateşe karşı ne kadar dayanıklıdırlar!” (Bakara 174,175)

Yukarıda verdiğimiz haberde de görüldüğü gibi verilen misyonda Hizb-ut Tahrir Yehova Şahitliği, Misyonerlik, Bahailik, gibi sapık guruplarla bir tutulmak isteniyor. Ayrıca kökten dinci ve bölücü akım olarak görülmesini istiyorlar.

Bu da yetmezmiş gibi Hilâfet meselesinin Sabetayistlerle birlikte yan yana konulması ve kamuoyuna bu şekilde yansıtılması isteniyor. Şer kokan bu girişimden amaçları ümmete Hilâfeti ve bu davayı yüklenenleri kirli göstermektir.

Yahudiler, dünyanın en nefret ettiği insanlardır. Yehova Şahitliği, Misyonerlik, Bahailik ise sapıklık ve küfürdür. Bunlarla eş tutmak, onlarla bağlantı kurmak, onların ağzıyla Hilâfeti gündeme taşımak ümmetin Hilâfete ve çalışanlarına bakışlarını vurmak demektir.

“İşte halkın en şerlileri onlardır.” (Beyyine 6)

İşte bu şerlerine siz imamları da âlet etmek istiyorlar. Ümmetin saf evlatları sizlerin ağzınızdan çıkan kelimeleri hayatlarında ölçü kabul ediyor. Buda İslam'ı gönülden sevdiklerinden ve onları İslam'ın temsilcileri olduklarını gördüklerinden dolayıdır.

Ümmetin evlatlarının ve imamların bu oyuna gelmeyerek bu meseleyi saptırmamaları, bu davanın elemanlarına düşman olacaklarına yardımcı olmalarını hatırlatıyoruz ki, bu iki dünyada da onların hayrına olacaktır. Onlar (imamlar) da çok iyi biliyor ki, her gün okudukları âyetlerde Allah kafirler, müşrikler ve onların uşaklarıyla birlikte olmayı, dost edinmeyi yasaklamıştır:

“Müminler, müminleri bırakıp da kafirleri dost edinmesin. Kim bunu yaparsa, artık onun Allah nezdinde hiçbir değeri yoktur…” (Al-i İmran 28)

YIL 16  SAYI 183  SAFER 1426 / MART 2005

Yukarı